Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü akademik kadrosuna kanser ilaçları çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Batu Erman’ı da kattı. ABD’deki lisans ve lisansüstü eğitimlerinin ardından 2004’te Türkiye’ye dönen Prof. Erman, insan bağışıklık sistemini üzerine yaptığı araştırmalarla kanser ve son olarak Koronavirüs ilaçları geliştirmek için çalışmalarını sürdürüyor. Yeni bir laboratuvar kuracak Prof. Erman, Koronavirüs için ilaç çalışmalarına da Boğaziçi Üniversitesi’nde devam edecek.
BOUN: Kurumsal iletişim Ofisi’nin sorularını yanıtlayan bilim insanı ile kanser araştırmaları, Koronavirüs ilaç çalışmaları ve Boğaziçi’nde yapmak istediği projeleri konuştuk.
“İmmünolojiye nasıl merak saldınız?”
Robert Kolej mezunuyum. Moleküler biyoloji alanında lisans eğitimimi ABD’de Hamilton College’ta tamamladım. Hamilton College’dan mezun olduktan sonra yüksek lisans yapmadan doktora derecemi yine aynı alanda Brandeis Üniversitesi’nden aldım. O dönemde immünoloji konusuna merak sardım. Vücudumuzun B-Lenfosit hücrelerinden salgıladığı antikorları kodlayan genlerinin nasıl kontrol edildiği üzerine çalışmalarım yaptım. Bu, benim için immünoloji alanına bir giriş oldu. Doktorayı bitirdikten sonra doktora sonrası araştırmacı olarak ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH)’e geçerek Deneysel İmmünoloji Laboratuvarında 1998-2004 yılları arasında çalıştım. Orada çalışma alanımı B-Lenfositlerden -vücudumuzda virüslere karşı yaptığımız bağışıklık yanıtının en önemli hücreleri olan- T-Lenfositlere taşıdım. Burada farelerin genetiklerini değiştirdiğim birçok çalışma yaptım. 2004 yılında Türkiye’ye dönerek Sabancı Üniversitesi’nde araştırmalarımı sürdürdüm.
“ABD’DE LABORATUVARLAR UZAY ÜSSÜ GİBİ DEĞİL”
Neden Türkiye’ye döndünüz?
Birçoğumuz şaşırabilir ama ABD’deki bilimsel altyapı gerçekten eski ve laboratuvarlar sanıldığı gibi uzay üssü gibi değil. Birçok Nobel ödüllü bilim insanının bile bodrum katlarında daracık laboratuvarlarda çalıştığını gördüm. O dönem Türkiye’de alanımda etkisi daha yüksek etkili araştırmalar yapabileceğimi düşünmüştüm. Türkiye döndüğüm ilk yıllardan beri Boğaziçi’ndeki moleküler biyoloji bölümüyle yakın ilişkilerim oldu. Nesrin Özören, Stefan Fuss ve Arzu Çelik gibi arkadaşlarım ile pek çok işler yaptık. Bu isimler ve diğer yakın arkadaşlar ile birlikte Moleküler Biyoloji Derneği’ni de 2011’de kurduk. Bilim bireysel olarak yapılabilecek bir şey değil, bir camiaya ihtiyacınız var.
“BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRECEK İLAÇLAR İÇİN ÇALIŞIYORUZ”
Kanser için ilaç çalışmaları ne aşamada?
Kanser hücrelerinin içindeki genlerin nasıl değiştiğini anlamak için uzun yıllardır çalışıyorum. Bağışıklık sistemiyle kanser arasında yakın bir ilişki var. Çalışma arkadaşlarım eski bir Boğaziçili Adil Doğanay Duru ve Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Tolga Sütlü öncülüğünde ortak yürüttüğümüz bir araştırmada T ve B-Lenfositlerin dışında bir üçüncü kardeş olan “Doğal Öldürücü Hücreler” üzerine çalışıyoruz. Bu hücreler sayesinde kanseri hedefleyen yeni bir immüno-terapi yöntemi geliştirdik. Bunun patent başvurusunu yaptık ve lisanslama çalışmaları da sürüyor. T-Lenfositler kanserli hücreleri özgün olarak tanıyor, Doğal Öldürücü Hücreler daha rastgele hareket ediyor. Biz de Doğal Öldürücü Hücreleri, T-Lenfositlere dönüştürmeyi başardık. Cilt kanserinde (melanom) oldukça iyi sonuçlar elde ettik.
TÜBİTAK destekli başka birçok proje yapma şansımız oldu. Kanser hücrelerinin içinde “p53” adı verilen önemli bir protein var. Bu, birçok kanserde mutasyona uğruyor ve böylelikle hücre, kanser hücresine dönüşüyor. Bunu engellemeyi hedefleyen ilaçlar üzerine çalışıyoruz. Bunun dışında Türkiye’de bazı ilaç şirketiyle kansere karşı ilaç çalışmalarımız da devam ediyor. TÜBİTAK’tan aldığımız fonla Slovenya ile ortak bir projemizde devegillerden elde edilen “nano-body” adı verilen bir antikor geliştiriyoruz. “Nano-body”lerimizi geliştirip bağışıklık sistemini güçlendiren bir ilaç olarak kullanmayı hedefliyoruz.
“KORONAVİRÜS İLACINI TÜRKİYE’DE GELİŞTİRMEK İSTİYORUZ”
Koronavirüs için ilaç da geliştiriyorsunuz.
İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Gül’ün yürütücülüğünde, Koç Üniversitesi ve Bezmialem Üniversitesi’ndeki çalışma arkadaşlarımız ve bir Türk ilaç şirketiyle birlikte, “Anakinra” adı verilen protein bazlı bir kanser ilacının üretimi için araştırmalarımız devam ediyor. Bu ilaç, bağışıklık sisteminin aşırı aktif hale gelmesi sonrası ortaya çıkan enflamasyonu baskılıyor. Şimdi bundan yola çıkan TÜBİTAK destekli yeni projemizle “Anakinra” ilacını koronavirüs enfeksiyonunu ağır geçirerek, enflamasyon gösteren hastalarda da kullanmak için çalışıyoruz. Yurtdışında bunun klinik araştırmaları sürüyor, bizim hedefimiz ise bu ilacı Türkiye’de de üretebilmek ve ağır Koronavirüs hastalarında bu ilacın kullanılmasının önünü açmak.
“BOĞAZİÇİ’NDE ÇALIŞMALAR HIZ KAZANACAK”
Koronavirüs için ilaç çalışmaları da Boğaziçi’nde mi devam edecek?
Bu projede çalışan iki doktora öğrencim ile birlikte Koronavirüs için ilaç araştırmaları Boğaziçi’nde sürecek. Burada geliştirilen teknik, ilaç firmasında büyük ölçeklerde üretilecek. Bir bilim insanının kariyerinde üniversite değiştirmek oldukça zor. Özellikle deneysel alanlarda çalışınca laboratuvarı kapatmak ve tekrardan kurmak çok büyük bir zaman kaybı. Bu süreçten Aralık ayı içinde hızlıca geçtik. Güzel bir şekilde Boğaziçi’nde birçok ekipman ortak kullanıyor. Bu nedenle yeni bir laboratuvar kurmak için büyük harcamalar yapmaya da gerek kalmayacak ve böylelikle çalışmalarımız hız kazanacak.
“DÖNDÜĞÜM İÇİN ÇOK MUTLUYUM”
Ders verecek misiniz?
Boğaziçi’nde yüksek lisans ve doktora öğrencileri için immünoloji; lisans üçüncü sınıflara da Prof. Dr. Nesrin Özören ile ortaklaşa hücre biyolojisi dersini vereceğim. Önümüzdeki yıllarda genom mühendisliği ve viroloji gibi dersler de vermeyi de planlıyorum. Babam Prof. Dr. Burak Erman da Boğaziçi’nde uzun yıllar eğitim verdi. Ben de anaokulunda Boğaziçi’ndeydim. O yıllarda Güney Kampüsü, at kestanesi ağaçlarını, zakkum çiçeklerini ve katırtırnaklarını hep hatırlarım. Seneler sonra Boğaziçi’ne döndüğüm için çok mutluyum.