Ana Sayfa Eczacılık “Deprem Bölgesindeki Eczacıların Nakil Hakkı ve İlaç Yokluğu Çözümsüz mü Kalacak?”

“Deprem Bölgesindeki Eczacıların Nakil Hakkı ve İlaç Yokluğu Çözümsüz mü Kalacak?”

TEİS Başkanı Ecz. Nurten Saydan

Bugün aslında Sendikamızın doğum günü ve 17. yılını kutlamak amacıyla keyifli bir gündemle sizlerle bir araya gelmeyi arzu ederdik ama yaşadığımız felaketlerin yaraları sarılmadan yeni sorunlarla boğuştuğumuz için özellikle de depremzede eczacılarımızın sıkıntılarını, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) tasarruf adına yaptığı yanlış uygulamaları ve kronik ilaç yokluğu sorunlarını gündeme getirerek söz konusu sorunların bir an önce çözülmesi adına sesimizi siz değerli basın mensuplarıyla güçlü bir şekilde duyurmak için bir arada olmak istedik.

Bu vesile ile kaybettiğimiz vatandaşlarımıza ve meslektaşlarımıza Allah’tan rahmet yakınlarına ve ülkemize başsağlığı dileriz. Yaşanan felaket; birbirinden güzel illerimizi, ilçelerimizi yaşadığımız güzel topraklarımızı maalesef harabeye çevirdi.

6 Şubat’ta meydana gelen deprem felaketinden etkilenen illerde sayıları beş bini bulan ve ülkemizdeki eczanelerin yaklaşık altıda biri kadar olan eczanemiz deprem nedeniyle oluşan ciddi nüfus azalması ve yıkımlardan dolayı eczanelerinde hizmet veremez duruma geldiler. Bölgedeki eczacılar, eczanelerini nakil edebilmek adına, nüfusa göre eczane açma kriterleri uygulanmaksızın nakil haklarının kendilerine tanımlanması için CİMER’e başvuruda bulunuyorlar; ancak bir sonuç alamıyorlar.

DEPREMZEDE ECZACILAR HAYATLARINA DEVAM EDEBİLMEK İSTİYOR

Deprem felaketi sonrası eczanesi yıkılan, yağmalanan veya ilaçlarıyla dolapları sağlam kalmasına rağmen ailesinden, arkadaşlarından, meslektaşlarından kayıplar yaşadığı ve bölgesinde nüfus kalmadığı için farklı bir bölgeye gitmek isteyen eczacılar, acılarını hafifleterek hayatlarına devam edebilmek, ailelerini geçindirebilmek ve depolara olan borçlarını ödeyerek çalışanlarına istihdam sağlamak, kısacası normal hayatlarına dönebilmek için nakil hakkı taleplerinin bir an önce hayata geçirilmesini istiyorlar.

Başka bir ilde veya ilçede nefes almak isteyen, kaybettiği meslektaşlarının ve çalışanlarının yüreğinde taşıdığı acısını hafifletmek isteyen, yaşadıkları için canları bize hediye olan meslektaşlarımız; depremin üstünden bugün 80 gün geçmesine rağmen yasal düzenlemedeki;

amir hükmü gereğince Sağlık Bakanlığınca henüz bir tespit ve ilan yapılmadığından, hak kaybı yaşamamak için il ya da ilçe dışına eczane nakli yapamamakta olup, ciddi mağduriyetler yaşamaktadırlar.

Yaşanan felaketin büyüklüğü nedeniyle, nüfustaki azalmanın sayısal tespiti uzun zaman alacaktır.

Bugün, içinde bulunduğumuz bu dakikalarda, Birliğimiz ve Bölge Eczacı Odaları temsilcilerimiz, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nda konuyu Kurum yetkilileriyle görüşüyorlar. Yetkililerin sağduyulu davranarak, gerekli adımları atacaklarına inanıyoruz.

Herhangi bir sayısal tespit beklenmeksizin OHAL ilan edilen il ve ilçeler için Sağlık Bakanlığı doğal afet ve mücbir sebeplerle nüfus azalması hâli ilânının biran önce yapılması veya doğal afet ve mücbir sebep neticesinde yasal hakkımız olan “nüfusa göre eczane açma kriteri uygulanmaksızın nakil hakkı”mızın depremzede meslektaşlarımıza doğrudan verilmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin acilen yapılmasını bekliyoruz.

İLAÇ YOKLUĞU KRONİK BİR SORUN HALİNE GELDİ

Eczacıların ve vatandaşın yaşadığı en önemli sorunlardan birisi de artık kronik hale gelen ilaç yokluğu sorunudur. İlaç hammaddesinden ambalaj malzemesine kadar neredeyse her türlü girdinin yurtdışından temin ediliyor olması ve ilaç Euro kurunun gerçek Euro kuruna göre güncellenmemesinden dolayı ülkemizde bulunamayan ilaç sorunu yıllardır hasta ve eczacıyı mağdur etmeye devam ediyor.

Göz damlalarından tansiyon ilaçlarına, kanser ilaçlarından temel antibiyotik ilaçlarına kadar birçok ilaç piyasada yok. Eczacılar ellerinde ilaç olmadığından özellikle nöbetlerde hastalara hizmet sağlayamıyorlar. Hastalar ilaçlarını bulamadıkları için tedavi olamıyor ya da tedavileri yarım kalıyor.

Zira; 21,53 TL Euro kuruyla alınan bir hammadde ile ilaç üretilip belirlenen 10,76 TL Euro kuruyla piyasaya verilmesi mümkün olmadığı gibi, yeni molekül ilaçların ülkemize firmalar tarafından getirilmesine de mani olan bu yanlış uygulamalar “ilaç yokluğunu” arttırmaktan ve vatandaşı mağdur etmekten başka işe yaramıyor.

2009 yılında yani 14 yıl önce ilaç fiyatı belirlenirken kullanılan Euro kuru gerçek Euro değerinin yaklaşık olarak % 7 altında belirlenmişken, geçen 14 yıllık sürede bu fark yaklaşık % 50’ye ulaşmıştır.

Özetle; son yıllarda süratle yükselen reel Euro kurunun hızına, ilaç Euro kuru ayak uyduramamıştır. Dolayısıyla; bu uygulamadan acilen vazgeçilmesi, ekonomik gerçeklere uygun yeni bir düzenleme yapılması gerekmektedir. İlaç üretimi ve ithalatı için asla yeterli olmayacak bu fark oranı yaşanan ve son zamanlarda vatandaşın ismini “ilaç kıtlığı “koyduğu büyük sorunun en büyük sebebidir. Ülkemize yeni bulunan moleküllerin gelemediği, olması gereken ilaçların bile şişe veya ambalaj fiyatları gibi basit ama maalesef doğru olan nedenlerle bulunamadığı bir “ilaç yokluğu “ süreci yaşanmaktadır.

ÇÖZÜM; EURO KURUNUN GERÇEK KURLA EŞİTLENMESİ VE YERLİ İLAÇ SANAYİ

Bu durum, özellikle nöbetlerimizde ilaçlarını bulamayan vatandaşların geceleri ilaç aramak için nöbetçi eczanelerimizin önünde hasta kuyrukları oluşturmalarına, tedavilerinin aksamasına, doktorların tedaviyi değiştirmek zorunda kalmasına hatta tedavi olamamalarına neden olmaktadır. İlacın bulunabilir ve ulaşılabilir olması gerekmektedir. Çünkü ilaç vazgeçilemez, ertelenemez özel bir üründür. İlaca ulaşmayı kolaylaştıracak gerçek iyileştirmelerin de bir an önce yapılarak, ilaç Euro kurunun, güncel ve ekonomik gerçeklere mutlaka uygun hale getirilmesi gerekmektedir.

Bahaneler üreterek ve geçici iyileştirmeler yapılarak “ilaç yokluğuna” çare bulunamaz. Gerçekçi yaklaşımlarla sorunun acilen çözülmesi ve vatandaşın ihtiyacı olan ilaçların eczanelerimize gelmesi sağlanmalıdır. İlaç bulunabilirliği Sosyal Güvenlik Kurumunun bilimsellikten uzak tasarruf tedbirlerine ve firmalara uygulatamadığı “Kamu Kurum İndirimleri”ne bırakılmayacak kadar, ülkemiz ve vatandaşımız için önemlidir.

SGK BİR FİNANS KURUMUDUR, SAĞLIK OTORİTESİ GİBİ DAVRANAMAZ

SGK tarafından tedavi ve ilaç harcamasından tasarruf amacıyla bilimsel gerçekliğe aykırı bir takım yanlış uygulamalar hayata geçirilmekte olup, bunların en çarpıcı olanı da “Terapötik Referans” denilen ve kurum tarafından TR simgesi verilen uygulamadır.

Vatandaşlarımız tarafından “muadil ilaç” da denilen ilaçlar; “eşdeğer”, daha doğrusu biyoeşdeğer ilaçlardır. Aynı etkin maddeyi, aynı miktarda, aynı ya da benzer farmasötik formda içeren, uygulandığı vücut bölgesinden kana geçiş hızı ve miktarı belli sınırlar içinde aynı olan iki ilaç, birbiriyle biyoeşdeğerdir.

SGK’nın Terapötik Referans uygulaması; “eşdeğer ilaç” uygulamasına büyük zarar vermektedir. Bir eşdeğer ilaç, referansıyla aynı etkinlik, kalite ve güvenilirliktedir. SGK’lı vatandaşlarımız tarafından gayet iyi bilinen, zamanında SSK eczanelerinde eşdeğerliliğe bakılmaksızın stokta ne varsa verilen ilaçlar gibi; SGK, TR gurubu ilaçlar için kendi başına yasal düzenlemeler çıkarttı. TEİS olarak hukuksal mücadele ile 2 kere yürütmeyi durdurma aldığımız Danıştay kararları kurum tarafından uygulanmamak için çeşitli bahaneler üretilmeye çalışılıyor. Bu uğraşlar sonucunda da yeni referans gurubu kuran ve adlandıran Sosyal Güvenlik Kurumu yüzünden vatandaşlarımız daha fazla ilaç fiyat farkı ödemek zorunda kaldıkları gibi istedikleri ilaçlara da ulaşamıyorlar.

KOAH hastalarının kolay kullanımı ve ilacı benimsemesinin arttırılması için üretilmiş cihazları görmezden gelip, sadece içindeki “etken madde” ye göre uygulanan fiyatlandırma politikasının vatandaşa faydası yoktur. “Cihaza değil içindeki ilaca para veririm, aradaki farkı vatandaş ödesin” mantığıyla hareket eden Sosyal Güvenlik Kurumuna artık dur demek gerekiyor. Sadece KOAH’ta değil, çocuk antibiyotik şuruplarının en ucuzunun 1 mililitresini hesaplayarak; anne, babalara da fiyat farkı çıkaran uygulamaların da acilen durdurulması gerekmektedir.

KOAH hastaları doktor, doktor geziyor, anne ve babalar başka antibiyotik yazdırabilmek için çocuğunu hastane hastane dolaştırıyor.

Kurum maalesef bu ve benzeri uygulamalarla vatandaşı mağdur etmeye devam etmektedir.

İlginç olan; Kurumun bu uygulamayı sadece fiyat hesabı olarak kullanması. Amaç ise ilaca ödenen parayı ne pahasına olursa olsun düşürmek… Mide asidi tedavisinde kullanılan şurup ile birlikte, başka etken maddeli bir çiğneme tablet aynı reçetede yazılırsa, TR uygulamasıyla eşdeğer oldukları gerekçesiyle Kurum ödeme yapmıyor, hasta beklenen etkiyi göremiyor, tekrar doktora gidiyor, doktor ilaçlar iyi gelmediği için başka ilaçları yazıyor ve bu fasit çember; sağlık harcamalarını gizliden gizliye giderek büyütüyor.

Zararlı örnekleri ve ilaç hizmetine olumsuz etkisi çok fazla olan bu yanlış uygulamadan SGK’nın acilen vazgeçmesi gerekiyor. Kurumun bugün mide koruyucuları veya astım ilaçlarında yaptığı ama yarın öbür gün de daha az ücret ödemek için kanser ilaçlarında dahi başlatabileceği bu uygulama her ne kadar SSK ‘lı yılların uygulamaları gibi olsa da o yılların bilimsel verilerinin bile çok gerisinde olup, günümüz bilimsel gerçekliğine ve halk sağlığına da aykırıdır.

Vatandaşlarımız da, biz eczacılar da SSK günlerine dönmek istemiyoruz.

Özetleyecek olursak: Eşdeğer/Terapötik referans (TR) ifadesi, ülkemizdeki eşdeğer ilaç uygulaması alanında ciddi bir karışıklığa yol açacağından ve uluslararası standartlarda bilimsel olarak da kesinlikle hatalı bir uygulama olduğundan, bir an önce bu uygulamadan vazgeçilmelidir.

SAĞLIK SİSTEMİNE ZARARLI DİĞER BİR UYGULAMA İSE ALTERNATİF GERİ ÖDEMEDİR

Sakın isminde yer alan “alternatif” kelimesine aldanılmasın… Konu “Alternatif Geri Ödeme” değil, adeta “Gizli Saklı Ödeme”dir. Kurum bu uygulama ile bazı ilaçlar için firmalarla tek tek fiyat görüşmeleri yapmakta, Sağlık Bakanlığınca belirlenip yayınlanan resmi fiyatları dikkate almayarak yetkisini aşmaktadır. Bu uygulama için de Sendika olarak Danıştay’da dava açıp kazandık. Çünkü bu tip devletin finans kurumları şeffaf olmak zorundadır; gizli anlaşmalar yapıp firmalardan yeminli ifadeler alamaz, kamunun bilgisi dışında iş ve işlem yapamazlar.

Ancak söz konusu uygulama şekil değişikliği ile kurumca devam ettirilmektedir. Aşağıda bilginize sunduğumuz komisyonun çalışma esaslarına dikkatlice bakıldığında Komisyon üyelerinin sanki istihbarat kurumu gibi gizlilik ve etik kurallar belgesini imzalayarak görevlerine başlayabilmesi çok ilginç bir durum oluşturmaktadır.

Alternatif Geri Ödeme uygulaması o kadar ilginç bir duruma evrilmiş ki, bu ilaçların listesi bile yayınlanmıyor. Kurum tarafından hangi ilaçlarda bu fiyat karmaşasının yaşandığı belirtilmediği için Sendikamıza hasta ve eczacı mağduriyetleri sonucu bize ulaşan bu ilaçların listesi, daha doğrusu bize ulaşan sorunların listesini sizlerin de dikkatinize sunuyoruz. Zira ciddi ve ağır maliyetli hastalıklarda kullanılan bu liste kapsamındaki ilaçlarda oluşan farklar yüzünden hasta vatandaşlarımız perişan oluyor, kutu başı binlerce lira ödemek zorunda kalıyorlar. SGK’nın bu hatalı uygulaması neticesinde hem eczacılarımız hem de hastalarımız çok ciddi bir mağduriyet yaşıyor.

ALTERNATİF GERİ ÖDEME İLAÇLARINDAN DİKKAT ÇEKEN ÖRNEKLER

 
Siz basın emekçileri, biz sağlık çalışanı eczacılar, hastalıkların tedavisi için rapor düzenleyen, reçete yazan doktorlar, bu düzenlemeleri hayata geçiren memurlar dahil hepimiz Kurumun “sağlık şemsiyesi” altında olmanın verdiği güven ve huzurla primlerimizi ödüyor ve bir gün hastalanırsak tedavimizin yarım kalmayacağına, doğru ilacı doğru dozda, doğru şekilde ve mümkün olan en az maddi yükle ulaşacağımıza inanıyoruz.

Anayasa’nın 56/1. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” denilerek sağlık hakkı güvence altına alınmıştır. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında; “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.” diyerek devlete ödevler yüklemiştir. Anayasa’da devletin sağlık hakkıyla ilgili pozitif yükümlülükleri ön plana çıkarılmış olup hiçbir kurumun, toplum sağlığını negatif yönde etkileyecek uygulamaları hayata geçirme hakkı bulunmamaktadır.

Zira; insan sağlığı kaybının telafisini sağlayacak bir maddi karşılık bulunmamaktadır.

Saygılarımızla…

TEİS