2014 yılı baharın habercisi Mart ayının son günleri, ertesi gün Antalya’ya kongreye gideceği ve konuşma yapacağı için posterlerini hazırlama telaşından dolayı günlerdir uykusuz ve yorgundur Doktor Şule Şahin Onat. Akademik hayatının en zor süreci olan doçentlik sınavı için çok fazla çalışıyordur. Günde 3-4 saat uyuyor, hastanede koşturuyor, evde yazılarını yazıyor, bir taraftan da anne ve eş olmanın sorumluluklarını yerine getiriyordur…
Esra ÖZ
Ertesi sabah sol koltuk altında lenf bezi şişliğinin ağrısıyla uyanır. İşe gittiğinde asansörde karşılaştığı doktor arkadaşına, “Koltuk altımda ağrılı bir şişlik var ama neyse ki ağrılı, en azından kanser değilimdir” der ve gülüşürler. Çünkü kanser genelde ağrı yapmaz diye bilinir.
İki saati vardır ya posterleri bastırmaya ya da ultrasona gidecektir. Tamamen içgüdüsel olarak ultrasonu seçer. Bu konuda çok iyi bir ekibin başındaki doktor çıkarken, “Tabi o da nasıl olsa bir şey yoktur ümidiyle hemen yat, bakayım” der. İşte o anda büyük bir şok yaşar.
Ultrasonda zaten çok büyümüş olan kötü huylu kitle çok net bir şekilde görünür. Doktor Şule, beyninden vurulmuşa döner, kendisine hemen mamografi, MRG ve PET çekilmesi gerektiği söylenir.
Gittiği genel cerrah, “Ameliyattan önce biyopsi almamız gerekli” der, biyopsi alınır, sonuç başlangıç evre kanser şeklinde çıkar. “Ama bu çok mümkün değil” diye düşünür. Tabi bu sırada sonucu beklerken iki gün kaybeder.
Yeni bir doktor arayışı, arkadaşlarıyla elde ettiği US, MRG, PET ve biyopsi sonuçlarıyla üç farklı bu konuda çok iyi profesörün muayenehanesine daha gider. İkisi kitleyi çıkarıp biyopsiye göndermeyi sonucuna göre ameliyat yapmayı ama bunun kesinlikle kanser olduğunu söylerler. Diğer bir hoca ki Doktor Şule için, tüm tedavisi boyunca karşılaştığı en büyük şanslarından biri olan Savaş hoca, “Hiç bu sürece gerek yok, oyalanma, nasıl olsa bu kanser, yapacağımız ameliyatın içeriğini etkilemeyecek” der.
Doktor Savaş, çok haklıdır. Çünkü biyopsi gibi zor bir işlem yapılacak ve bu ameliyat kararını etkilemeyecektir. Ameliyatı yapacak doktoru bulmuştur ama bu kadarla bitmiyordur bir de medikal onkolog bulmak gerekir. Bu konuda da Ankara’nın en iyi üç profesörüne gider. Fakat, hepsinin söylediği şey aynıdır: “Ameliyattan önce kemoterapi alman gerekli.”
Kararıma saygı duyan ve onaylayan bir doktor
Doktor Şule, içinde fırtınalar yaşar. O süreçte de aklından çok fazla düşünce geçer ve nelerle karşılaşır, yaşadıklarıyla ilgili şunları düşünür: “Tıp dünyasında birçok alanda hepimiz konuyla en çok ilgili insanların yaptığı bu kılavuzlara göre hareket ediyoruz ama hasta katılımını göz ardı ediyoruz. İkisi, “Önce kemoterapi alıp sonra ameliyat olmalısınız” dedi. Diğer hoca ki bence tedavim sırasındaki ikinci çok büyük şansım Kadri hoca, “Tamam siz öyle istiyorsanız önce ameliyat olun sonra kemoterapinizi verelim” dedi. Kuş gibi hafiflemiştim kararıma saygı duyan ve onaylayan bir doktor bulduğum için.”
“Hep üçer doktora gittim her biri farklı şeyler söyledi”
Savaş Hoca sol tarafta tüm meme dokusunun ve lenf nodlarının çıkarıldığı radikal mastektomi ameliyatını yapar. Özel bir merkezden ertesi gün patoloji sonucu çıkar. Şimdiye kadar hep üçer doktora gidip her biri farklı şeyler söylediği için içi hiç rahat değildir. Patolojiyi okuyan yerden preparatları alarak yine meme patolojisinde çok iyi başka bir hocanın muayenehanesine götürür. İki gün sonra çıkan sonuçla Doktor Şule şok yaşar. Çünkü ilk raporun tam tersi sonuç çıkar.
Doktor Şule, tıp eğitimi boyunca öğrendiklerinden farklı olaylarla karşılaşır. İçinden şu düşünceler geçer: “Senelerce tıpta tanı koymada en önemli ve en son basamak olarak gördüğümüz patoloji raporu nasıl yanlış olabilir?”
Yeni bir dönüm noktası yani patolojinin doğrusunu bulma süreci başlar. Çünkü bu sonuca göre tedavi tamamen değişir. İki farklı çok tecrübeli merkezde bu preparatları okuttuktan sonra ilk raporun yanlış olduğu ortaya çıkar. Raporu yanlış okuyan hocaya giden Doktor Şule, “Hocam böyle bir yanlış nasıl olur, bunu nasıl açıklayacaksınız?” dediğinde oturduğu yerden “Sadece raporlara bakarak doktor hanım bu 5 binde bir ihtimal o da sizi bulmuş, kusura bakmayın” yanıtını alır.
Ameliyattan 2 hafta sonra ilk kemoterapisini alır. Tedavi sürecinin en zor kısmının kemoterapi süreci olduğunu düşünen Doktor Şule’ye umut olur Kadri Hoca, çünkü hastaları önemseyen, hastaları tedavinin bir parçası yapan empatiyle yaklaşan bir doktordur.
Bu hastalığın pençesindeyken maddi kaygıları göz ardı eder
Kemoterapiler bitince radyoterapi süreci başlar. Radyoterapi için önerdikleri hoca üniversitede çalışıyordur fakat burada hasta bakmıyordur. Muayenehanesine gider özel bir hastanede radyoterapi verebileceğini söyler. Bu hastalığın pençesindeyken maddi kaygıları göz ardı etmek zorunda kalır. “Sadece beni kurtarsınlar da evimi, arabamı satarım” der.
Doktor Şule, radyoterapisi bitince hoca şunları söyler: “Hastalık bitti diye bir şey yok. Bu kronik bir hastalık, her an aktive olabilir. O zaman yeniden tedavi edeceğiz. Yaşınız genç olduğu için tümör hücreleri çok saldırgan, metastaz olmaması tümörün saldırgan olmadığını göstermez. Tekrar etmesini mutlaka bekliyoruz ama ne zaman olur bilmiyoruz. Amacımız yaşamda kalım sürenizi uzatmak. Metastazla da gelebilirsiniz. Ben teflon tava siz sünger, iletişimde olalım.’’
Şimdi üç ayda bir kontrolleri devam eden Doktor Şule, akademik ve sosyal çevresinin desteğiyle radyoterapiden sonra girdiği depresyondan çıkınca doçentliğe başvurdu ve bir yıl önce doçent oldu. Sınavdan önceki iki yıllık süreçte lenfödemli kolunda bir yılda dörtten fazla selülit olur. Bu çok zor rastlanılan bir olaydır. Bunu her şeyin nedeninin stres olduğunu vurgulamak için söylüyor. Çünkü son bir yıldır hiç selülit olmaz.
Her şeyden önemlisi hastaya kulak verin
Doktor Şule, lenfödem konusunda da şöyle düşünüyor: “Aynı yerde çalıştığı lenfödem konusunda bence Türkiye’nin en iyi doktoru canım arkadaşımla tüm bu süreçleri birlikte yaşadık, defalarca düşmeyen ateşle acile düştük. Sonunda bu adı tam konmasa da bizim selülit dediğimiz, belki de adı başka ama tedavisi kortizon ve damardan antibiyotik olan kliniği kendimiz yönetebiliyoruz. Hastanız bir durumdan muzdaripse mutlaka altından bir şey çıkacaktır.”
Hastayı tedavi sürecine dahil edin
Hastaya kulak vermenin birinci sırada önemli olduğunu söyleyen Doktor Şule, “İkincisi ise hastayı tedavi sürecine dahil etmek. Siz istediğiniz kadar iyi bilin, hasta bu tedaviyi kabullenmedikçe başarılı olamıyorsunuz. Sizin bilginizle ‘’hasta sensörü’’ dediğim hastanın verdiği geribildirimlerle başarılı olabiliyorsunuz” diyor.
Hastaların umutlarını öldürmeyin
Özellikle onkoloji alanındaki hekimlerin hastalarına empatiyle yaklaşması gerekliliğine dikkat çeken Doktor Şule, şunları söylüyor: “Hastalarının umutlarını öldürmemeli. Geriye bir hafta ömrü kaldıysa bile ki bunu kimse bilemez, o süreyi iyileşeceğim umuduyla yaşamasına izin verilmeli. Hastaların kendini iyi hissetme hakkını elinden almamalılar.”
Nitelikli iletişim eğitimi verilmeli
Onkoloji alanında çalışanların psikoterapi konusunda mutlaka eğitim almaları gerektiğini düşünen Doktor Şule, “İletişim uzmanlarından nitelikli eğitimler verilmeli. İnsanla çalıştığını bilen onkoloji alanındaki tüm çalışanların iletişim eğitimi çok önemli, bu konuda bakanlık mutlaka bir adım atmalı.” önerisinde bulunuyor.
Bu konuda danışma merkezleri kurulmalı
Yaşadıklarından çıkarttığı önemli noktalardan birinin danışma merkezleri kurulması olduğunu söyleyen Doktor Şule, şunları söylüyor: “Hastaya “kansersin” deniyor ama hasta o an itibariyle ne yapacağını bilemiyor, yaprak gibi o doktordan diğerine savruluyor. En azından yol göstermek için bu konuda danışma merkezleri kurulmalı.”