Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Ömer Kuru, halk arasında Ahmet Mete Işıkara ve Suna Pekuysal hastalığı olarak bilinen ankilozan spondilit (AS) hakkında önemli bilgiler verdi ve hastalara önerilerde bulundu.
İltihaplı bir romatizma hastalığı olan, omurga ve leğen kemiğindeki eklemleri tutan ankilozan spondilit (AS) kendini en çok bel ağrısıyla belli ediyor. Bel ağrısı sebebiyle doktora başvuran hastalara konulan yanlış bel fıtığı teşhisi ise AS’nin erken evrede teşhis edilmesini engelliyor. Bel ağrısı eğer 40 yaşından önce başlamışsa, istirahatle geçmeyip egzersizle düzeliyorsa, sinsi başlangıçlıysa, gece uykudan uyandırıyorsa ve sabah tutukluğu yaratıyorsa ankilozan spondilit hastalığına dikkat.
Ankilozan Spondiliti teşhiste aile öyküsü çok önemli
Ankilozan spondilitin sebebinin kesin olarak bilinen bir hastalık olmadığını ifade eden Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Ömer Kuru şunları söyledi: “Eğer sebebi net olarak bilinseydi tedavisi çok daha kolay olurdu. Genetik faktörler ve yatkınlık çok önemli. AS’li hastaların çok büyük bir kısmında HLA-B27 adı verilen bir antijen mevcut. Hastaya yapılan tetkikler sonucunda bu antijenin pozitif olarak bulunması, AS olasılığını artırır fakat tek başına hastalığı işaret etmez. Bunun dışında tetikleyici bazı faktörlerin de olması gerekir. Bu faktörlerden en çok mikrobiyal ajanlar üzerinde duruluyor ancak genel olarak “Şununla karşılaşırsak biz bu hastalığa maruz kalırız” şeklinde bir şey ispatlanmış değil.
Omurga dışında hastalığa bağlı olarak göz ve bağırsaklar gibi vücudun diğer bölümlerinde de iltihap gelişebiliyor. Bu nedenle bel ağrısı yakınmalarıyla gelen bir kişide sedef hastalığı, iltihabi bağırsak hastalığı (ülseratif kolit, Crohn hastalığı) ya da göz kızarıp şişmesiyle kendini gösteren üveit hastalığı varsa hemen akla ankilozan spondilit gelmeli. Biz bel ağrısı şikayetiyle gelen bir hastaya bu hastalıklarından birinin ya da birkaçının akrabalarında olup olmadığını da sorarız. AS’de aile öyküsüyle tanıya gitmek çok kullanılan bir yöntemdir. “
İlk ve temel belirti bel ağrısıdır
İlk ve temel belirtinin bel ağrısı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ömer Kuru: “Ancak tüm bel ağrılardan ayrılan özellikleri vardır. AS’de görülen bel ağrısı dinlenmeyle geçen, zorlanmaya bağlı gelişen bir ağrı değildir. AS’de iltihabi bir ağrı söz konusudur. Bir bel ağrısı 40 yaşından önce başlıyorsa, istirahatle geçmeyip egzersizle düzeliyorsa, sinsi başlangıçlıysa, gece uykudan uyandırıyorsa ve sabah tutukluğu yaratıyorsa o zaman bu iltihaplı bel ağrısıdır. Bu durumda ankilozan spondilit varlığını araştırmak gerekir.”
Hastalığın iklime göre değil, yaşa ve cinsiyete göre değiştiğinin altını çizen Prof. Dr. Ömer Kuru sözlerini şöyle sürdürdü: “Başlangıç yaşı 40 yaşından öncedir. Genellikle 20’li yaşlarda başlar ve erkeklerde görülme riski kadınlara göre 3 kat daha fazladır. Dünyada görülme sıklığı yüzde 0.6 ila yüzde 1.4 arasındadır. Türkiye’de görülme sıklığı ise yüzde 0.5 civarındadır.”
Hasta eğitimi tedavide çok önemli
Hasta eğitiminin tedavide çok önemli olduğunu dile getiren Prof. Kuru: “Hastayı hastalığı konusunda bilgilendirmek, egzersize yönlendirmek, hastanın sigarayı bırakmasını sağlamak ve hekiminin önerdiği şekilde ilaç kullanmasını sağlamak gerekiyor.
AS’de vakaların yüzde 90’ından fazlası 45 yaşından önce görülüyor
“Tıpta bazı hastalıkların sık görüldüğü yaş aralıkları vardır. AS’de vakaların yüzde 90’ından fazlası 45 yaşından önce görülüyor.” diyen Prof. Dr. Ömer Kuru: Hastalığın neden erken yaşlarda ortaya çıktığı bilinmiyor. Erken yaşlarda başlaması tanı koymada hekime ipucu verir. 60 yaşında bir hastanın bel ağrısıyla gelmesi AS’yi düşündürmez. Ancak bu kişi genç ise akla gelen seçenekler arasında ankilozan spondilit de yer alır. Hatta eskiden askerlik çağındaki genç erkeklerin hastalığı olduğu, sadece erkeklerde görüldüğü düşünülürdü. Sonra yapılan çalışmalar aslında kadınlarda da bu hastalığın ortaya çıktığını gösterdi.”
Sakroiliak eklemin emarı görülerek teşhis koyulmalı
AS’ye tanı koymada son yıllarda çok önemli gelişmeler olduğunun müjdesini veren Prof. Dr. Ömer Kuru: “Bunda hekimlerin farkındalığının artmış olması çok etkili oldu. Bir de eskiden tanı koymada röntgen çekilerek AS’nin vücutta tuttuğu sakroiliak eklemi görüntülemek tercih edilirken artık klinik muayene ve öykünün yanı sıra sakroiliak eklemin emarı (MR) ve HLA-B27 testi teşhiste çok daha önemli bir yer tutar hale geldi.
Sakroiliak eklem, kuyruk sokumu kemiğiyle (sakrum) leğen kemiğini birleştiren eklemdir. Ankilozan spondilit genellikle bu eklemin romatizmal iltihabı şeklinde başlar. Ancak AS zaman içerisinde yavaş yavaş ilerleyen bir hastalık olduğu için erken dönemlerde çekilen röntgenlerde bu iltihabı görmek mümkün olmazdı. Bu da geç ve yanlış tanı konulmasına sebebiyet verirdi. Eğer bir kişide 40 yaşından önce başlayan, sinsi ilerleyen, sabah tutukluğu yapan bir bel ağrısı varsa direkt sakroiliak eklemin emarı (MR) görülerek teşhis koyulmalı. Genel bel emarları bu aşamada doğru sonuç vermez.”
Ankilozan spondilitte tanı gecikmesi çok sık yaşanıyor
Ankilozan spondilitte tanı gecikmesinin çok sık yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Ömer Kuru sözlerine şöyle devam etti: “Yaklaşık 9 yıl kadar geç tanı alan hastalar mevcuttur. Bel ağrıları toplumda çok yaygın ve çok farklı sebeplere bağlı olarak görüldüğü için AS’li hastalardaki bel ağrısının diğer nedenlere bağlı bel ağrılarından ayırt edilmeleri çok önem taşır. Yapılan bir çalışmada AS’li hastaların 3’te 1’ine yanlışlıkla bel fıtığı tanısı konulduğu ve bunların yüzde 7’sinin ameliyat edildiği bildirilmiştir.”
Duruş ve solunum egzersizleri tedavide etkin rol oynuyor
Özellikle duruş ve solunum egzersizlerinin tedavide etkin rol oynadığını ifade eden Prof. Ömer Kuru: “Hastalar ilacını kullanıp kendini iyi hissettiği dönemlerde dâhil olmak üzere her gün 40-45 dakikasını egzersize ayırmak zorunda. AS öne doğru eğen bir hastalık olduğu için geriye doğru esnemeyi sağlayan kasları güçlendiren yüzme, basketbol gibi sporlarla uğraşmak yine oldukça fayda sağlar. Yine pilates gibi omurgayı güçlendiren egzersizlere de başvurulabilir. Ancak AS’li hastaların kemikleri, iltihabın yol açtığı tahribattan dolayı hassas olduğundan kırılmaya daha meyillidir. Bu nedenle AS’li hastalar Uzak Doğu, güreş gibi temas sporlarından kaçınmalı.”
AS’li hastalar sigaradan kesinlikle uzak durmalı
Prof. Dr. Ömer Kuru: “AS en çok omurga ile sakroiliak eklemi, daha sonra kalça, omuz gibi büyük eklemleri ve nadirde olsa el ve ayak eklemlerini tutuyor. AS’de göğüs kafesinin genişlemesi çok azaldığı için solunum problemleri de olabiliyor. Kas-iskelet sisteminin yanı sıra göz, böbrek, aort gibi eklem dışı tutulumlar da görülebiliyor. AS’li hastalarda iltihabi bağırsak hastalıkları ve sedef hastalığı gelişebiliyor. AS’li hastalarda ölüm riski hasta olmayanlara göre 1.5 ila 4 kat daha fazla. Sigara bu sayılan hasarların daha da hızlanarak artmasına ve tablonun ağırlaşmasına neden oluyor. AS’li hastalar sigaradan kesinlikle uzak durmalı, asla kullanmamalı” uyarısında bulundu.