Uluslararası bir sinir bilimci ekibi, ilk kez Alzheimer hastalığının beş farklı alt tipini tanımladı; bu, tedavi yaklaşımları ve etkinliği açısından çığır açacak bir gelişme olabilir. Araştırmacıları ve tıp uzmanlarını hastalığa tek bir tanı olarak değil, Alzheimer’ın beş spesifik türü olarak bakmaya çağırıyorlar.
Cerebrospinal fluid proteomics in patients with Alzheimer’s disease reveals five molecular subtypes with distinct genetic risk profiles
Amsterdam Alzheimer Merkezi, Amsterdam Üniversitesi ve Maastricht Üniversitesi’nden bilim insanları, ABD, Belçika, İngiltere ve İsveç’ten nörodejeneratif hastalık uzmanlarıyla birlikte Alzheimer hastalığı (AD) hastalarının beyinlerini çevreleyen beş kategoride sıvı buldu. Ekip daha önceki araştırmasında üç farklı alt tip tanımlamıştı ve bu son çalışmada da daha fazla protein ve hastaya bakıldığında iki alt tip daha ortaya çıkardı.
Çalışmanın merkezinde, 419 hasta ve 187 kontrol katılımcısında beyin omurilik sıvısını (BOS) analiz etmek için kütle spektrometresi proteomiklerinin kullanılması vardı. Beyni ve omuriliği çevreleyen berrak bir sıvı olan BOS, ‘beyne açılan bir pencere’ olarak kabul edilir. CSF, çok önemli bir koruyucu tampon sağlarken aynı zamanda beyinde üretilen ve sıvıya salınan proteinleri de içerir. Bu nedenle, üç BOS biyobelirteci – Aβ42, toplam tau (t-tau) ve fosforile tau (p-tau) – AD hastalık profili olarak geniş çapta tanınmaktadır ve önemli bir teşhis aracıdır.
En son bulgularda ekip, BOS’ta test edilen iki grup arasında farklılık gösteren 1.058 protein tespit etti. Daha sonra bu proteinlerin AD ilerlemesinde yer alan spesifik, farklı moleküler süreçlerle bağlantılı olduğu bulundu.
İlginç bir şekilde, beş alt tipin her biri benzersiz bir genetik risk profiliyle de bağlantılıydı; bu da hastalıkla ilişkili geniş biyolojik faktörlerin bulunduğunu ortaya koyuyor.
Araştırmacılar, “Her BOS AD alt tipi, altta yatan spesifik moleküler mekanizmaları yansıtıyor. Alt tipler ayrıca kortikal atrofi modelleri ve hayatta kalma süreleri açısından da farklılık gösteriyordu, bu da klinik önemlerinin altını çiziyordu.”
1’den 5’e kadar alt tip olarak tanımlanan bu alt tipler, geleneksel olarak genel bir hastalık olarak kabul edilen hastalığa giden farklı moleküler yolları ortaya çıkardı.
Alt tip 1, nöronal hiperplastisite veya yüksek beyin hücresi büyümesi ve tau protein seviyeleri ile bağlantılıydı. Ortalama hayatta kalma oranı 8,9 yıldı ve en etkili tıbbi yaklaşım antikor tedavisiydi.
Alt tip 2, şiddetli beyin atrofisi ve yüksek tau seviyeleri ile belirgin olan, doğuştan gelen bağışıklık aktivasyonuyla veya aşırı aktif bir bağışıklık sistemiyle ilişkilendirildi. Ortalama hayatta kalma oranı 6,7 yıldı ve en iyi tedavi yaklaşımı hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde bağışıklık baskılayıcılardı.
Tamamen yeni olan iki varyanttan biri olan Alt Tip 3, RNA düzensizliği ile ilişkiliydi ve yalnızca 5,6 yıllık ortalama hayatta kalma oranıyla en hızlı düşüşü sundu. Bu nedenle RNA onarıcı tedaviler en etkili tedavi yolu olabilir.
Alt tip 4, BOS’un yapıldığı koroid pleksustaki işlev bozukluğuyla bağlantılıydı ve beyin hücresi büyümesinin azalması ve kan damarı sorunlarıyla sonuçlandı. Hem t-tau hem de p-tau seviyeleri normal görünürken, bu alt tip en aşırı beyin atrofisini gösterdi. Bu alt tip için hayatta kalma oranı 7,4 yıldı ve araştırmacılar en etkili tedavinin monosit infiltrasyonunun terapötik inhibisyonu olacağını belirledi.
Bilim insanları, AD’ye sahip kişilerin kan-beyin bariyeri mekanizmalarında bozulma olduğunu ve bu durumun onları mikro kanamalara ve iltihaplanmaya yatkın hale getirdiğini buldu. Bu alt tip için ortalama hayatta kalma süresi 7,3 yıldı ve en iyi serebrovasküler tedavilerle sağlanabilirdi.
Test edilen kohorttaki alt tip dağılımı yüzde 35,5’i alt tip 2’ye, yüzde 27,9’u alt tip 1’e, yüzde 17,1’i alt tip 4’e, yüzde 16,6’sı alt tip 5’e ve yüzde 5,8’i alt tip 3’e sahipti.
Araştırmacılar hastalık alt tipini belirlemek için kapsamlı BOS testinin hastaya en kısa sürede en etkili tedaviyi sağlayabileceğine inanıyorlar.