Hekim ve diğer sağlık meslek örgütlerinden gizli hazırlanan taslağın TBMM Başkanlığı’na verilmesi ile birlikte hekimlik ve sağlık ortamını yakından ilgilendiren maddelere ilişkin Türk Tabipleri Birliği Hukuk Bürosu tarafından konu başlıklarına göre sınıflandırılmış bilgi notu aşağıdadır.
1) Sağlıkta Şiddete İlişkin 24. Madde:
Sağlıkta şiddetin çözümü için teklif edilen 24. maddede, sağlık personeline yönelik kasten suç işleyen kişilerin polis tarafından yakalanacağı, savcılığa sevk edileceği, müşteki, mağdur veya tanık olanların ifadelerinin işyerinde alınacağı belirtilmektedir
Teklifte yer alan düzenleme, sorunun özüne yani suçun önlenmesine yönelik bir içeriğe sahip değildir. Esasen zaten kolluğun ve Cumhuriyet Savcılığının Ceza Yargılaması ve Güvenlik Mevzuatı hükümleri uyarınca yapması gereken görevleri ikinci bir kez 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunun 12. Maddesine ek paragraf olarak konmaktadır. Bu nedenle içi boş, çözüm getirme yetisinden yoksun bir tekliftir.
2014 yılında da benzeri bir düzenleme yapılmış, kasten yaralama suçu tutuklama nedeni varsayılan suçlardan sayılmış[1],özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel, bu görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılmıştır.
Türk Tabipleri Birliği o zaman da bu ve benzeri düzenlemelerin sağlıkta şiddeti önlemeye elverişli ve yeterli olmadığını, hekimlerin, sağlık çalışanlarının sağlığının ve canlarının korunması, sağlık hakkının güvence altına alınması için Meclis Araştırma Raporunda yer alan önlemlerin bir parçası olarak acil bir suç ve ceza maddesine ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Bu kapsamda Dünya örneklerini de dikkate alarak 2009 yılında hazırlayıp her merciiye defalarca ilettiği madde önerisinin yasa maddesi haline getirilmesini talep etmiştir. Geçen zaman 2014 yılında yapılan düzenlemenin etkisizliğini ortaya koymuştur. Bu deneyimden çıkarılan sonuç gereği, teklifte yer alan önerinin dünya deneyimleri ile uyumlu, etkili bir düzenleme olması beklenirken, önleyicilik içeriğinden yoksun, etkisiz bir düzenlemenin teklif edilmesi, hekimlerin, sağlıkçıların canının, toplumun sağlığının önemsenmediğini yakıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.
2) Adalete Erişimi Yasaklanan Hekimlerin/ Diş Hekimlerinin çalışma haklarını İhlal Eden 5. Madde:
Teklifin 5. Maddesi OHAL uygulamaları ile kamu görevinden çıkarılan/çıkarılabilecek veya güvenlik soruşturması sonucuna göre atanması uygun bulunmayan/bulunmayacak tabip ve diş tabiplerini doğrudan, bütün hekimleri ise dolaylı olarak ilgilendirmektedir;
- Maddede tarif edilen kapsamdaki hekimlerden Devlet Hizmeti Yükümlülüğü bulunanların 600 gün süre ile hiçbir biçimde ve yerde hekimlik yapmalarına izin verilmeyeceği,
- Bu durumda olup da devlet hizmeti yükümlülüğünü daha önce yerine getirmiş olan hekimlerin ise ancak ve ancak Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşlarında ya da muayenehane açarak çalışabilecekleri,
- Düzenledikleri raporların yargı organları ve idare açısından geçerli olmayacağı
düzenlenmektedir.
Haklarında, meslek icrasının yasaklanmasını gerektiren bir suçtan dolayı mahkemeler tarafından verilmiş bir ceza olmayan hekimlerin, mesleklerini icra etme haklarının belirli süreyle tümüyle ortadan kaldırılması, devamında da çok güçleştirilmesi, hekimlik faaliyetinin ayrılmaz parçası olan tıbbi rapor düzenlenmesi yetkisinin tümüyle ortadan kaldırılması ağır bir biçimde hukuka aykırı, keyfi ve gayri vicdanidir.
Kimi görevlilerin kişisel yorumuna dayalı olarak kamu görevinden ihraç edilen ya da güvenlik soruşturması olumsuz bulunan/bulunabilecek her hekim teklifteki tehdit ile karşı karşıyadır.
Kamu görevinden ihraç edilmeyen ya da güvenlik soruşturması olumsuz bulunmayan hekimler de bu teklifin tehdit ettiği grup içindedir. İki yıldır yaşandığı üzere haksız ve hukuka aykırı olarak işsiz bırakılan hekimler, nitelikli emekleri nedeniyle ucuz iş gücü olarak gayri resmi çalıştırılma ve emek sömürüsüne maruz bırakılırken diğer hekimlerin ücretleri, özlük hakları da bu durum kullanılarak aşındırılmaktadır.
Teklif; İnsan olmanın doğası gereği düşünme yetisini kullanarak farklı düşünen, mesleğini, bilgisini insan ve toplum yararına kullanmak isteyen her hekimin, bundan hoşnut olmayan yöneticiler tarafından çalışma, maddi ve manevi varlığını sürdürme hakkının ölçüsüz bir biçimde ortadan kaldırılması sonucuna yönelmiştir.
Meslek icrasına engel oluşturacak bir suçtan yargı kararı ile mahkum edilmeyen hekimlerin, çocuklarının, ailelerinin işsizliğe, açlığa mahkum edilmesi, toplumun onların üreteceği sağlık hizmetinden yoksun bırakılması anlaşılamaz, hukuken ve vicdanen kabul edilemez bir durumdur.
3) Şehir Hastanelerini Yapan ve İşleten Şirketler Lehine 38, 39 ve 40. Maddeler;
Teklifle şehir hastanesi yapan şirketler yararına yeni düzenlemeler getirilmesi planlanmıştır.Teklifte “hizmet bedeli” tanımında “ve ihtiyari hizmetlerde sözleşmede yer alan miktara bağlı tıbbi destek hizmetlerinde ise on yılı geçmemek üzere” ile yapılan eklemeyle şirketlere hasta garantisi verilen tıbbi hizmetlerde, 10 yıllık süre garantisi de verilmiş oluyor. Böylelikle Sağlık Bakanlığı’nın bugüne kadar söylediği “beş yılda bir pazar testi yaparak günün koşullarına göre en uygun şirketlerle çalışabileceğiz” savının gerçek olmadığı ortaya konulmaktadır.
Şehir hastanesini işleten şirketlerin işletme dönemindeki teminat miktarının TÜİK tarafından belirlenen Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi (YÜFE) oranında artırılmasını öngören bir değişiklik de teklifte yer almaktadır. Şehir hastanesini yapan şirketlerin, dövize ve enflasyona endeksli sözleşmelerine ilişkin değişiklik yapılmazken, şirketlerin teminat tutarlarında şirketler lehine yapılan değişikliğin gerekçesi teklifte yer almamaktadır.
Şehir hastanesi yapan şirketlere daha önce inşaat dönemiyle sınırlı olmak üzere Harç ve Damga Vergisi muafiyeti tanınırken teklifle bu işletme dönemini de içine alacak şekilde genişletilmektedir.
Şehir hastanesi yapan şirketlere, yüzde 70 doluluk garantisi, ücretsiz Hazine arazisi, en az 25 yıl boyunca kira garantisi, tıbbi hizmetlerde en az 10 yıllık sözleşme garantisi, kurumlar vergisinde indirim, tam KDV muafiyeti, Kamu İhale Kanunundan muafiyet, alacakları kredilere türev ürünler dahil tam Hazine garantisi verilmiştir. Şirketlere sağlanan bu mali kolaylıklar nedeniyle kamunun vergi kaybının ne olduğu, bu tutarla kaç hastane yaptırılabileceği Mevzuat Hazırlama Yönetmeliğine ve 5018 sayılı Yasaya göre maliyet etki analizi ile birlikte sunulması gereken teklifler arasında olmasına karşın teklifte bu çalışmaları içeren bilgiler yer almamaktadır.Sağlık Bakanının makam odasının da yer aldığı Bilkent’teki binanın aylık kira bedeli 2018 yılı başında 2,5 Milyon TL olduğu gerçeği karşısında bu bilgilerin topluma verilmesinin gerekliliği açıkça ortadadır.
4) Meslek Örgütlerinin İşlevsiz Kılınmasına ilişkin 11 ve 21. Maddeler:
Tabip ve diş tabiplerinin kamu görev dışında birden fazla işyerinde çalıştırılmaları/çalışmaları halinde; bu tür çalışmaların sağlık hizmetlerine ve sağlık hizmet ortamına etkilerinin odalar tarafından değerlendirilmesine ilişkin kuralların kaldırılması teklif edilmektedir. Bu değişiklik önerisinin gerekçesi olarak, hekim ve diş hekimlerinin çalışma izinlerinin Bakanlık tarafından verilmesi gösterilmektedir.
6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasasının ve 3224 sayılı Türk Dişhekimleri Birliği Yasasında yer alan bu hükümler; bir yandan halkın eriştiği sağlık hizmetinin niteliğinin korunması, diğer yandan hekim ve diş hekimlerinin sınırsız çalıştırılmalarının önüne geçerek çalışanların sağlığının korunmasını amaçlamaktadır.
Hekim ve dişhekimlerini, zincir sağlık kuruluşlarında daha çok çalıştırmak isteyen işverenlerin, oda değerlendirmelerinin kaldırılması taleplerinin hayata geçirilmesi kamu yararı aykırıdır.
Diğer yandan, hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında Sağlık Bakanlığı tarafından düzenlenen çalışma belgesi verilirken, bu çalışmanın hekimin diğer sağlık kuruluşlarındaki çalışmalarına olan etkisi ve dolayısıyla sağlık hizmetinden yararlanacak hastalara etkisi dikkate alınmamaktadır. Üstelik Bakanlık tarafından düzenlenen çalışma belgesi yeni bir uygulama olmayıp; odalar tarafından yapılan değerlendirmelerin alternatifi değildir.
Meslek mensuplarının meslek odası ile bağının güçlendirilmesi yerine etkisiz kılınmasına dönük olarak yetkilerinin ortadan kaldırılması yönünde düzenleme teklif edilmesi Anayasa’nın 2 ve 135. Maddelerine aykırıdır. Anayasa Mahkemesi’nin, bir meslek odasının üyelerine verdiği bir belgeye ilişkin yetkilerinin kaldırılmasıyla ilgili yasal düzenlemenin denetiminde belirttiği gibi; “Demokrasi, siyasal mekanizma dışında, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Bir meslek örgütüne üyelik, işlevsiz olur ve biçimsel üyelikten öteye geçemezse, demokratik bir örgütlenmeden de söz edilemez.” İşlevsiz hale getirme, “demokrasiye ve hukuk güvenliğine aykırı düşer”.
5) Aile Hekimliğine ilişkin 29, 30 ve 31. Maddeler;
Aile hekimliği uygulamalarını yürütecek aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının çalışmalarının 65 yaş ile sınırlandırıldığı görülmektedir. 694 sayılı KHK ile hekimler için yaş sınırı 72 olarak düzenlenmişken, görevin gerektirdiği niteliğin ne olduğu belirlenmeksizin ve 65 yaşın üzerindeki hekimlerin bu niteliklerden hangisini taşımadığı ortaya konulmaksızın, çalışma hak ve özgürlüğünü kısıtlayacak biçimde yaş ayrımcılığına dayalı bir düzenleme yapılmıştır.
Kamu görevlisi olmayanlar yönünden sözleşme ile çalıştırılan personel hakkında 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağına dair düzenleme de işsizliğe karşı korunma hakkının ve Anayasada tanımlanan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlali niteliğindedir.
Aile hekimlerinin ferden ya da birlikte personel istihdam edebileceğine ve işveren olabileceğine dair düzenleme, birinci basamak sağlık hizmetinin “özelleştirildiğinin” açık göstergesi olacaktır. Bu düzenlemenin, halihazırda işveren sicil numarası verildiği ve aile sağlığı merkezi giderleri için yapılan ödemeden personel çalıştırabileceklerine dair Yönetmelik hükümlerine yasal dayanak amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır.
Aile hekimlerinin izinlerinin, yıl içinde kullanılması zorunluluğu kullanılamayan izin haklarının düşmesine yol açacaktır. Devlet memurlarında korunan bu hakkın aile hekimlerine tanınmamasının hukuken kabul edilebilir bir yanı yoktur.
Kongre izninin Yasada açıkça belirtilmesi yerinde olmakla birlikte, Devlet Memurları Kanununda 10 gün olarak belirlenen ve ihtiyaç halinde bir 10 gün daha verilebileceği düzenlenen mazeret izni süresinin aile hekimleri için 5 gün olarak belirlenmesinin haklı gerekçesi yoktur.
Son olarak aile hekimlerinin değiştirilebileceğine dair yapılacak düzenlemeye, toplum sağlığını tehdit eden unsurların tespit edilebilmesi bakımından bölge esası dikkate alınarak değişiklik yapılabileceğinin belirtilmesinde de yarar olduğu değerlendirilmektedir.
6) Sağlık Bilimleri Üniversitesi Mütevelli Heyeti ve Birlikte Kullanıma ilişkin 20 ve 23. Maddeler:
Teklifin 20. Maddesi ile Sağlık Bilimleri Üniversitesinin mütevelli heyeti bileşimine ve yetkilerine ilişkin düzenleme yapılmaktadır. Teklifte mütevelli heyetin Rektör, Sağlık Bakanı Yardımcısı, Sağlık Bakanının seçtiği bir üye, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Yönetim Kurulu tarafından belirlenen bir üye ve Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen bir üye olmak üzere beş kişiden oluşması tasarlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi tarafından “Mütevelli Heyeti kanalıyla merkezi idareye, üniversite üzerinde denetim ve gözetim yetkisini aşan nitelikte bir yetki tanınması Anayasa’nın 130. maddesiyle güvence altına alınan bilimsel özerklik ilkesiyle bağdaşmamaktadır” gerekçesi ile verilen iptal kararı üzerine bu düzenlemenin teklif edildiği anlaşılmaktadır. ‘Esas 2015/61 ,Karar 2016/172 Karar tarihi 2.11.2016 R.G. Tarih-Sayı :9.12.2016-29913)
Ancak teklif, Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasaya aykırı bulunan düzenleme ile aynı öze sahiptir. İptal edilen yasa hükmünde, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Mütevelli Heyetinin; Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, Rektör, Sağlık Bakanının seçeceği iki üye ile YÖK tarafından seçilen profesör unvanına sahip bir üye olmak üzere toplam beş üyeden oluşacağı düzenlenmişti. Teklif Anayasa Mahkemesi kararı ile saptanan Anayasa aykırılığı sürdürmektedir.
Teklifin 21. Maddesinde ise 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunun ek 9. Maddesine yeni bir fıkra eklenmesi teklif edilmektedir. Buna göre Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlı hastaneler birden fazla üniversite tıp ve diş hekimliği fakültesi ile birlikte kullanım protokolü imzalayabilecektir. Hastane başhekimi öğretim elemanları ve diğer üniversite personeli ile en fazla üç yıl süre ile sözleşme imzalayabilecek, süresi biten sözleşmeler eğer feshedilmemişse birer yıllık süre ile uzatılacaktır. Sözleşmelerde, “performans hedefleri”, mezuniyet öncesi ve mezuniyet sonrası tıp eğitimi ile bilimsel çalışmalara ilişkin yetki ve sorumluluklar düzenlenecektir.
Teklif edilen düzenleme; Anayasanın 130. Maddesi uyarınca öğretim üyelerinin her türlü özlük hakkının, yetki ve sorumluluklarının Kanun ile düzenleneceği kuralına aykırıdır. Yanı sıra öğretim üyelerinin işlevlerini yerine getirilebilmesinin zeminini tarif eden akademik kurulların oluşumu, kurullara ve işleyişe katılıma dair 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda yer alan kuralların bütünüyle örtülü bir biçimde ortadan kaldırılması sonucunu doğurmaktadır. Birlikte kullanımın olduğu tıp ve diş hekimliği fakültelerinde sözleşmesi fesh edilen öğretim üyesinin haklarının ne olacağına dair bir düzenleme de bulunmamaktadır. Öğretim üyelerinin, öğretim elemanlarının üniversite personelinin iş güvencesinin, akademik çalışma ortamının ve tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminin tahrip edildiği bir teklif söz konusudur.
7) Döner Sermayeye ilişkin 14 ve 15. Maddeler Yönünden;
Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatına tahsis edilen döner sermaye miktarı toplam 10 milyar lira olarak belirlenmektedir.
Kanun Hükmünde Kararname ile döner sermaye harcamalarının takibinin il sağlık müdürlükleri bünyesine Maliye Bakanlığı yetkilisinin atanması yolu ile yapılması uygulamasından vazgeçilmekte, muhasebe takibinin Sağlık Bakanlığı tarafından yürütüleceği düzenlenmektedir.
Sağlık Bakanlığının gölge bütçesi haline gelen, muhasebe kayıtlarının yanlış tutulduğu, harcamaların yasaya aykırı yapıldığı Sayıştay raporlarıyla belgelenen döner sermaye harcamalarında denetim ve açıklık sağlanmamakta ve Sağlık Bakanlığı tek yetkili hale getirilmektedir.
Yanı sıra, açıklığın kamuoyu denetiminin olmadığı bir ortamda, Kamu-Özel ortaklığı adı altında şirketlere, yöneticilere yapılan ödemeler ile döner sermaye havuzundan çalışanlara yapılması gereken ödemelerde gün geçtikte azaltılıp sonlandırılmaktadır.