Her yıl 30 Mart “Dünya Bipolar Günü” olarak anılıyor
“Manik depresif hastalık” ve “İki uçlu mizaç bozukluğu” olarak bilinen bipolar bozukluk, bireylerde; “mani-hipomani”, “depresyon” ve “karma” olmak üzere çeşitli dönemleri kapsayan duygu durum atakları halinde görülüyor. Bipolar bozukluk hakkında doğru bilinen yanlışlara dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, hastalık sürecinde bilinenin aksine, sürekli ruh hali değişikliği yaşanmadığını, bipolar bozukluk hastalarının atak dönemleri dışında sağlıklı olduklarını ve evlenerek, doktor kontrolünde gebe kalabileceklerini vurguladı.
Bipolar bozukluk atakları, tamamen iyileşebilir!
“Bipolar bozukluk; manik depresif hastalık, iki uçlu mizaç bozukluğu olarak da bilinen önemli bir psikiyatrik bozukluktur. ‘Mani/Hipomani’, ‘Depresyon’ ve ‘Karma’ gibi çeşitli dönemleri kapsayan duygu durum atakları ile karakterizedir” diyen Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı,
“Bu dönemleri tanımlayacak olursak, depresyon; çökkünlük, mutsuzluk, hayattan keyif alamama, değersizlik düşünceleri, karamsarlık, konsantrasyon güçlüğü, halsizlik, vücut ağrıları, uyku, iştah değişiklikleri, intihar düşünceleri gibi belirtileri kapsarken; mani/hipomani ise taşkınlık, öz güvende abartılı artış, sinirlilik, konuşmada artış, fikir uçuşmaları, dikkatin çabuk dağılması, aşırı hareketlilik, çok para harcama, uygunsuz davranışlar, kolay risk alma, uyuyamama, yemek yeme ihtiyacında azalma, kavgacılık gibi işlevselliği belirgin bozan atak dönemleridir. Depresyon ve mani belirtilerinin bazılarının bir arada olmasına da ‘karma dönem’ denir. Hastalık ataklarla seyreder, atakların süresi ve şiddeti kişiden kişiye ya da yıllar içinde değişebilir. Ataklar çoğunlukla tamamen iyileşir; fakat bazı kişilerde kalıntı belirtiler denilen bazı semptomlar devam edebilir” şeklinde konuştu.
Bipolar bozuklukta doğru bilinen yanlışlar
Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “Bipolar Bozukluk ile ilgili bazı doğru bilinen yanlışları düzeltmekte fayda var” diyerek, şunları söyledi:
“Hastalık sürekli ruh hali değişikliği gibi algılanmakta ya da çeşitli davranış sorunları yaşayan kişiler bipolar olarak isimlendirilmektedir. Bu tamamen yanlıştır, bipolar bir kişilik özelliği ya da davranış sorunları değildir, sanılanın aksine tedavi edilmesi gereken atak dönemleri dışında sağlıklıdırlar. Bunun dışında evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar, çalışamazlar gibi damgalayıcı yanlış inanışlar da vardır, evlenme olgunluğuna erişen her birey gibi evlenebilirler, uyku düzenini bozan vardiyalı nöbetli işler dışında (atakların tetiklenmemesi için uyku düzeni önemli olduğundan) çalışabilirler, doktor kontrolünde gebe kalabilirler.”
Ataklar, stresli dönemlerde tetikleniyor
Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “Ataklar belli mevsimlerde; özellikle bahar ayları, askerlik gibi stresli dönemlerde, lohusalık gibi özel durumlarda tetiklenebilir. Hastalığın oluşmasında; genetik yatkınlıklar, beyinde biyolojik maddelerde değişiklikler, stres ve travmalar etkili olabilmektedir” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hastalık sıklıkla 20 li yaşlarda başlar. Genel olarak görülme sıklığı %1-2 civarındadır. Kadın ve erkekte bu sıklık benzerdir. Birinci derece akrabalarında hastalık olan kişilerde bu oran yaklaşık %8-9 lara çıkabilmektedir. Hastalıkta genetik yatkınlık çok önemlidir fakat fakat direkt genetik geçişten bahsedemeyiz. Özellikle çocuk ve ergenlik yaşlarda başlayan bipolar bozuklukta genetik yatkınlık daha da ön plana çıkmaktadır. Başlangıç yaşı 7-8’lere inebilmektedir. Bu yaşlarda tanı koyulması daha güçtür ve başka hastalık ya da durumlarla sıkça karışabilmektedir. Hastalık her yaşta 60 yaş üstü gibi ileri yaşlarda da başlayabilmektedir. Bu durumlarda bedensel başka hastalıklarla ilişkisinin araştırması, intihar riski, ilaç yan etkileri açısından yakından takip edilmesi gerekmektedir.
Aile desteği büyük önem taşıyor
Bipolar bozukluk tedavisi atak tedavileri ve koruyucu tedavi olarak ikiye ayrılmaktadır. Atak tedavileri o sırada geçirilen depresyon/mani/karma döneme göre değişmektedir. Tedavi atağın şiddetine göre yatarak ya da ayaktan olabilmektedir. Tedavide kullanılan çeşitli ilaçlar olduğu gibi ek yöntemlere de başvurulabilmekte, bunlar; EKT, TMU, Deep TMU gibi tedavilerdir. Koruyucu tedavide ise duygu durum dengeleyici ilaçların yanı sıra psikoterapi desteği önemlidir. Ayrıca ataklardan korunmak için poliklinik takibi, önerilen şekilde ilaçların kullanılması, koruyucu ilaçların kan düzey takiplerinin yapılması, hastalığın öncül belirtilerinin tanınması, uykunun düzenli olması, alkol maddeden uzak durulması önemlidir. Ailelere de burada; hastaların tedavi konusunda desteklenmesi, hastalığı tanımaları ve tetikleyen faktörler, öncül belirtiler, ilaç yan etkileri, hastalıkta damgalanma gibi konularda bilgili olmaları, psikososyal destek vermeleri vb. görevler düşmektedir.
Kadınlarda hastalığın seyri, dönemlere göre farklılaşıyor
Hastalıkta cinsiyet farklılıkları çok belirgin olmamakla birlikte depresif ve karma dönemler, mevsimsel yineleme kadınlarda daha sık görülmekte ve anksiyete bozuklukları gibi bazı diğer psikiyatrik hastalıklar ya da tiroid hastalıkları gibi tıbbi durumlar daha sık eşlik etmektedir. Kadınlarda hastalığın önemi gebelik, lohusalık ve menopoz döneminde farklılaşıyor. Lohusalık dönemi ve menopoz dönemi atakları tetikleyebilmektedir. Gebeliğin kendisi risk oluşturmamasına rağmen ilaç tedavilerinin durdurulması yine atakların tetiklenmesine neden olabilmektedir.”
Gebelikte süreç nasıl ilerliyor?
“Bipolar Bozukluk hastası kadınlar gebe kalmaya karar verdiğinde bunu psikiyatristi ile paylaşır, her hasta özelinde tedavinin ne şekilde devam edilmesi gerektiğine karar verilir. Gebelikte ilaç kullanımı hastalığın seyrine, atakların şiddetine ve tamamen hasta özelinde fetus-anne, kar-zarar değerlendirilmesine göre yapılır” diyen Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı,
“İlaç tedavisinin tamamen kesilmesi karar verilirse; gebelik korunmasının bırakılması ilaçların tamamen kesilmesinden hekimin uygun gördüğü süre sonra olmalıdır. İlaç tedavisi kesilen hastanın gebelik sırasında psikoterapi desteği alması, uyku düzenine dikkat etmesi, stresten uzak durması koruyucu olabilir. Gebelik sırasında atak oluşmasından ve tedavi konusunda çaresiz kalmaktan hastalar genelde endişe duyarlar. Bu süreçte hastanın bilgilendirilmesi önemlidir. Yine hasta özelinde ve hastalığın şiddetine göre uygulanabilen tedaviler mevcuttur, annenin ve fetusun sağlığı burada gözönünde bulundurularak daha güvenli kabul edilen ilaç gruplarından ve en düşük dozlar tercih edilerek tedavi uygulanabilmektedir. İlaç tedavisi uygulanan gebeler daha sık psikiyatrik muayene ve kadın doğum kontrollerinden geçmesi, ilacın kandaki düzeyinin takibi önerilir. İlaç tedavileri dışında TMU tedavisi uygun hastalarda fetusu etkilemeden uygulanabilecek güvenli bir tedavi yoludur. EKT tedavisi ve klinik yatışlar yine gebelikte özellikle şiddetli ataklarda başvurulan tedavi yollarıdır. Hasta ilaç kullanırken gebe kaldığını farkettiyse en kısa sürede doktoruna başvurmalıdır, bazı ilaçların hemen bırakılması gerekebilmektedir” diye konuştu.
Riskli dönem: Lohusalık
Doğum sonrası lohusalık döneminin de gebelik gibi tedavide özel bir dönem olduğunu ifade eden Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “Lohusalık dönemi hem hastalığın kadınlarda ilk ortaya çıkması hem de yinelemesinde riskli dönemdir” diyerek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Ayrıca emzirme yolu ile ilaçların bebeğe geçmesi riski bulunduğundan yine anne-bebek sağlığı ve yararı değerlendirilerek tedaviler seçilir. İlaç tedavileri düzenlenirken düşük dozda ve bebeğe en az geçiş sağlanacak şekilde planlanır. Bebek ve anne yan etkiler açısından takip edilir. Gerektiğinde emzirme, çocuk doktoru ile iletişim kurarak bebeğin beslenme planı yapılarak kesilebilir. TMU emzirmeyi etkilememesi avantajı ile uygun hastalarda seçilebilir.
Psikoterapi gebelik ve lohusalık döneminde uygulanmalı
Psikoterapi hem gebelik hem lohusalık sürecinde önerilmelidir. Bu dönemde hastanın kesintisiz gece uyuması, ailenin gece beslemeleri görevini üstlenmesi, ailenin fiziksel ve psikolojik desteği önemlidir. Emzirme döneminde de tedavilere karar verirken annenin emzirme isteği, bebeğin emme ihtiyacı önemsenmelidir; fakat annenin sağlığının önemli olduğu, tedavinin zorunlu olduğu ve bebeğin gelişimi için sağlıklı anneye ihtiyacı olduğu da değerlendirilmelidir.”