Ana Sayfa Görüşler 3 Dost Hekim ile Tıp Bayramı Sohbeti

3 Dost Hekim ile Tıp Bayramı Sohbeti

W-  Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 1991 mezunu 3 dost hekim ile Tıp Bayramı vesilesi ile keyifli bir sohbet yapacağız.
ÖSYM sınavı öncesi Tıp Fakültesi tercihiniz nasıl oluştu, 1985 yılındaki hayaliniz, beklentiniz ne idi?

Dr.Mustafa İsmet Türkmen
Doğrusu ailemin dolduruşu ile ilk 8 tercihim tıp olarak belirlenmişti. Hayalim arkeolog olmaktı
. Ama işte buradayım, uzman hekimim, şikâyetçi miyim? Aslını sorarsanız hala emin değilim.

 

Dr.Gürkan Mersin
Bizim zamanımızın başarılı lise son öğrencileri ya tıp fakültesi yada mühendislik dallarından birisini seçerdi.”Rehber öğretmen” kavramı henüz yoktu o zaman.Benim yakın çevremde doktor yada sağlık personeli yoktu.O yüzden sağlık sistemi ile ilgili bilgim de dışarıdan gördüklerimle sınırlı idi. Üniversite sınavı için mühendislik ve tıp fakültesi ağırlıklı bir tercih listesi yaptım.Hasbelkader bir tıp fakültesini tutturarak gelecekteki mesleğimi belirlemiş oldum.

 

Dr.Beyazıt Zencirci
Öyle bir aile düşünün ki: Ebeveynleriniz 40 yaşından sonra Anne-Baba olmuşlar … Yaşayan tek evladısınız ailenin… Sevgi yumağı içinde sevgiyle yoğrula-yoğrula büyütülüyorsunuz… Babanız siz doğmadan bir yıl önce ağır bir kalp krizi geçirmiş ve onun hayata tutunma ilacısınız … Sizi “İsordilim, Trinitrinim, Equanitratım, en tatlı kalp ilacım” diyerek sevgiyle bağrına basıyor. Anne gastrit-ülser hastası sadece antiasitler ile midesini iyi etmeye çalışıyor, kendi deyimiyle “sık sık midesi tutuyor”. Bir de tek oğlundan tek oğul torun olarak sizi “yavrumun yavrusu” diye bağrına basan, felç geçirmiş ancak ayaklarını sürterek bastonuyla yürüyen bir babaanneniz var. Evde düzenli olarak ilaçlarını içen ebeveynler ile birliktesiniz.. Onların hastalığı sizi üzüyor ve Doktor olarak onların hastalığına çare bulmak, yeni ilaç ve tedavi buluşları ile çok sevdiğiniz o insanları iyi etmeyi hedefliyorsunuz. Bu düşünce ile hedefe kitleniyorsunuz, tek çocuk olmanın verdiği bu sorumluluk ile çalışıp sonunda üniversite sınavında Tıp Fakültesini kazanıyorsunuz …..

W- 1985-1991 arası Uludağ Tıp Fakültesinde Tıp  eğitiminiz nasıl geçti, hekimliğe hazır mıydınız? Mezuniyet sonrası hayalleriniz nelerdi?

M.İ.T.- İlk yıllar rüzgâr gibi geçti. Aileden ilk ayrılık, bocalama yıllarıydı. Sonra üniversite öğrenciliğinin dayanılmaz çekiciliği geldi. Gerçek arkadaşlıklar, sahteleri ve bunları ayırt etmedeki başarısızlıklar. Sanki gerçek hayata hazırlık için antrenman gibiydi. Akademik anlamda ise genç ve dinamik bir okulun, dönemine göre oldukça iyi sayılabilecek eğitimi vardı. Mezun olduğumda hekimliğe hazır mıydım? Asla, sahada pişerek olduk sanırım birçoğumuz.

G.M.- Aslında geriye dönüp baktığımda çok hızla geçmiş bir dönem olarak aklımda.Ama dolu dolu bir üniversite hayat yaşadığımı düşünüyorum.Bugün o ana geri dönmek ister misin deseler,hiç düşünmeden evet derim.Çok özel dostluklar edindim,onlar halen hayatımda önemli bir noktadalar zaten.Eğitim anlamında okulumuzun eksik olduğunu sanmıyorum.Ancak zaten müfredat içeriği hekimliğe hazırlama konusunda yeterli olmadığından, mezun olunca da kendinizi yeterli hissetmeniz mümkün olmuyor.Sahada çalışarak hekimliği öğreniyorsunuz.Öyle büyük hayallerimiz yoktu mezuniyet sonrası için.Uzun bir öğrenim yaşamı boyunca,memur maaşı ile hem ailesini geçindirip,hem de üniversitedeki çocuğunu okutmaya çalışan babamın üzerinden, yükümü kaldırmak benim için yeterli idi.

B.Z.- Bir önceki soruda açıklamaya çalıştığım gibi amacım ebeveynlerime hizmet için mesleği iyi öğrenmek olmuştur. Ancak geçen yıllar içerisinde önce Babaannemi ve Tıp Fakültesini kazandığım sene de Babamı kaybettim (çok şükür ki babacığım sınavı kazandığımı biliyordu ve o beyin kanaması nedeniyle nöroloji yoğun bakım ünitesinde yatar iken Biz kayıt için gerekli belgeleri hazırlamakla uğraşıyorduk). Babayı kaybedip, İstanbulda bırakıp Biz Bursaya taşındık. Bir taraftan bu ağır acının 17 yaşındaki bir gencin kalbinde açmış olduğu yaraları onarmaya çalışırken bir yandan da Babama ölmeden önce verdiğim sözü tutmanın sorumluluğu ile çalıştım. Mesleğinde iyi biri olmak için çok okuyan ve çalışan bir öğrenci oldum. Anlamadığım konuları yardımcı Tıp kitaplarından tamamlamaya çalıştım. Ben asıl olanın insan faktörü olduğuna inananlardanım. Boğa burcu olmanın verdiği inatçılık-sabır-makul sabit fikirlilik bana bir insan olarak aklınıza koyduğunuzda yapamayacağınız hiçbir şey olmadığına ve bir insanın dünyada pek çok şeyi değiştirebileceğine inandırmıştır. Yeter ki yürekten isteyelim … Her mezuniyeti yaklaşan Hekim Adayı gibi öncelikle 6. Sınıfta ve mezuniyet yaklaşırken “Altı yıl ne çabuk geçti … Keşke biraz daha fazla şeyler öğrenme imkanım olsa … Tıp fakültesi acaba 7 yıl mı olsaydı?” hezeyanlarım olmadı değil. Ancak mecburi hizmet için gittiğim sağlık ocağında hiç de kötü yetişmediğimizi ve hastalara faydalı olabildiğimizi gördüm. Yirmiüç yaşında çiçeği burnunda bir Hekim olarak idealist bir şekilde çalışmaya başladım.

W- Ve aktif hekimlik hayatınız başladı, mutlu muydunuz? Hekimlik yolculuğunuzun devamına-yönüne nasıl karar verdiniz?

M.İ.T.- İlk başlarda evet son derece mutluydum. Maddi sıkıntılarla geçen öğrencilik yıllarından sonra ilk aldığım o maaş bir ay içerisinde bitmez gibi gelmişti bana ama bitiyormuş. Hele aradan birkaç yıl geçince köy muhtarının maaşımı öğrendiğinde yüzündeki o acıma ifadesini ve “yapma ya?” deyişini hatırladım da, oldukça sarsılmıştım aslında.
Birkaç yıllık pratisyenlikten sonra böyle gitmez diyerek silkinip kendime yeni bir yol çizdim sanırım. Tabii biraz da talihin yardımıyla.

G.M.- Başladıktan sonra dönem dönem pek çok sıkıntı ile karşılaşmışımdır. Ancak bu hiçbir zaman meslekten vazgeçme yönünde bir fikir oluşturmadı bende.Mutlu muydum?Buna kısa yoldan “evet” diyebilmek isterdim,ama maalesef.Ama tüm olumsuzluklara karşın, hep yaptığım işin en iyisini yapmaya çalıştım ve çalışıyorum. Bundan da asla vazgeçmeyeceğim.

B.Z-.Evet mezun olmuş, tıp doktoru ünvanını almış, kaşemi yaptırmış ve sağlık ocağında çalışmaya başlamıştım. Hastalara faydalı oldukça seviniyordum “Doktor Bey” diye hitap edilmek de hoşuma gidiyordu… Her hekim gibi yolun başında aşırı iyimser ve idealist oluyorsunuz. Ancak sağlık ocağı hekimliğinin devamlı aynı şeyi tekrar etmek olduğu hissine kapıldım. Tıp zaten kocaman bir derya, bu derya içinde bir branşta uzmanlaşmak ve o uzmanlık dalında derinleşmek düşüncesi beni yeni bir hedefe yöneltti. Gerek Babamın yoğun Bakım ünitesinde geçirdiği o günler ve gerek ise öğrenciliğim zamanında küçük cerrahi stajlar içerisinde beni çok etkileyen Anesteziyoloji & Reanimasyon branşı yeni hedefim oldu. TUS ile o hedefime de ulaştım.

W- Hekimlik hayatınızın yönünü etkileyen etmenler neler oldu?

M.İ.T.- Doğrusunu söyleyeyim. Bizim insanımız genellikle, ilerisi için plan yapmaktan çok başına gelenleri planladığını iddia eder. Bu soruya cevap verirsem ben de böyle bir hataya düşerim. Aslında beni pek bir şey etkilemedi, en azından uzun vadeli planlar yapacak kadar…

Yaşadım ve bunlar oldu.

G.M.- Sanırım en çok, çalıştığım yerler bu konuda etkili olmuştur.Mesleğe başladığımda yoğun bir yer yerine sakin bir köy sağlık ocağında çalışmış olsa idim,yönüm belki TUS ve uzmanlık olurdu.Onun dışında meslek pratiğinde karşılaşılan, her kişinin ve olayın da öğreticiliği/yönlendiriciliği olduğunu düşünüyorum.

B.Z.- Hayata ve Hekimliğe ben her zaman bir basamak-merdiven gözüyle bakarım. Her gün hayat, hekimlik ve hastalarınız size yeni şeyler öğretir. Düne göre bilgili, yarına göre ise cahilsinizdir. “Ben oldum demenin ben öldüm demek” olduğu en güzel anlamını kesinlikle hekimlik mesleğinde bulur diye düşünürüm. Kendinizi yenilemez, okumaz, tazelenmez iseniz öncelikle kendinizi tekrarlamaya başlarsınız, sonra bir bakarsınız ki günün gerisinde kalmaya başlamışsınız. O nedenle literatürü takip etmeyi kendime bir görev edinmişimdir.

W- Bugün hekim olmaya karar verdiğiniz o güne geri dönseniz tercihiniz ne olurdu?  Sizce hekimlik mesleği nasıl olmalı? Şu an hayaliniz nedir?

M.İ.T.- O güne geri dönersem sanırım arkeolojiyi seçerdim, ama muhtemelen gelen baskılara dayanamayıp yine hekim olurdum 

Aslında meslek olarak neyi seçtiğinden çok o meslekten tat almayı öğrenmek daha önemli bence. Birçoğumuz istediğimiz mesleği icra edemiyoruz. Ama bunun bizleri üzüntüye ve karamsarlığa sevk etmesine dur demeli; sevdiğimiz işi yapamıyorsak, yaptığımız işten zevk almayı öğrenmeliyiz. Benim ki de aynen böyle oldu aslında. Yaptığım işi sevmeyi öğrendim.
Hekimlik mesleği nasıl olmalı sorusuna gelince; bence, kendine ve diğerlerine saygısı olmayanların kesinlikle yapmaması, mümkünse engellenmeleri gereken, kelimenin dolu ve gerçek anlamıyla kutsal bir meslek. Akşam başınızı yastığa koyduğunuzda biraz olsun ilahi bir mutluluk ve huzur hissetmiyorsanız bir an önce bırakmalısınız bu işi.

G.M.- Çok bilinçli bir tercih değildi benimkisi,su an bir pişmanlığım yok.Ancak bu bilinç düzeyi ile bir tercih yap deseler sanırım sosyal bilimler dallarından birisi tercihim olurdu.Hekimlik mesleği şu andaki gibi dört bir yandan sık boğaz edilmiş olarak uygulanamaz,uygulanamıyor.Bir yanda istediği antibiyotiği yazmadığın için sinirli sinirli sana bakan hasta,bir yanda SGK uygulamaları ile sana ne reçete yazacağını dayatan bir sistem,bir yanda farklı kanallarla seni taciz eden idari yapı vs.Bunların boğduğu bir ortamda nasıl iyi hekim olunabilirse o kadarını yapmak için tüm uğraşım.Hayalim de bu sıkıntıların bulunmadığı bir tıp ortamı.(Bu olamayacağı için belki de emeklilik yıllarımdır hayalim)

B.Z.- Bana Tanrımın verdiği her şeyden öncelikle şimdi rahmetli olan Anne ve Babamdan her zaman razı ve hoşnut olmuşumdur. Tekrar dünyaya gelmek kısmet olsa Rabbimden yine aynı ebeveynlerimi isterdim. Sonuç; yukarıdaki satırlarda anlattığım nedenlerden ötürü meslek tercihim yine hekimlik olurdu. Ancak içinde yaşadığımız bu dönemde hekimlik mesleği ne durumda derseniz?! Hekimler öncelikle hangi konumda olursa olsun maddi endişe içinde yaşamlarına devam ediyorlar. Sonuçta; bu hekimlikte eğitimi, hastalarla ilişkileri, günlük ve aile yaşantımızı olumsuz etkiliyor. Hekim olarak hayatta kendinizi ve ailenizi belli bir kalitenin altında hayat yaşatmamak için (ki o kalitenin-seviyenin çok fazlasını hakettiğimize yürekten inanıyorum) çok çalışıyorsunuz. Kendinize ve ailenize daha az zaman ayırmak zorunda kalıyorsunuz. Dikkat edin hiç bir hekim çocuğu (özellikle hem anne ve hem babası hekim olan) hekim olmayı tercih etmiyor. Daha az riskle, daha az özveriyle ve daha az çalışarak daha fazla para kazanmanın yollarını düşünüyorlar haklı olarak !!.. Hayalim ise; hekimlerin maddi-manevi daha iyi şartlara kavuşacağı, hastaların tacizine (en hafifinden-en ağırına) uğramayacakları ve meslektaş olarak birbirlerine köstek değil destek olacakları bir dünyada yaşamak. İnanıyorum ki hekim hekime işbirliği ve birlik içinde tek vücut olur isek daha iyi şartlara (maddi-manevi) kavuşmamız zor olmayacaktır. Ama öncelikle meslekdaşına çamur atan, ayağının altına muz kabuğu koyan, sosyal ortamda haklarımız söz konusu olduğunda tek vücut olamama vb davranış ve tutumlardan vazgeçersek .. Unutmayalım ki tek kalemi kırabilirsiniz ama on kalemi değil kırmak sarsamazsınız bile.!!

W- Meslek yaşamınızda unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?

M.İ.T.- Yeni uzman olmuş ve ilk saha görevime başlamıştım. Kısa bir süre sonra acile gelen 10-12 yaşlarında karın ağrısı ön tanısı ile ultrason yapmış ve daha çok acemiliğin verdiği gözüpeklikle “batın ön duvarında enfekte urakus kisti” tanısı koymuştum. Oysa urakus kistinin enfekte olmayanını bile sadece kitapta görmüştüm. Tabii genç ve toy çocuk olarak ilçedeki cerrahlar arasında bir süre sohbet konusu olmuş ve kendime çok kızmış ve bir süre ortalığa pek çıkmamıştım. Bir seri taramalardan sonra cerrahlar sonunda başka da bir patoloji bulamayınca hastayı açmak zorunda kalmışlar ve tanı doğrulanmıştı. Tabii benim itibarım da kurtulmuştu. Ne zaman iddialı bir tanı yazsam o gün aklıma gelir ve kalemimi korkak alıştırmam.

G.M.- Mesleğe yeni başladığım dönemdeydi.Binanın önüne doğru 2-3 kişilik bir kalabalık koşarak geliyordu.Kucaklarında da bir şey vardı.Ben bir çocuğa bir şey oldu herhalde diye düşünürken yaklaştılar.Kucaktakinin bir keçi olduğunu o zaman anladım.Boyun kesiminden bir yarası ve kanaması vardı.Sahibi de tuttuğu gibi bize getirmişti.Hem şaşırmış hem de ürkmüştüm,ne kadar çok şey bekleniyor,özellikle kırsalda bizlerden diye.

B.Z.- Aktif hekimlik yaşantısı devam ederken her gün acı tatlı bizi etkileyen pek çok anılar yaşarız. Ben de en son yaşadığımı anlatmak isterim. Yaklaşık bir ay önce çalıştığım hastanenin MR ünitesinde kontrastlı batın MR’ı çekilirken bir bayan hastada kontrast ilacına karşı ağır bir anafilaksi gelişti. Olgu sanki bisiklet pompası ile şişirilmiş gibi aşırı ödemli idi. Solunumu ve kalbi durmuş olan olguda hemen akut ve inatçı bir CPR’a başladık. Hızla olguyu çalıştığım Reanimasyon ünitesine aldık. Masaj ve adrenalin uygulaması ile nihayet olguyu VF’ye sokmayı başardık. İki kez 360 jolue ile defibrililasyon uyguladık, yanıt alamadık. İnatla üçüncü kez 360 joule defibrilasyon ile aritmik de olsa sinusal ritme döndük. Yoğun bir dokuz günlük reanimasyon tedavisi (5 günü ventilatöre bağlı, 3 günü şuuru kapalı olarak) sonrası hastamız yoğun bakım ünitesinden yürüyerek taburcu oldu. Taburcu olurken söylediği “Bana ne oldu doktor bey ben kaç saattir buradayım” sözünü unutamam. İkiyüzonaltı saatlik yoğun tedavi süreci sanki ona 2-3 saat gibi gelmişti. Taburcu olduktan yaklaşık bir hafta sonra, Mevlüt Kandil gecesi beni cep telefonumdan arayıp kandilimi kutlaması ise herhalde şimdiye kadar aldığım en anlamlı ve beni en çok duygulandıran kandil kutlaması olmuştur. Hiçbir meslekte böyle ruhsal doyuma ulaşmanız mümkün değildir. O teşekkürün maddi değeri ise ölçülemez bile …

W- 14 Mart Tıp Bayramındaki bu güzel paylaşımınız için teşekkürler.