Antibiyotikler, modern tıbbın en önemli keşiflerinden biridir. 1928 yılında Alexander Fleming tarafından keşfedilen ilk modern antibiyotik olan penisilinden itibaren, zatürre, tifo, tüberküloz gibi birçok ölümcül hastalık tedavi edilebilir hale gelmiştir. Ancak, antibiyotiklerin yanlış ve gereksiz kullanımı nedeniyle artan antimikrobiyal direnç, dünya çapında ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası, bu önemli konuyu gündeme taşımak ve bireyleri, sağlık çalışanlarını ve politika yapıcıları bilinçlendirmek amacıyla düzenlenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından her yıl Kasım ayının 18 Kasım’ı içeren haftasında düzenlenen bu etkinlik, küresel düzeyde farkındalığı artırmayı hedeflemektedir.
İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Bilim Komisyonu Üyesi Dr. Salih Bağdadioğlu, günümüzün en büyük sağlık sorunlarından biri olan antibiyotik direnci konusunda önemli uyarılarda bulundu. Bağdadioğlu, antibiyotiklerin gereksiz ve yanlış kullanımı nedeniyle bakterilerin ilaçlara karşı direnç kazanmasının ciddi sonuçlar doğurduğunu belirtti.
“ANTİBİYOTİK DİRENCİ ÖLÜMCÜL OLABİLİR”
Bağdadioğlu, antimikrobiyal direncin, mikroorganizmaların (bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitler) antibiyotikler ve diğer antimikrobiyal ajanlara karşı direnç geliştirdiği bir durum olduğunu belirterek, “Bu direnç, enfeksiyonların tedavisini zorlaştırır ve basit enfeksiyonlar bile ölümcül hale gelebilir. Büyük cerrahi operasyonlar, organ nakilleri, kanser tedavisi ve diyabet, astım gibi kronik hastalıkların tedavisi de dâhil olmak üzere pek çok tıbbi tedavi antimikrobiyal direnç nedeniyle daha riskli hale gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, antimikrobiyal direnç her yıl milyonlarca ölüme neden olmaktadır. 2050 yılında antimikrobiyal direnç nedeniyle dünyada yılda 10 milyon kişinin hayatını kaybedeceği tahmin edilmektedir.” dedi.
“ANTİBİYOTİKLER GEREKSİZ YERE KULLANILMAMALI”
Antibiyotiklerin yanlış ve gereksiz kullanımı antimikrobiyal direncin en önemli nedenlerinden biri olduğunu kaydeden Dr. Salih Bağdadioğlu, şöyle devam etti:
“Örneğin her yıl kış aylarında artış gösteren soğuk algınlığı ve grip gibi viral enfeksiyonlarda antibiyotikler etkisizdir, ama birçok hasta ne yazık ki bu durumda antibiyotik talep etmektedirler ve de kullanmaktadırlar. Ayrıca bazı sağlık profesyonelleri de gerek viral-bakteriyel ayrımını yapabilecekleri hızlı antijen testlerine ulaşamamaktan, gerekse neredeyse 5 dakikaya düşen muayene sürelerinde bu ayrımı yapmaya süre bulamadıklarından gereksiz antibiyotik reçetesi yazmaktadırlar. Bir diğer antibiyotik direncinin sebebi hastalara reçete edilen antibiyotiklerin önerilen doz ve sürelerde kullanılmamasıdır. Hastalar çoğunlukla hastalıklarının semptomları hafiflediğinde antibiyotik kullanımını bırakmaktadır. Bu da uygun bir şekilde tedavi edilmemiş bakterilerde direnç gelişmesine sebep olmaktadır. Ayrıca hastalar daha sonra yarım bıraktıkları antibiyotik kutularını saklayıp belki de yine bir viral enfeksiyon sırasında kendi belirledikleri doz ve sürelerde kullanmaya başlamaktadırlar. Ülkemizde 2013 yılından beri reçetesiz antibiyotik satışı yasaktır ama bazı ülkelerde hala reçetesiz antibiyotik satışı yapılıyor olması direnci arttıran bir diğer önemli faktördür. Antibiyotik direncinin en önemli sebepleri arasında yer alan ve biz sağlık profesyonellerinin kontrolünde olmayan konu antibiyotiklerin hayvancılıkta kullanılmasıdır. Ne yazık ki hayvanlarda büyümeyi teşvik etmek ve verimi arttırmak için gereksiz antibiyotik kullanılması dirençli bakterilerin oluşmasına, yayılmasına sebep olur. Sonuç olarak gereksiz antibiyotik kullanımı bir işe yaramadığı gibi hastaların normal florasını da bozarak vitamin eksikliği, halsizlik, ishal vs. görülmesine sebep olur. Ayrıca nispeten daha az maliyetli ve daha sık kullanılan antibiyotiklere direnç gelişimi sonrası kullanılan yeni tedaviler sebebiyle tedavi maliyetleri artar. Özellikle immün yetersizlikleri olan kronik hastalığa sahip olan hastalarda ayaktan tedavi yerine yatarak tedaviler tercih edilmek zorunda kalır. Hastaların yatış süreleri artar. Yatış süreleri arttıkça hem hastaların hayat kalitesi düşer hem de hastane enfeksiyonları ve komplikasyonları artar, hastalarda mortalite yükselir.”
“AZ YA DA FAZLA ANTİBİYOTİK YAZAN ‘KÖTÜ HEKİM’ DEĞİLDİR”
Sağlık Bakanlığı’nın yeni getirmiş olduğu ‘Aile Hekimliğinde Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’ değişikliğini de eleştiren Bağdadioğlu, bu yönetmeliğin hekimleri az antibiyotik yazmaya zorladığını ve bilimsel gerçeklerden uzak bir yaklaşım sergilediğini belirtti. Bağdadioğlu, şunları söyledi:
“Her ne kadar Sağlık Bakanlığı ülkemizde reçetesiz antibiyotik satışının yasaklanması, halkı bilinçlendirici kamu spotlarının yayınlanması, sağlık profesyonellerine yönelik akılcı ilaç eğitimlerinin düzenlenmesi gibi eylemleriyle önemli ilerlemeler kaydetmişse de hala gidilecek çok yol var ve bu yolda ilerlerken ne yazık ki bazı yol kazaları da yaşanmakta. 1 Kasım 2024’de yürürlüğe giren ve birçok tartışmayı da beraberinde getiren ‘Aile Hekimliğinde Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’ değişikliği de ne yazık ki bu kazalardan biri. Bu yönetmelikte aile hekimlerine bilimsel temellerden uzak bir şekilde: antibiyotikli reçete oranının ‘il ortalaması’ altında kalması ile almaya hak kazanılabilecekleri bir teşvik getirilmiştir. Matematiğin doğası gereği mutlaka birileri ortalamanın altında birileri de üstünde kalacaktır. Fakat ortalamanın üstünde antibiyotik yazan hekim kötü hekim değil muhtemelen bakteriyel enfeksiyonla daha fazla karşılaşan hekimdir. Aynı şekilde ortalamanın altında antibiyotik yazan hekime daha az bakteriyel enfeksiyon gelmiştir. Bir hekime başvuran hastaların hastalıkları, hekimin kontrol edebileceği bir konu değildir. Marifet az antibiyotik yazmak değildir. Tam olarak gerektiği kadar yazmaktır. Endikasyon oluşsa bile teşvik almak için hiç antibiyotik yazmayan bir hekim iyi bir hekim değildir ama bakanlık bu yönetmelikle bu hekimi ödüllendirmektedir. Antibiyotikleri reçete ederken güncel rehberleri izleyen etik değerleri olan hekimler ise cezalandırılmaktadırlar.”
“REÇETEYE DOKUNULMAMALIDIR”
Dr. Salih Bağdadioğlu, hekimlerin reçetelerine karışılmaması gerektiğine dikkat çekerek, “Hekimleri az antibiyotik yazma yarışına sokmak yerine, hekimlerin hastalarına daha fazla zaman ayırabilecekleri ve nitelikli sağlık hizmetini önceleyen bir sistem kurulmalıdır. Hekimlerin viral-bakteriyel ayrımı yapabilecekleri hızlı antijen testlerine ulaşılması sağlanmalı ve akılcı ilaç eğitimlerini daha efektif hale getirmelidir. Tüm bunlarla birlikte halkın bilinçlendirilmesi için çalışmalara devam edilmeli, okullardaki sağlık dersleri ile çocukluktan itibaren antimikrobiyal direnç konusuna daha çok eğilmeli ve bu dersler daha efektif hale getirilmelidir. Unutmamalıyız ki hedefimiz hem sağlık profesyonellerinin hem de halkın akılcı ilaç kullanımını benimsediği ve doğru uyguladığı bir toplum yaratmaktır. Doğru bir hedefe yanlış yollardan gidilmez.” dedi.