T.C. Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı & Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, NPFUAM Müdürü Prof.Dr. İ. Tayfun Uzbay’dan çalışmaları ve Covid-19 küresel salgını özelinde görüşlerini almaya devam ediyoruz..
W- Bunca çalışmalarınızla birlikte yazarlığınız da var. Son kitabınız “Cehalet Bilimi”nden bahsedebilir misiniz? Neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz?
T.U.- Bilgi çağında yaşıyoruz ve artık bilgiye ulaşmak çok kolay. Sorun ulaştığınız bilginin gerçek olup olmadığı. Doğru bilgi, insanın sağ kalımı ve çevreye adaptasyonu için de son derece önemli. Türkçe’ye gerçek ötesi olarak çevirebileceğimiz post-truth sözcüğü yılın kelimesi olarak 2016 yılında Oxford sözlüğüne girmişti. Sosyal medya ve internet üzerinden hayatımızı sosyal ve siyasi olarak manipüle etmeye başlayan, gerçekten uzaklaşmış algı veya algıyı gerçekten uzaklaştırarak yönetme sanatı olarak tanımlanabilir. Stanford Üniversitesi’nden Robert Proctor bu kavramdan hareketle “Agnotoloji”yi tanımladı. Agnotoloji bir fikri yerleştirmek ya da bir ürünü satmak için, yani siyasi veya ticari bir çıkar elde etmek için kasıtlı olarak kafa karışıklığı yaratılması ve yalan bilgi yayılması olarak tanımlanıyor. Milenyumun başlangıcı ile yükselmeye başlayan “gerçek ötesi” manipülasyonlarla algı yönetimi, bir yandan günümüz cehaletini beslerken diğer yandan bu cehaletten besleniyor. Özellikle sosyal medya, sadece pazarlama dünyası için değil, siyasetçiler için de bulunmaz bir nimet. Günümüzde “yalan haberler” ve “kaynağı araştırılmamış veriler” bilgilendirmenin bir parçası haline gelirken, gerçekle kurgu arasındaki çizgi giderek silikleşmeye başlamıştır. Bu ciddi bir bilgi kirliliğine neden oluyor. Bazı akademisyenler de popüler olma ya da maddi kazanç elde etmek için popülist söylemlerde bulunuyor. Bilimsel bilgilerin çarpıtılması, yok sayılması veya bilgisizliğe bağlı hatalı yorumlara bağlı olarak topluma akademisyen eliyle yayılan ve medya tarafından desteklenen bir dezenformasyon söz konusu. Akademik unvanları da olan bazı kişiler tarafından aşıların ve ilaçların zararlı olduğu, içeriği belirsiz ürünlerin mucizevi etkileri ve kadim tıp maskesi altında modern tıbbın terk ettiği bazı yöntemler sözde ezber bozan açıklamalarla gerçekmiş gibi topluma sunuluyor. Özellikle sağlık alanında dezenformasyon ve hatalı bilgilerin yayılması insanlarda geri dönüşü olmayan ciddi zararlara yol açabiliyor. Bunun Türkçedeki karşılığı “cehalet bilimi” oluyor. Cehalet bilimi bizzat akademisyen eliyle bilerek ya da bilmeyerek yayılan medya destekli dezenformasyonu tarif ediyor. Bu kitabı duruma dikkat çekmek ve toplumda farkındalık yaratmak için yazdım.
W- Covid-19 pandemisine geçmek isteriz, durumu değerlendirmenizi isteyebilir miyiz? Ocak ayından bu yana geçen sürede iyi ki bu kitabı yazdım dedirten durumlara şahit oldunuz mu?
T.U.- Sürecin başlangıcında Cehalet Bilimi kitabımda örneklediğim bazı kişiler cehalet biliminden net örnekler verdiler. Kelle paça çorbası ile virüsten korunulabileceğini iddia eden bir akademisyen daha sonra damar içi yüksek doz C vitamini uygulamasının Covid-19’dan koruyacağını söyledi. Hekim veya sağlık mensubu olmayan başka bir ünlü sıtma ilacının koruyucu olduğunu iddia eden sosyal medya paylaşımlarında bulundu. Bunun sonucu sıtma ilacı ve C vitamini stoklanmaya çalışılırken Bakanlık yerinde bir karar ile duruma el koymak zorunda kaldı. Medyada popüler bazı akademisyenler pandemiyi hafife alan demeçler verirken bir başkası bu virüsün Türkleri etkilemeyeceğini iddia etti. Süreç geliştikçe bunların davranışlarının kitabımdaki örnekleri desteklediği açıkça ortaya çıktı. Ancak hem sürecin başlangıcında hem de şu anda belli bir kesimi izolasyon kuralları konusunda ikna etmekte zorlanmamızın arkasında bunların topluma verdiği hatalı mesajların katkısı var.
W- Tıp ciddi bir bilim dalı bilgisi, tecrübesi/bilgisi olmayanların fikir beyan etmelerinin tehlikeleri nelerdir?
T.U. Sağlık çok önemli bir alan. Popüler olma uğruna bu alanda bilerek veya bilmeyerek spekülasyon yapmak geri dönüşümü olmayan ağır zararlara yol açabilir. Kronik hastalığı olan insanlar kolayca bundan kurtulmak ve ilaca bağımlı olmadan yaşamak istiyorlar. Cehalet bilimcileri bu insanlara duymak istediklerini söyleyerek prim yapıyor. Tansiyon ilacını, diyabet ilacını veya lipit düşürücü ilacını bunlara kanarak bırakan hastalar ölüme de gidebilen ciddi sorunlarla karşılaşabilirler.
Normal tedavide malpraktis nedeniyle yargılama ve cezalandırma söz konusu iken tıp dışı sözde tıp uygulamaları ve cehalet bilimcilerinin söylemlerine bağlı yasal yaptırımlar yeterli değil.
Bu da cehalet bilimini halk sağlığı açısından daha tehlikeli bir hale getiriyor.
W- Pandemi döneminde umut olarak lanse edilen ilaçların kısa zaman içinde hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor. Düşüncelerinizi alabilir miyiz?
T.U.- Bu ölümcül bir salgın. Her ne kadar total popülasyondaki etkisi düşük gibi görünse de bulaştıktan sonra bunu kimlerin belirtisiz atlatacağı kimlerin zarar göreceği veya hayatını kaybedeceği öngörülemiyor. Öte yandan radikal bir tedavisi de yok. Mevcut bazı ilaçlar iyileşmeye yardımcı olsa da tedaviye rağmen hayatını kaybedenler de var. Tedavi deneyim kazandıkça daha etkili oluyor, ancak Covid-19’un neden olduğu enfeksiyonun hala birçok gizemli tarafı var. Bu durum kesin çözüme yönelik etkili ilaç arayışı çabalarını artırıyor. Bazı ilaçlar özellikle koruyucu olarak lanse edildiler. İşe medya ve sosyal medya söylentileri de karışınca insanlar hemen bu ilaçlarla korunacaklarını düşündüler. Bu bilgilerin bazılarının hiçbir dayanağı yoktu. Bazıları ise yetersiz ve acele yayınlanmış verilere dayanıyordu.
Maalesef bazı akademisyenler kongrelerde tartışılması gereken bilimsel belirsizlikleri medyada tartışınca ya da halka medyadan bu yetersiz veriler üzerinden mesaj verince ciddi umut ve beklenti yarattılar. Bu panik ortamında bilimsel makalelerin yayınlanmasında da bir acelecilik ve kolaycılık söz konusuydu. Covid-19’u ve neden olduğu enfeksiyonu yeni tanıyoruz. Verilerimiz arttıkça ve daha derli toplu akademik veriler yayına dönüştükçe daha net konuşabileceğiz. Şu aşamada koruyucu olduğu kanıtlanmış herhangi bir ilaç yok ve insanların korunacağız diye önemli yan etkileri de olan bazı ilaçları kolayca kullanması doğru değil.
W- Covid-19 tedavi algoritması edinilen tecrübeler altında değişmekte, off label ilaç kullanımı bu dönem nasıl olmalıdır?
T.U.- Yeni endikasyon araştırmaları yapmak her zaman mümkündür. Ancak bunların belli kuralları ve aşamaları vardır. Kullanılacak ilacın niteliği, öngörülen yan etkilerinin ciddiyeti ve etki potansiyelinin yanı sıra kullanılacak hasta seçimi ve detaylı aydınlatılmış onam ile izin alınması gibi noktalar önem kazanabilir. Başka virüsler üzerinde etkili olan başta hidroksiklorokin, remdesevir ve favipiravin gibi ilaçlar doğal olarak Covid-19’da da tedavi protokolleri içinde yer aldı. Covid-19 enfesiyonunun sekonder bir sorunu olarak sıklıkla ortaya çıkan pnömoni tablosu için de azitromisin başta olmak üzere çeşitli antibiyotikler kullanılıyor. Hastalığın seyrine ve saptanan semptomlara göre çeşitli ilaçların tercihi ve uygulaması elbette vakadan sorumlu olan hekimin takdirine de bağlıdır. Covid-19’un damarlarda tıkanmalar oluşturucu seyri üzerine tedaviye kan sulandırıcıların katılması için tabii ki detaylı prosedürlere gerek yoktur. Nitekim kan sulandırıcılar tedavi protokollerine geniş bir uzlaşı ile eklenmiştir. Bazı vakalarda yüksek doz C vitamininden de yararlanılmaktadır. Ancak ivermektin gibi sadece hayvanlarda kullanılan insanlarda kullanımı sınırlı olan bir ilacın veya insanlarda sadece kistik fibrozis gibi sınırlı olgular için izin almış bir ilacın ağır vakalarda pilot çalışma amaçlı doğrudan Covid-19 tedavisine yönelik kullanımı için bilim kurulu ve sağlık bakanlığı etik kurulu onayı ile hasta yakınlarının aydınlatılmış onamına ihtiyaç vardır. Bu tip ilaçlar ancak spesifik olarak hastalığa yönelik yeterli kanıt elde edilebilirse tedavide rutin olarak yer alabilir.
W- Off label ilaç kullanımının malpraktis yönünden hukuki sonuçları olabilir mi?
T.U.- Eğer kullanım az önce verdiğim örneklerde olduğu gibi Sağlık Bakanlığının rutin protokolleri içinde yer almıyorsa ve belirli izin ve prosedürleri içermiyorsa doğal olarak malpraktis olarak değerlendirilebilir. Bunun etik ve yasal çeşitli yaptırımları da söz konusudur.
W- Ülkemizde covid-19 tedavisine yönelik çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz?
T.U.- Ülkemizde Ankara Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi ve Acıbadem Üniversitesi gibi bazı üniversitelerde virüs izole edildi. İzole edilen virüs üzerinde başta aşı çalışmaları olmak üzere bazı çalışmalar yürütülüyor. Bunun dışında immün plazma tedavisi ve kök hücre uygulamaları ile başarılı sonuçlar elde edildiğine dair bilgiler paylaşıldı. Özellikle Prof. Dr. Ercüment Ovalı’nın aşı, kök hücre ve immün plazma araştırmalarına yönelik projeleri olduğunu öğrendik.
İlaç ve aşı araştırmaları açısından Türkiye çok fazla ön plana çıkamasa da uygulamada Türk hekimlerinin ve hasta bakım kalitesinin başarısı göz ardı edilemez.
Başta hekimler ve hemşireler olmak üzere sağlık ordusu şu ana kadar çok iyi bir sınav verdi. Türkiye’de mortalitenin birçok Avrupa ülkesinin altında kalmasında sağlık alt yapısının yanı sıra sağlık personelinin öz verili, disiplinli ve cesur çalışmalarının hatırı sayılır bir katkısı var. Ön cephede fedakârca savaşırken hayatını kaybeden hekimlerimiz, hemşirelerimiz, eczacılarımız ve yardımcı personelimiz oldu. Yeri gelmişken hepsini burada rahmet ve minnetle anmak isterim. Öte yandan Türk hekimlerinin elinde hatırı sayılır bir veri yığını var ve giderek artıyor. Bunlar değerlendirilerek önümüzdeki günlerde bu deneyimlerden çok değerli bilimsel raporlar çıkacağı da açık.
W- Covid-19 tedavisinde değerlendirilen ilaçlar; hidroksiklorin, remdesivir, favipiravir, ivermectin, dornaz alfa adları çokça geçen ilaçlar. Bu ve benzer ilaçlar için yeterli kanıt var mıdır? Güncel yayınlarda son durum nedir?
T.U.- Hidroksikolorokin, remdesivir ve favipiravir antiviral ilaçlar olarak Covid-19’a karşı rutin tedavi protokellerinde yer aldı. Türkiye deneyiminde tedaviye erken dönemde başlandığında özellikle favipiravir ile iyi sonuçlar elde edildiği sıkça ifade edildi. Bunların bilimsel doğruluk derecesini ancak elde biriken verilerin bilimsel yayınlara dönüşmesinden sonra değerlendirebileceğiz. İvermektin ve dornaz alfa için dünyada yeni başlamış bazı çalışmalar var. Prof. Ovalı’dan öğrendiğimize göre ülkemizde de dornaz alfa için bir başvuru yapılmış veya araştırılması yönünde bir tavsiye var. İvermektin ve dornaz alfanın in vitro çalışmalarda virüse karşı iyi bir etki oluşturduğu yönünde kanıtlar var. Covid-19’a spesifik etkileri hakkında kesin bir kanıya varabilmek için klinik çalışmaların sonucunu görmek gerekiyor.
W- Hidroksiklorikin özelinde, hızlı bir gözlemsel çalışma ile proflakside kullanımını değerlendirebilirmisiniz? Bu konu özellikle sağlık çalışanları için önem arz etmekte.
T.U.- Hızlı bir gözlemsel çalışma, ilacın özellikle sağlık personelinde koruyucu olduğunu kanıtlamaz. Sadece fikir verir. Bazı sağlık profesyonellerinin ilacı korunmak için kullandığını da biliyorum. Bana kullanayım mı diye danışanlar ve benim kullanıp kullanmadığımı soranlar oldu. Ben kullanmadım ve kullanmayı da düşünmüyorum. Yan etkilerini dikkate aldığımda özellikle ritim bozukluğu veya bilinen yan etkilerini abartılı yaşamaya yatkın olanlarda kesinlikle kullanılmamalı. İlacın Covid-19’dan koruyucu etkisinden ziyade enfeksiyon sırasında tedaviye erken başlandığında daha etkili olduğunu ve hastanede kalış sürelerini kısalttığını biliyoruz. Koruyucu etkisi ise kanıta muhtaç. Korunma amaçlı olarak kullananların hiç kullanmayanlara göre anlamlı derecede enfekte olma düzeylerinin düşük olduğunu gösteren ciddi bir rapora da sahip değiliz.
W- Covid-19 tedavisinde bir ilacın keşfi ihtimal dahilinde midir? Bu konuda dünya da çalışma var mıdır?
T.U. Covid-19 daha çok damlacık yoluyla bulaşan ve enfeksiyona neden olan bir virüs. Salgına yol açabilen enfeksiyon etkenlerini ilaç ile tedavi etmek aşı ile önlemeye göre oldukça pahalı ve riskli bir yol. En iyisi koruyucu aşı geliştirilmesi. Bu nedenle çiçek ve kızamık gibi salgınlara neden olan başka etkenler gibi aşı yolu ile önlenmeyi öncelemek iyi bir stratejidir. İlaç çalışmaları bana göre ikinci planda gelir. Ancak ilaç çalışmalarının sürdürülmesi de gerekir. Antibiyotiklerin keşfi patojen bakterilere karşı savaşta büyük bir üstünlük sağladı. Rezistans gelişmesi sorun yaratsa da antibiyotikler bakteriyel kökenli enfeksiyon hastalıkları ile savaşta halen en önemli silahlarımız arasında. Virüslere karşı antibiyotik devrimine benzer bir devrim de gerçekleşebilir. Bu durumda ilaçla radikal tedavi birçok viral enfeksiyonun kökünü kazıyabilir. Belki de bilim dünyası böyle bir devrimin şafağında. Ben etkili bir ilaç tedavisinin ivermektin ve dornaz alfa gibi ilaçlardan ziyade gelişmiş teknoloji ile üretilebilecek akıllı ilaçlar ile gerçekleşebileceğini düşünüyorum.
W- İlaç ve aşı çalışmalarında yapay zekânın yeri var mıdır? Bu konudaki yorumlarınızı alabilir miyiz?
T.U.- Bu soruya bir önceki sorunun devamı olarak yanıt verebilirim. Virüslere karşı akıllı ilaçları geliştirme çalışmalarında bilgisayar programları ve geliştirilmekte olan yapay zekâ önemli bir katkı sunabilir. Gerek bu virüse gerekse başka korona virüslere karşı biriktirdiğimiz verilerin yapay zekâ seviyesinde yorumlanması, etkili olabilecek moleküllerin tasarımı veya mevcutlar içinden seçilmesi çalışmalara hız ve isabet kazandıracaktır. İyi programlanmış simülasyonlarla aday moleküllerin deney hayvanları çalışmalarının atlanması ve insanlardaki yan etkilerin ve etkinliğin geniş popülasyonlardaki sonuçlarının ön görülmesi mümkün olabilir. Yapay zekâ iyi bir tasarıma ve ilaç teknolojine sağladığı destek ile etkili ilaç ve aşı geliştirme süreçlerini ciddi biçimde hızlandırabilir.
W- Çok sayıda firma aşı çalışmaları yapmakta. Bu konularda halka basından bilgi akışının etkileri nelerdir? Ulusal kanallarda aşı ve ilaç için yapılan açıklamaları nasıl yorumluyorsunuz?
T.U.- Medya başlarda biraz hatalı davransa da Covid-19 sürecini fena yönetmedi. Halka birinci dereceden konu ile ilişkili uzmanlar aracılığı ile bilgi vermeye çalıştı. Bununla beraber, bazı yanlış anlamalara neden olabilen yayınlar da olmadı değil. Bunlar genellikle akademisyenlerin kongrelerde tartışmaları gereken konuları halkın karşısında yapmasından kaynaklandı. Bu süreçte sosyal medya daha kötü bir sınav verdi bence. TV kanalları ve yazılı basından çok sosyal medyada dezenformasyon ve yanlış bilgilendirmeler ortaya çıktı.
Devam edecek……