2020 iyi başlamadı ve görünüşe göre vedasını da iyi yapmayacak. Beklenmedik pek çok kötü olayın gerçekleşmesi, her ne kadar 2020 yılı ile ilgili olmasa da; “Yok artık, bu da mı?” dedirten haberlerin sayısı arttıkça birçok insanın aklına şu soru geliyor: Türümüz yok olacak mı?
Fosil kayıtlarının bize gösterdiği, her şeyin nihayetinde yok olacağı yönünde. Çünkü gezegenimizde şimdiye kadar yaşamış türlerin neredeyse %99.9’u yok olmuş durumda. Yani bu soruya verebileceğimiz kısa cevap: “Evet, türümüz de yok olacak.”
Yeryüzünde yaşamış bazı canlılar nesillerini geriye bıraksa da, pek çoğu bunu başaramadı. Bu durum diğer insan türleri için de geçerliydi. Neandertaller, Denisovanlar, Homo erectus, hepsi geride Homo sapiens‘i bırakarak veda etti. Nihayetinde insanlar da bir yok olma senaryosu yaşayacak kuşkusuz, ancak asıl soru şu; Ne zaman?
Yalnızca ülkemiz medyasını değil, Dünya medyasını da her an taradığınızda, bu yok oluşun eli kulağında olduğuna dair manşetler okumanız son derece olasıdır. Medyada karşılaşacağınız en favori tehdit ise –kaynağını sorgulamadan birbirlerinden kopyaladıkları– neredeyse her ay okuduğumuz “Dünya’ya yaklaşan bir asteroit” haberidir. Hemen devamında düzenli olarak Mars’ın insanlığın kaçış yeri olacağı vs. Her ne kadar medyanın “click bait” kaygısına kurban gitse de tüm bu durumlar olası senaryolardır. Öte yandan iklim krizi de devam eden büyük tehditlerden birisi olarak önümüzde duruyor.
İnsanlar hassas canlılardır. Bizim gibi büyük, sıcak kanlı hayvanlar ekolojik bozulmalarla başa çıkmakta çok zorlanırlar. Yılanlar, kaplumbağalar gibi daha küçük, soğuk kanlı hayvanlar bir şey yemeden aylarca dayanabilir ve hayatta kalabilirler. Fakat tiranozor veya insan gibi hızlı metabolizmaya sahip büyük hayvanlar düzenli olarak çok miktarda yiyeceğe ihtiyaç duyar. Bu da onları volkanik patlamalar, küresel ısınma, buzul çağları veya bir asteroit çarpışmasının ardından küresel bir donma gibi felaketlerin neden olduğu kısa gıda zinciri kesintilerine karşı bile savunmasız bırakır.
Türümüz aynı zamanda da az sayıda yavru dünyaya getiren uzun yaşam süresine sahip bir canlıdır. Ancak uzun yaşam süremize rağmen, yavaş üreyen canlılarız. Yavaş üreme, avantajlarının yanı sıra dezavantajları da olan bir üreme biçimidir. Yavaş üreyen türler, populasyonda meydana gelen ani yıkımları telafi etmekte zorlanır. Bu da çevresel değişimlere adapte olmayı zorlaştırarak doğal seçilimi yavaşlatır. Mamutlar, yerde yaşayan tembel hayvanlar ve diğer memeliler gibi dev hayvanlar, insanların aşırı avlanmasına dayanamayacak ve uyum sağlayamayacak kadar yavaş çoğaldılar.
Yani savunmasız durumdayız, ancak insanların neslinin tükenmesine karşı dirençli olduğunu düşünmemiz için bazı nedenler de vardır. Dünya’ya yayılmış, nüfusu fazla, son derece iyi adapte olabilen tuhaf bir türüz ve bu gibi özelliklerimiz de daha uzun süre boyunca burada kalacağımızın birer işareti esasında.
Dünya’ya Yayıldık ve Çok Sayıdayız
Öncelikle, türümüz her yerdedir. Coğrafi olarak yaygın bir yayılım gösteren organizmalar, asteroit çarpması ve kitlesel yok olma felâketleri gibi olaylarda hayatta kalma bakımından daha iyi sonuç verir. Geniş bir coğrafi yayılım, bir türün tüm yumurtalarını bir sepete doldurmadığı ve eğer bir habitat yok olursa; başka birinde hayatta kalmaya devam edebileceği anlamına gelir.
Küçük bir yaşam alanına adapte olmuş kutup ayıları ve pandalar, nesillerinin tükenmesi tehditiyle karşı karşıyadır. Ancak daha geniş bir yaşam alanına sahip kahverengi ayılar ve kahverengi tilkiler için şimdilik böyle bir tehlike söz konusu değildir. İnsanlar, çöl, tundra ve yağmur ormanları gibi çeşitli habitatlarda, tüm kıtalarda, uzak okyanus adalarında yaşayan herhangi bir memelinin en geniş coğrafi aralığına sahiptir.
Yalnızca her yerde değil, aynı zamanda da çok sayıdayız. 7.8 milyar insanla, Dünya üzerinde yaşayan en çok sayıdaki hayvanlardan biriyiz. Bir pandemi veya nükleer savaşın nüfusun %99’unu ortadan kaldırabileceğini varsayarsak bile, milyonlarcası yeniden inşa için hayatta kalabilir.
Türümüz aynı zamanda da birçok gıda kaynağını tüketebilme kapasitesine sahiptir. Dinozorları yok eden asteorit çarpması sonrasında hayatta kalan türler nadiren tek bir besin kaynağına bağımlıydı. Bu türler otçul memeliler ya da neredeyse her şeyi yiyen timsah ya da kaplumbağa gibi etçillerdi. İnsanlar, binlerce hayvan ve bitki türünü tüketebiliyor. Duruma göre, etçil, otçul ve hem etçil hem otçul beslenebiliyoruz.
Daha da önemlisi, öğrenilmiş davranışları diğer türlerin aksine yalnızca DNA ile değil, kültür ile aktarıyoruz. Türümüz memeli hayvan grubunda yer alıyor ancak, diğer hayvanlardan bilişsel olarak ayrılıyoruz.
Balinaların yüzgeçleri, sivri dişleri ve sonarı evrimleştirmesi milyonlarca yıl ve nesil gerektirdi. İnsanlar, bin yıl içerisinde kayık, olta ve balık bulucu teknolojiyi geliştirdi. Genlerimizin değişmesi için çok uzun yıllar gerekmiyor; insan, zekâsını, kültürünü ve aletleri kullanarak davranışlarını yıllar içerisinde hatta bazen dakikalar içerisinde adapte edebiliyor. Kültürel evrim, viral evrimi bile geride bırakıyor. Viral genler günler içinde evrimleşiyor. Birinden ellerini yıkamasını istemek neredeyse iki saniye sürer.
Kültürel evrim, genetik evrimden yalnızca hızlı değil, farklıdır da. İnsanlarda, doğal seçilim, çevreye körü körüne uyum sağlamayan, ancak bilinçli olarak ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendiren akıllı tasarım yeteneğine sahip bir hayvan yarattı. Atlar, bitkileri yemek için öğütücü azı dişleri ve karmaşık bağırsakları geliştirdiler. İnsanlar bitkileri evcilleştirdi, ardından mahsul için ormanları temizledi. Çitalarda, avlarını takip için hızlı bacaklar evrimleşirken; insanlar peşinden koşmamızı gerektirmeyen koyun ve inekleri yetiştirdik.
Türümüz, o kadar benzersiz bir şekilde adapte olabilir ki, kitlesel bir yok olma olayından bile kurtulabilir. Bir asteroit çarpmasından önceki on yıllık bir uyarı göz önüne alındığında, insanlar muhtemelen yıllarca soğuk ve karanlıkta hayatta kalmaya yetecek kadar yiyecek depolayabilir ve bu da nüfusun çoğunu hayatta tutmaya yetebilir. Buz çağları gibi daha uzun süreli aksamalar, yaygın çatışmalara ve nüfus çöküşlerine neden olabilir, ancak medeniyetler muhtemelen hayatta kalabilir.
Öte yandan bu adaptasyon yeteneğimiz ve zekâmız bazen kendimizi en kötü düşmanımız yapar. Dünyayı değiştirmek bazen onu daha da kötüleştirmek, yeni tehlikeler yaratmak anlamına gelir: nükleer silahlar, kirlilik, aşırı nüfus, iklim değişikliği, salgınlar. Bu yüzden bu riskleri; nükleer anlaşmalar, kirlilik kontrolleri, aile planlaması, ucuz güneş enerjisi, aşılarla hafiflettik. Kendimiz için kurduğumuz pek çok tuzaktan şimdilik bu şekilde kurtulmayı başarıyoruz.
Birbirine Dokunabilen Uzak İnsanlar
Küresel uygarlığımız aynı zamanda da birbirini destekleyecek yollar icat etmiş durumda. Dünyanın bir bölgesindeki insanlar, başka yerlerdeki savunmasız insanlara yiyecek, para, eğitim ve aşı sağlayabilir. Ancak bu bağlılık ve bağımlılık mevcut dünya düzeni içerisinde karşılıklı olarak bazı güvenlik açıkları da yaratıyor.
Uluslararası ticaret, seyahat ve iletişim, Dünya’nın çeşitli yerlerindeki insanları birbirine bağlayabiliyor. Ancak kapitalist ekonomiler, insanlığı büyük oranda açlığa ve yoksulluğa sürüklüyor, Dünya’nın bir yerindeki bir şiddet eylemi başka bir yerdeki ölümcül aşırılığa neden olabiliyor ya da Çin’deki bir mağaradan yayılan bir virüs milyarlarca insanın hayatını ve geçimini olumsuz etkileyebiliyor.
Yine de sınırlı da olsa optimist olabileceğimiz yönlerimiz var. Homo sapiens, 300.000 yıl boyunca buzul çağları, volkanik patlamalar, dünya savaşları ve pandemiler atlatarak hayatta kalmayı başardı. Türümüz bir 300.000 yıl daha ve belki daha da fazla hayatta kalmayı başarabilir.
Pesimist senaryolar, sosyal düzenin, hatta medeniyetin ve insan nüfusunun çoğunun büyük ölçüde yok olmasına yol açan doğal veya insan yapımı felaketleri görebilir veya post apokaliptik bir dünyayı yaşayabilir. Öyle olsa bile, insanlar büyük olasılıkla hayatta kalacak, belki de toplumun kötü kalıntılarını temizleyerek, Mad Max tarzında bir yaşam biçimiyle tamamen tarıma dönecek, hatta avcı-toplayıcı olacak.
Hayatta kalma çıtası oldukça düşüktür. Soru, insanların önümüzdeki üç yüz bin yılda mı hayatta kalacağı değil, hayatta kalmaktan daha fazlasını yapıp yapamayacağımızdır.
- Sequential Bottlenecks Drive Viral Evolution in Early Acute Hepatitis C Virus Infection. PLOS Pathogenes, (2011). https://journals.plos.org/plospathogens/article?id=10.1371/journal.ppat.1002243
- The biomass distribution on Earth. PNAS, (2018). https://www.pnas.org/content/115/25/6506
- Extinction and the spatial dynamics of biodiversity. PNAS, (2008). https://www.pnas.org/content/105/Supplement_1/11528
- The Chicxulub Asteroid Impact and Mass Extinction at the Cretaceous-Paleogene Boundary. Science, (2010). https://science.sciencemag.org/content/327/5970/1214
- Will humans go extinct? For all the existential threats, we’ll likely be here for a very long time. TheConversation/Nicholas R. Longrich (accessed November 16, 2020). https://theconversation.com/will-humans-go-extinct-for-all-the-existential-threats-well-likely-be-here-for-a-very-long-time-135327
- Were other humans the first victims of the sixth mass extinction? TheConversation/Nicholas R. Longrich (accessed November 16, 2020). https://theconversation.com/were-other-humans-the-first-victims-of-the-sixth-mass-extinction-126638
www.bilimfili.com/tum-avantajlarina-ragmen-turumuz-tamamen-yok-olacak-mi