W-Koçak Farma Genel Müdür Yardımcısı Dr. Levent Sönmez ile Koçak Farma’nın başarıları ve sektör özelinde sohbet gerçekleştirdik.
Sayın Levent Bey sizin ile 2022 yılında özel röportajlar gerçekleştirmiştik;
“İlkleri Yaşattık”
“Kaynaklarımız Sınırlı, Vaktimiz Az”
“Ancora imparo”
Okuyucularımız bu güzel sohbetlere üzerlerine tıklayarak erişebilir.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından bu yıl 55’incisi düzenlenen “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması”nda 2019, 2020, 2021 yılında olduğu gibi başarı ile yine listede yer aldınız.
İstikrarlı başarınızın hikâyesini ve başarının temellerini alabilir miyiz?
L.S.- Öncelikle İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması”nda en büyük 500 sanayi kuruluşu içinde ilaç sektörünün en büyük 2 firmasından biri olarak bir kez daha yer almaktan gurur ve mutluluk duyuyoruz.
Böylelikle 4 senedir üst üste bu başarıyı elde etmiş bulunuyoruz.
Bu başarı, yarım asrı geçen sürede kat edilen ve hiçbir zaman mücadeleden vazgeçilmeyen, büyük bir emek ve özveri isteyen zorlu bir yolculuğun eseridir. Koçak Farma 52 yıldır ülkemizin ihtiyaçlarına yönelik, katma değer sağlayacak, inovatif ilaçların kullanıma sunuyor. Dışa bağımlılığı azaltılması için ilk günkü heyecan ve azim ile faaliyetlerine devam ediyor.
İSO sıralamasındaki başarının ilk emarelerinden biri olarak,2018’de açıklanan 2013-2016 yılları arasında Türkiye’nin aynı dönemdeki GSYH artış hızının iki katı üzerinde büyüme gösteren şirketleri baz alan bir çalışmayı söyleyebilirim.
Koçak Farma, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu ve Londra Borsası işbirliğiyle hazırlanan Türkiye’nin en parlak 100 şirketi arasında yer alan tek ilaç şirketi olmuştur.
Son 7 yıldır ise portföyüne Eczacıbaşı-Baxter’den devraldığı Ayazağa serum üretim tesisleri ile yıllık 80 milyon adet üretim kapasitesi olan geniş bir serum grubu eklenmiş durumdadır.
Yapılan yatırımlar için; uzun vadeli hedeflere yönelik yapılan stratejik planlama ve vizyon yol gösterici olmuştur. Koçak Farma portföyünde Biyoteknolojik ürünler dahil marka bilinirliği yüksek bir çok ürün bulunmaktadır. Koçak Farma başarısında, AR-GE, teknolojik yatırımlar, inovatif ürünler, iyi bir ekip çalışması ve sürdürülebilirliği önceleyen çaba ve faaliyetler önemli katkılar sağlamıştır.
W- Koçak Farma’nın büyüklük olarak geldiği son tabloyu paylaşır mısınız?
L.S- Koçak Farma, 2000 kişiye yakın çalışanı olan, Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde 140.000 m2 alanda kurulu ve 100.000 m2 kapalı alanda yıllık 500 milyon kutu üretim kapasitesine sahip bir firmadır.
Söz konusu tesisler Türkiye’nin en büyük ve ileri teknoloji donanımlı ilaç üretim tesisidir.
Koçak Farma hammadde üretimi anlamında da diğer firmalardan ayrışmaktadır.. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesinde yer alan ilaç ve biyoteknolojik ilaç üretim tesisleri içinde hammadde üretim tesisi de bulunmaktadır.
Ayrıca İstanbul/Ayazağa’da 50 bin m2 alanda kurulu 80 milyon ünite/yıl üretim kapasitesine sahip, Serum Üretim Tesisleri bulunmaktadır.
2022’de 4.5 milyar TL ciro, yıllık 170 milyon kutu ve adette ilaç/serum satışı gerçekleşmiş durumdadır.
Halen Türkiye’de kanser tedavisinde kullanılan her 2 kutu ilaçtan bir kutusu Koçak Farma tarafından üretilmekte ve kullanıma sunulmaktadır.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onaylı Koçak Farma Ar-Ge Merkezi bünyesindeki Sağlık Bakanlığı Onaylı BSL3/ABSL3 laboratuvarlarında BCG ve Kuduz aşısı başta olmak üzere aşı çalışmaları ile Hiperimmun serumu üretimi ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.
W- “Sürdürülebilir Ekonomi ve Kalkınma için Türkiye’de Üretmeliyiz” mottonuzu biraz açar mısınız?
L.S..- İlaç her ülke için stratejik alanlardan biridir. İlaçların Türkiye’de sürdürülebilir ve kesintisiz bir şekilde üretilmesi,hem sağlık hizmetlerine erişim artması hem de ekonomik kalkınma, teknoloji transferi ve çevresel sürdürülebilirlik gibi bir dizi fayda sağlamaktadır.
Bu nedenle yerel ilaç üretiminin teşvik edilmesi ve desteklenmesi son derece kritik bir konudur.
İlaç üretiminin yerel olarak gerçekleşmesi ilaçların kalite kontrolü ve güvenliği açısından daha iyi bir denetim imkanı sağlar.
Ayrıca yerel nüfusun ilaçlara daha uygun maliyetle ve daha kolay erişimine katkıda bulunur. İlaç üretimi yüksek katma değerli bir sektördür .İlaçların yerel olarak üretilmesi dışa bağımlılığın ve cari açığın azaltılmasını ile kamu maliyesine önemli bir avantaj sağlar.
İlaç üretimi için gerekli teknolojiyi yerel olarak geliştirmek şirketlere teknik bilgi, yetenek ve yüksek teknoloji kazandırması ,AR-GE faaliyetlerinin yetkinleşmesi açısından önemlidir.
Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız pandemi sürecinde olduğu gibi, yerel üretim ilaç temini için daha güvenilir kaynak ve kesintisiz erişim sağlar.
Dünyanın bir çok ülkesi yerli üretimi teşvik için önemli tedbirler almış durumdadır.
Örneğin ABD, Federal hükümet ve eyaletler arası işbirliği yaparak yerli üretimi teşvik eder. Savunma endüstrisi gibi ilaç endüstrisine koruma uygular. Dünyanın en büyük hammadde üreticileri Çin ve Hindistan, yerli üretim için büyük teşvikler sunar, teknoloji transferi ve AR-GE faaliyetlerini destekler. Bu durum Almanya, Japonya, Güney Kore’ye de gitseniz aynıdır.
Türkiye’de yerli üretimi teşvik için birçok teşvik destekleri ve programlar açıklamıştır. Özellikle geri ödeme programlarında yerli üretimi destekleyen politikalar ile kutu bazında tüketilen ürünler toplam tüketimin % 90’ına gelmiş durumdadır. Bundan sonraki süreçte atılacak adımlar, tüm dünyada payı yükselen biyoteknolojik ilaçlara uygulanan teşvik, regülasyon, klinik çalışma desteği vb. konularda önlemler alınmasıdır. Halen kutu bazında sağlanan başarı değer bazında sağlanamamıştır. Türkiye’de tüketilen ilaçların değer bazında yaklaşık yarısı ithal ilaçlar konumundadır.
En son yayınlanan 2024-2026 dönemini kapsayan OVP’da da ilaç üretimi makroekonomik hedefler ve politikalar açısından desteklenmesi gereken kritik sektörler arasında yer almaktadır.
W- İnsülinin yerli üretiminin anlamamıza yardımcı olur musunuz? Bu stratejik projelerinizin devamı gelecek mi?
L.S.- İnsulin halen dünyada 500 milyon kişiyi etkileyen diyabet hastalığı tedavisi için yaşamsal öneme sahiptir.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile insüline erişim ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Bunu internette kısa bir araştırma ile herkes tespit edebilir.
Örneğin gelişmiş ekonomilerde insülinlerin ortalama maliyeti 300 usd’ı aşmış durumdadır. İnsülin kullanan Diyabet hastaları insüline ulaşabilmek ve yaşama tutunabilmek için çeşitli sivil toplum kuruluşları ile konuya ilişkin protesto eylemleri, farkındalık çalışmaları yapmaktadırlar.
Bilindiği üzere, geçtiğimiz yıl Avrupa ilaç otoritesi EMA ve Amerika ilaç kurumu FDA biyobenzer ürünlerin referans ürünlerin yerine kullanılabileceğine ve birbirleri arasında geçiş yapılabileceğine ilişkin bir deklarasyon yayınladı.
Burada temel amaç, referans ürün maliyetlerinin yüksekliği, erişim zorluğu, sağlık sistemlerinin üzerinde yarattığı yükün azaltılmasıydı. Bu karar, biyobenzerlerin kullanılmasının yıllarca süren çalışma ve araştırmalar sonucu herhangi bir sakınca yaratmadığının bilimsel olarak kanıtlanması ile gerçekleşti.
Türkiye, dünyada Diyabet insidansının en yüksek olduğu ülkelerden biri konumunda. Ancak aynı zamanda ilaca ve hekime erişimin en yüksek, ilacın ve sağlığın devlet güvencesinde olduğu bir ülke durumunda. Bu durum sadece insülin için değil onkoloji, kardiyovasküler hastalıklar ve bir çok önemli alanda kullanılan esansiyel ilaçlara da erişim anlamını taşıyor.
Koçak Farma olarak, İnsulin ve İnsülin analoglarının yerli üretimi ile ilgili uzun yıllardır çalışıyoruz. Bu süreçte insülinin yerli üretimi için Rekombinant DNA teknolojisiyle hücreden itibaren geliştirme süreci tamamlanmış durumdadır. Ticari üretim için gerekli tesisler Koçak Farma tarafından 150 milyon USD yatırımla hayata geçirilmiş durumdadır. Klinik çalışmaların tamamlanması ve tesisin üretime geçmesiyle ülkemizin bu alandaki ihtiyacını tamamen yerli olarak karşılayabileceğiz. İnsülinlerin yanı sıra yine ülkemiz için stratejik ürünler olan mAb’lar ve Viral/Bakteriyel aşılarla ilgili çalışmalarımız da devam etmektedir.
W- Türkiye’de üretilen ilaçlara hekimlerimizin vereceği reçete desteğinin artırılması yönünde nasıl bir farkındalık çalışması olabilir, kamudan beklentileriniz nelerdir?
L.S.- T.C.Sağlık Bakanlığı ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz kurumu dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında resmi otorite olarak kabul görmüş durumdadır.
TİTCK’nun 2018’de PIC/s’e kabulü,2020 yılında Uluslararası Uyum Konseyi’ne (ICH) tam üye olması ve son olarak geçtiğimiz günlerde DSÖ tarafından listelenen ilaç otoriteleri arasına girmesi bu durumun en önemli referanslarıdır.
Dolayısıyla Türkiye’de ilaç TİTCK güvencesindedir. Dünyanın tanıdığı saygın bir otorite konumunda olan TİTCK tarafından onaylanan ilaçlar dünyada diğer otoriteler tarafından da kabul görmektedir.
Hekimlerin bir kısmında ve kamuoyunun bir bölümünde var olan “yabancı ilaç ise daha iyidir” algısı bulunmaktadır. Bu algının ve önyargının değişmesi için yeterli ölçüde aydınlatma yapılmamaktadır.
Bu amaçla konunun paydaşlarına ve kamuoyuna yazılı ve sözlü basınla ,sosyal mecralarda vd. iletişim kanallarında yerli ilaç üretiminin önemini ve kalitesini vurgulayan bilinçlendirme kampanyaları düzenlenmelidir. Hekimler ve diğer sağlık profesyonelleri, yerli ilaçların kalitesi, etkinliği, dünya standartlarında denetim ve kontrolleri, etkinliği ve güvenilirliği konusunda bilgi sahibi olmalıdır.
Türkiye’de ilaç üretiminde kullanılan tesisler dünya standartlarında en ileri teknoloji kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Bunların dışında kamu tarafından daha fazla, yerel ilaç üretimini destekleyen politika ve düzenlemeler oluşturmalı ve uygulamalıdır. Bu politikalar kamu ilaç satın alma politikaları ile desteklenmelidir.
W- Aşı teknolojileri ve biyoteknoloji sahasındaki adımlarınız stratejik değere sahip, bu alanlarda ülkemizin kendine yetebilmesi için neleri gerçekleştirdiniz ve global oyuncu olma adına atacağınız adımlardan bahseder misiniz?
devam edecek……