TÜRKİYE BİYOETİK DERNEĞİ Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Neyyire Yasemin YALIM ve Uzm. Emine TOPÇU ile Tıp Etiği konusunda söyleşiye devam ediyoruz:
W- Bu hassas konuyu Helsinki Deklarasyonu-II’nin ele aldığı biliniyor. Etik Kurulların dünyada senkronize hareketi var mı? Yoksa bazı ülkelerde bebeğin cinsiyetinin seçilmesi, hatta bir ara ülkemizde de yapılmıştı, bu kapsama girmez mi?
E.T. – Etik sorunların incelenmesi ve bu sorunların çözümünde yön gösterecek kuruluşlar etik kurullardır. Etik kurullar inceledikleri konulara göre farklı yapılanmalara ve isimlere sahiptir. Araştırma etik kurulları, hastane etik kurulları, hayvan araştırmaları etik kurulları, klinik etik kurulları gibi amacına göre farklılık gösteren, kurumların kurduğu yerel kurullar, meslek kuruluşlarının kurduğu etik kurullar ve ulusal etik kurullar mevcuttur. Gerek araştırma etik kurulları gerek klinik etik kurulları yön gösterici olurken ve yöntem denetlerken yasal düzenlemeleri, uluslararası kanun, bildirge ve bildirgeleri karar verme sürecinde göz önünde bulundururlar. Etik ve hukuk birbirlerini sürekli olarak etkilemektedir; etik tartışmalar hukuki düzenlemelerin yapılmasına veya değiştirilmesine neden olur, hukuki düzenlemeler de etik kurul gibi yapıların karar verirken sınırlarını belirler. Genetik konularına ülkelerin etik açıdan yaklaşım farklılıkları hukuki düzenlemelerini de farklı yapılandırmıştır. Ama genel olarak Dünya Tıp Birliği (WMA), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) ve Avrupa Konseyi gibi kuruluşların uluslararası alanda yasal düzenlemeleri belirlediği söylenebilir.
Klonlama ile ilgili en kapsamlı ve ayrıntılı düzenleme 1997 tarihli “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi” (Oviedo Sözleşmesi diye de bilinir) ve bu sözleşmeye Ek 1998 tarihli “İnsan Kopyalanmasının Yasaklanmasına İlişkin Protokol” dür. Biyo-tıp Sözleşmesi ve Ek Protokol ile getirilen klonlama yasağının kapsamı ülkelere göre farklılık gösterir, çünkü her iki metinde de insan tanımı ve hayatın başlangıcı tanımı net olarak yapılmamıştır. Bu tanımlamanın devletlere göre değişiklik göstermesi, uygulamanın da farklılık göstermesini mümkün kılmıştır. Örneğin Almanya’da 1990 tarihli Embriyonun Korunması Kanunu ve 2001 tarihli Kök Hücre Kanununa göre yumurta ve spermin tam olarak döllenmesi anından itibaren insan yaşamını başlamış olduğu kabul edilmektedir. İngiltere’de embriyo döllenmeden sonraki 14. günden itibaren koruma altına alınmakta, ondan önce embriyo öncesi olarak değerlendirilmektedir. Danimarka, Finlandiya ve Hollanda’da ise embriyolar üzerindeki tıbbî araştırmalar döllenmeden itibaren ilk iki hafta içinde yapılabilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti yasalarında ise yaşamın başlangıcını doğumun sağlıklı şekilde gerçekleşmesi olarak belirlemiştir ve embriyonun hukuki durumu düzenlenmemiştir. İsrail, Singapur, Güney Kore, Çin Halk Cumhuriyeti’nde insan embriyonik kök hücreleri ve tedavi amaçlı klonlama alanındaki çalışmalara izin verilmiştir.
Üremeye yardımcı teknolojiler sırasında kullanılan prenatal genetik testler ile cinsiyet seçimine bakıldığında ise ülkelerin farklı uygulamalarına tanık oluyoruz. Günümüzde ise genel olarak cinsiyet seçimin yasaklandığını, etik kurulların hastalıkla ilgili konular dışında cinsiyet seçine izin vermediğini görüyoruz. Ama Çin Halk Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde cinsiyet seçimin mümkün olduğunu biliyoruz.
W- Klonlama konusunda etik çerçeve oluşturulup, yasalarla uyulması zorunlu hale getirilse bile, birçok çalışmanın önüne geçilemeyeceği ve ortaya çıkacak felaketlerin engellenemeyeceği ifade edilmektedir; bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
E.T.- Klonlama, bir hücrenin veya bir organizmanın genetik özdeşlerinin aseksüel reprodüksiyon sonucu oluşturulmasıdır. Üreme amaçlı ve tedavi amaçlı klonlama yapılmaktadır. Döllenme gerçekleşmemiş çekirdeği çıkartılmış bir yumurtaya, klonlanması istenen hücre çekirdeğinin aktarılması ile üreme amaçlı klonlama yapılmaktadır. Bu hücre çekirdeği embriyodan fetüsten veya yetişkin bir hücreden alınabilir. Üreme amaçlı klonlama teknolojisi ile üretilen embriyonun blastosist evresinde gelişimi durdurularak embriyonik kök hücrelerin elde edilmesi mümkündür. Bu kök hücreler istenilen dokuya farklılaştırılarak tedavide kullanılır. Yani klonlama tamamen yasaklanmış, ortadan kalkmış değildir.
Üreme amaçlı klonlama konusunda genel olarak dünya ülkeleri arasında fikir birliği vardır ve etik kaygılar nedeniyle yasaklanmış veya ertelenmiştir. Başka yollarla kök hücre elde edilebilse de klonlama ile kök hücre elde edilmesini tercih eden ülkeler azımsanamayacak sayıdadır. Aslında her ikisi de teknik olarak son aşamaya kadar aynıdır; ancak ahlaken farklılık söz konusudur. Klonlama konusundaki etik tartışmalar da bu farklılık nedeniyle çok geniş alanda yürütülmektedir.
Gen tedavisi ve klonlama gibi tedavi yöntemlerinin çıkması ile araştırmalar, toplumun tamamının kaliteli sağlık hizmetlerine erişmesi hedeflerini adeta gözden çıkarmıştır. Yeni teknolojilerin sunduğu tedavilerden sadece bazı insanların faydalanması ihtimali bulunmaktadır. Eşitlik, adalet, sağlık hizmetlerine erişim hakkı gibi ilkelerle çelişmektedir.
Kök hücre tedavilerindeki temel etik tartışmalar embriyoların bu araştırmalarda kullanılması yönündedir. İnsan embriyosunun ahlaki konumu ve insan yaşamının başlangıcı ile konular tartışmaların odak noktasıdır. İnsanın araştırma materyali olarak kullanılıp sonrasında bir atık haline gelmesini insanlık onuru açısından uygun olmadığını belirtilenler de bulunmaktadır.
Üreme amaçlı klonlamanın, insanların kendini algılayışında ve diğer insanlar ile olan ilişkilerinde, aile kavramında olumsuz sonuçlar doğuracağını, sınıflaşmanın ve ayrımların söz konusu olabileceğini belirterek klonlamayı psikolojik ve sosyolojik olarak olumsuz değerlendirenlerin yanısıra, organ sağlamak üzere üretilen insanları doku tarlası olarak görmenin mümkün olabileceğini iddia edenler de bulunmaktadır.
Bir hayatı kurtarmak için bile olsa, bir insanın başka bir insan için kullanılmasını etik olarak kabul edilemez bulan etik düşünürler vardır. Onlara göre klonlama ile insanın araçsallaştırılması, insanın insanlıkla ilgili algısının tamamen değişmesi söz konusu olacaktır. Bireyin sadece başkası için var olduğunu bilmesi, üretilen insan bilince sahip değilse ve durumu anlayamıyorsa bile diğer insanların yaşama hakkı belirli bir amaca bağlanmış insanların mümkün olduğunu bilmesi insanlık adına herşeyi değiştirir. İnsanlığa duyulan saygının, insan onurunun yitirilmesi anlamına gelir. Araçsallaştırılmış, metaya dönüştürülmüş insan, insanın ahlaki statüsünün değişmesi sonucu kendinde değerli bir varlık olmaktan çıkmasına yol açar. Bu zinciri varsaymak çok da imkansız görünmemektedir.
Klonlama ile ilgili olarak her bir insanda, insanlığı görerek kendinde değerli olduğunu kavrayarak araştırmaların yapılması yine yasaların da bu doğrultuda düzenlenmesi gereklidir. Tıbbi uygulamalarda, adalet ve eşitlik değerleri zedelenmemeli, daha acil önleme sahip hastalıkların önlenmesi ve tedavisine öncelik verilmelidir. Tedavi amaçlı klonlama tüm insanların faydası gözetilerek yapılmalı, kullanımı konusunda ayrımcılığa yol açılmamalıdır.
W- Gen teknolojisinin tıp alanındaki insan sağlığına ait başarılı uygulamaları da var. Gen probları geliştirilerek DNA düzeyinde çalışılan ilk gen hemoglobin genidir. Bunu takiben talasemi, faktör IX eksikliği (hemofili B), faktör VIII eksikliği (hemofili A) ve antitrombin II eksikliğinin rutin genetik antenatal tanısı için problar geliştirilmiştir. Fakat bu araştırmalar öncelikle gen kirliliği yaratmaktadır. Kullanılan araç, gereç, malzeme ve canlı organizmalar doğanın dengesinin bozulmasına, anormal görünümlü canlı oluşmasına yol açacak bir potansiyele sahiptir. Bu duruma bakışınız nedir?
devam edecek……..