Gazete Habertürk köşe yazarı Prof. Dr. Temel Yılmaz, bu haftaki yazısında diyabet tedavisinde 2017’nin sürpriz gelişmelerini ele aldı
2017 yılı özellikle diyabet açısından yeni tedaviler ve yöntemler alanında sürprizlerle dolu bir yıl oldu. Büyük umutlar bağlanan birçok tedavi yöntemi bekleneni veremedi, buna karşılık hiç beklenmeyen yeni yöntemleri ortaya çıktı.
Bu yıl değişiklik yapıp, “Gelecek yıl tıp alanında neler olacak?” diye yazmak yerine, bitirdiğimiz yıl içinde diyabet alanında değişenleri yazmanın daha ilginç olacağını düşündüm.
TİP 1’DE ‘HÜCRE DÖNÜŞÜM PROGRAMI’ GELİYOR
Tip 1 diyabet, pankreasta insülin salgılayan “beta” hücrelerinin vücudun kendi savunma sistemi tarafından tahrip olması sonucu ortaya çıkan bir hastalık. Hücreler tahrip olunca vücutta insülin hormonu kalmıyor ve kan şekeri hızla yükselip diyabet gelişiyor. Tip 1 diyabette tedavi için her gün 4-5 enjeksiyon, hastayı hayat konforu açısından olumsuz etkileyen bir faktör. Bu nedenle bilim insanları uzun yıllardan beri insülinsiz tedavi arayışında oldu.
Ancak başka canlıdan nakledilen hücrelerin reddedilmesi, bunu önlemek için uzun yıllar immün sistemi baskılayıcı ilaç kullanma zorunluluğu gibi sorunlar ortaya çıktı; çünkü immün sistemi baskılayıcı ilaçların bir süre kullanılınca ciddi yan etkileri hastanın yaşamını etkiliyordu.
İkinci önemli umut bağlanan program “kök hücre nakli” oldu. Bu program, hastada immün sistemi baskılayıcı ilaçlara ihtiyaç duyulmaması nedeniyle kısa sürede popüler oldu. Bu yöntemde diyabetlinin kendi kök hücresi alınıp kimyasal işlemlerden sonra insülin salgılayan hücrelere dönüştürülüyordu. Hücre, diyabetlinin kendine ait olduğu için ret olayı da yoktu
Ancak bu yöntemde de zaman içinde sorun çıkmaya başladı. Kök hücreden dönüştürülen hücreler zamanla teratojen kimliğe dönüşebiliyordu ya da sürekli değişime uğradığı için insülin doz ayarı mümkün olamıyordu. Ayrıca kök hücreler, pankreas adacık dokusunun içinde olmadığı için diğer hücrelerle senkronize olarak çalışamıyordu.
İnsülin salgılayan beta hücreleri, pankreasta adacık şeklindeki dokuların içinde yer alıyor ve “glukagon”, “somatostatin”, “pankreatik polipeptid” hormonu salgılayan hücrelerle birlikte iç içe yaşıyor ve beta hücreleri bu hücrelerde ortak senkronize çalışıyor.
Bu senkronizasyon sayesinde kandaki şeker oranına göre beta hücreleri insülin salgısını artırıp azaltabiliyor. Aslında vücuttaki insülin düzeyini bu senkronizasyon belirliyor.
İşte sürpriz bu noktada ortaya atıldı. Bir grup bilim insanı, glukagon hormonu salgılayan alfa hücrelerini, insülin salgılayan beta hücrelerine dönüştürmeyi başardı, alfa hücreleri çeşitli kimyasal işlemlerden sonra insülin salgılamaya başladı.
Bu yöntem diğer iki yöntemden, hücre reddinin olmaması ve yeni beta hücrelerinin senkronizasyon düzeninin bozulmaması nedeniyle ön plana geçti.
YAPAY PANKREASIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALKIYOR
Yapay pankreas birçok diyabetli hastanın hayali. Vücuda takılan yapay bir pankreasın, kendi kendine kan şekeri ölçüp, bu değere göre hesap yapıp vücuda otomatik insülin verilmesini sağlayan bu sistemler üzerinde bilim dünyası uzun süreden bu yana çalışıyor.
Yapay pankreas için 4 önemli üniteye ihtiyacı var. Vücuda sürekli insülin verecek bir pompa, sürekli kan şekeri ölçen bir sistem, bu kan şekerinden insülin dozunu ayarlayacak algoritmik hesap yapan bir bilgisayar ve ultra hızlı etkili yeni insülin.
İnsülin pompalarının uzun yıllar kullanılıyor olmasına rağmen diğer sistemlerde eksiklikler vardı ama 2017 yılında bunlar aşıldı.
Vücuda yerleştirilen, sürekli glikoz ölçüm monitörizasyonu yapan ve her 5 dakikada bir şeker ölçen CGM cihazları devreye girdi ve sorun çözüldü.
2017’de ultra kısa etkili insülinler üzerine yapılan çalışmalar başarıya ulaştı ve vücuda verildikten sonra hızla kan şekerini düzelten insülinlerin yapımı başarıldı. Ultra hızlı insülinlerle artık şeker yüksekliğini hemen kontrol altına almak mümkün.
Yapay pankreasta, diğer önemli sorun; kanda şeker ne kadar yükselir ya da düşerse pompanın hangi dozda insülin verileceğinin algoritma hesaplarında problemlerin olmasıydı.
Bu algoritmik hesaplar yenilen gıdaların cinsi, miktarı, stres faktörü gibi birçok faktörden etkilenmekteydi. Bu sorun Silikon Vadisi’nin dev teknoloji şirketleriyle işbirliği sayesinde aşıldı. Algoritmik hesaplama yöntemleri, vücuttaki her değişkenliğe göre kendini yenileyebilir ve kişiye özel olabilir noktaya geldi. Artık kan şekeri verilerine göre anlık algoritmik hesaplarla bulunan sonuçlar insülin pompasına aktarılabiliyor ve ultra hızlı etkili insülinlerle anında kontrol sağlanabiliyor.
TİP 2 DİYABETTE DÜŞÜK KALORİLİ DİYET PROGRAMI, METABOLİK CERRAHİNİN YERİNİ ALIYOR
2017 yılı metabolik cerrahi ameliyatlarının tavan yaptığı bir yıl oldu. Vücut kitle indeksi 35’in üzerinde olan, kilosundan mutlu olmayan insanlar ya da beslenme programını ayarlayamadığı için diyabetini kontrol altına alamayan hastalar cerrahlara koşup risklerine, yan etkilerine bakmadan ameliyat oluyordu. Ancak aradan bir süre geçince kilo veren obezler yeniden kilo almaya başladı, diyabet ilaçlarını bırakan hastaların yeniden ilaç insülin ihtiyacı başladı. Bu operasyonları olan kişilerin bir bölümünde kronik vitamin eksiklikleri, safra-böbrek taşları ve durdurulamayan osteoporoz sonuçları çıkmaya başlayınca bilim çevrelerinde bu sağlam doku çıkarılma operasyonları sorgulanır oldu.
Gündeme tekrar etkin kilo verilmesini sağlayacak beslenme programa arayışları geldi. Tartışmalar diyabet tedavisinde beslenme programı olarak iki modelde yoğunlaştı.
Ancak yapılan çalışmalar, bu diyetin koroner kalp hastalığını tetikleyen bir diyet olduğunu gösterdi. Gerçekten de dünyada kırmızı et, aşırı hayvansal yağ tüketen bölgelerin haritasıyla koroner kalp hastalığının yüksek görüldüğü harita üst üste örtüşüyordu.
Düşük karbonhidratlı diyet, kan şeker düzeylerinde geçici düzeltme yapıyor, ilaç dozlarını azaltıyordu, ancak kalp-damar hastalık riski ve tansiyon riski açısından ciddi sorunlar oluşturuyordu.
Oysa “düşük kalorili diyet programı (LCD)”nda bu risk ortadan kalkıyor, hastaya verilen diyet vücudun tüm ihtiyacını karşılayabilen dengeli bir beslenme programı oluşturuyordu.
Diyabetli hastanın günlük kalori programı 1200 kcal altına indiğinde kan şekerleri hızla düzeliyor, insülin ihtiyacı azalıyor, hatta bir süre sonra kayboluyordu. Bu diyette iki önemli kural; sık aralıklı beslenme ve karbonhidratların glisemik indeksi düşürülmüş karbonhidratlar olmasıydı.
Artık diyabetlilerin cerrahi bir operasyonla sağlam dokularını aldırmadan ya da organlarında geriye dönüşümü mümkün olmayan işlemler yaptırmadan, LCD diyetiyle diyabette çok başarılı sonuçlar alması ilaçlarını bırakması, kan şekerini düzeltmesi mümkün.
2017, diyabette umutlarımızın tazelendiği bir yıl olarak geçti.