Maliye Bakanı Ağbal “Yükselen ekonomiler dediğimiz bu 7 ekonominin, 2050 geldiğinde dünya hasılatı içindeki payı yüzde 50 olacak ve Türkiye’de bu 7 ülkeden biri” dedi.
Dünya nüfusunun artmaya devam ettiğini anlatan Ağbal, artış trendinin her coğrafyada aynı ölçüde olamayacağını, yeni bir demografi haritasıyla karşı karşıya kalınacağını söyledi.
Tüm kıtalarda yaşanacak nüfus değişimlerine ilişkin verileri katılımcılara aktaran Ağbal, bu değişimin çok ciddi siyasal, ekonomik ve kültürel sonuçlarının ortaya çıkacağını ifade etti.
Ağbal, nüfustaki değişimi etkileyen belli başlı önemli göstergeler bulunduğunu dile getirerek, bunlardan en önemlisinin de doğurganlık oranının giderek azalması olduğunu belirtti. Bu göstergenin Türkiye için de önemli sonuçları olduğuna işaret eden Ağbal, doğurganlık oranının düşmesinin nüfus azalmasıyla kendisini gösterdiğini anlattı.
Bakan Ağbal, konuşmasına şöyle devam etti:
“Sayın Cumhurbaşkanımız her zaman ifade ediyor en az üç çocuk. Bu konuyu grafikteki verilerle konuştuğunuz zaman… Zaman zaman Ak Parti’nin vizyonunu, hükümetimizin vizyonunu veya hükümetimizin ortaya koyduğu programları anlayamayanları, bu global trendleri yakalayamayanlar olarak gördüğümü söyleyeyim. Cumhurbaşkanımızın doğurganlık oranıyla ilgili üstüne basa basa vurguladığı konu, şu grafikte o kadar çarpıcı ki. Türkiye eğer doğurganlık oranlarını yukarıda tutabilirse bugün sahip olduğu genç nüfus avantajını koruyabilecek, yoksa yaşlılık olgusu her ülkede olduğu gibi Türkiye’yi de bekleyen önemli bir gerçeklik.”
“Sosyal güvenlik, sağlık harcamaları artacak”
Yaşlanma oranının artmasına bağı olarak çalışma çağındaki nüfusun oranının düştüğünü ifade eden Ağbal, “Çalışma çağındaki nüfus nedir? 15, 64 yaş arası. 15, 64 yaş arasının oran olarak azalması ne demek? Daha az orandaki kişi çalışacak, üretecek. Daha fazla oranda kişi ne yapacak? Sosyal güvenlik, emeklilik sistemlerine bağımlı gruplar oluşturacak. Bunun ileriki on yıllarda dünya ekonomileri üzerinde çok çarpıcı etkileri olacak.” diye konuştu.
Ağbal, 2050 yılına ilişkin Afrika dışında bütün bölgelerde çalışma çağındaki nüfusun azalacağına dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
“Bu aslında Afrika’nın çok ciddi anlamda gelecek on yılların üretim merkezi haline geleceğini gösteren en önemli faktörlerden bir tanesi. Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde bile çalışma çağındaki nüfusun hızlı bir şekilde özellikle 2020’den itibaren azaldığını göreceğiz. AB’de çalışma çağındaki nüfus çok ciddi anlamda azalacak. Avrupa’da bir göçmen politikası var eğer bu göçmen ve göç olguları devam ederse buna rağmen 42 milyon iş gücünde kayıp olacak. Göç ve göçmen olguları da olmasa Avrupa’da yaklaşık 96 milyon nüfus iş gücünden çekilmiş olacak. Bunun çok ciddi ekonomik sonuçları da olacak.”
Türkiye’de 2020-2040 yıllarında 65 yaş üstü nüfusun, toplam nüfusun yüzde 14’ünü aşacağını belirten Ağbal, nüfusun yaşlandığını, dünyadaki bütün eğilimlere Türkiye’nin de katıldığını söyledi.
Ağbal, demografik değişimin Türkiye açısından ne anlama geldiğini ise şu sözlerle anlattı:
“Yaşlanan nüfus ortalama oranlara bakıldığında, çalışma çağındaki nüfusun azalması önümüzdeki yıllarda ülkelerin kamu maliyesi üzerine çok ciddi yükler getirecek. Sosyal güvenlik, sağlık harcamaları artacak. Yaşlanmaya bağlı olarak daha çok kronik hastalıklar dediğimiz hastalıklar daha fazla sosyal güvenlik bütçelerinden pay almaya başlayacak. Onun için önümüzdeki yıllarda ülke ekonomilerinin yaşlılık olgusuna bağlı kamu harcamalarındaki bu artışı yönetecek tedbirleri bugünden alması lazım.”
“Bunu önümüzdeki on yıllar boyunca çok dramatik bir şekilde yaşayacağız”
Türkiye’de ileriye dönük diyabetin konuşulduğunu vurgulayan Ağbal, “Diyabetin Türkiye ekonomisi için Türkiye kamu maliyesi için çok ciddi anlamda ileriye dönük yükleri olacağını şimdiden görebiliyoruz. Üniversitelerimizin bu anlamda yaşlılığa bağlı kronik hastalıkların yönetimi ve bunların önüne geçilmesi, bu kronik hastalıklarla mücadele ve önleyici sağlık alanında mutlaka ve mutlaka çok daha fazla araştırma ve eğitim yapması gerekiyor. Bunu önümüzdeki on yıllar boyunca çok dramatik bir şekilde yaşayacağız.” ifadelerini kullandı.
Ağbal, dünyanın gelecek on yıllarda kronik olarak kendisini bekleyen en önemli sorunun iş gücü verimliliğinin azalması olduğunu belirterek, “Türkiye için de bu konu son derece önemli ve hayati. Türkiye’nin de mutlaka iş gücü verimliliğini artıracak çalışmalar yapılması gerekiyor. Bunun en başında da yolu doğurganlık oranlarının Türkiye’nin ihtiyacı olduğu şekliyle yüksek seviyelerde seyrini sağlamaktır.” dedi.
Öğrencilik yıllarında kendilerine ilk öğretilenin nüfus planlamasının önemi olduğunu anlatan Ağbal, şunları kaydetti:
“1980’lerde nüfus planlaması adeta bir ülkenin siyasetinin, ekonomisinin olmazsa olmazı olarak anlatılıyor. Çalışma ekonomisi derslerinde hocalarımız bize, ‘gelişmekte olan ülkeler eğer kalkınmak istiyorlarsa nüfus planlaması yapması gerekiyor.’ diye anlatırdı. Halbuki bugün karşı karşıya kaldığımız gerçekler bize neyi gösteriyor? O gün, o ders kitaplarında bize öğretilenler külliyen yanlış şeyler. Bugün tarih bu kritik eşikte aslında doğurganlık oranlarının yüksek seviyelerde seyrinin ne kadar önemli olduğunu bir defa daha ortaya koyuyor. İş gücü verimliliği meselesi, önümüzdeki on yıllarda ülkelerin büyüme oranlarını belirleyecek en önemli faktör olacak.”
Göç ve göçmenlik konusu
Küresel göç ve göçmenlik konularının çok daha önemli hale geleceğini vurgulayan Ağbal, Avrupa ekonomilerinin bu sorunu çözmek için mutlaka daha fazla göçmen çekmek, göç almak zorunda olduğunu söyledi.
Ağbal, gelecek on yıllara ilişkin, nüfusu azalan ülkelerin göçmen ve göç politikalarını yeniden revize ettiklerine dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
“İtalya’da bugün öyle yerler var ki göçmen sayısı yerliden daha fazla hale gelmiş çünkü yaşlanma o kadar artmış ki. Gençler göçmüş o kasabada ekonomik hayatı ayakta tutabilmek için Afrika’dan göçmenler seçilerek getiriliyor. Onun için Türkiye’nin de önümüzdeki dönemde ekonomik büyümede bu ivmeyi daha da yukarıya çekebilmesi için özellikle nitelikli göçmenlerin Türkiye’ye çekilmesi lazım. Türkiye’nin ekonomik olarak kalkınmasının önündeki en önemli unsurlarından bir tanesi olan yaşlanma olgusunu telafi etmek üzere çok doğru, akılcı, yerinde, rekabetçi göç ve göçmen politikaları üretmek suretiyle bir demografik değişimden istifade etmemiz son derece hayati.
“Gelişmiş 7 ülkenin küresel ekonomideki payı yüzde 28’e düşecek”
“Demografideki bu değişimlerle beraber 1990’lı yıllardan itibaren başta küreselleşme olarak ifade edilen, şimdilerde ise bir noktada öcü gibi gösterilen yepyeni bir tarihsel değişimin eşiğindeyiz.” ifadesini kullanan Ağbal, “Ekonomide gerçekten güç dengeleri değişiyor yani güç kayıyor. Nereden nereye kayıyor? Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler var, yükselen ekonomiler diyoruz. Gelişmekte olan ülkeler olarak baktığımızda Brezilya, Çin, Endonezya, Hindistan, Meksika, Rusya ve Türkiye. Bunlar gelecekte dünya gayri safi hasılasından çok daha fazla pay alacak ülkeler.” diye konuştu.
Ağbal, gelişmiş ülkeler arasında ise ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonyave Kanada’nın bulunduğunu anımsatarak, “1980’de dünyadaki kürsel üretimin, küresel ekonomik büyüklüğün yüzde 51’i gelişmiş ülkelerin elindeydi. O zaman bu gelişmekte olan 7 ülkenin küresel ekonomideki payı yüzde 14-15’di. 2009’da aşağı yukarı denge tersine döndü ve şuanda 2021 için yapılan projeksiyonlara göre gelişmekte olan 7 ülkenin küresel ekonomideki payı yüzde 39’a çıkarken, gelişmiş 7 ülkenin küresel ekonomideki payı yüzde 28’e düşecek. 2050’ye doğru geldiğimizde çok daha bariz bir şekilde artacak.” dedi.
Dünyadaki siyaseti, jeopolitiği, ekonomiyi okurken 1960’lardan kalmış bilgilerle, alışkanlıklarla değerlendirmeler yapıldığını belirten Ağbal, şöyle devam etti:
“Türkiye kürsel ekonomideki bu değişimi yakalayacak bir vizyonu yakaladı şu anda Türkiye’nin gerek dış politikada, gerek ekonomik açılımlarda, gerekse bölgesel iş birliklerinde ortaya koyduğu aslında yaklaşımın özü son derece rasyonel çünkü dünya küresel güç dengeleri bakımından yepyeni bir çağın içerisine giriyor. Türkiye bu çağ içerisinde kendisine düşen rolü üstlenmek zorunda. Eski klasik, geleneksel alışkanlıklarımıza dayalı dış politika ritüelleri ile veya dış politika dengelemeleri ile Türkiye’yi bu güç dengesindeki değişimin içerisinde aktif bir oyuncu haline getiremeyiz.”
Ağbal, bu nedenle küresel değişimi yakalayan bu vizyonu mutlaka gelecek yıllarda çok daha güçlendirmeleri gerektiğini anlatarak, şunları kaydetti:
“Yükselen ekonomiler dediğimiz bu 7 ekonominin, 2050 geldiğinde dünya hasılatı içindeki payı yüzde 50 olacak ve Türkiye de bu 7 ülkeden bir tanesi. Bu 7 ülke içerisinde daha nasıl aktif olacağız, daha nasıl merkezi konuma geleceğiz biz onun gayreti içindeyiz. Türkiye’nin ortaya koyduğu 2023, 2053, 2071 vizyonu kürsel değişimdeki bu dengeleri son derece önemseyen yaklaşımlar.”