Kaygı ve takıntı var ise alay etmeyin!
Yoğun pandemi döneminde sık karşılaşılan sorunlardan biri de çocuklarda görülen korku ve kaygılar oldu. Pandemiyle birlikte sıklıkla ayrılık kaygısı, ölüm korkusu ve mikrop kapma kaygısının görüldüğünü belirten uzmanlar, birçok psikiyatrik rahatsızlığın ergenlik döneminde başladığına dikkat çekiyor. Uzmanlara göre, ev içerisinde pandemi değil, diğer gündelik konular, kısa ve uzun vadeli planlar konuşulmalı.
Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Klinik Psikolog Duygu Barlas, pandemi döneminde çocuklarda görülen korku ve kaygıların nasıl yönetileceğine dair ebeveynlere önemli tavsiyelerde bulundu.
“Çocukların kendilerini ifade etmeleri sağlanmalı”
Çocukların pandemi döneminde ebeveynlerinin kaygılarına, haberlere ve çevresel kaygılara daha duyarlı olduklarını söyleyen Duygu Barlas, “Pandemi ile beraber sıklıkla ayrılık kaygısının, ölüm korkusunun ve mikrop kapma kaygısının daha sık olmaya başladığını söyleyebiliriz. Öncelikle her zaman olduğu gibi çocuk hangi korkuyu yaşıyor olursa olsun, ebeveynler çocuklarının duygularını tanımlamalarına ve bu duyguların ifade edilmesine yardımcı olmalıdırlar. Daha sonra çocuğun temel korkusu ortaya çıkartılmalıdır. Örneğin, bu dönemde ayrı yatmaktan korkan çocuğun temel korkusu ayrı kaldığında annesinin başına bir şey geleceği korkusu olabileceği gibi sadece karanlıkta kalmaktan korkma durumu da olabilir. Temel korkunun belirlenmesi, ebeveynlerin hangi tutumu benimseyeceklerine yardımcı olacaktır” dedi.
“Pandeminin kalıcı olmadığı vurgulanmalı”
Barlas, hızlı ve aşırı değişiklik barındıran rutinlerden uzak durmaları çocukların kaygılarını daha iyi yönetmelerini sağlayacaktır dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Duyguların tanımlanması, temel korkunun belirlenmesi adımlarının haricinde, pandemi döneminde korku yaşayan çocukların ebeveynlerinin normalleşme rutinlerini adım adım uygulamaları gerekiyor. Ebeveynler, değişen rutinlerini mutlaka çocukları ile paylaşmalı ve onun da fikrini almalılar. Bir diğer dikkat etmeleri gereken nokta bu durumun kalıcı olmadığı vurgusunun yapılmasıdır. Çocuklara pandemi gibi durumların bazı dönemlerde olabileceğinin ancak insanların bu tip durumlar ile baş etmek için gerekli donanıma sahip olduklarının bilgisi verilmelidir. Aynı zamanda her gün pandemi ile ilgili olumlu gelişmeler çocuklarla paylaşılmalıdır.”
“Çocukların çevre ile iletişimi artırılmalı”
Ev içerisinde sadece pandeminin değil, diğer gündelik konuların, kısa ve uzun vadeli planların konuşulmasının sağlıklı olacağını belirten Barlas, “Sosyal öğrenmenin çocuk üzerinde etkileri göz önüne alındığında, elbette ebeveynlerin de kaygılarını sağlıklı bir şekilde yönetmeleri gerekmektedir. Annesinin ve babasının da kaygılı olduğu bilmek çocuğa yalnız olmadığını düşündürecek, kaygının kontrol edildiğini gördükçe bunu öğrenerek kendisi de uygulayacaktır. Ebeveynler kaygılı olduklarını paylaşabilirler ancak asıl önemli olan bu kaygıyı nasıl yönettiklerini göstermek ve çocuklarına model olabilmektir. Çocuklar söylenen sözden ziyade, yapılan davranışı öğrenirler. Ayrıca öğretmenleri, arkadaşları ve yaşlarına yakın akrabaları ile iletişimde kalmak çocuğa güven vereceği için ebeveynlerin pandemi döneminde bu iletişimleri arttırmaları önemlidir” dedi.
Kaygılar psikiyatrik rahatsızlığa dönüşebilir!
Bu dönemde yaşanan kaygıların gelecekte obsesif kompulsif bozukluk adı verilen bir psikiyatrik rahatsızlığa evrimleşme ihtimalinin olduğuna dikkat çeken Barlas, “Ancak bu evrimleşme sürecinde birçok faktör rol oynamaktadır. Yaş, cinsiyet, ebeveyn tutumu, ailede psikiyatrik öyküsü olan yakın birinin olması bunlardan bazılarıdır. Örneğin annesinde takıntı hastalığı olan bir çocuğun mikrop bulaşma kaygısının obsesif kompulsif rahatsızlığa dönüşmesi, yakınında bu hastalığı olmayan bir çocuğun bu rahatsızlığı geliştirme ihtimaline kıyasla daha yüksektir. Bir başka faktör ise çocuğun pandemi sürecinden önce de çeşitli takıntılarının var olmasıdır. Öncesinde takıntıları olan bir çocuğun pandemi dönemde takıntılarının daha çok artması ve yaşamını olumsuz etkilemeye başlaması söz konusudur” dedi.
“Psikiyatrik rahatsızlıklar ergenlikte başlıyor”
Klinik Psikolog Duygu Barlas, psikiyatrik rahatsızlıklarda yaş faktörünün de önemli olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Birçok psikiyatrik rahatsızlığın başlama döneminin ön ergenlik ve ergenlik olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan, çocuk bu dönemlerden birinde ve yaşıtlarına göre daha fazla takıntı gösteriyor, yaşamını olumsuz etkiliyor ise bir rahatsızlığa evrimleşmesi söz konusu olabilir. Kaygılar karşısında anne ve baba tutumları, bir rahatsızlığa dönüşme sürecinde oldukça önemli rol oynamaktadır. Çocuğunun kaygısını, normal kaygıdan ayırmakta zorlanan bir ebeveyn, kaygıyı görmezden gelen bir ebeveyn ya da normal bir kaygıyı abartılı algılayan bir ebeveyn dikkatli olmalıdır. Çocuklarında bu risk faktörlerinden birisi var ise uzman yardımı almaları erken tedavi için önemli olacaktır. Yaş, genetik gibi faktörlere ebeveynlerin yapabilecekleri pek fazla bir şey yoktur.”
‘Boşver’, ‘abartma’ gibi yorumlar yapılmamalı!
Çocukta kaygı ve takıntı var ise alay edilmeden, yargılanmadan, kaygı ve takıntı detaylarının öğrenilmesi gerektiğini belirten Barlas, “Bu takıntının ve kaygının çocuğun yaşamını ne kadar olumsuz yönde etkilediği, çocuğun bunları nasıl yorumladığı ve ne zamandan beri olduğu konuşularak öğrenilmelidir. Çocuğa takıntılarını bırakması konusunda erken ve şiddetli herhangi bir maruz bırakma uygulanmamalıdır. Maruz bırakma uygulamalarında bir uzmandan yardım alınmalıdır. Çocuğun takıntılarına karşı ‘boşver, abartma’ gibi yorumlarda bulunulmamalıdır. Takıntıların birçok kişide olabileceği, bazen bu tip durumlarda bir uzmandan yardım alınması gerektiği anlatılarak profesyonel bir yardım alınmalıdır” dedi.