Tarih, 13 Kasım 1918. 22 İngiliz, 17 İtalyan, 12 Fransız, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan 61 parçalık İtilaf donanması mütareke şartlarının kendilerine verdiği işgal yetkisini gerekçe göstererek, İstanbul önlerine gelip demir atar.
Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’nin öğrenci ve hocaları bu dramatik tabloyu gözyaşlarıyla izlemektedirler.
Mütevazi ve bilge bir alim olan Tevfik Salim Sağlam yürek parçalayan bu manzara karşısında öğrenci ve hocalara hitaben şu konuşmayı yapar:
“…Efendiler! Ordusu asla mağlup olmamış bir milletin çocuklarısınız. Çanakkale’de aylarca ateş ve ölüm saçan ve büyüklerinizi korkutup yenemeyen, arzuladığı bugüne o yoldan kavuşamayan bu donanmanın bugünkü kuru gürültüsü sizi telaşlandırmasın…”
İşgalden hemen sonra İngilizler Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’ye yerleşmek isterler. Fakat, öncü meslektaşlarımızın direnmesi karşısında bu emellerini ancak 3 Şubat 1919 da gerçekleştirebilirler.
Öğrenciler, Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’ye yerleşen İngiliz birliklerinin komutanı tarafından çatı katına sürülür, karyolaları altlarından alınarak, yer döşeklerinde yatmaya mecbur edilirler. Üniformayla bile gezmeleri yasaklanır. Öğrenciler derslere ve laboratuvarlara pijamalarıyla girerek baskıları protesto ederler. Bu protestolar karşısında üç öğrencinin bir araya gelmesi yasaklanır.
İngilizlerin işgalinden ve baskılarından büyük bir rahatsızlık duyan öncü meslektaşlarımız okul yönetimine, 1827’de eğitime başlayan Tıbbiyye’nin, o güne kadar hiç yapılmayan 92. kuruluş yılını kutlama toplantısı düzenleyeceklerini bildirirler. 14 Mart 1919 günü Dar-ül Fünun Konferans Salonu’nda tertiplenen toplantıya Tıp Fakültesi’nin hocaları, İngiliz-Amerikan-Fransız Kızılhaç temsilcileri, Fransız Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi, İnas Darülfünunu (Kız Üniversitesi) öğrencileri ve Osmanlı basını temsilcileri katılır.
Dr. Memduh Necdet burada yaptığı ateşli konuşmada: “İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada korkunç bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz… Buradayız, burada kalacağız… İstanbul bizimdir, çünkü halife ve hakan yatağıdır. İstanbul bizimdir çünkü şehitler ve tarih buradadır. İstanbul bizimdir, çünkü istiklâl buradadır”cümlelerini bitirdiğinde, salon alkış seslerinden adeta yıkılır. İngiliz bahriyelileri toplantıyı şiddet kullanarak dağıtır, birçok öğrenciyi tutuklar.
Payitahtta ay yıldızlı bayrağın dışında başka bir bayrağın dalgalanmasından rahatsız olan öğrenciler toplantıyla eş zamanlı olarak okulun iki saat kulesi arasına büyük bir Türk Bayrağı asarlar. Bu eylem tüm ülkede büyük bir ses getirir ve milli mücadelenin fitilini ateşler.
Bugün kutladığımız 14 Mart Tıp Bayramı’nın çıkış noktası işte bu olaydır ve özü itibariyle işgale karşı bir direniş hareketidir.
Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’de şekillenmiş olan Tıbbiyeli ruhu, her daim milli mücadele bilincinin içinde kendine yer bulmuştur. Ya bayrakları bayrak yapmak için dökülmüş kanların sahibi Mehmetlere şifa olanlardan, ya da bu toprakları vatan kılmak için şahadet şerbetini içenlerden olmayı seçmişlerdir.
Elbette zaman geçmiş, tarih değişmiş olsa da şer odaklarının işgal senaryoları değişmemiştir. Paralel İhanet Çetesi tarafından Milletimizin üstüne bomba yağdırıldığı 15 Temmuz gecesi, tıpkı 14 Mart 1919’da işgale ilk tepkiyi gösteren öncü Tıbbiyeliler gibi, bugünkü tıbbiyeliler olarak Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’nin iki saat kulesi arasına al bayrağımızı çekerek aynı ruh ve aynı heyecanla ihanete boyun eğmeyeceğimizi haykırdık.
O hain gece ve sonrasında hastanelerimizde görev yapan tüm sağlık personelimiz, 14 Mart ruhuyla çalışarak ihanet girişiminin akamete uğratılmasında önemli bir rol üstlendiler.
Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane öğrencilerinin yaktığı bağımsızlık ateşi, bu aziz topraklarda kıyamete kadar yanacak ve harici-dahili düşmanlarımızın karşısında destan olarak duracaktır. Yeter ki milletçe bir ve beraber olalım. İman şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da ifade ettiği gibi:
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”