Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Ramazan Özdemir, yetişkinlerde görünen kalp çarpıntısı sorununun hafife alınmaması gerektiğini, bunun halk arasında “kalp deliği” olarak da bilinen yapısal kalp hastalığı “Atriyal Septal Defekt”in (ASD) belirtisi olabileceğini, hastalığın hiçbir belirti vermeden sinsice ilerlediğini belirtti.
Özellikle yetişkin hastalarda zaman zaman görünen ve basit sebeplere bağlanarak üzerinde durulmayan çarpıntı sorununun çok daha ciddi hastalıkların habercisi olabileceği belirtildi. Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Özdemir, çarpıntının halk arasında “kalp deliği” olarak da bilinen Atriyal Septal Defekt (ASD) hastalığının bir belirtisi olabileceğini söyledi. Prof. Dr. Özdemir ,hastalığın belirti vermeden sinsice ilerlediğini kaydetti.
ASD’nin, kalbin atrium (kulakçık) denen bölmeleri arasında “defekt” olarak adlandırılan delik olması durumu olarak tanımlandığını, hastalığın genellikle hiçbir belirti vermeden ilerlemesi nedeniyle teşhisinin geciktiğini belirten Prof. Dr. Özdemir, sebebi tam olarak bilinmeyen ASD’de genetik, çevresel koşulların etkili olabileceğini vurguladı.
“Akciğerlerde geri dönüşü olmayan hasar bırakabilir”
Üniversitede aynı zamanda Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak da görev yapan ve bu hastalığı çok geç yaşlarda da fark eden hastalarının olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özdemir, “Çarpıntı sorunu ile bize gelen hastaların başlıca şikâyetlerinin arasında nefes darlığı ve çabuk yorulma olduğunu görüyoruz. Bu rahatsızlıkta kan akımı soldan sağa geçerek akciğerlere giden kanın artmasına neden olur. Yıllar içinde artmış kan akımı akciğer damarının basıncında yükselmeye yol açar. Eğer erken fark edilmezse ilerleyen dönemlerde akciğerlerde geri dönüşü olmayan hasarlara neden olabilir. Bu durumda artış gösteren akciğer basıncı, kalbin sağ tarafını zorlayarak önce genişlemesine, sonrasında da kalp yetmezliğine yol açabilir” dedi.
“Deliğin çapı önemli bir etken”
ASD’nin çapının şikâyetlerin oluşmasında önemli bir etken olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özdemir, “10 milimetre altındaki defektler daha az şikâyete neden olurken, daha büyük defektler bulguların erken ortaya çıkmasında etkili olur. Çarpıntı, nefes darlığı, çabuk yorulmanın yanı sıra bayılma, bazen felçlik durumu, kol ve bacaklarda kuvvet kaybı, görme problemleri, konuşma bozuklukları, baş ağrısı, kalp yetmezliği bulguları da görülebilir” ifadelerini kullandı.
Tedavisi yarım saat sürüyor
Hastalığın tanısının ekokardiyografi ile konulduğunu açıklayan Özdemir, “Tedavi, iki şekilde uygulanır. Birinci seçenekte ameliyatsız olarak şemsiye yöntemi ile kasık bölgesinden girilerek özel bir cihazla deliğin kapatılması işlemi gerçekleştirilir. Bu işlem yaklaşık yarım saat sürer. Bir gün sonra hasta taburcu edilir. İkincisinde ise açık ameliyat olarak uygulanır. Eğer hastanın defekt çapı çok büyük ve şemsiye yöntemine uygun değil ise hasta cerrahi yöntemle tedavi edilir” diyerek sözlerini tamamladı.