90’lı yıllarda ülkemizdeki ilk Tüp Bebek uygulamasını başlatan doktorlardan biri olan (3. tüp bebek uygulamasını gerçekleştiren) TAJEV- Türk Alman Jinekoloji Eğitim, Araştırma ve Hizmet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Cihat Ünlü, “Geçen 30 yıla yakın süre sonunda ülkemizde yardımcı üreme teknikleri ve infertilite (kısırlık) tedavilerinde geldiğimiz nokta ve başarı oranlarımız pek çok Avrupa ülkesinin de üzerinde” dedi.
Prof. Dr. Cihat Ünlü konuyla ilgili şu görüşleri paylaştı:
“90’lı yıllarda özellikle ciddi erkek infertilitesi olgularında çok az şey yapabiliyor ve bu hastalarımızın çoğunu Avrupa ülkelerine gönderiyorduk. Hatta Belçika’daki bazı Tüp Bebek ve Mikroenjeksiyon merkezleri büyük şehirlerimizde toplantılar düzenler ve hastalar bu merkezlere gönderilirdi. Günümüzde bu tablo tamamen tersine dönmüştür. Türkiye’den artık neredeyse hiçbir infertil hasta yurtdışına gitmiyor, tam tersi Avrupa, Orta doğu ve Afrika’dan pek çok infertil hasta Türkiye’deki başarılı Tüp Bebek Merkezlerine geliyor.”
İNFERTİLİTE SORUNU GİDEREK ARTAN BİR SORUN
Prof. Dr. Cihat Ünlü, düzenli olarak birlikte olan sağlıklı çiftlerde 1 yılın sonunda %85,2 yılın sonunda ise %90 oranında gebeliğe ulaşıldığını belirterek, “İnfertilite herhangi bir doğum kontrolü yöntemi uygulamaksızın, 1 yıl süreyle, düzenli ilişkiye rağmen gebe kalamama durumudur. İnfertilite problemi olan ailelerin yaklaşık %30’unda erkekte, %30’unda kadında ve %30’unda ise hem erkek hem de kadında problem vardır. Ailelerin %10’unda ise gebeliğe engel olan herhangi bir problem yoktur ve bu gruptaki hastalar ‘açıklanamayan infertilite’ olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizde yaklaşık bir milyon çift infertilite sorunu yaşıyor. Bu sayının giderek arttığını düşünüyoruz. Bunun pek çok sebebi var: Kadınlarımızın giderek daha ileri yaşlarda evlenmesi ya da kariyer vb. sebeplerle çocuk doğurmayı hep ötelemeleri önemli bir faktör. Bunun yanı sıra erkeklerde de sperm sayıları giderek azalıyor. Bir örnek vermek gerekirse; 1960’larda WHO (Dünya Sağlık Örgütü) verilerine baktığımızda bir erkekte 200 milyon/ml sperm normal kabul ediliyordu. Günümüzde ise bu değer 20 milyona düşmüştür. Bunun başta gelen sebepleri; sürekli maruz kaldığımız pestisitler, tarımda bilinçsizce kullanılan hormonlar ve diğer toksik maddeler, radyasyon, stresli yaşam, sularımıza bile giren plastik atıklar, sigara, Covid 19 enfeksiyonu vb.’dir.” dedi.
Bütün bu olumsuz faktörlerin kadında ve erkekte en başta yumurtalık ve testisleri etkileyerek hem yumurtalıkların zamanından önce yaşlanmasına yol açtığını hem de testislerdeki sperm yapımını bozduğunu belirten Prof. Dr. Ünlü, şöyle devam etti:
“Çiftlere önerimiz; eğer kadın yaşı 35’in altındaysa 1 yıl, eğer 35’in üzerinde ise 6-9 ay süreyle düzenli birlikteliğe rağmen gebelik oluşmamışsa bir infertilite merkezine giderek temel tetkiklerini yaptırmalarıdır. Burada ilk olarak erkeğin sperm analizi yapılıp, düzeltilebilecek bir bozukluk varsa tedavisi yapılmalıdır. Eş zamanlı olarak kadının muayenesi, ultrason ve gerekirse hormon testleri ile yumurtalık ve rahmin incelenmesi ardından da hem rahim içi hem de tüplerinin geçirgenliğinin kontrolü amacıyla ilaçlı rahim filmi (HSG) çekilmesini öneriyoruz. Günümüzdeki ileri teknolojik yöntemler sayesinde pek çok bozukluğu tedavi edebiliyoruz. Örneğin rahim içi miyomlar, rahimde septum dediğimiz perde olması, keza geçirilmiş bazı müdahaleler ve enfeksiyonlar sonucu rahim içinde oluşan yapışıklıkların tedavisi vücutta hiçbir yeri kesip dikmeden vücudun sadece doğal boşluklarından (vajina) girilerek histeroskopi dediğimiz yöntemle tedavi edilebilmektedir. Keza yumurtalıklarda gelişen endometriozis dediğimiz çikolata kisti vb. kistik oluşumları, tüplerde mevcut yapışıklık ve tıkanıklıkları da laparoskopi yöntemiyle tedavi edip hastanın hiçbir yardımcı üreme tekniği (tüp bebek vb.) gerekmeksizin spontan olarak hamile kalmasını sağlayabiliyoruz. Bu yöntemlerin yetersiz kaldığı hastalarımızda tüp bebek ve diğer yardımcı üreme tekniklerini uyguluyoruz.”
ÜMİT VEREN GELİŞMELER VAR
Günümüzde tüp bebekte başarıyı arttıran pek çok teknik uygulandığını ifade eden Prof. Dr. Ünlü, “Bunlar; Sperm Chip Uygulaması, IMSI, endometriyal co-kültür, Blastocyst transferi, embriyo biyopsisi ile sağlıklı embriyoların seçilmesi vb.’dır. Son bahsettiğim yöntemleri genellikle bir başarısız tüp bebek denemesinden sonra, sorunun kaynağına yönelik olarak uyguluyoruz. Bir de gerek ilerleyen yaş ya da bazı sistemik hastalıklar ve kanser nedeniyle yumurta rezervleri hızla azalan bir hasta grubumuz var. Bu hastalarda da artık ümit verici pek çok gelişmeler var. Biliyoruz ki yaşla birlikte kadında yumurta rezervi hızla azalıyor. Bu azalma özellikle 37 yaştan itibaren daha fazla oluyor. Bu nedenle henüz evlenmemiş ya/ya da çocuk yapmayı henüz düşünmeyen kadınlarımıza 40 yaşından önce yumurta dondurmalarını tavsiye ediyoruz. Bu yumurtalar ileriki yıllarda hastamız çocuk sahibi olmayı planladığında çözülüyor ve son derece yüksek oranda gebelikler elde edilebiliyor. Bir başka yöntem ise yumurtalık dokusunun dondurulup saklanmasıdır. Çocukluk ve gençlik yıllarında kanser (kemik kanseri, lenfoma, lösemi gibi hematolojik kanserler vb.) nedeniyle kemoterapi ya da radyoterapi görecek bir hastanın bu tedavilere bağlı olarak ne yazık ki yumurtalıkları da çoğu zaman geri dönüşü olmayacak bir şekilde hasar görüyor. İşte bu tedaviler öncesi yumurtalık dokusunun bir kısmı küçük parçalar halinde alınıp donduruluyor ve yıllar sonra mevcut yumurtalığın üzerine transplant edildiğinde o yumurtalık yeniden çalışmaya başlayıp yumurta üretebiliyor. Hatta bu yöntem bazı ülkelerde menopozu geciktirmek ya da ileri yaşlarda bile doğurganlığı devam ettirmek amacıyla da kullanılıyor. Bunların yanı sıra tüp bebek tedavilerinde (özellikle de yumurta rezervi çok azalmış kadınlarda) başarıyı arttıran bazı yeni uygulamalar da var. Bunlar arasında PRP ve kök hücre uygulamaları beklenenden çok önce menopoza girmiş ya da yumurtalık rezervi çok azalmış hastalarda ümit verici olmaktadır.” diye belirtti.