W- AHEF II. Başkanı Dr. Serkan Kalınomuz ile aile hekimliği günceli üzerine sohbet edeceğiz.
Dr. Serkan Bey kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
S.K.-Aydın Nazilli’de yaşıyorum, AHEF II. Başkanı ve Hukuk Koordinatörüyüm ve 21 yıllık hekimim, eşim de benim gibi aile hekimi ve bir kız babasıyım.
W- Ülkemiz aile hekimliği sistemine geçeli 14 yıl oldu. Sağlık Ocağından Aile Sağlığı Merkezine geçiş hekimleri ve sağlık personelini mutlu etti mi?
S.K.- Başlarda kimilerimizi evet mutlu etti; ancak gün geçtikçe aile hekimliği yapmak artık herkes için zorlaşmaya başladı.
Hak kayıplarımız ve iş yükümüz had safhada, yardımcı sağlık personel ihtiyacının giderek artması ve var olan yardımcı sağlık personellerinin hak kayıplarının artması sebebiyle aile hekimliğini seçmemesi yeni açılan sanal ASM kiralarının yüksek oluşu, ekonomik nedenlerle giderek artan ASM giderleri ve aynı oranda artırılmayan gider ödemeleri ve aile hekimliği mevzuatının tam net oluşturulamaması ve sağlıkta şiddete yol açan uygulama sıkıntılarının aşılamaması bizleri giderek mutsuzlaştırıyor ve maalesef adeta tükenmişlik sendromunun pençesinde can çekişir hale getiriyor.
W- AHEF olarak “Birinci Basamak Sağlık Hizmeti” olarak model alınan bir noktaya getirmek gibi bir misyonunuz var. Bu konuda ne gibi çalışmalar yapmaktasınız?
S.K.- Artık AHEF Birinci basamak hizmetlerinin her aşamasında var. Örneğin; Erişkin ve çocuk aşılarıyla alakalı rehber niteliğindeki her çalışmada her oluşumda söz sahibi haline geldik ve bu sahadan bizlere gelen beklentileri de artırdı. Bu beklentiler doğrultusunda örgütlenme çalışmaları, saha eğitim toplantıları, halk bilgilendirmeleri için yerelde basın açıklamalarına destek çalışmaları yapmaktayız.
W- Ülkemizde 8 bine yakın ASM ve 26 bin civarında Aile Hekimliği Birimi ile birim başına nüfus 3 bine yaklaşmış olmasına rağmen özellikle metropollerde 4 bine yakın kayıtlı nüfusu olanlar var.
Bu durum iş adaletsizliğine ve sağlık hizmetinin verilmesini zorlaştırdığını düşünüyoruz bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
S.K.- T.C. Sağlık Bakanlığı hekim başına düşen nüfusun maddi olarak hak kaybına uğratmadan azaltılacağı sözü vermesine rağmen maalesef henüz bu sözünde durmamıştır.
Nüfusu düşük olan ve artma ihtimalinin de olmadığı yerlere yeni birimler açmak, göç alan ve 4 bini geçen bölgelerde yeni birimler açmamak sisteme yeni giren meslektaşlarımızla ve hali hazırda görev yapan meslektaşlarımızı karşı karşıya getirip çalışma barışının bozulmasına ve zor durumda kalmalarına neden olmaktadır.
Son iki senede değişen 2 sağlık bakanı 2 genel müdür ve sayısız bürokrat değişiminin bu sözün tutulmasını geciktirdiğini varsayıyoruz ve durumun bir an önce çözülmesini umut ediyoruz. Devlette devamlılık esastır, beklentimiz odur ki geç de olsa bu sözlerin yerine getirileceğini düşünüyoruz. Aksi takdirde bu her türlü hak kayıplarımız içinden çıkılamaz bir hal alacak.
T.C. Sağlık Bakanlığı, bu adaletsizliklerin çözülmesi noktasında AHEF’i de içine alan çözüm politikaları geliştirmek zorundadır.
26 bine ulaşan aile hekimi sayısının federasyonumuza bağlı üye derneklerinin 20 bine yaklaşan üyesiyle, AHEF olarak bu çözüm bizde var ve konularda saha pratiğini yaşayan deneyim sahibi olan bizleriz. Anne karnındaki bebekten en yaşlı insanımıza, mezradan metropole kadar toplumun her kesimine ulaşabilen nadir birkaç meslek grubundan bir tanesiyiz, ulaşamadığımız hiçbir kesim yok. Birinci basamak sağlık hizmetleri sunumu planlamasında bir de bizi dinleyin, AHEF olarak da biz de çözüm önerilerimizi sunalım.
W– Çıkartılması düşünülen “Ödeme ve sözleşme yönetmeliği” ve ayrıca TBMM yeni kabul edilen “Sağlıkta Şiddet Yasası”na yönelik kritiğinizi alabilir miyiz?
S.K.- Planlanan bu yönetmelik değişikliği 3 senedir yılan hikâyesine döndü ha çıktı ha çıkacak, hak kayıplarınızı telafi edeceğiz, bağlı nüfuslarınız maddi hak kaybına uğramaksızın düşecek, sağlıkta şiddeti önleyecek tedbirler alacağız demelerine rağmen sayısı 300 e ulaşan ve sağlıkta şiddetin esas kaynağı ve çoğu da gereksiz bir kısmı da ASM şartlarında verilmesinin mümkün olamadığı sağlık raporlarını halledeceğiz, çözeceğiz demelerine rağmen bu yönde bir iyileştirme maalesef yapılmadı.
Bunun yanı sıra TBMM de kabul edilen yasa tasarısı, kamuoyuna yansıyan şekliyle ‘Sağlıkta şiddet yasası’ değil, sağlıkta şiddetin önlenmesiyle herhangi bir önleyici, caydırıcı düzenleme ve cezalar öngörmüyor. Ayrıca bu yasa tasarısında, “Vatandaşlarımızın onayı olmadan kendi aile hekimini keyfi olarak bakanlıkça değiştirilebileceği” düzenlemesi öngörülüyor. Bunlar bizim kabul edebileceğimiz şeyler değildir. Bununla ilgili görüşlerimizi genel müdürlük yetkililerine, TBMM sağlık komisyonu üyelerine ve hemen hemen her partiden ilgili milletvekillerine ulaşarak çekincelerimizi anlattık ve sağlıkta şiddet yasa tasarımızı sunduk.
W- Artan iş yükünüz basına yansımakta. Bunlar nelerdir? Bahsettiğiniz hak kayıplarınız nelerdir?
S.K.- Evet, iş yükümüz ve hak kayıplarımız giderek artmakta. Kısaca ve en önemlileri;
1-Yeni sıfır pozisyonlu birimler açılması ile çalışan aile hekimlerinin gelirlerinin düşürülmesi yani ücret hak kaybı ve bunun giderileceği şarta bağlanmadan söz verilmesine rağmen yerine getirilmemesi,
- Aile hekimlerinin her geçen gün ek görev verilmesi ile iş yükünün aşırı artması ve bunun devam etmesi,
- Sağlıkta şiddetin artık dayanılmaz noktalara gelmesi ve bununla ilgili yasa değişikliğinin bu haliyle şiddeti azaltmayacağı aksine çoğaltacağı,
- 2011 yılının başından itibaren getirilen sınıflama uygulaması ile beraber cari giderlerin yarıya düşürülmesi ve şartlara bağlanması ve de geçen zaman içerisinde aile sağlığı merkezi giderlerinin en az %100 artmasına rağmen ödeneğin aynı oranda artmaması,
- Mevzuatın çoğunlukla belli olmayan ve olsa bile aile hekimliği şartlarında verilmesi mümkün olmayan, çoğu kişinin beyanına bağlı olması gereken ve her gün bir kurum/kuruluşun yeni raporlar ürettiği ve şu anda neredeyse 300 e ulaşan Sağlık raporları sorununun söz verilmesine rağmen bugüne kadar çözülememesi,
- Aile Sağlığı Çalışanı eksikliğinin giderilmemesi ve gittikçe bu eksikliğin artması.
W- Check-up konusu basına yansıdı, uygulama başladı mı? Uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
S.K.-Aile hekimi, kendi biriminin hedef kitlesine, kişinin yaşına ve genel durumuna göre zaten bazı tetkikleri istemektedir ve uygun yaş grubuna periyodik muayenelerini, tetkiklerini zaten yapmaktadır.
Aile hekimliğinde çoğunluğu ithal olan ve herkese aynı testi yapalım mantığı israftır ve gelişmiş ülkelerde de örneği yoktur ve hekime şiddeti daha da tetikler, ayrıca check-up uygulaması bilimsel de değildir. Bugün aile hekimi başına kayıtlı hasta sayıları yaklaşık 1000 olan Almanya, 1800 olan İngiltere ve 1500 olan İtalya gibi birçok Avrupa ülkesi bile tüm vatandaşlara tetkik ve muayene yapmak gibi bir lükse ve hekimlerin üzerinde bu içerikte bir iş gücü israfına ihtiyaç duymamaktadır.
W- Aile hekimliğinden talep edilen rapor çeşidi sayısı belirttiğiniz gibi 300 e yaklaştı! Rapor istemlerinin yasal dayanağı var mıdır?Hekimler bu talepleri karşıladıklarında ne gibi hukuki olumsuz durumlar ile karşı karşıya kalabilirler?
S.K.- Çoğu raporlar gereksiz ve ASM şartlarında verilemeyecek olanlar ciddi bir ayıklama yapılmalı ve sonrasında kişinin kendi sağlık beyanı veya E-devlet panelinden var olan sağlık kayıtlarını sunabilir hale gelmeliler.
Bu arada bazı raporlar var ki vermemiz gereken; bunlar gereksiz ve yersizlerinden iyice ayıklanarak verilmeli, zaten bu raporlar da bir elin parmaklarını geçmez.
W- Vatandaş aile hekimini sistem üzerinden kendisi seçebiliyor. Sistem o bölgedeki en az kayıtlı nüfusu olan hekime mi yönlendiriyor yoksa serbest mi? Bu durumun olumsuzlukları nelerdir?
S.K.- Kişi sistem üzerinden kendisi seçebiliyor ancak bu seçimde hekim onayının da alınması gerekiyor yurt dışındaki bir hasta bile aile hekimini internet üzerinden değiştirebiliyor yeni seçilen aile hekimi kişinin kendisini görmüyor sağlık kayıtlarını güncelleyemiyor !
Bu durum aile hekimliği sisteminin işleyişine aykırı şu haliyle birçok sıkıntılara yol açabilecek bir durum.
W- Aile bebeğini-çocuğunu ASM’ye aşı takibi için getirmezse sorumlu aile hekimi midir? Ne gibi yaptırımlar vardır?
S.K.- Bu konuda kişiye de sorumluluk verilmeli yeni doğan inek yavrusunu kaydettirmeyen hayvancılık yapan kişiye para cezası var ama insan yavrusunun takibi ve aşılarının yapılması sorumluluğu cezai müeyyidelerle sadece aile hekiminde annenin babanın sorumluğu yok… Ebeveynlere de sorumluk verilmeli bunu da sağlık okur yazarlığının artırılması ve yasal zorlamalarla, ancak vatandaşın kendisine sorumluluk vererek çözebiliriz.
W- Birinci basamak sağlık hizmetlerinin asli unsuru olan bağışıklama da yaşanan artan aşı reddine karşılık AHEF olarak çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
S.K.- Aşı reddi inanılmaz arttı ve tehlikeli boyutlara geldi. 2011 yılında sadece 183 adet olan aşı reddi sayısı, kamuoyunda ve sosyal medyada dolaşan asılsız dedikodular sebebiyle 2017 yılında 23 bin 600’e ulaştı.
Aşı reddi 50 binleri geçerse toplum sağlığı açısından, özellikle de bebekler için hayati riskler söz konusu olur. Vatandaşlarımızın bazılarında yanlış inanışlarla aşı reddi olduğunu görüyoruz. Aşı kısır yapar, ithal olduğu için içinde ne olduğunu bilmiyoruz, içinde cıva, alüminyum var gibi yanlış inanışlar yüzünden aşı reddi artmakta,burada sosyal medyadaki bilgi kirliliğinin de maalesef etkisi çok. Kamuoyunda hızla artan bu yanlış inanışların düzeltilmesi lazım.
Bu vesileyle yine meclise bebeklik ve çocukluk çağı aşılarının yasayla zorunlu hale getirilmesiyle ilgili yasa tasarımızı ilgili kişilere sunduk ve pek çok ilde eğitim toplantıları, sempozyumlar gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
W- Artan iş yükü ve uygunsuz talepler sanırım aile hekimlerine yönelik şiddetin sebeplerinden. Sağlıkta şiddete dair düşünceleriniz ve çözüm önerilerinizi alabilir miyiz?
devam edecek….