Yıllar önce İskender Sayek, Füsun Sayek ikilisinden dinlemiştim. TTB’nin hazırladığı bir rapora göre üniversite giriş sınavlarında tıp fakültesini tercih eden öğrencileri kayıt yaptırdıkları fakültelere bakılmaksızın başarı puanlarına göre sıralamışlar. Altı yıl sonra tıpta uzmanlık sınav sonuçlarına göre adayları fakültelerine bakılmaksızın tekrar sıralamışlar. Görülmüş ki sıralama değişmiyor. Yani öğrenciler tıp fakültelerine hangi sıradan girdi iseler aynı sıradan çıkıyorlar. Bu sonuca göre tıp fakültelerinin öğrencilere katkısı belirleyici değil. Belirleyici olan öğrencinin zeka seviyesi ve çalışma diplini oluyor. Öğrenci Hacettepe, Cerrahpaşa, Akdeniz veya Pamukkale tıp fakültesini tercih etmekle TUS başarısı açısından bişey kazanmıyor veya kaybetmiyor. Bu sonuç size şaşırtıcı geliyor mu?
Biz aynı sonucu, orta öğretim sonrası başarılı öğrencileri seçilmiş fen ve Anadolu liselerinde toplayan sistemde de görüyoruz. Bu liseler hazır öğrenci ile hazır başarıya konuyorlar.
Hiç mi farklılık olmuyor derseniz bu sorunun cevabını Pamukkale Üniversitesi özelinden vereceğim. ÖSYM’nin 2017 yılı TUS raporuna göre Pamukkale Üniversitesi sınav notu ortalaması bakımından Türkiye’de 12. devlet üniversitesi oldu. Bu sıralamaya özel üniversiteleri dahil etmiyorum zira onların sistemi tam burslu, yarı burslu, çeyrek burslu filan derken biraz karışık. Bir kısmıda kapanmış durumda. Peki, Pamukkale Üniversitesi’ne altı yıl önce alınan öğrenciler üniversite giriş puanları ortalamasına göre kaçıncı sırada idiler. Araştırdım bu bilgiye de ulaştım. Buna göre 23. sırada imişler. Bu demek oluyor ki 23. sıradan aldığımız öğrencilerimizi fakülte olarak 12. sıraya taşımışız. Bu hakikaten büyük başarı.
Bu başarının bir açıklamaya ihtiyacı var. Bildiğim kadarı ile Türkiye’de birinci sınıftan itibaren ”Probleme Dayalı Eğitim” veren tek fakülteyiz. Öğrencileri öğrenme ortamına doğrudan çeken, onlara bilgiyi yüklemek yerine bildiklerini kullanmak, varsa eksiklikleri kendilerinin tamamlaması, yani öğrenmeyi öğrenmek üzerine kurulu bu sistem; yetkin birer saha hekimi yetiştirmek bakımından mükemmel kurgulanmışken, ilaveten TUS başarısı da göstermiş olması bonus olmuş gibi.
Şunu da belirtmem gerekir ki, bu sistemde öğrencinin ders çalışma bakımından, yoğun oldukları ve rahat olduğu dönemleri yok. Sürekli, biteviye ve hatta bıktırıcı bir tempoda çalışmak zorundalar. Sürekli puan biriktirerek ilerliyor olmaları nedeni ile geriye dönük telafi mümkün değil.
Türkiye’nin bugünki doktor yetiştirme politikası nicelik üzerine kurulu. Var olduğu söylenen doktor açığına kapatmak adına hem tıp fakültelerinin sayısı, hem de kontenjanları sürekli artırılıyor. Ama birgün gelecek açık kapanacak ve kaliteli hekim yetiştirme kaygısı ön plana çıkacak. İşte o gün hangi sistem sorusu daha çok sorgulanır olacak. O güne hazırlık olması bakımından Pamukkale Üniversitesi’nin sitemi gerek YÖK, gerekse sağlık bakanlığı ve hatta Milli Eğitim Bakanlığı tarafından şimdiden mercek altına alınmalıdır.
Bu vesile ile şunu de belirteyim ki, PDÖ oturumlarının öğrenci sayısı on civarındadır. Yani sınıflar onar kişiliktir. Zira vaka tartışması ortamının oluşabilmesi için ideal sayı sekiz ila on arasıdır. YÖK’ün sürekli kontenjan artırması bu sitemi zorlamaktadır. Bu zorlamaya çözüm olarak zaman zaman fakültemde yapılan entegre veya klasik sisteme dönüş önerileri karşılık bulursa gerçekten ülkem adına üzülürüm.
Yeri gelmişken belirtelim ki; fakültemiz Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Komisyonu tarafından akredite edilen 30 fakülteden biridir. YKS sonuçlarının açıklandığı ve öğrencilerin fakülteleri araştırdığı bu dönemde; böylesine iyi, yetkin ve başarılı fakültemize öğrenci tercihlerini bekliyoruz…
‘Prof. Dr. Bülent TOPUZ’