ilaç tedavilerine ara vermemeli
Üç aydan uzun süren bel ağrılarına dikkat
Ankilozan spondilit hastaları
egzersizi hayatlarının merkezine koymalı
Türkiye’de her 1000 kişiden 5’inde ankilozan spondilit (AS) hastalığı olduğu tahmin ediliyor. Medikal Park Samsun Hastanesi Romatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gürler
farkındalık yaratmak için ankilozan spondilit hastalığı hakkında bilgiler verdi ve dikkat edilecek noktaları paylaştı.
Ankilozan spondilit, eklemlerin yanı sıra bazı organlara da zarar verebilir
Ankilozan spondilit hastalığının özellikle alt belde başlayan ve tutukluğun yukarıya doğru ilerleyerek omurgayı hareketsiz bırakabildiği bir hastalık olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gürler, eklemler dışında zarar görebilecek bölgelerden bahsetti: “Hastalığın ilerleyen dönemlerinde omurgada çekilen filmlerde bambu kamışı dediğimiz görüntü ortaya çıkar. Omurganın bütün eklemleri küçük kemik uzamalarıyla birbirleriyle kenetlenir ve omurga hareketleri tüm yönlerden tutulur ve kısıtlanır. Aynı zamanda her iki omuz ve her iki kalça da tutulabilir ve ilerleyen yıllarda eklemde protez ihtiyacı doğurabilecek eklem hasarlarına yol açabilir. Karşılaşılan nadir tutulma bölgelerinden bir tanesi de akciğer ya da gözlerdir. Özellikle gözün ön tarafından kızarma, kanlanma, ağrı, bulanık görme gibi şikayetlere yol açar ve tekrarlayan ataklarda erken katarakt oluşumu ya da göz tansiyonu gibi problemlere yol açabilir. Bunlar dışında özellikle aort ve aort kapağı tutulmalarına ya da kalp kapakçık tutulmalarına sebep olabilir.”
Eklemlerde ağrı ya da şişlik, topuk ağrısı, gözde kızarma ve kanlanma ve göğüs ağrısı ankilozan spondilit belirtisi olabilir
Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gürler, sedef ya da iltihaplı bağırsak hastalığı bulunanların özellikle bel ağrılarına dikkat etmesi gerektiğinden bahsetti: “Hastada eklemlerde ağrı ya da şişlik, topuk ağrısı, gözde kızarma ve kanlanma ve göğüs ağrısı görüldüğü zaman doktora başvurmak gerekiyor. Aynı şekilde sedef ya da iltihaplı bağırsak hastalığı bulunanların bel ağrısı yaşadıkları zaman hızla doktora başvurmaları gerekiyor. Ayrıca üç aydan uzun süren bel ağrılarının mutlaka hekim tarafından değerlendirilmesi gerekiyor çünkü bu tarz uzun süreli ağrılar inflamatuvar bel ağrısının karakteristik özelliklerinden biridir. Aynı zamanda hastanın kendi birinci derece ve ikinci derece ya da daha uzak akrabalarında ankilozan spondilit hastalığı öyküsünün bulunması da kişide yine benzer bir hastalığın çıkması açısından risk faktörü oluşturmaktadır. Erken dönemde doktora başvurmak hem tanı hem de daha sonrasında kullanılan tedaviler yardımıyla hastalığın daha hafif seyretmesi ve önüne geçilmesi açısından oldukça önemlidir.”
Ankilozan spondilit röntgende görülmeyebilir
Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gürler, bu belirtileri olan kişilerin öncelikli olarak romatoloji ya da fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanına başvurmaları gerektiğini belirtti: “Uzman doktor öncelikle hastanın muayenesini yapıp hikayesini dinliyor ve ağrıların mekanik mi yoksa inflamatuvar mı olduğunu anlamaya yönelik sorular soruyor. Son aşama olarak kan tahlili yapılması gerekiyor. AS hastalığı, başlangıçta yavaş seyreden bir hastalıktır. Bu sebeple hastaların neredeyse yarısında iltihap testleri normal çıkabiliyor ve röntgen filminde ya da bel grafisinde hastalıkla ilgili bulgunun ortaya çıkması için 5 ila 7 yıl geçmesi gerekebiliyor. Tanının gecikmesindeki en büyük sebeplerden biri budur. Bu sebeple kemikteki romatizmal iltihabı yani kemik iliği ödemini saptayan kesin tanılardan biri olan MR’a başvurmak gerekiyor.”
Tanı kriterlerinden biri de ailede ankilozan spondilit olması
Ankilozan Spondilit (AS) hastalığının yüksek oranda kalıtsal bir hastalık olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gürler, buna rağmen ailevi bir yükü bulunduğundan bahsetti: “Ailede ankilozan spondilit hastalığının bulunması, tanı kriterlerinden biridir. Bel ağrısından şikayet eden kişiler ailelerinde AS varsa farkındalık sahibi olup doktora daha erken başvuruyor ve bu sayede erken tanı yapılabiliyor. Ancak yalnızca aile öyküsünün pozitif olması diğer kriterleri sağlamayan bir kişide AS olduğu anlamına gelmez. HLA-B27 şeklinde nitelendirilen gen testi, AS hastalarında yüksek oranda pozitif çıkar. Başlangıçta yüzde 60 civarlarındayken hastalığın ilerlediği durumlarda yüzde 90’a kadar çıkabilmesi, genetik açıdan risk olabileceğini gösterir. Herhangi bir şikayetiniz yokken bile HLA-B27 pozitif ise bu, hastalığın var olduğu anlamına gelmez çünkü bu gen testi sağlıklı popülasyonda da yüzde 5 civarında pozitif çıkmaktadır. Anne ve babada AS hastalığı varsa, hastalığın çocuğa geçme ihtimali yaklaşık yüzde 10 ila 20 arasındadır.”
Ankilozan Spondilit hastaları ilaç tedavilerine mutlaka devam etmeli
Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gürler, ankilozan spondilit hastalığında ilaç tedavisine ara vermeden devam etmenin önemini vurguladı: “Romatolojik hastalıklarda çoğu zaman ağrı kesici ve iltihap giderici ilaçları kullandırmayı hedefleriz. Bu ilaçları kullanmak hastalığın ilerlemesini engelleme açısından son derece avantajlıdır. Aynı zamanda oluşmuş radyolojik hasarı da bir miktar geriye döndürdüğü bilinmektedir. Eğer bu ağrı kesici ve iltihap giderici ilaçlar tedavi için yetersiz kalırsa, hastalığı modifiye edici ilaçlar kullanılabilir. Hastanın ağrısı olmasa bile tutukluk olması ihtimaline karşı ilaçlarına devam etmesi ve sürekli olarak egzersizlerini yapması gerekir.”
Ankilozan spondilit hastalığında egzersiz çok önemli
Ankilozan spondilit hastalığında Ağrı kesici ve iltihap giderici ilaçların yanı sıra sırt kaslarını kuvvetlendirici ya da omurgayı dik tutmaya yönelik egzersizlerin çok önemli olduğundan bahseden Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gürler, bu hastalar için her açıdan hareketli bir yaşam tavsiye etti: “Mevcut tedavi yöntemleri ile günümüzde hastalığın ilerlemesinin durdurulması, şikayetlerinin baskılanması, ilerde oluşabilecek sakatlıkların önüne geçilmesi için güzel tedaviler var ancak hastalığı kökten çözebilecek bir tedavimiz henüz yok. Bu sebeple hastaların kendilerini fiziksel olarak zorlayan bir iş yaşantıları varsa işlerini değiştirmeleri ya da iş hayatındaki çalışma ortamınlarını düzenlemeleri iyi gelir. Egzersizin yanı sıra ilaç kullanımına da mutlaka devam etmeleri gerekiyor. Bu koşullar sağlandığında, hastalar uzun yıllar sağlıklı bir şekilde tedavi görebiliyorlar. Hastaların toplumdan soyutlanmaması, hayatlarına devam etmeleri gerekiyor. Hastalara düşen görev, ilaçlarını düzenli kullanmaları, doktorlarıyla iletişim halinde olmaları, düzenli kontrollere gitmeleri ve egzersiz yapmalarıdır.”