Ana Sayfa Manşet Aşılarda Patent Hakkı Kaldırılmalı mı?

Aşılarda Patent Hakkı Kaldırılmalı mı?

Erdem Kaya Patent Danışmanlık A.Ş. Kurucusu-Yönetim Kurulu Başkanı

W- Erdem Kaya Patent Danışmanlık A.Ş. Kurucusu-Yönetim Kurulu Başkanı Sn.Erdem Bey’den güncel konu aşı&patent konusundaki görüşlerini alacağız.
Erdem Bey sizi ve Danışmanlık firmanızı tanıyabilir miyiz?

E.K.- Erdem Kaya Patent ve Danışmanlık A.Ş. gerek bilgi derinliği gerek işlem hacmi noktasında ülkemizin ilk 5 patent ofisi arasında yer almaktadır. Bu noktada, 40 kişiyi aşan uzman ekibimizle, 4 yurt içi ve 1 yurt dışı ofisimiz üzerinden halihazırda ülkemizin patent şampiyonları olan birçok sanayi ve teknoloji devlerine, 50’den fazla Ar-Ge/Tasarım merkezine, 35’ten fazla üniversiteye ve de yüzlerce KOBİ ve Start-Up’a fikri mülkiyetin her alanında etkin danışmanlık vermekteyiz. Ekibimizin büyük bir kısmı elektronikten kimyaya farklı teknik alanlarda eğitim görmüş mühendislik ya da temel bilimler mezunu kıdemli uzmanlardan ve %100 entegre şekilde çalıştığımız deneyimli hukukçulardan oluşmaktadır. Son olarak, 2020 yılı itibarı ile de Erdem Kaya Patent’in 350 kişiyi aşan danışmanlık kadrosuyla ülkemizin özellikle teşvik ve desteklere erişim alanındaki lider yerli danışmanlık şirketi Sistem Global Danışmanlık’ın da grup şirketleri arasına girdiğini de belirtmek isterim.

W- Hizmet alanlarınızı biraz daha açabilir misiniz?

E.K.- Bizim ana motivasyonumuz müvekkillerimizin akıl teri çıktılarını en etkin şekilde koruyarak ve yöneterek fikirlerin değere dönüşmesi sürecine destek olmaktır. Bu noktada başvuru ve süreç yönetimi hizmetlerimizle marka, patent, tasarım, telif gibi fikri mülkiyet haklarının yurt içi ve yurt dışında hak ettiği korumayı almasını sağlamaktayız.

Patent araştırmaları, ihlal analizleri, rakiplerin ya da sektörün fikri mülkiyet aktivitelerini izleme, mevzuata uyum çalışmaları, fikri mülkiyet yönetim sistemi kurulumu ve fikri mülkiyet değerleme gibi servisleri kapsayan danışmanlık hizmetlerimizle de müvekkillerimize kendi alanımızda değer yaratmaktayız. Son olarak fikri mülkiyet alanında ülkemizin en çok eğitim veren şirketlerinden biri olduğumuzu da rahatlıkla söyleyebilirim. Bu noktada son 4 yılda yüzlerce köklü kurumdaki 10 binden fazla kişiye farklı derinliklerde fikri mülkiyet eğitimleri verdik ve eğitimlerimiz hala yoğun şekilde devam ediyor.

W- Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması (TRIPS) kısaca neyi ifade etmektedir?

E.K.- TRIPS (Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rigths) Dünya Ticaret Örgütü’ne üye ülkeler arasında imzalanarak 1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir. TRIPS anlaşması, özünde uluslararası  ürün ve hizmet ticaretine ilişkin konularla birlikte ticaretle bağlantılı fikri mülkiyet haklarını da düzenleyen, çok geniş kapsamlı bir uluslararası hukuki anlaşmadır. TRIPS ile amaçlanan uluslararası ticaretteki sorunları minimize etmek, fikri mülkiyet haklarının korunması noktasındaki asgari standartları belirlemek, fikri mülkiyet haklarının uygulanma süreçlerinin uluslararası ticarette bir engel teşkil etmemesini sağlamaktır. Türkiye de 2000 yılından beri TRIPS hükümlerini uygulamaktadır. Buna göre ulusal mevzuatlar düzenlenirken bu anlaşmadaki asgari standartlar gözetilmektedir. Bunun en güncel örneklerinden birinin de, 2017’de yürürlüğe giren, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu olduğunu söyleyebilirim.

W- İlaç-aşı da patent kavramı önemini nasıl anlamalıyız?

E.K.- Patent özünde bir mülkiyet hakkıdır ve teknolojinin ilerlemesinde olmazsa olmaz bir yere sahiptir. Örneğin, bir orijinal ilacın pazara inme sürecinin arkasında yıllar süren Ar-Ge çalışmaları ve harcanan yüz milyonlarca dolar bulunmaktadır. Ancak böyle bir ilaç pazara sunulduktan sonra çok daha az efor ve harcamayla taklit edilebilir. Bu duruma karşı bir hukuki koruma olmazsa böyle bir ilaç şirketinin Ar-Ge çalışmalarını sürdürmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, patent koruması olmasaydı, bugün hayatımızı kurtaran ya da en azından hayat kalitemizi artıran birçok ilaç, aşı ve teşhis ya da tedaviye yönelik medikal ekipmanlar, komplike cihazlar hayatımızda olmazdı.

W- Basına yansıyan ABD’den gelen Covid-19 aşı patentlerinin askıyı alınması önerisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

E.K- Bir önceki soruya verdiğim cevaba paralel olarak, ben bu açıklamayı sağlıklı bir açıklama olarak görmüyorum ve hatta sorunları daha da derinleştirebileceği endişesini taşıyorum. Şunu unutmamamız gerekir ki bahsettiğim TRIPS anlaşmasının 3 yapıtaşından biri fikri mülkiyet haklarıdır (diğer ikisi uluslararası ürün ticareti ve hizmet ticaretidir) ve bu temeli yerinden oynatmanın götürüsü getirisinden kesinlikle çok fazla olacaktır. Şirketlerin büyük yükler altına girerek yapacakları Ar-Ge çalışmalarının çıktılarını korudukları patent haklarının belli özel şartlar altında olsa dahi ulus devletlerinin keyfiyeti ölçüsünde askıya alınabileceği ihtimali bundan sonra böyle kurumların inovasyon yapma motivasyonunu önemli oranda düşürecektir. Bu konuda AIPPI gibi dünyadaki önde gelen fikri mülkiyet organizasyonları da bu yönde görüş bildirmektedir. [1] Konuya COVID-19 özelinde bakarsak, bu hastalığın tanısı, tedavisi ve aşı çalışmaları için bugüne kadar 2000’den fazla patent başvurusu yapıldığını ve bu patentlerle korunan birçok icadın insanlığın pandemi ile mücadelesinde hayati rol oynadığını ve oynayacağını belirtmek isterim.

W- Bu tür istisnalar olması mümkün mü ve uygulanabilir mi?

E.K.- Aslında böyle bir istisna “zorunlu lisans” adıyla TRIPS anlaşmasında da (31.madde), bu anlaşmaya taraf tüm ülkelerin fikri mülkiyet mevzuatlarında mevcuttur. Bizde de bu durum 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 129 ve 137. maddeleri arasında düzenlenmiş durumda. Daha detaylı anlatımla, patentlerde kullanım zorunluluğu diye bir kavram vardır ve buna göre normal şartlar altında patente konu bir buluş belli bir süre içinde kullanılmazsa (tescil tarihinden itibaren 3 yıl ya da başvuru tarihinden itibaren 4 yıl içinde) üçüncü kişilerin zorunlu lisans isteme hakkı doğmaktadır.

Ancak patente konu buluşun kullanılamıyor ya da yetersiz kullanılıyor olması kamu sağlığı veya milli güvenlik alanlarında sorunlar yaratıyorsa bu durumda Cumhurbaşkanı onayı ile kamu yararı gerekçesiyle kullanım zorunluluğu şartları patent sahibinde karşılanmış olsa dahi zorunlu lisans kararı verilebilmektedir.

Zorunlu lisans patent hakkının bedelsiz kullanımı anlamına da kesinlikle gelmemektedir. TRIPS Anlaşmasının zorunlu lisansla ilgili 31. maddesinde “Patent sahibine uygun bir ücret ödenmesi” gerektiği belirtilmektedir.

Aslında bugün yaşadığımız durum yeni bir konu da değildir. HIV virüsüne ilişkin temel ilaçlara erişememe durumunun Afrika’da yarattığı kamu sağlığı sorunu, 2001 yılında TRIPS anlaşması üzerinde bir Doha Deklarasyonunu yapılma sürecini tetiklemiştir. Özünde TRIPS’deki kamu sağlığına ilişkin bir tehdit söz konusu ise zorunlu lisans hükümlerini daha da esnetme amacı taşıyan Doha Deklerasyonu iki temel konunun altını çizmektedir;

Birincisi; üye devletlerin kamu sağlığını korumak için gerekli tedbirleri almak konusunda TRIPS’teki hükümler nedeniyle engellenmemesi gerektiği ve her ülkenin zorunlu lisansı ne şekilde vereceğini belirleme hakkına sahip olduğu hususudur.

İkincisi ise paralel ithalat yetkisidir. Bu da özellikle üretim için lisans alsa dahi örneğin ilacı ya da aşıyı üretecek teknoloji ve altyapıya sahip olmayan ülkeler için önemlidir. Bilindiği üzere, ilaç ya da bir başka ürünün ülkelerdeki satış fiyatları değişiklik gösterebilir ve Doha Deklarasyonu ile sağlanan paralel ithalat yetkisi ile örneğin aşının ya da ilacın düşük fiyatlarla satıldığı bir ülkeden temin edilmesi mümkün olabilmektedir.

Görüleceği üzere aslında bu güncel tartışmalar uzun yıllardır yapılmakta ve gerek ulusal gerek uluslararası mevzuatlarda çözümler ortaya konmuştur. Bu çözümler ortadayken ve Covid-19 aşı erişimine patentlerin engel olduğuna dair herhangi bir delil yokken, gelişmiş ülkeleri yöneten insanların kar amacı giden kurumların inovasyon motivasyonunu kıracak söylem ve fiillerde bulunmasının kimseye bir faydası olmadığı düşünüyorum.

W- Gerçekleşirse patent açısında olası olumlu-suz yönleri neler olacaktır?

E.K.- Öncelikle herkesin bildiği bir gerçek de var. Aşılara ilişkin patent haklarından feragat edilse bile birçok ülkede bu aşıları üretecek teknik imkanların olmaması nedeniyle bu sorun yine devam edecektir. Üzerine öyle ya da böyle dünyaya aşı sağlayan ve miktarı artırarak sağlama taahhüdü veren şirketlerin gücü ve motivasyonu da kırılacak, bu da mevcut durumdan bile kötü bir senaryo ile karşı karşıya kalma ihtimalini doğuracaktır.

Buna ilave olarak patent haklarının askıya alınmasına ilişkin bir anlaşmanın imzalanma ihtimalini çok düşük görüyorum ya da böyle bir ihtimal olsa bile bu sürecin aylar alacağını düşünüyorum. Bu süreçte yaşanacak uzun süreli belirsizliğin yine yukarıda belirttiğim olumsuz sonuçları doğurmasını da gayet olası görüyorum.

İçinde bulunduğumuz duruma ilişkin ilk aklıma gelen çözüm önerilerimi de aşağıda listeledim:

  • Doha Deklarasyonu da göz önünde bulundurularak, durum biraz esnetilerek TRIPS anlaşmasının 31. maddesi ve ülkelerin ulusal fikri mülkiyet mevzuatlarındaki zorunlu lisans hükümleri ile uyumlu şekilde en azından belli ülkelerin aşı patentlerine erişim şartları iyileştirilebilir.
  • Buna göre Türkiye gibi aşıyı üretebilecek teknolojiye ve altyapıya kısa sürede sahip olabilecek ülkeler Doha Deklarasyonuna dayanarak alacakları karar ile olması gerekenden daha düşük bir bedelin ödenmesi şartını içeren bir zorunlu lisans kararı çıkarır ve bu karara dayalı olarak aşıları üretebilir.
  • Aşı üretme imkanı olmayan ülkeler de yine Doha Deklarasyonuna dayanarak Türkiye gibi ülkelerden paralel ithalat yoluyla bu aşıları temin edebilir.
  • Tüm bunlara ilave olarak, gelişmiş ülkeler patent haklarından feragat söylemleri yapmak yerine aşılara erişimi kolaylaştırma amacıyla karından feragat etme taahhüdür veren aşı şirketlerinin kayıplarını kısmen ya da tamamen fonlayabilir, ülkelerde aşı üretim tesislerinin kurulma sürecini destekleyebilir.

W- Değerli görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz.

[1] https://aippi.org/wp-content/uploads/2021/05/AIPPI-Position-Paper-on-WTO-Waiver_12May2021.pdf