“Kronik Miyeloid Lösemi, erken tanı ve düzenli ilaç kullanımı ile kontrol edilebilen kronik bir hastalık haline gelebiliyor”
Klonal ve neoplastik bir kök hücre hastalığı olan ve toplumda kan kanseri olarak bilinen Kronik Miyeloid Lösemi (KML), nadir görülen bir hematolojik hastalık türüdür. Sinsi ve asemptomatik olabilen KML, erken teşhis edilemediği takdirde hastanın hayatını kaybetmesi ile sonuçlanabilir.
ABD’de her yıl yaklaşık 5500, ülkemizde ise 300 yeni hastaya KML tanısı konulurken, hastalığın tirozin kinaz inhibitörleri (TKI) denilen bir grup ilaç ile tedavi edilme potansiyeli bulunuyor. Ölümcül bir kanser olan Kronik Miyeloid Lösemi, erken teşhis ve bir hematoloji kliniğinde uluslararası rehberlere göre tedavi yürütülmesi durumunda, oral TKI grubu ilaç alarak tedavi olabilen kronik bir hastalık haline gelebiliyor. Bu ilaçlar hastalık belirtileri ve bulgularını ortadan kaldırmakla kalmayıp, kromozom ve gen düzeyinde hastalığın tüm belirteçlerini en az düzeye indirebilecek kadar etkili oluyor.
KML, bazen hiçbir belirti olmadan, olağan bir kan sayımında lökosit denilen beyaz kan hücre sayısının aşırı yüksekliğinin tespiti ile tesadüfen, bazen de halsizlik veya dalak büyümesi ve onun sebep olduğu karında şişkinlik, karın sol üst kısmında ele gelen bir şişlik gibi belirtilerden yola çıkarak yapılan incelemelerle de teşhis edilebiliyor.
Ülkemizde KML’nin klinik özelliklerinin dünyadaki hastalardan çok önemli bir farklılık göstermediğini belirten Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim C. Haznedaroğlu, “Bu nedenle bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yapılacak en iyi uygulama, KML tanısını erkenden koyarak hastalarda kronik oral TKI tedavisini düzenlemek ve TKI grubu ilaçlarla hastaları öncelikle blastik krizden koruyarak, hastalık belirtilerini ortadan kaldırmak olacaktır. Ardından, hastalığı ortaya çıkaran Philadelphia (Ph*) kromozomunu yok etmek ve hastalığı tedavi etmek için çaba sarf edilebilir.” dedi.
KML tanı, tedavi ve takibindeki yeniliklerin ilk klinik TKI uygulaması yapılan 1998 yılından itibaren yoğunlaşarak arttığını belirten Prof. Dr. İbrahim C. Haznederoğlu, “Başlıca yenilikler TKI grubu ilaçların keşfedilmesidir. Bu ilaçlardan önce KML hastaları kemik iliği nakli yapılmazsa hayatlarını kaybediyorlardı. Böylece hastalığı ortaya çıkaran genetik anormallik olan Philadelphia (Ph*) kromozomunun yok edilmesi mümkün oldu. BCR-ABL yolakları belirlendi ve bu hedefler TKI grubu ağızdan alınan ilaçlar ile yok edildi. Hastalık belirtilerini ortadan kaldırmak ve hastalığı tedavi etmek hayal olmaktan çıktı. Bu parametreleri olağan laboratuvar incelemeleriyle izlemek günlük pratik halini aldı.” şeklinde konuştu.
KML hastalarının sağkalım süresinin TKI grubu ilaçlarla uzadığını ve bu ilaçlardan önce KML hastalarının kemik iliği nakli yapılmadığı takdirde kaybedildiğini aktaran Prof. Dr. Haznedaroğlu, artık KML hastalarının hipertansiyon ya da şeker hastalığı tanılı hastalar gibi ağızdan TKI ilaçlarını kullanarak normal süreye sahip bir hayat geçirdiğini, hatta bazı hastalarda derin moleküler yanıtların varlığında ilaçsız takip bile yapılabildiğini vurguladı.
22 Eylül “Uluslararası KML Günü” vesilesiyle tüm dünyada hastalığa yönelik farkındalığı artıracak çalışmalar sürdürülüyor.
Kronik Myeloid Lösemi’ye (KML) neden olan, 9 ve 22 numaralı kromozomlardaki genetik değişiklik nedeniyle ortaya çıkan Philadelphia (Ph*) kromozomunu sembolize eden 22 Eylül günü ‘Uluslararası KML Günü’ olarak seçildiğini belirten Prof. Dr. Haznedaroğlu, her yıl 22 Eylül’de tüm dünyada KML konusunda farkındalığı artırıcı etkinlikler düzenlendiğini, bunun da toplumda hastalığa yönelik bilinci artırması açısından çok olumlu olduğunu aktardı.