Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) ‘ihmal edilmiş tropikal hastalık’ olarak tanımladığı uyuz hastalığının görülme oranı pandemi sonrasında yüzde 50 arttı. Hastalığın tedavisi ile ilgili kritik noktalara değinen Doç. Dr. Aslan Yürekli, “Bulaştan sonra belirtilerin ortaya çıkması için geçen süre ortalama 3 hafta olduğu için, şikâyeti olsun olmasın temas halindeki herkesin tedavi görmesi çok önemli” uyarısında bulundu.
Uyuz hastalığı, ‘Sarcoptes scabiei var hominis’ isimli parazitin vücuda yerleştikten sonra ‘silion’ adı verilen tüneller kazarak ilerlemesi ve burada yumurtalarını bırakarak üremeye devam etmesiyle ortaya çıkan bir hastalık. Bu süreçte insan vücudunda parazite karşı alerji gelişir ve bu reaksiyon kendini özellikle gece ve sıcak havada artan, dayanılmaz bir kaşıntı şeklinde gösterir. Parazit vücuttan temizlenmediği sürece ise bu alerjik reaksiyon katlanarak artar ve hastanın vücudu kaşınmaya bağlı yara izleri ile dolar.
Son yıllarda Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘ihmal edilmiş tropikal hastalık’ olarak tanımladığı ve hem dünyada hem ülkemizde pandemi sonrası yüzde 50 artış yaşanan uyuz hastalığı, halen varlığını sürdürmektedir. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dermatoloji Kliniği’nde görev yapan Doç. Dr. Aslan Yürekli, hastalıkla ilgili önemli bilgiler verdi ve tedavideki son gelişmeleri aktardı.
Tüm dünyada uyuz vakalarında artış görülüyor
“Sadece ülkemizde değil tüm dünyada uyuz vakalarında artış görülmektedir. Özellikle 2018 yılının son yarısından sonra başlayan bir vaka artışı dikkat çekmektedir. Hastalık doğası gereği salgın dönemleri ile seyretmektedir. Aynen COVİD-19 salgınında olduğu gibi belli dönemlerde artış yapıp zamanla gerileme eğilimindedir. Tüm dünyada yaşanan düzensiz göç hareketi de bu artışa katkıda bulunmuştur” bilgisini veren Doç. Dr. Yürekli, özellikle sonbahar ve kış aylarında vaka oranında artış yaşandığını belirtti.
Hasta yakınları, belirti görülmese de tedavı edilmeli
“Uyuz hastalığı, hasta ile yakın temas sonucu bulaşır. Sanılanın aksine tokalaşma, yan yana oturma gibi kısa süreli temaslarla bulaşma olmaz. Hasta ile yan yana yatmak, hastanın havlusu, kıyafetleri gibi kişisel eşyalarını kullanmak bulaşmaya neden olabilir” bilgisini veren Doç. Dr. Yürekli, hasta yakınlarının alması gereken önlemlerle ilgili şunları söyledi:
“Bulaştan sonra belirtilerin ortaya çıkması için geçen süre ortalama 3 hafta olduğu için, şikâyeti olsun olmasın temas halindeki herkesin tedavi görmesi çok önemli. Şikâyeti olmayan hastaların tedaviyi reddetmesi önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor ve bu yüzden aile bireyleri tekrar tekrar hastalığı birbirlerine bulaştırıyor. Bu süreçte ayrıca hasta yakınları, hasta ile yakın temastan kaçınmalı ve hastanın kişisel eşyalarını kullanmamalıdır. Hasta yakınları kaşıntı olsun olmasın, şikâyeti olsun olmasın kesinlikle hasta ile eşzamanlı tedavi görmelidirler. Bütün aile bireylerine aynı gün tedavi uygulanması gerekliliği uyuz hastalığının tedavisindeki en önemli zorluklardan biridir.”
Tedavideki zorluklar bulaşmayı artırıyor
Uyuz hastalığında, sürme ilaçlar ve kremler kullanarak uzun ve zahmetli bir tedavi dönemi geçirildiğini aktaran Doç. Dr. Yürekli, şunları söyledi:
“Uyuz hastalığının hızla yayılmasındaki en önemli etken tedavi sürecindeki zorluklardır. Tedavide kullanılan sürme ilaçların bazılarının vücutta 24 saat, bazılarının ise 72 saat beklemesi gerekiyor. Bu kremlerin etkili olabilmesi için, uyuz parazitine temas etmesi ve belli bir süre temas halinde kalması şart. Hastanın tedaviye uyumu ise burada devreye giriyor. Örneğin hastanın, ilacı sürdükten sonra tuvalet veya yemek ihtiyacı gibi durumlarda elini yıkadığında ilacı tekrar tekrar sürmesi gerekiyor. Sürekli ilaç sürmek ve tüm gün bütün vücudu kaplayan bir kremle yaşamak hasta uyumunu azaltarak tedavi sürecini zorlaştırıyor.”
Sadece vücudu değil kiyafetleri de arındırmalıyız!
Uyuz hastalığının zorluklarından biri de yaşanılan ortamın, kullanılan eşyaların ve kıyafetlerin dikkatli ve özenli bir şekilde temizlenmesi gerekliliğidir. “Sadece vücudumuzu tedavi etmemiz yeterli değildir. Parazit, kıyafetlerimizde de yaşamını sürdürmektedir. Kıyafetlerimizden paraziti arındırmazsak vücudumuzdaki paraziti öldürsek bile kıyafetlerimizden tekrar parazit almaya devam ederiz” bilgisini veren Doç. Dr. Yürekli, kıyafetlerin 60 derece sıcaklıkta yıkanması gerektiğini, yıkanamayacak kıyafetlerin ise ağzı kapalı büyük bir poşet içerisinde 7 gün bekletilmesi gerektiğini söyledi.
Tedavi edilmediğinde psikolojik sağlığı bozuyor
Uyuz hastalığı tedavi edilmediğinde parazitler çoğalmaya devam eder ve kişi potansiyel bir bulaş kaynağı haline gelir. Bunun yanı sıra sürekli kaşınmaya bağlı olarak deride enfeksiyonlar gelişebilir. Gece kaşıntı arttığından hastada uyku bozukluklarının ortaya çıkabileceğini belirten Doç. Dr. Yürekli, hastalık tedavi edilemez ve kronikleşirse kişinin psikolojik durumunun olumsuz yönde etkileneceğini sözlerine ekledi. “Hastalık paraziter bir hastalık olmasına karşın aslında sosyal bir problemdir. Hastalar insan içine çıkmaktan çekiniyorum, kimsenin evine gidemiyorum, hastalığımı bilenler benden kaçıyor gibi söylemler ile yaşadıkları zorluklardan şikâyet ederler. Bazı hastalar ise uyuzdan kurtulmak için her yeri sürekli temizlediklerini ve “temizlik hastası” olduklarını ifade etmektedirler” şeklinde konuşan Doç. Dr. Yürekli, tedavinin ertelenmeden başlatılması gerektiğinin altını çizdi.
“Tedaviye uyum sayesinde hızlı ve etkili bir iyileşme gerçekleşmektedir”
Uyuz hastalığının sürme ilaçlar ve kremlerle yapılan tedavisinde yaşanan zorluklarına karşın, Dünya Sağlık Örgütü listesinde yer alan “ivermektin” etken maddeli oral tabletin tedaviyi oldukça kolay bir hale getirdiğini ve paraziti içeriden öldürerek etkin bir sonuç sunduğunu da vurgulayan Doç. Dr. Yürekli, sözlerine şöyle devam etti:
“Uyuz hastalığının tedavisinde kullanılan oral tablet Türkiye’de ilk defa kullanıma sunuldu. Böylece hasta uyumu yüksek bir şekilde hızlı ve etkili bir tedavi süreci yaşanmış oluyor. 2001 yılında Avrupa’da insanda uyuz hastalığının tedavisi için onaylanan ivermektin, oral skabiyez tedavisinde paraziti öldürücü etkisi ve güvenli olmasıyla öne çıkıyor. Bu yöntem, uyuz salgını gözlemlenebilen yurt, yaşlı ve çocuk bakımevi, hastane, kışla, okul, yatılı okul ve cezaevi gibi toplu yaşam merkezlerinde ya da deprem gibi doğal afet sonrası toplu halde yaşamın sürdürüldüğü bölgelerde, hızlı ve kolay uygulanabilen bir yöntem olarak göze çarpıyor.”