Dünya Sağlık Örgütü’nün “sessiz pandemi” olarak tanımladığı diyabet, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artıyor. Rakamlar, Türkiye’de 12 milyon civarında diyabet hastası olduğunu gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre; 1980 yılında dünyada 100 milyon olan diyabetli sayısı 2020 yılında 422 milyona çıktı. Bu sayının 2045 yılında 700 milyonu bulacağı öngörülüyor. Diyabetin ülkemizdeki artış hızı ise ürkütücü. Türkiye’de diyabetin artış hızının; dünya ortalamasının 2 katı, Avrupa ortalamasının ise 4 katı olduğunu vurgulayan uzmanlar, diyabetin dünyada en hızlı artış gösteren hastalık konumuna geldiğine dikkat çekiyorlar.
Diyabet hem sessizce geliyor hem çığ gibi büyüyor. İşte bu önemli hastalığın toplumsal farkındalığını artırmak için Acıbadem Üniversitesi’nden 3 önemli bilim insanı, “Ustalarla Diyabette Uzun Yaşam Üzerine Söyleşiler” isimli toplantıda bir araya geldiler. Moderatörlüğünü Acıbadem Üniversitesi Diyabet Araştırma ve Uygulama Merkezi Koordinatörü, Endokrinoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz’ın yaptığı söyleşinin diğer uzman konuşmacıları; Acıbadem Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmettin Pamir ile Acıbadem Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Alhan oldu.
“Diyabet Türkiye’de patlamış durumda”
İyi tedavi edilmeyen, kontrol altına alınmayan diyabetin; böbrek ve kalp hastalıkları başta olmak üzere, felç, görme kaybı ve nöropati gibi ciddi hastalıkların bir numaralı nedeni olduğuna değinen Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, “Diyabetin ortaya çıkma yaşı maalesef 20’li yaşlara indi. Beslenme şekli çok bozulduğu için obezite çocuklarda daha fazla görülmeye başlandı. Türkiye’de her üç çocuktan biri fazla kilolu. Kalp krizi yaşının ise 45 yaş altına indiğini görüyoruz. Dünyadaki en etkili anti-aging yöntemi oksijendir. Sağlıklı olmak, genç kalmak, uzun yaşamak için oksijen almak şart. Yapılan araştırmalarda; oksijenin bol olduğu bölgelerde yaşayan insanların ömürlerinin daha uzun olduğu görülmüştür. Örneğin; Bozcaada, ‘Ölümsüzlerin Adası’ olarak bilinir. Oksijenin en düşük olduğu bölgeler ise Kutuplar. Orada da insanların daha hızlı yaşlandığı kanıtlanmıştır. Açık hava sporları vücuda giren oksijeni artırdığı için sağlıklı yaşam ve hastalıkların önlenmesi açısından çok önemli. Maalesef ki hareketsiz yaşam ve fast food’un beslenmedeki rolünün artması nedeniyle diyabet, Türkiye’de patlamış durumda” dedi.
Diyabet hastalarının felç olma ihtimali 4 kat fazla!
Diyabetin beyni nasıl etkilediğini anlatan Acıbadem Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmettin Pamir, “Diyabet, damar yapısını bozarak damar sertliği (ateroskleroz) ve damar tıkanıklığı gibi sorunlara yol açar. Beyinde damarlar tıkandığında ise beyin yeteri kadar kanla beslenemez, bu durum ölüme bile yol açabilir. Diyabet damar sertliğini artırarak iki tür damar tıkanıklığına sebep oluyor. Ya büyük damarlar tıkanır, felçler (inme) ortaya çıkar ya da küçük damarlar tıkanarak ileride büyük tıkanıklıklara neden olur. Gerçekten de diyabeti kontrol altında olmayanlarda bunama daha fazla görülüyor” şeklinde konuştu.
Diyabetin, insanlarda felcin ortaya çıkmasını 4 kat artırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Necmettin Pamir, “Diyabeti kontrolsüz hastalarda felç olma riski, sağlıklı insanlara göre 4 kat fazladır. Küçük damarların tıkanmasının, ileride büyük damarların tıkanmasına da yol açacağı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Diyabeti kontrol altına almak zorundayız. Damar sertliğini ve buna bağlı riskleri düşürmemiz şart. Diyabetin yol açtığı en önemli sorunlar; şah damarında damar sertliği, tıkanıklık olması, pıhtı atması ve beyin kanamaları. Burada genetik yatkınlık önemli ancak sağlıksız bir yaşam tarzı ve kötü beslenme de bu riskleri artırıyor” diye konuştu.
Diyabet, kalp krizi riskini 2 kat artırıyor!
Acıbadem Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Alhan da, kontrolsüz diyabetin kalp krizi riskini 2 kat artırdığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Diyabeti olan hastaların yüzde 75’inin hastaneye yatış nedeni kalp ve damar hastalıklarıdır. Bu hastalarda kalp krizi belirtileri de farklı oluyor. Diyabet sinir uçlarını olumsuz etkilediği için beyne ağrı sinyali iletilmiyor ve dolayısıyla göğüs ağrısı hissetmiyorlar. Kalp krizi sırasında göğüs ağrısı yerine çabuk yorulma, nefes daralması, merdiven çıkarken tıkanma gibi belirtiler yaşıyorlar. Biz buna ‘gizli iskemi’, yani halk arasında ‘gizli kalp’ diyoruz. Ayrıca tip 1 diyabet, yani genetik olarak çocukluk çağında ortaya çıkan diyabet, kalp hastalıklarının görülmesini 10-15 yıl erkene çekebiliyor” dedi.
Diyabetlilerde ameliyat sonrası yaraların daha geç iyileştiğini söyleyen Prof. Dr. Alhan “Öncelikle ilaçla tedavi etmeye, mümkün oldukça ameliyatı ertelemeye çalışıyoruz. Bunun yeterli olmadığı durumlarda ise ameliyat yerine, anjiyo, balon gibi girişimler gerçekleştiriyoruz. Yaygın damar hastalıklarında ise stent çözüm olmuyor. Diyabet, vücudun genelde küçük, ince damarlarını etkiliyor. Yani böbrek damarlarını, göz dibindeki damarları, beyindeki ince damarları, kalpte de ince damarları tutuyor. Bu ince damarlara ise stent takmak mümkün olmuyor, çözüm ameliyat oluyor. Bu hastalara küçük kesilerle, robot destekli ameliyatlar yapmayı tercih ediyoruz. Bu şekilde hastalar daha az etkileniyor ve günlük hayatlarına daha çabuk dönüyorlar” şeklinde konuştu.