BİLİMSEL ECZACILIĞIN 179. YILI KUTLU OLSUN!
Ülkemizde bilimsel eczacılığın temellerinin atılmasının üzerinden 179 yıl geçti. Bizler, kökleri yüzyıllar öncesine dayanan bir mesleğin mensuplarıyız. 1839 yılının 14 Mayıs’ında, Mekteb-i Tıbbiye’de açılan eczacılık sınıfı ile eczacılık ülkemizde akademik bir mesleğe dönüşmüştür. Bu sebeple 14 Mayıs; biz eczacılar ve mesleğimizin geleceği için önemli ve simgesel bir tarih.
14 Mayıs Eczacılık Günü’nün Türkiye’de ilk kez kutlanmasının üzerinden ise 50 yıl geçti. Her yıl coşkuyla ve tüm meslektaşların katılımıyla kutlanan Eczacılık Günü, ilk kez 1968 yılında kutlanmıştır. Türk Eczacıları Birliği’nin o dönem Cağaloğlu’nda bulunan binasında Eczacılar Günü’nün içeriği ve tarihi üzerine uzun çalışmalar ve toplantılar yapılmış ve ilk Eczacılık Günü kutlamaları Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti üyeleri, eczacılık fakültesi öğrencileri, öğretim üyeleri, eczacılar ve Sağlık Bakanlığı yetkililerinin katılımlarıyla İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Büyük Amfi’de düzenlenen törenle başlamıştır. O günden bu yana her yıl artan coşkuyla, eczacılık mesleğinin onuruna yakışır şekilde kutlanmaktadır.
Mesleğimizin köklü tarihinden aldığımız güçle ve özgüvenle çalışıyoruz. Türk Eczacıları Birliği olarak köklü, güçlü ve halk sağlığını her şeyin üstünde tutan bir sağlık meslek örgütü olmanın gururunu yaşıyoruz. 62 yılı aşan mazimizle, 54 Bölge Eczacı Odamızla yaklaşık 35 bin eczacının sesi olmaya devam ediyoruz. Geçmişten aldığımız birikimle, mesleğimize duyduğumuz güvenle ve meslektaşlarımızdan aldığımız güçle çıktığımız yolda; eczacılık mesleğini ileriye taşımak, insan ve toplum sağlığına değer katmak için çalışıyoruz.
2009 yılından bu yana 14 Mayıs Eczacılık Günü’nü belirli temalar çerçevesinde bir hafta olarak kutluyoruz. Bu sene de iki tema belirledik.
Bu temalardan birisi; “Toplum sağlığı, kamu yararı, mesleki gelecek için BİRLİK’LEYİZ, BİRLİK’TEYİZ!”
Meslek örgütleri, demokratik mekanizmalarla temsil yeteneği kazanmış, Anayasamızla güvence altına alınmış, kamu kurumu niteliğindeki yapılardır. Mesleki ve toplumsal boyutta sorumlulukları bulunan meslek örgütleri, aynı zamanda demokratik birer sivil toplum kuruluşudur.
Türk Eczacıları Birliği’ne baktığımızda ise salt bir sivil toplum kuruluşu değil; hem toplum sağlığını gözeten hem de üyelerinin mesleki çıkarlarını koruyan akademik ve demokratik bir kitle örgütü görürüz.
62 yıldır varlığını sürdüren bir sağlık meslek örgütüyüz. Bugüne dek mesleğimiz ve meslektaşlarımız adına pek çok şeyi birlikte başardık; toplum sağlığı adına ve kamu yararına pek çok kazanım elde ettik.
Türk Eczacıları Birliği olarak imza attığımız kimi çalışmalarımız;
– Yardımlaşma Sandığı aracılığıyla 620 meslektaşımıza vefat yardımı; 231 meslektaşımıza muhtaçlık yardımında bulunuldu.
– 33 bin üye eczacımıza 625 milyon TL kredi verildi.
– Bölge Eczacı Odalarımız, Eczacılık Fakültelerimiz ve Eczacılık Fakültesi öğrencilerimize 2.5 milyon TL maddi destek sağlandı.
– Terör, doğal afet ve toplumsal olaylar nedeniyle mağdur olan 109 üye eczacımıza karşılıksız 872 bin TL yardım verildi.
– Gerek ülkemizin yaşadığı gerekse komşu ülkelerin yaşadığı tüm afet ve felaketlerde sorumluluk aldık. Başta Van olmak üzere Pakistan, Irak, Soma, Suriye ve Halep’te toplam 1 milyon TL insani yardımda bulunduk.
– Van depreminde Tır Eczanemizle halkımızın yanında yer aldık.
– Bir ülkenin kalkınmasının ancak ve ancak eğitimle olacağına inanıyoruz. Bu doğrultuda ‘Eczacıdan Bir Tuğla TEB’den Bir Okul’ kampanyamızla Antalya, Diyarbakır ve Van illerinde 3 okulu hizmete açtık.
– Ülkemizi uluslararası düzeyde temsil etmenin onurunu ve gururunu yaşıyoruz. Birliğimiz Dünya Eczacılık Federasyonu ile EuroPharm Forum’un üyesi ve Avrupa Birliği Eczacılık Grubu gözlemci üyesidir.
– 2017 yılında 54 Bölge Eczacı Odamız aracılığıyla 14.697787 hastaya, 12.777.750 reçeteyle 18.182 çeşit ilaç ulaştırdık.
– Türkiye’de ruhsatı bulunmayan ve piyasada olmayan ilaçları Türk Eczacıları Birliği olarak yurtdışından getirerek hastalarımıza teminini sağlıyoruz. İthal İlaç Birimimiz günlük ortalama 550 reçete hazırlıyor, aylık yaklaşık 11.700 ilacı hastaya ulaştırıyor.
– 179 yıllık geleneğimize sahip çıkmak adına çalışmalarda bulunuyoruz. 1902’de Adana’da Eczacı Mustafa Rıfat Bey tarafından açılan bölgenin ilk Türk eczanesini, 2003 yılında müze haline getirip, 2005 yılında Rıfat Gülek Müze Eczane Kütüphanesi’ni hizmete açtık. Yine Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilaçlarını almış olduğu ve ‘Atatürk’ün Eczanesi’ olarak bilinen eczanenin malzemelerini Türk Eczacıları Birliği envanterine kazandırdık.
Odağımızda insan ve toplum sağlığı var. Dün olduğu gibi bugün de mesleğimizin ve ülkemizin geleceği için çalışıyor, meslektaşlarımızın haklarını korumak ve seslerini duyurmak adına adımlar atıyoruz ve diyoruz ki:
Mesleğimiz için Birlik’leyiz
Meslektaşlarımız için Birlik’leyiz
Halkımız için Birlik’teyiz
Biz eczacılar, hasta ihtiyaçlarının doğru tanımlanması, ilaçların doğru kullanılması, sağlık bakım hatalarının azaltılması, farmakovijilans gibi birçok alanda halkımıza ve ülkemize önemli katkılar sunuyoruz. Eczacılar, köylerden kentlere yayılan hizmet ağı ile en kolay ulaşılan sağlık çalışanlarıdır ve hastalarıyla daha uzun vadeli bir ilişki kurarlar. Eczacıların halkımıza en yakın sağlık danışmanı olma durumu; önleme, tarama gibi koruyucu sağlık hizmetleri ile farmasötik bakım yani ilaç tedavisinin hastaya özel bir şekilde düzenlenmesi ve iyi sağlık sonuçlarına odaklanacak şekilde yönetilmesi açısından mükemmel bir olanak sunmaktadır.
Eczacılar; ilaç suiistimali ve yanlış ilaç kullanımında bir kontrol ve denetim mekanizması işlevi görerek, piyasa için güvenlik ağı oluştururlar. Bebek, çocuk, genç, yaşlı; kadın, erkek; sağlıklı yaşamın önceliklendirilmesinden ilaç tedavisi sonuçlarının iyileştirilmesine kadar yaşamın her aşamasında hastalarının ve faydalanıcılarının yanında yer alan, onları destekleyen sağlık çalışanlarıdır.
İşte bu nedenle belirlediğimiz bir diğer temamız da “Hastalıkta Sağlıkta, Yaşamınızın Her aşamasında ECZACINIZ YANINIZDA”
Türk Eczacıları Birliği olarak Eczacı Odalarımız aracılığı ile 2015 yılından bu yana ‘Rehber Eczanem’ adıyla bir program yürütüyoruz. Sağlık Bakanlığımızın da bilgisi ve desteği dahilinde yürüttüğümüz Rehber Eczanem Programı, serbest eczacılar aracılığı ile sağlanan bir hastalık yönetim programı. 2015 yılında sınırlı sayıda eczacımızla pilot uygulamasını gerçekleştirdik. Hasta sonuçlarında ulaştığımız olumlu sağlık sonuçlarından aldığımız güç ve inançla 2016 yılında programın ulusal yaygınlaşma sürecine geçtik.
İlk yıl Astım / KOAH hastalarımız için başlattığımız bu programı, geçtiğimiz yıl diyabet hastalarımızı da kapsayacak şekilde genişlettik. Bu yıl ise hipertansiyon hastalarımızı programımıza dâhil etmeyi planlıyoruz.
Bugün, ülkemizin dört bir yanından 5000’e yakın serbest eczacımız programa dâhil. Yani her 5 eczacıdan biri bu programa dâhil olmuş durumda. Birliğimiz ve Eczacı Odalarımız ülkemizdeki tüm eczacılar arasında bu yeni eczacılık hizmet sunum modelinin yaygınlaşması amacıyla büyük bir özveri ile çalışmaya devam ediyor.
İnanıyoruz ki bu program; ilaç uzmanı olarak ciddi bir eğitimden geçmiş, sürekli mesleki gelişim felsefesi ile uzman olduğu bu alanda bilgilerini her daim güncelleyen biz eczacıların sağlık sistemi içerisinde daha etkin bir şekilde konumlandırılmasını sağlayarak hem hastalarımıza hem sağlık otoritesine hem de ülke ekonomimize önemli katkılar sağlayacak.
Birlik vizyonumuzda da ifade ettiğimiz gibi amacımız; Hastaya, Kamuya, Eczacıya İlaçOlmak…
Türk Eczacıları Birliği olarak ülkemizin aydınlık yarınları için çalışıyor, mesleğimize değer katacak adımlar atıyor; kamuyu, vatandaşı, eczacıyı koruyan politikalar geliştirmeye devam ediyoruz.
Bu doğrultuda, bundan 1 ay önce Sosyal Güvenlik Kurumu ile Protokol Revizyonu gerçekleştirdik. Bu süreçte yanımızda olan ve değerli katkılar sunan Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Jülide Sarıeroğlu’na bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kendileri sorunlarımızı dikkatle dinledi ve taleplerimizi dikkate aldılar.
Türk Eczacıları Birliği olarak eczane ekonomilerinin iyileşmesi için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bildiğiniz gibi eczaneler, yıllardır ekonomik anlamda bir daralmayla, ilaç fiyatlarındaki düşüş ve kur farkından kaynaklanan sıkıntılarla karşı karşıya. Altını çizerek söylemek isterim ki eczacının ekonomik sıkıntılardan uzak bir sağlık çalışanı olması, daha nitelikli ve kesintisiz ilaç – sağlık danışmanlığı hizmeti verebilmesi adına elzem bir konudur.
Bu doğrultudaki taleplerimizi 3 temel noktada ifade edebiliriz:
1- Yüzdesel ve sabit kâr marjının iyileştirilmesi gerekmektedir.
2- Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi eczacıya aşılama, tansiyon, şeker ölçümü, sigara bıraktırma gibi eczane temelli ekstra hizmetler ve bu hizmetler bağlamında sunduğu danışmanlık hizmeti adına sabit bir ücret ödenmelidir.
3- Eczane dışına çıkarılan sağlık ürünlerinin tekrar eczane kanalıyla halkımıza ulaşması sağlanmalıdır.
Türkiye, pek çok Avrupa ülkesine kıyasla çok daha genç ve daha dinamik bir nüfusa sahip. Ancak işgücü planlaması noktasında sıkıntılarımız olduğu da bir başka gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Konuya eczacılar ve eczacılık özelinde baktığımızda; önümüzdeki dönemlerde eczacılık açısından ciddi bir istihdam sorunu ile karşı karşıya kalacağımızı üzülerek ifade ediyoruz.
Bunun sebeplerinden birisi eczacılık fakülteleri sayısındaki hızlı artış. Hâlihazırda sayısı 40’ı aşan eczacılık fakültelerinden her sene yaklaşık 2000 öğrenci mezun olarak hayata atılmakta. Ülkemizin kalkınması açısından yeni üniversite ve yüksekokulların açılması elbette elzem. Ancak bunu yaparken insan gücü ihtiyacının da göz önünde bulundurulmasında fayda var. Yeni fakültelerin açılmaması gerektiği kanaatindeyiz. Bunun yanı sıra öğretim elemanı yetersiz olan eczacılık fakültelerinin sanayi ve üniversite işbirliği ile Ar-Ge merkezlerine dönüştürülmesinin daha faydalı olacağına inanıyoruz. Konuya ilişkin önlem alınmadığı takdirde eczacı istihdam sorununun büyümesi ve eczacılık eğitiminin niteliksizleşmesi kaçınılmazdır.
Geçtiğimiz yıllarda 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Kanun’da birtakım değişiklikler yapıldı. 2018 yılından itibaren eczacılık fakültesinden mezun olduktan sonra eczane açmak isteyenler için 1 yıl süreyle yardımcı eczacılık yapma şartı getirildi. Bunun yanı sıra belirli bir cironun üzerindeki eczanelere ikinci eczacı çalıştırma zorunluluğu getirildi. Şüphesiz tüm bunlar; mesleki gelişime katkı sağlayacak, istihdamı teşvik edecek, hizmette kaliteyi artıracak, halk sağlığının korunması adına fayda sağlayacak ve vatandaşın daha iyi hizmet almasını kolaylaştıracak düzenlemeler. Ancak istihdam teşviklerinin sağlanması ve yapılacak teşviklerle eczacılarımızın ekonomik açıdan rahatlatılması gerektiğine inanıyoruz. Türk Eczacıları Birliği olarak, sağlığa ilişkin tüm konularda olduğu gibi, tüm paydaşlar ile aynı masada oturmaya ve tüm tarafları rahatlatacak çözüm önerileri geliştirmeye her zaman hazırız.
Eczacılık fakültesine girişlerde taban puan sınırlanmasının hâlâ getirilmemiş olması, eczacılık fakültelerinin ihtiyaç olmadığı halde, yeterli akademisyen yokken açılıyor olması, az evvel belirttiğimiz hizmette ve eğitimde kaliteyi düşürmektedir. Eczacılık fakültesi öğrencileri, eczacı akademisyen görmeden mezun olmaktadır. Bu noktada gerek ilgili bakanlığı gerekse YÖK’ü konunun üzerinde titizlikle durmaya davet ediyoruz.
Toplum sağlığını önceleyen bir sağlık meslek örgütü olarak her fırsatta dile getirdiğimiz bir konu var; reçetesiz ilaçlar. Sağlık sistemimizin ve toplumumuzun reçetesiz ilaç kategorisinin genişletilmesine hazır olmadığını düşünüyoruz. Reçetesiz ilaçların beraberinde ilaçta reklamı, ilaçta fiyat artışını ve ilacın eczane dışına çıkmasını getirmesinden duyduğumuz endişeyi de ifade ediyoruz. Sağlık okur yazarlığı düşük ve ekonomik kaynakları kısıtlı toplumumuzun reçetesiz ilaçlara hazır olmadığını bir kez daha söylüyoruz.
Geçtiğimiz aylarda konuya dair bir basın açıklaması yapmış ve reçetesiz ilaçlara dair görüşlerimizi detaylı bir biçimde kamuoyuyla paylaşmıştık. Söz konusu açıklamamızın ardından Sağlık Bakanlığımız hassasiyetlerimizi göz önünde bulundurarak bu uygulamayı, taraflar mutabık olana kadar kaldırdı.
Reçetesiz ilaçlarla ilgili yapılacak çalışmaların, tüm paydaşlarla birlikte bir masaya oturulup ortak akıl yoluyla çözümlenmesi toplum sağlığı açısından faydalı olacaktır. Türk Eczacıları Birliği olarak bu noktada bize düşen görev ve sorumluluk neyse elimizi taşın altına koymaya hazırız.
Ülkemizde sağlık okur yazarlığının istenen seviyede olmadığını sık sık dile getiriyoruz. Bu durum, sağlık çalışanlarının ve bilim insanlarının daha sorumlu, daha hassas davranmasını gerektiriyor. Ancak medyada yer alan bazı isimlerin bilimsellikten uzak, toplumu yanlış yönlendirecek açıklamalarını üzüntüyle ve endişeyle takip ediyoruz.
Son zamanlarda öyle bir noktaya geldik ki üzerine sadece bir bilimsel makale yazılan bir konuyu bilimin genel kabulüymüş gibi genellemeler yaparak yansıtan bilim insanları medyada kendisine geniş yer buluyor. Bu kişiler, sağlık meslek mensuplarının en temel şiarı olan “Primum non nocere” yani “Önce zarar verme” ilkesini ihlal etmektedir. Bu kişiler, yaptıkları açıklamalar ile toplum sağlığını tehlikeye atmaktadır. Sağlık meslek mensubu eczacılar olarak bu süreci şaşkınlıkla takip ediyoruz. Sağlık Bakanlığımızı daha önce gündeme aldıkları, medyaya çıkacak bilim insanlarına uygulanacak ekran sertifikası ve akreditasyon kurulu uygulamalarını bir an önce hayata geçirmeye davet ediyoruz. Yine yasa koyucuyu bu konuda yaptırımları artırmaya çağırıyoruz. Bu noktada da RTÜK’ü, toplum sağlığına ilişkin yanlış açıklamalar yapan kişilere karşı daha hassas olmaya davet ediyoruz.
Yaşamın ve yaşatmanın önemini bilen bir sağlık meslek örgütü olarak son zamanlarda gündemde yer alan aşı karşıtlığı konusundaki söylemleri ve oluşan verileri endişeyle takip etmekteyiz. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan söylemlerle, kirli bilgilerle geliştirilen aşı karşıtı kampanyalar; toplumda kafa karışıklığı yaratmakta, aileleri tedirgin etmekte, salgınların başlamasına zemin hazırlamakta ve toplum sağlığını riske atmaktadır.
Aşı yaptırmayı reddeden aile sayısında büyük bir artış söz konusu. Ülkemizdeki aşı reddinin yıllara göre değişimine dair veriler şu şekilde:
2011 yılında aşı reddi 183
2013 yılında 913
2015 yılında 5 bin 91
2017 verilerine göre ise 23 binleri aşmış durumda.
Vahim ve ivedilikle önlem alınması gereken bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu noktada bahsettiğimiz ekran sertifikasının ve akreditasyonunun ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlıyoruz. Geldiğimiz noktada aşı reddinin bu denli fazla olmasının bir nedeni de ekranlarda yer alan bazı bilim insanlarının aşı karşıtı açıklamalarıdır.
Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Ahmet Demircan’ın aşıyı reddetmenin kişinin sadece kendisini ilgilendirmediğine ve aşının toplumsal bir olgu oluğuna dair yaptığı açıklamayı destekliyoruz.
Çocuklarını aşılatmayan ailelere Türk Eczacıları Birliği olarak çağrıda bulunuyoruz:
Bilimsellikten uzak aşı karşıtı propagandalar yüzünden çocuğunuzun hayatını riske atmayın. Aşı yaptırmanın hafif ateş, kol ağrısı gibi hızla iyileşecek yan etkiler dışında çocuğunuza zarar vermeyeceğini unutmayın. Aşıyla önlenebilecek hastalıkların çocuğunuzun, ailenizin ve toplumun geleceğini karartmasına müsaade etmeyin.
Her yıl kur değişimine bağlı fiyat artışları söz konusu olduğunda ilaçlar, piyasadan çekiliyor ya da depolara – eczanelere sınırlı sayıda ulaştırılıyor. İlaçta kur değişiminin tek seferde yapılmasını doğru bulmuyoruz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi yaşanan sıkıntının ana kaynağının kur ayarlamasının yılda bir kez yapılması olduğunu düşünüyoruz ve bu ayarlamanın yıl içerisine yayılmasını, belirli periyotlarla fiyatlara yansıtılmasını doğru buluyoruz.
Kur değişimi sırasında yaşanan bu sorun gösterdi ki ilaç noktasında dışa bağımlılık ülkemizin kaderi olamaz. Kendi teknolojimize sahip olmak adına ülke olarak yatırımlar yapılmalı, projeler geliştirilmeli, ilaç konusunda yerli üretici desteklenmeli, teşvik edilmeli ve milli ilaç projesi hayata geçirilmeli. Yerli ilaçla beraber, yerli aşı çalışmalarının yapılması ve ülkemize ait yerli aşının üretilmesi de elzemdir.
Üzerinde yaşadığımız coğrafya, flora açısından muazzam bir çeşitliliğe sahip. Yeni moleküllerin ortaya çıkarılması, ülke ve dünya sağlığına sunulması adına Ar-Ge projelerine tam destek verilmeli ve bu çalışmalar sonucunda bulunan yeni moleküller ilaç noktasına evrilene kadar yapılacak teşviklerle her aşamasında katkı sağlanmalı. Yerli ilaç konusunda ülke olarak üreticilere, araştırmacılara ve bilim insanlarına maddi manevi ve teknolojik imkânların hepsi sunulmalıdır.
Kısa bir süre sonra gerçekleşecek seçimlerin ülkemiz ve ülkemizin geleceği adına güzel sonuçlanması; cumhuriyet, laiklik, demokrasi, evrensel insan hakları, sosyal hukuk devleti gibi bizi birleştiren değerlerin altını çizmesini diliyor, tüm meslektaşlarımızın 14 Mayıs Bilimsel Eczacılık Günü’nü bir kez daha kutluyoruz.
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ