Güldem Berkman ile Paylaşım:
Novartis İlaç CEO ve AİFD Yönetim Kurulu Üyesi
W – 1991 B.içi Kimya mezuniyeti, genel olarak operasyon bölümlerinde geçen bir profesyonel yaşam, 2001’de Novartis İş Bölümü Direktörlüğü ile devam eden kariyer yolculuğunda 2007’de Novartis Macaristan Ülke Başkanlığı ve 1 ocak 2008 Türkiye CEO’su. Bu başarılı kariyer yolculuğunuzun anlamlı hikâyesini kısaca sizden alabilir miyiz?
G.B. – 1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldum. Kariyerimin ilk 10 yılındaki çok uluslu 3 şirkette satış ve pazarlama rollerinden sonra, 2001’de Novartis Türkiye’de İş Bölümü Direktörü olarak göreve başladım. Sonra bahsettiğiniz gibi sırasıyla Novartis’te Macaristan ve Türkiye Ülke Başkanlığı görevlerini aldım.
Kariyerimde verdiğim üç önemli karar olduğunu düşünüyorum:
– Benim için birinci önemli dönüm noktası, bir kimya mühendisi olarak o zamanki teknik görevimden yetenekli olduğumu düşündüğüm pazarlamaya geçmek oldu.
– İkinci büyük kararım ise hızlı tüketim ürünleri tecrübemin ardından 2001 yılında sektör değiştirerek ilaç sektöründe çalışmaya başlamaktı.
– Kariyerimdeki üçüncü önemli dönüm noktası da 2007 yılı başında özel hayatım için yaratacağı zorlukları göze alarak Novartis Bünyesinde Macaristan görevini kabul etmem oldu.
Novartis içerisinde her zaman çok yüreklendirildim ve destek gördüm. Şirket içi ve şirket dışı birçok eğitim programlarına katıldım. Başarı azmim her zaman çok yüksekti, bunun yanında da pozitifliğim, insanlara değer vermem ve empati yeteneğimin de güçlü olmasının kariyerim içinde önemli rolü olduğunu düşünüyorum.
W – Novartis Global ve Novartis Türkiye içinde bayan tepe yöneticilerine engeller var mı? Yanılmıyorsam Novartis içinde bir ilksiniz ve kendinize farklı bir misyon yüklediniz mi?
Kadınların yönetici olmasının erkeklere göre bariz üstün olduğu bir yetkinlik-özellik var mıdır?
G.B. – Son 10 yıldır Novartis’te ekip yapılarında çeşitlilik ve dahil etme üzerinde çok durulan bir stratejik konu. Ekiplerin kadın-erkek, genç-olgun, medikal dr-mühendis vb. her alanda mümkün olduğunca çeşitli olmasını destekliyoruz. Novartis’te bayan yöneticilere cam tavan değil tam tersi müthiş bir destek var.
İş hayatında erkek ve kadının eşit kombinasyonu ile en iyi ekiplerin oluştuğuna inanıyorum. Erkeklerin iş hayatında pek çok iyi ve ayırt edici özelliği var; stratejik düşünme, risk alma vb. birçok farklı konuda avantajlı olduklarını düşünüyorum. Bununla birlikte kadın yöneticilerin ise empati, anaç yapıdan gelen ekstra sorumluluk duygusu, sağduyularının kuvvetli ve iletişime daha açık olmaları gibi özelliklere sahipler. Bunlara ek olarak kadınların daha organize ve detaylara daha hakim olduğunu düşünüyorum. Sonuçta, ekiplerdeki çeşitliliğin başarı için çok önemli olduğuna inanıyorum.
W- Novartis’in dünyadaki ve ülkemiz deki ölçeğini anlamımıza yardımcı olur musunuz?
G.B. – Merkezi İsviçre’nin Basel kentinde bulunan Novartis Grubu firmaları, dünya çapında 140 ülkede faaliyet gösteriyor ve yaklaşık 133 bin kişiye istihdam sağlıyor. Yalnız sağlık alanında faaliyet gösteren Novartis; yenilikçi ilaçlar, jenerik ilaçlar, göz sağlığı, koruyucu aşılar, tanı araçları, tüketici sağlığı ve hayvan sağlığı ürünlerinden oluşan geniş ürün portföyü ile dünyamızın sağlık ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak için çalışıyor. 2013 yılında, Grubun devam eden operasyonlarında 57,9 milyar dolarlık net satış rakamına ulaşılırken bunun yaklaşık 9.6 milyar dolarını, , yaklaşık %20’sini, Grup içindeki Ar-Ge faaliyetlerine aktarıldı.
W- Novartis’in Türkiye’deki yeri nedir ve Novartis Türkiye’nin Novartis Global için anlamı nedir bize aktarır mısınız?
G.B. – Novartis olarak Türkiye’de de ilaç sektörünün lider firmalarından biriyiz. Türkiye’de yaklaşık 2300 çalışanımız ile 1955 yılından bu yana üretim, pazarlama ve ilaç Ar-Ge’si faaliyetlerini yürütüyoruz. Biri hammadde olmak üzere 4 üretim tesisimiz bulunuyor. Aralarında Japonya, İsviçre, Güney Kore, ABD olmak üzere yaklaşık 100 ülkeye ihracat yapıyoruz ve son 8 yıldır Sandoz ile Türkiye’nin ilaç ihracatında ilk 3’te yer alıyoruz.
W- Türkiye Novartis’in kişiliğini nasıl tanımlarsınız? Özelliklerinin şekillenmesinde CEO olarak etkileriniz neler oldu?
G.B. – Novartis’i insan odaklı, inovatif ve etik bir kişiliğe sahip diye tanımlarım. Ülke Başkanı olduğum bu organizasyonda sonuç odaklı, ekip çalışmasına önem veren, iyi iletişime ve fayda yaratmaya kıymet veren bir anlayış içinde çalışmaktayız. Bunun da odağına insanı koyuyoruz. Her gün şirketimizin kapısından içeri girerken sağlıklı ve normal bir hayat sürebilmenin ne kadar kıymetli olduğunu bilerek güne başlıyoruz.
Amacımız daha sağlıklı bir toplum oluşturmaya katkı sağlamak. Bir sağlık firması olarak insan hayatına dokunan bilimsel inovasyona çok önem veriyoruz.
W – Novartis’in kültürünü nasıl ifade edersiniz, Etiklik konusuna bakışınız nasıldır?
G.B. – Novartis kültüründe temel değerlerimiz açık iletişim kurmak, liderlik yapmak, yapılan işi sahiplenmek, sonuç odaklı olmak ve daima daha iyisi için çalışmaktır. Bütün bu değerlerin temelinde ise etik ve uyumlu davranışlar yatmaktadır. Değerlerimize büyük önem veriyoruz. Satış, Pazar payı vb. objektifler düşerse geri koyabilirsiniz, itibar kaybı olursa yerine koymak çok zordur. O nedenle kişisel ve şirket bazında en değerli konumuz itibar ve onu koruyan etiklik, şeffaflık gibi temel değerlerdir.
W – Novartis Türkiye’de 4 üretim tesisine sahip olduğunu ifade ettiniz. Bunların anlamı ve tesisler hakkında kısa teknik bilgilerini alabilir miyim? Yakın zamanda yeni yatırımlarınız olacak mı?
Novartis Türkiye’nin ihracat rakamları nedir ?
G.B. – Az önce paylaştığım gibi; Kurtköy ve Gebze’de biri hammadde olmak üzere 4 üretim tesisimiz bulunuyor. Aralarında Japonya, İsviçre, Güney Kore, ABD olmak üzere yaklaşık 100 ülkeye ihracat yapıyoruz ve son 8 yıldır Sandoz ile Türkiye’nin ilaç ihracatında ilk 3 firmadan birisiyiz.
Türkiye Novartis için, Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerin arasında ayrı bir öneme sahip. İhracat ve yatırım potansiyeli oldukça geniş bir ülkeyiz. Dolayısıyla gelecekte Türkiye’deki üretim kapasitesinin ve Ar-Ge yatırımlarının artırılması yönünde çalışmalarımız devam etmekte.
W – Sosyal Sorumluluk Projelerine çok önem veriyorsunuz, aklıma gelen örnekler; Novartis Sağlık Vagonu, 120/80 , Novartis Sağlık Melekleri, Annemle Biz Kanseri Yeneriz, Tarihi Hastaneler, Yol Arkadaşımsın vd… Bu alanda sektör içinde lider olmak ve başka hedefleriniz var mı buna bağlı olarak Sosyal Projeleriniz sonucunda kazanımlarınız neler oldu?
Kısaca “Novartis Gönüllüler Günü” nden ve “Novartis Vakfı”ndan bahseder misiniz?
G.B. – Sadece Sosyal Sorumluluk çabaları için dahi şirketimde çalışıyor olmaktan gurur duyuyorum. Novartis topluma karşı duyduğu sorumluluk anlayışıyla 1973 yılında Novartis Sürdürülebilir Kalkınma Vakfı’nı kurdu. Vakıf, gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk ve hastalıkla mücadele için sağlık projeleri geliştirip destekliyor ve bilimsel çalışmalar kadar sosyal faaliyetlerde de bulunuyor. Vakfımız cüzzam, sıtma, tüberküloz gibi hastalıklar ile mücadele konusunda dünya çapında gerçekleştirdiği kapsamlı sağlık programları ile yoksul bölgelerde yaşam kalitesini ve sağlık durumunu iyileştirmeyi hedefliyor. İlaca erişim programlarımızla 2013 yılında 100 milyon hastaya destek olduk. Kar amacı güdülmeden yürütülen sıtma çalışmalarımızla şimdiye kadar 102.3 milyonun üzerinde hastaya tedavi verildi. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) çok ciddi cüzzam ilacı bağışında bulunuldu. Tüberküloz alanında yaklaşık 100.000 hastaya tedavi sunuldu. Onkoloji alanında hasta yardımı programıyla yaklaşık 80 ülkede 65.000’in üzerinde hastaya yardımda bulunuldu. 2013 yılında 2 milyar dolar değerinde program ve araştırma gerçekleştirildi.
Türkiye’de de sağlık, eğitim, kültür sanat ve çevre konularında sosyal sorumluluk projeleri yürütüyoruz. Yol Arkadaşımsın, Sağlık Melekleri, Annemle Biz Kanseri Yeneriz gibi projelerimiz ilk aklıma gelenler. Tüm bu projelerimizle toplumsal sorumluluğu yüksek bir şirket olarak kaynaklarımız çerçevesinde daima en yüksek çabayı göstermeyi hedefliyoruz. Özellikle çalışanlarımızdan aldığımız geri bildirimler sosyal sorumluluk alanında yaptığımız çalışmaların şirketimize olan bağlılığı artırdığı yönünde. Bunun yanısıra sosyal sorumluluk projelerimizi belirlerken ekip arkadaşlarımızın görüş ve önerilerine önem veriyoruz. Erzurum ve Erzincan’da açtığımız sağlık ocaklarıyla sağlık erişiminin artırılmasına katkı sağlıyoruz. Bu projemiz tamamen çalışanlarımız tarafından geliştirilmiş bir projedir. Arkadaşlarımızın sosyal alanda katkı sağlamaya gönüllü olmaları beni ayrıca çok mutlu ediyor.
W – Eşdeğer markanız Sandoz ile işbirliği-rekabet durumu nedir?
G.B. – Novartis, ilacın her alanında hizmet vermeyi seçmiş bir inovatif firmadır. Şirketlerimiz arasında jenerik ilaç üreten Sandoz, Göz alanında Alcon, Onkoloji, OTC, Aşı ve Hayvan Sağlığı alanlarında diğer şirketlerimizle birlikte tam bir sağlık firmasıyız diyebilirim. Kaliteli jenerik üretimiyle Sandoz alanında farklı bir konumda duruyor. Dünyada jenerik ilaç alanında en büyük 2. Firma olan Sandoz’la grup şirketlerimizden birisi olarak son derece yakın işbirliği içindeyiz.
W – Novartis Global’in Ar-Ge konusundaki yatırım boyutunu paylaşır mısınız?
Pipelinenınızda sağlığa sunacağınız yeni etken maddeler hangi alanda olacaktır?
G.B. – Novartis olarak, geniş portföyümüzle hastalarımızın şu ana kadar başka tedavilerle karşılanmamış ihtiyaçlarına yenilikçi çözümler bulmak amacıyla çalışıyoruz. Bu çözümlerin onların hayatını kolaylaştırması ve yaşam kalitesini artırması bizim için en değerli ödül. Geliştirme çalışmaları devam eden 130’un üzerinde molekül ile sektörün en güçlü ürün portföylerinden birine sahibiz. 2013 yılında 9.6 milyar doları Ar-Ge yatırımlarına kanalize eden Novartis’in gelecek ürün portföyünde kanser, solunum, metabolizma , enfeksiyon, otoimmün ve göz hastalıklarının tedavisine yönelik ilaçlar yer alıyor. Mümkün olan en yeni tedavileri geliştirmek ve hastaların hayatına değer katabilmek için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Türkiye’de uluslararası firmalar tarafından yapılan ilaç Ar-Ge’si çalışmalarının %20’sini tek başımıza yapıyoruz. Bu alanda yatırımlarımızı artırmayı hedefliyoruz.
W – İlaç sektörü önümüzdeki dönem tedavide bireyselleşmeye hatta gen bazlı tedavilere daha çok konsantre olacak desek tam doğru olur mu, sizin yakın gelecek öngörünüzü alabilir miyim?
G.B. – İlaç endüstrisi için yeni bir döneme tanıklık ediyoruz. Geçtiğimiz ay Novartis bünyesinde yeni bir Hücre ve Gen Tedavileri Bölümü açıldı. Sektör artık ilaç üretmekten ziyade tedavi seçenekleri geliştiren bir yapıya doğru yönelmekte. Bu da çok yüksek bir teknoloji gerektiriyor. Novartis olarak özellikle T-Hücre tedavisi dediğimiz inovatif bir yöntemle hastaların kanını alıp, işleyip, vücutlarına geri yerleştiriyoruz. Kanserli hücrelerle hastanın kendi hücresi savaşıyor ve kanseri yeniyor. En son 9 yaşındaki bir kız çocuğu bu yöntem sayesinde lösemi ile olan mücadelesini kazandı. Bana göre bu yöntem tıp bilimi açısından müthiş bir sıçrama !. Kanseri bir zaman sonra kronik bir hastalık gibi yönetmek mümkün olabilecek gibi görünüyor. İnsan hayatına değer katmanın daha ötesinde bir duygu yok bence.
W – Ülke olarak hem ortalama yaşam ömrümüz arttı hem de doğum hızındaki durgunluk ile birlikte 65 yaş üstü nüfusumuzun % 8’e ulaşmasına yol açtı. Bu durumu Novartis olarak nasıl algılıyorsunuz bu konudaki görüşünüzü de konu içinde alabilir miyim?
G.B. –Türkiye’de yaşam ömrünün artması ile nüfus yaşlanmaktatır. Bu da önümüzdeki yıllarda artan doktor ziyaret sayısı ve kronik rahatsızlıklarda sıklığın artmasıyla birlikte yükselecek ilaç harcamaları sonucunda pek tabi sıkı bir biçimde yönetilmesi gerekecek bir sağlık bütçesini de beraberinde getirecek. Bu nedenle genç nüfus olma avantajımızı henüz yitirmeden mevcut kaynaklarımızı ortak bir akıl çerçevesinde yönetmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Novartis olarak, önleyici sağlık hizmetlerine bu nedenle önem veriyoruz. Doğru ilacın doğru hastaya doğru zamanda verilmesi ile ve ilaç harcamalarındaki verimsizlik alanlarının giderilmesiyle birlikte sağlık bütçesinin yönetiminde etkinlik sağlanacağını düşünüyoruz.
W – Sanayi Bakanlığı tarafında ilaç sektörünün stratejik alan ilan edilmesinin yatırımlarınıza katkısı oldu mu-olacak mı?
G.B. – Novartis olarak 1955 yılından bu yana Türkiye’deyiz. Biri hammadde olmak üzere toplamda 4 fabrikamız var. Yaklaşık 2300 çalışanımızla ilaç sektörünün en büyük yatırımcıları arasındayız. Türkiye’ye duyduğumuz güven ve bağlılık ile yatırımlarımızı her zaman artırmaya yönelik fırsatları değerlendiriyoruz.
W – Akılcı İlaç Kullanımını siz nasıl yorumluyorsunuz?
G.B. – Türkiye’de gereksiz ve yanlış ilaç kullanım oranları maalesef yüksek. Bunun bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Akılcı ilaç kullanımının ülke ekonomisine de katkı sağlayacağını düşünüyorum. Doğru hastaya doğru zamanda doğru tedavi prensibi ile hareket edilmesi ve sistemdeki etkisizlik alanlarının ortadan kaldırılması önemli. Bir diğer husus da tedavi kılavuzlarının uygulamaya alınması. Tüm bunlara ilaveten vatandaşlarımızın da sağlık okur yazarlığının artırılması ile bu alanda önemli bir aşama kaydedebiliriz.
W – OTC konusunda bir mevzuatımız yok fakat reçetesiz satılabilen ilaç listemiz var! Bu konuda size göre atılması gereken adımlar nelerdir ve bu adımlar SGK’nın sağlık bütçesine ilaç olabilir mi?
G.B. – OTC mevzuatının çıkartılması ve Bakanlığımızca belirlenecek ürünlere fiyat ve reklam serbestisi sağlanması halinde bütçede yaklaşık 2 milyar TL’lik bir rahatlama sağlanabilecek gibi görünüyor. Bu bütçe yönetimi açısından önemli bir fırsat diye düşünüyorum. Eczanelerin ve eczacılarımızın Sağlık Danışmanı olarak çok daha fazla rol alması da bu vesile ile mümkün olabilecektir.
W – Sağlıkta Dönüşüm programı hakkında görüşlerinizi almak isterim? Bu konuda basına bazı görüşleriniz yansıdı, bunları tekrar amaçlı olarak değil, içine ilaç sektörünün mevcut durumunu da koyarak devlet, vatandaş, hekim-eczacı tüm taraflar açısından değerlendiren kısa görüşünüzü alabilir miyiz?
G.B. – Türkiye’de sağlığa erişimin çok iyi bir seviyede olduğunu düşünüyorum. Türkiye, vatandaşına dünyada en fazla sağlık hizmeti veren ülkeler arasında yer alıyor. GSS uygulaması ile vatandaşlarımızın neredeyse tamamı sağlık hizmetlerine erişebiliyor. Bunun dünyada bir benzeri yok. Ancak ilaca erişimde fiyatlandırma politikaları zaman zaman ciddi sorun oluşturuyor. Özellikle referans fiyatlandırmadan kaynaklı kayıplar, kur farkının düzenlenmesine yönelik henüz bir ilerleme sağlanamamış olması, GMP denetimi kaynaklı ilaç arzlarında yaşanan gecikmeler gündemimizde yer alıyor. Bu hususlarda çözüm önerileri geliştirilmesi ve uygulamaya alınması sektörü rahatlatacaktır.
W – Hala “Bıçağın Kemiğe Dayandığı” yerde miyiz?
Kur zammının verilmemiş olması, % 41’e varan ek kamu iskontosu ve özellikle Yunanistan’ın aşağı çektiği referans fiyata bağlı sıkıntıları düşündüğümüzde! Yeni fiyat kararnamesinden beklentileriniz nelerdir?
G.B. – Türkiye’de 2009 yılında başlayan global bütçe uygulaması ve etkileri devam ediyor. Geçtiğimiz yıllar zarfında yapılan yoğun fiyat indirimleri ve kur farkının karşılanmamış olması nedeniyle ilaç fiyatlarının halen olması gereken değerin çok altında olduğunu söyleyebiliriz. %41 dolayındaki fiyat indirimlerinin yanı sıra ilaç fiyatları belirlenirken 2009 yılından bu yana 1,95 TL seviyesinde uygulanan Euro/TL kuru ile mevcut kur arasındaki %40’lara varan fark nedeniyle de Türkiye’de ilaç fiyatları Avrupa’nın %60-70 seviyelerinde daha aşağıda belirlenmekte. Tüm bu nedenlerle 2013 yılının ilaç sektörü için yine sıkıntılı bir yıl olduğunu söyleyebiliriz.
Mevcut sıkıntılara karşın, Türkiye ilaç endüstrisinin, hastaların herhangi bir şekilde mağduriyet yaşamaması adına büyük bir özveriyle çalışmalarına devam ettiği de görülüyor. Bugün çok sayıda uluslararası şirketin, bölgesel merkezlerini Türkiye’ye taşımaları tüm koşullara rağmen, ülkenin bölgesel gücünü ve değerini göstermesi açısından olumlu olduğunu düşünüyoruz.
W – AİFD Başkanlığınız döneminde hazırlanan “ Türkiye İlaç Sektörü Vizyon 2023” başarılı raporunuz ile bir ufuk açmayı hatta eyleme geçirmeyi başarabildiniz mi?
Hedefleri yakalama konusunda güncel olarak yapılması gerekenler nelerdir?
G.B. – Türkiye İlaç sektörü Vizyon 2023 çalışması bu alanda yapılabilecekleri gösteren ve reform ihtiyacı olan alanların saptanmasına yardımcı olacağını düşündüğümüz bir çalışma idi. Burada Türkiye’nin global ilaç endüstrisi için önemli bir potansiyeli olduğuna vurgu yapıldı.
Bunu biraz açacak olursam, günümüzde doğru politikalar ve kamu – özel sektör işbirliği ile ilaç sektöründe başarılı olmuş ülkeler var, Türkiye de başarılı olabilir.
Bana göre Türkiye aşağıda belirteceklerimi yapabilir:
o En yeni ilaçları hastalarımıza diğer gelişmiş ülkelerle aynı veya çok yakın zamanlarda sunabiliriz,
o Daha fazla Ar – Ge yatırımı çekebiliriz (1,5 milyar dolar ve üstü),
o Değeri daha yüksek, yenilikçi ve ileri teknolojili ürünler üretebilir, toplam ilaç üretimimizi 12 milyar dolar seviyelerine çıkarabiliriz,
o Bölge ülkelerine ve dünyanın geri kalanına ilaç ihracatımızı katlayarak 6 milyar dolar düzeyine çıkartabiliriz
o Yerli üretim hacmi ve ihracatın artması ile dış ticaret dengesinde artıya geçebiliriz,
o Ülkemizi yenilikçi Ar – Ge’de, üretimde ve idari yapılanmada küresel merkezlerden biri haline getirebiliriz!
Yukarıdakilerin gerçekleşmesi için önerilerimi ifade etmem gerekir ise :
– Fiyatlandırma, Ruhsatlandırma, Geri Ödeme, Klinik Araştırmalar gibi ilaç sektörünün temel alanlarında şeffaf, istikrarlı ve uluslararası standartlarda uygulamalar benimsenmelidir.
– Yenilikçiliği destekleyen politikalar uygulanmalı, en büyük sermayeleri yenilikçi fikirler olan bizler için fikri mülkiyet haklarının, sadece mevzuatta / kâğıt üzerinde değil, pratikte de uluslararası düzeyde korunması sağlanmalıdır.
Hükümet’in sağlık bilimleri alanında belirlenmiş, uzun vadeli bir politikası olmalıdır.
– Temel araştırma eğitimi verilmeli; Ar – Ge ve üretim için özel sektörün ihtiyaç duyduğu biyomedikal ve klinik mühendisliği için lisans, lisansüstü ve doktora programları açılmalı; ara teknik elemanlar yetiştirilmelidir.
– Destek ve teşvikler, sağlık bilimlerindeki araştırmalara uygun bir yapıya kavuşturulmalıdır.
İlaç sektöründe yenilikçi yatırımları destekleyecek mekanizmalar oluşturulmalıdır.
– Türkiye’de sağlık bilimleri alanında politikaları oluşturacak araştırma ve çalışmaları koordine edecek, yönlendirecek ve destekleyecek bir yapı oluşturulmalıdır.
– İlaç Ar – Ge ve teknolojisi için kümelenme, kamu-özel sektör- üniversite işbirliği platformları oluşturulmalıdır.
– Yenilikçi iş ve finansman modelleri hayata geçirilmelidir.
– Ruhsatlandırma, fiyatlandırma, geri ödeme, vergi gibi alanlarda yenilikçiliği teşvik eden uygulamalar başlatılmalıdır.
Bu çalışmaya liderlik eden yenilikçi ilaç endüstrisi;
Türkiye’nin ilaç sektöründeki büyüme, dünyada daha üst sıralara çıkma ve bölgesel merkez olma potansiyeline inanıyor. Bu potansiyelin gerçekleşmesi için bilgi birikimini ve kaynaklarını da ülkemizin hizmetine sunmaya hazır.
W – AİFD, YASED ve İsviçre Tic.Oda.Dern. benzeri kurumlarda yöneticilik yaptınız-maktasınız onların penceresinden ülke ekonomimiz ve sağlık alanındaki gelişmeler nasıl değerlendirilmektedir?
G.B. – Türkiye ekonomisi birçok global krize rağmen ayaklarını yere sağlam basan bir ekonomi. Ufak tefek sarsıntıları da gayet rahat tolore edebiliyoruz. Zaman zaman aşağı doğru ivmeler olsa da genel trend daima yukarı doğru çıkıyor.
Sağlık alanında yaşadığımız dönüşümün sektör adına birçok önemli iyileşmeler taşıdığına inanıyorum. Dünyada eşi benzeri olmayan bir kapsam ve sağlık hizmetlerine ücretsiz erişim mevcuttur.. 10 yıl önce yılda 2 defa doktora gitme rakamımız bugün 8’in üzerine çıkmıştır. İstediğiniz ilacı alabildiğiniz, randevu sistemi ile istediğiniz hekimi seçebildiğiniz bir sistem geliştirilmiştir.
Şahşi görüşüm; bu sistemin sürdürülebilir olması ve sağlık alanında kaliteden ödün verilmemesi gerektiğidir. Bugün 75 milyonu aşan bir nüfusa bedelsiz hizmet sunan bir yapının yeni tedavileri de sunarak hizmet kalitesinde makul bir iyileşme sunması beklenmekte olduğunu düşünüyorum. Dünyada yeni çıkan bir tedavinin ülkemizdeki hastalara anlaşılabilir süreler içinde ulaştırılmasını sağlayabildiğimiz ölçüde sürdürülebilir bir hizmet kalitesi ve memnuniyet yakalayabiliriz. Dünyadaki örneklere bakmak ve Türkiye için tüm paydaşlarla birlikte doğru bir model belirlemek mümkün. Tüm bunları yaparken maliyet, erişim ve kalite üçgenindeki hassas dengeleri gözetmenin önemli olduğuna inanıyorum.
W – Fortune Dergisi tarafından Türkiye’nin En Güçlü 9. Kadını sıralamasını aldınız. Başarılı kariyerinizin tarafsız saygın bir kurum tarafından ifade edilmiş olması yanında, bu ilan sizi ve ekibinizi nasıl etkiledi, kısaca geri dönüşleri paylaşır mısınız?
G.B. – Öncelikle bu sıralamada yer almak son derece gurur verici. Bunu kişisel bir takdirden ziyade Novartis Türkiye ekibi olarak yaptığımız başarılı ve faydalı işler adına verildiğini kabul ediyorum. Novartis’i sadece bir ilaç firması olarak değil, tam bir sağlık firması olarak tanımlayabiliriz. Tüm ekip arkadaşlarım da bu bilinç içinde son derece başarılı çalışmalar yapmaktadırlar. Ne mutlu bize ki iş dünyasının değerli isimleri tarafından böyle bir sıralamaya uygun görüldük. Elbette ekibimiz ve ben bu sonuçtan son derece memnunuz. Demek ki yaptığımız iyi işler görülüyor ve takdir ediliyor. Her zaman olduğu gibi hastalarımıza daha iyi tedaviler sunabilmek için son derece motive bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz.
W – Ekibiniz sizi nasıl görür klasik sorusunu sormak yerine siz nasıl görülmek istiyorsunuz
G.B. – En son ekip ile yapılan bir geri bildirim çalışmasında, şahsımın pozitif bakış açısı, açık iletişimi ve sonuç odaklılığı özelliklerimi öne çıkardıklarını gördük.
W – Bir paylaşımda anneniz sizin için “Zeki ve Kararlı” ,
“Hep Birinci idi” ,
“ İstedikleri Çok Netti” ,
“ Başarısının Nedeni Karşısındakine Güven Verir” tespitleri vardı!
Başarınızı getiren özellikleriniz nelerdir?
G.B. – Anneme bu güzel sözleri için teşekkür etmek isterim. O bir anne büyük olasılıkla haklıdır. Son derece planlı ve programlı biriyim. Hedeflerimi belirlerken daima analitik bir yaklaşım sergilerim. Net ve açık olmak benim için çok önemli. Yönettiğim çalışmalarda mutlaka elimden gelenin en iyisini yapmaya çok gayret ederim. Ne mutlu ki kendi gözümde de çok dürüst ve hakkaniyetli bir yapım var. Tüm bunları söylemekle birlikte, iş hayatında başarı dünyanın en yetenekli insanı olsanız dahi sadece kendi çalışmalarınız sonucunda oluşmuyor. İyi ekip arkadaşlarıyla her zaman başarılı sonuçlar alınacağına inanırım..
W – “Mutluluk Özgürleşmektir” demiştiniz bunu iş yaşantısında nasıl yorumlamalıyız?
G.B. – Mutluluk, seçimlerin kendinize ait olduğu durumlarda ortaya çıkıyor. Bu nedenle de özgürleşmekle kol koladır diye düşünüyorum.
W – Sıra dışı başarılı bir kariyere sahip olarak sizden sır almak isteriz; Anne V Eş V İş arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
G.B. – İş yaşamında başarılı olmak için özel yaşamda da başarılı olmalıyız. Çocuk sahibi olmayı çok istiyorsanız ancak kariyeriniz için bunu erteliyorsanız belli bir zaman sonra çalışmak size zor gelmeye başlayacaktır. Ben her durumda iş-özel yaşam dengesinin korunacağını düşünüyorum.
İş ve özel yaşam dengemi ayarlayabilmek için akşam en geç saat 18:30’da işten çıkmaya gayret ediyorum. Gerekirse evden çalışıyorum. Çalışmayı çok seviyorum aynı zamanda çocuğumla birlikte olmak ve onunla vakit geçirmek de bana inanılmaz keyif veriyor. Oğlum benim için dünyadaki her şeyden daha önemli. Uluslararası seyahatlerde de mümkün olduğu kadar üç geceyi aşmamaya gayret ediyorum. “Çocukla uzun zaman değil, kaliteli zaman geçirmek önemlidir” diye klişeleşmiş bir söz vardır, bence tamamen doğru söylenmiş bir söz. Çocuğumla her fırsatta gerçekten kaliteli zaman geçirmeye çalışıyorum.
İş, eş ve anne görev sorumluluklarımı dengelemeye çalışıyorum. Eşim bana her konuda tam destek veriyor.
Ailemin yanımda olduğunu bilmek bana güç veriyor.
W – Sporu çok seviyorsunuz, iş hayatınızın yoğun temposunda yer verebiliyor musunuz ve başka hobileriniz var mıdır?
G.B. – Yazları sörf, kışları kayak yapıyorum. Haftada bir tenis oynuyorum. Lise döneminde profesyonel olarak voleybol oynadım. Bu yüzden sporu hayatımdan eksik etmemeye çalışıyorum. Boş zamanlarımda Brezilyalı ressam Britto’dan esinlenerek resimler yapıyorum. Şiirle yakından ilgileniyorum.
W- Tecrübeli bir CEO olarak sizden sır çalmak isteriz;
Size göre Dünya’da ve ülkemize CEO’ların öncelik sıralamaları farklı mı? Ve güncel öncelikleriniz nelerdir?
Özel merakımı başarılı bir CEO’ya sormak isterim yanıt alırsam sevinirim; CEO Lider olmak zorunda mıdır ?
G.B. – Ülkemizdeki CEOların dünya standartlarında olduğunu düşünüyorum. Bugün baktığınızda birçok global firmanın yönetiminde Türkleri görüyoruz. Bu son derece mutluluk verici. Bana göre, CEO’nun önceliği vizyoner ve durumsal olarak ikiye ayrılır. Bizler hem daha makro planlar, hem de daha gündelik konuların yönetilmesinden sorumluyuz. Bu nedenle biri diğerinden daha önemlidir diyemem. CEO iyi bir yönetici olmak durumundadır. Bunun da ötesinde sahip olduğu değerler, hayata karşı duruşu ve bakış açısıyla da liderlik vasıflarına sahip ise o zaman daha da başarılı sonuçlar elde edilebilir düşüncesindeyim.
Ben kişisel olarak liderliğin gücüne inanırım.
W- CEO olarak farklı bir ajandanız oluyor mu?
G.B. – Ajandamdaki konular zaman zaman farklılık gösteriyor. Ancak sektörel ve şirketimize özel konular olarak 2 ana başlık var diyebilirim. Bunun dışında STK’larda yoğun bir biçimde görev yapmaktayım. Ülkem adına da yaptığım birçok proje var. YASED Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nde Başkan Yardımcısıyım. AİFD’de de 2 yıl Başkanlık yaptıktan sonra Yönetim Kurulu üyesi olarak katkı sağlamaya devam ediyorum.
Ülkemizin önemli bir yatırım, üretim ve yönetim üssü olması için zaman ayırmaya büyük gayret ediyorum.
W – Bir paylaşımınızda önceliğinizin; Novartis içinde daha büyük bir ülkeye başkan olmak yerine ülkemizde farklı proje-işlere imza atmak, olduğunu görmüştüm. Buna bağlı olarak size göre bölgesinin Rusya ile en büyük ekonomisi ve insan kaynağına sahip olan Türkiye bölgesel bir üs olabilir mi?
G.B. – Ülkem adına en büyük hayalim; global çapta bölgesel bir üs olmamız. Bu üretim, yönetim ya da Ar-Ge, veya bütün bu alanların tümünde birden olabilir. Bana göre çok önemli bir potansiyele sahibiz. Bu doğrultudaki çalışmalar için özellikle YASED çatısı altında ciddi mesai ayırıyorum.
W – Başarılarınızın daim olması temennimizdir, paylaşımınız için çok teşekkür ederiz.