Deprem herkes için stres sayılan bir durumdur. Böyle bir durumda insanlar benzer duygu-düşünce ve davranış kalıplarında tepkiler verirler. Sadece deprem değil kaza, yangın, savaş, sel, gibi büyük afetler ve hayatı tehdit eden olaylar, cinsel tacizler ağır stres durumlarıdır. Olayın şiddetine, türüne, önceden hazırlıklı olup olunmamasına, olayın çıkış biçimine, bireyin kişilik yapısına bağlı olarak tepkiler değişir.
DEPREM PSİKOLOJİSİ’NDE ÜÇ DÖNEM YAŞANIR
Birincisi ŞOK DÖNEMİ’dir. Mağdur olan kişi psikolojik şoktadır. Şaşkın sersemlemiş, dona kalmıştır. (Emotionel numbness). Amaçsızca dolaşır, yaralarının farkında değildir. Kendisine veya diğer kaza kurbanlarına yardımcı olma çabası göstermez. Yönelimi bozulur, zaman, yer, kişi kavramları şaşar, bellek kaybı, bilinç dişlenmesi olur.
Prof.Dr. Nevzat TARHAN
17 Ağustos depreminde görüldüğü gibi bir şey yemeden, acıkmadan donakalmış insanlar herkesin hatırladığı manzaraydı. Bu nedenle yakınlarını kurtarma noktasında başarılı olamazlar. Şok tepkisi bedenin psikolojik savunma mekanizmasıdır. Kişi olaya yabancılaşarak psikolojik dağılmadan kurtulabilmektedir. Bu tablo 1-2 gün sürebilir. Bazı bireylerde de panik ve çılgınca davranışlar yaşanır. Kişi birkaç dakika gecikmenin çok geç olabileceğine, kaçarsa kurtulabileceğine inanıldığında, ben merkezci eğilimlerin güçlü olduğu kişilik yapılarında tehlike ile ani karşılaşıldığında bu tür tepkiler rastlanır. Mamafih kendisini 2-3. kattan atıp kolu-bacağı kırılan veya ölen insanların psikolojisi böyledir.
İkinci Dönem: Pasifleşme dönemidir. Mağdur kişi telkine açık ve edilgen haldedir. Yardıma gelenlerin önerilerini dinler yapmaya çalışır fakat basit işleri bile yapamayacak yetersizlik ve becerisizliktedir. Kişi sanki çocukluğun pasif ve bağımlı yıllarına dönmüştür.
Üçüncü Dönem: Toparlanma dönemidir.
Bu evrede kaygı düzeyi yüksektir, telaşlı ve heyecanlıdır. Olayı düşüncelerinde ve rüyalarında sık sık yaşar, irkilme tepkileri, uyarılma ufak bir tık sesi ile sıçramalar yavaş. Uyku derinliği bozulur, uyanmakta güçlük çeker, kabuslu rüyalar görür. Olayla ilgili dikkat artmış, başka konularla ilgili dikkat azalmıştır. (Travma sonrası stres bozukluğu) . bu nedenle fısıltı gazetesi en yaygın iletişim haline gelir. Abartmaya eğilim fazladır, sürekli Depremi konuşur, kurtarma işleminin yetersizliğinden yakınır. Öfkelilik ve düşmanlık duyguları saldırgan ve yıkıcı davranışlara itebilir. Kişi eğer ümidini tamamen yitirirse “Umudu tükendiği anda işlenen suçları” vardır ki bu sosyal barışı zedeler. Bu dönem sağlıklı bireylerde birkaç gün içinde geçer.
DEPREMDE UZAYAN RUHSAL BELİRTİLER
Sevdiklerini depremde yitiren kişilerde suçluluk duyguları ve kendini sorumlu tutma eğilimi ortaya çıkabilir. Matem tepkisi uzar Depresyon belirtilerine dönüşür.
Patolojik Matemin Belirtileri:
Uykusuzluk, hayattan zevk almama, neşesizlik, ölenlerin hatıralarını sayıklayıp durma, kendini suçlama. Bu belirtiler 2 aydan fazla sürdüyse mutlaka tedavi gerekir. Umutsuzluk, özgüven ve benlik saygısının yitimi, yaşama isteğinin azalması varsa Depresyon başlamış demektir.
Örtülü Depresyon belirtileri:
Deprem bölgesinde sağlık birimlerine acil başvuran hastalarda baş, mide, göğüs ağrıları, çarpıntılar, nefes darlığı, Kolit, astım, baş dönmesi belirtileri sık rastlanır. Bu belirtiler psikosomatik belirtilerdir. Beynin stres salgıları salgılamasının organlarda yaptığı işlev bozukluğu ile ilgilidir. Kişinin ağrısı tedavi edilirken ruhsal durumu da tedavi edilmelidir.
Ölümden dönen kişilerin duyguları:
Ölümün çok yakınından geçtikten sonra sağ kalma sonraki hayatta kalıcı bir tesir bırakır. Çeşitli uçak kazaları ve Hiroşima’da sağ kalanlar üzerinde yapılan araştırmalar ortak bazı belirtiler göstermektedir. Kişiler uzun bir süre psikolojik kapanma durumunda kalıyorlar.
Duygusal küntlük veya gerçek duygularını bastırmak için olağan dışı tepkiler vermeler görülüyor. En çokta sağ kalmanın suçluluğu yaşanıyor. “Neden yaşıyorum, keşke ölseydim “, “Onların ölümünden ben sorumluyum” gibi patolojik savunmalar gözlenir. Bazıları sihirli bir yenilmişliğe sahip olduğunu düşünür, ölüme egemen olduğu inancını geliştirir. Böyle yenilmezlik duygusu için de ileri yaşantılarında şovalyelik yapabilirler. Bazıları “Neden ben değil de diğerleri öldüler bu haksızlık değil mi?” diyebilir. Hatta bir hasta “Doğaya çok kızıyorum artık bir çiçek bile dikmeyeceğim” demişti.
Ölümle yüz yüze gelmek:
Hayatın tadını çıkaramadan zamanın ve beklenmeyen bir şekilde ölme ihtimali bazı insanlarda treni kaçırma duygusu geliştirir. Her şey boşmuş bundan sonra hayatımı gönlüme göre yaşayarak geçireceğim diye aykırı bir yaşantıya yönelip ben merkezci şekilde aile ve çocuklarını ihmal edebilir.kendilerini alkole verebilirler. Bazıları da ölümü tatmış olmanın yaş duygusu ile dindarlaşma süreci başlar. Ölümün kaçınılmaz acı bir gerçek olduğunu algılaması ve insanoğlunun çaresiz, güçsüz kalması sığınacak liman arama duygularını harekete geçirir. Allah’a sığınmak korkan bir çocuğun annesinin kucağına sığınması gibi büyük rahatlık verir. Yalnız olmadığını hisseder, “Bana yardım edebilecek sınırsız bir güç var.” diye teselli bulur. Diğer bir tepki de geçmiş yaşantısını gözden geçirir ideal doğrularla yaptıklarını karşılaştırır.
“Aynı hataları tekrarlamamalıyım” diyerek öz eleştiri, kendini sorgulama becerileri geliştirir. Diğer gelişen bir duygu da “Deprem zedeler açlık, sefalet içindeyken ben nasıl sıcak çayımı içebiliyorum?” diyerek yardımlaşma, başkalarını düşünme duygularının gelişmesidir. Bizim toplumumuzda bu yaklaşım yoğun bir şekilde yaşandı. Hatta yunanlı bir kurtarma elemanı bunu görerek Müslüman olduğu gazete haberlerinde geçmişti. Depremden önce ruhsal tedavi gören bazı hastalarda Depremle birlikte düzelmeler oldu. Bunu nasıl açıkladıkları sorulduğunda “Yaşanan acıyı gördükten sonra benim acımın önemsizliğini anladım.” cevabını almıştık. Bir işadamı depremden sonra işçilerinin ücretlerini daha çok arttırdığını söyledi, gerekçe olarak da “Her şey boş ve geçici insanlara iyilik yapmak kalıcı ve güzel, az kazanayım ama kendime iyi insan dedirteyim” cevabını verdi.
Klinik gözlemlerimizde şu anda toplumda Deprem konusunda yaygın bir kaygı yaşandığı ve bunun şiddetlenme eğiliminde olduğu şeklinde. Hatta halen gece boynunda düdük, başında kask, evinin her tarafına sular ve bisküviler doldurmuş olarak yaşayan insanlar var. Gece yatarken “Üzerimde dokuz kat var” düşüncesi ile yatan insan zor uyuyabilecektir., Bazı kişilerde “Her şey Allah’dan” diyerek hasarla birlikte yatabiliyorlar. Böyle yanlış kadercilik kendisini köprüden atıp “Allah beni korur” demek gibi din, akıl ve bilim dışı bir anlayıştır.
Korkuya karşı tepkiler nelerdir.
Kendisini tehdit altında hisseden veya tehlikeye maruz kalan insanda oluşan duygu korkudur. Korku hayatı korumak için insanda olması gereken bir duygudur. Ancak bazen insana derin acı veren bir duygu haline dönüşür. Korkuya karşı başlıca tepkiler şunlardır.
- Kaçma : İçinde bulunduğu durumdan uzaklaşarak acıyı giderme çabasıdır.
- Baş edebilme gücünü kendisinde buluyorsa korkunun üzerine gitme böylece gerginliği giderme çabasıdır. Engeller ortadan kaldırmak için saldırganlık, karşı atılım, kızgınlık, öfke ve düşmanlık duygularını aktarma.
- Baş edebilme gücünü kendisinde bulamıyorsa yetersizlik söz konusu ise ortaya çıkan ruhsal acıyı gidermek için Varolan duruma duygusal katılımı azaltmaya çabalar. İnkar eder, unutmaya çalışır, eğlence ve alkole yönelir. Yenilgi kabul edilmiştir.
- Uzlaşma : Zorlanma yaşatan duruma yaklaşım biçimi değiştirilir. Kişinin “Ego gücü” yerindeyse bir çıkış yolunu bulup, korkudan kazanımla çıkmaya çalışır.
Kendisini Deprem tehdidi altında hisseden bir insan korkunun kaynağını iyi anlarsa çıkış yolu bulacaktır.
ÇOCUĞUN RUH SAĞLIĞINA NE GİBİ ETKİLER YAPIYOR
Depremden sonra yaşanan korku ve kaygı çocukları çok etkilemektedir. Parmak emme, altını ıslatma, kabus görme, yalnız yatamama, büyüklerin yanından ayrılmama, tutunma isteği, sık sık boyna sarılmak sık görülen davranışlardır. Diğer tarafta okul başarısı etkilenebilir, öfke nöbetleri, içe kapanmalar sıkça rastlanır. Sebebi bulunamayan mide bulantıları, karın ağrıları, baş dönmeleri, uyku bozuklukları, neşesizlik, durgunluk 1-2 ay sonra bile çıkabilir.
Neler yapalım ?
Çocuğa, özellikle 9 yaşın üzerindeki çocuğa tehlikeyi anlamasına yardımcı olmak gerekir. “Bir acı yaşanıyor bu acıyı yaşayıp katlanacağız” mesajı vermek gerekiyor. Büyükler sabırlı, kararlı, cesaretli, yardımsever, şefkatli olurlarsa çocukların ruh sağlığında kalıcı bozulmalar olmayacaktır. Çocuklarla daha fazla zaman geçirmek gerekiyor. Onlara sarılıp, dokunup yalnız olmadıkları duygusunu vermeliyiz. Çocukların duygularını, düşüncelerini ifade etmelerine fırsat vermeliyiz, oyun oynasınlar, resim çizsinler, gün boyu yorulsunlar serbest bırakalım. Hayatın normale döndüğü duygusu çocukları rahatlatacaktır. Deprem çilesinin çocuklarımızın erken olgunlaşmasına neden olduğunu söylemek gerekir.
Büyükler neler yapmalı ?
İnsanlar psikolojik olarak eskisi gibi sağlıklı hale getirmek için bazı şeylere dikkat etmelidir.
– Hayatın zor bir döneminden geçiliyor. Toparlanmak için bir zamana ihtiyaç vardır. – Bu olayı düşünen herkes sizin hissettiklerinizi hissetti, acıları paylaşmak acıları azaltacaktır. Fakat acıyla yatıp acıyla kalkmak insanın beyin enerjisini tüketecektir. Şu kuralı unutmayın; “Çaresi varsa çaresine bakılacaktır, üzülmeye değmez, çaresi yoksa üzülseniz de sonuç değişmeyecek daha fazla üzülmeye değmez.”
– Yorgunluk, açlık ve uykusuzluğun bedeninize çok zarar verdiğini unutmayınız.
– Alkol ve uyuşturucu ilaçlardan uzak durunuz, ilgili hekimin verdiği uyuşturucu olmayan ilaçlar çok işe yarayacaktır.
– Depremden kazanımlı çıkmak mümkündür. Özgüvenini kaybetmeyen insanları böyle hayat olayları geliştirmektedir. Tıpkı serçenin kaçma yeteneğinin Atmacanın saldırıları ile geliştiği gibi. Bir hayat olayı yaşadık, sosyolojik psikolojik sonuçları olacaktır. Kabullenip, isyan etmeyecek dersler çıkararak, aklımızı başımıza alacak daha iyi insan olma yönünde özeleştiri yeteneğimizi geliştirerek bu dönemden Türkiye olarak karlı çıkmamız mümkündür.
– Devletin de yapacağı şeyler çok önemlidir. İnsanların kaybedilen güven duygusunun kazanılmasına yardım edici destek gerekir. Devletin hazırlıklı ve örgütlü olması panik, kaos ve dedikoduları önleyecektir. Bakım, tedavi ve rehabilitaston faaliyetlerinde devletin şefkatli bir hekim gibi davranması insanlarımızın güven duygusunu ve yaralarının sarılacağı inancını pekiştirecektir.