Çocukken vücudumuz sürekli hareket halindedir. Koşar, zıplar sürekli oyun oynar ve dans ederiz ama büyüdüğümüzde neden durgunlaşırız? Neden vücudumuz ile aramıza mesafe koyup kendimizden izole oluyoruz? Vücudumuz hareket etmek üzere evrimleşti ama biz günün büyük bölümünü oturarak veya yatarak geçiriyoruz. Tarihin hiçbir döneminde insanlar bu kadar hareketsiz, sakin bir hayat sürmediler. Hayatımıza biraz hareket ve dans kattığımızda neler olacağını görelim. Kendim de aktif olarak dans ettiğim için az sonra okuyacaklarınızı birebir tecrübe de ettim.
Çağlayan Taybaş / Sinirbilim
İnsan beyninin ne kadar karmaşık ve anlaşılması zor bir organ olduğunu biliyoruz. Son yıllarda ortaya çıkan bulgular beyin ve vücudun birbirini etkilediğini gösteriyor. Bağırsak bakterileri, kaslarınız, diğer iç organlarınız sürekli beyninizi etkiliyor. Zihinsel olarak sağlıklı bile olsanız kaslarınız pasif kalması veya bağırsak bakterilerinizin yok olması beyninizi de tehlikeye sokuyor. Tam anlamıyla sağlıklı olmak için her yönden kuşatıcı bir şeyler yapmalıyız. Şimdi vücudun neye ihtiyacı olduğunu anlamak için geçmişe bir bakalım.
İnsanın İhtiyacı Evrimsel Geçmişinde Saklı
Türümüz Homo sapiens’in yaklaşık 200.000 yıllık tarihi vardır. Bizden önceki insan ve diğer primatlarla beraber yaklaşık 2 milyon yıllık bir geçmişe sahibiz. Bu zamanın çok büyük bir kısmında göçebe bir hayat sürdük ve sürekli oradan oraya yürüdük. Yürüyüş ve spor bu yüzden bizim için elzem bir öneme sahiptir. İnsanlar avcı hayvanlardan korunmak için çeşitli silah aletleri yapmaya başladılar. Daha ince motor becerilere sahip olanlar daha güzel ve kullanışlı aletler yaptılar. Bu insanların soylarını devam ettirme olasılığı diğerlerinden daha yüksekti. El, ayak ve vücut kullanımı bu noktada önemli olmaya başladı. Vücut kullanımını ve bazı zihinsel becerileri öğrenmenin diğer yolu da oyunlardı. Hayvanların birçoğu da oyun oynayarak öğrenir.
Sanayi devrimi ve elektriğin keşfiyle beraber çok büyük bir gürültünün ortasına düştük. Uyku düzenlerimiz değişti, kulaklarımız daha önce hiç alışık olmadığımız makine sesleri duymaya başladı. Oysa biz binlerce yıldır kuşların, hayvanların, kısacası doğanın sesini duymaya alışmıştık. Bunun için önerilen en iyi uygulama yogadır. Zihnimizi gürültüden kurtarıp sakinleştirmemiz gerekiyor.
İnsanlık Tarihi Kadar Eski Bir Uygulama: Dans
Ülkemizde her yörenin kendine has bir dans çeşidi var. Her ülkenin her kabilenin kendilerini diğer toplumlardan farklı kılacak dansları var. Dansı bu kadar özel ve yaygın yapan nedir? Bütün danslar bir müzik eşliğinde ritim ile beraber icra edilir. Genellikle toplumun bütün üyeleri dansa katılır. Evrimsel geçmişimize baktığımızda dansın önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. İnsanları kaynaştırıcı, zihinsel yetileri güçlendirici bir şeyler olmalı ki yüzyıllar boyunca hiç bitmeden günümüze ulaşabilsin.
İnsanların dans etmelerindeki en önemli nedenlerden biri dansın duygusal hallerini değiştirmesidir. Gününüz stresli geçmiş ve biraz üzgün olabilirsiniz. Dansa başladığınızda her şeyi unutuyorsunuz. Kalabalık bir grubun içindeyseniz duygularınızı paylaşabileceğiniz insanlar var. Başkalarıyla sohbet etmek, birlikte karmaşık dans hareketleri yapmak size mutluluk veriyor, stres ve anksiyetenizi düşürüyor. Dans figürleri öğrenip onları doğru bir şekilde yaptığınızı fark etmek özgüveninizi de yükseltiyor.
Yeni Figürler Hafızanızı Canlı Tutuyor
Dans etmeyi öğrendiğinizde zamanla yeni figürler, yeni stiller öğrenmek istiyorsunuz. Farklı dansçıları pür dikkat izliyorsunuz ve yaptıkları figürleri aklınızda tutmak için kendinizi zorluyorsunuz. Vücudunuza yeni bir şeyler öğretmek algı dünyanızı genişletiyor, ruhunuzu öfori duygusu ile dolduruyor. Elleri, ayakları ve vücuttaki kasları koordineli olarak kullanmaya başladığınızda vücudunuz hakkında daha fazla kontrol sahibi oluyorsunuz. Aslında nöronlarınız kaslarınızdan gelen ve kaslara giden sinyalleri daha fazla işlemeye başlıyor. Sürekli yaptığınız yürüme, yazı yazma gibi eylemler için çok fazla nöral işlem gerekmez. Nöronlar zaten bu işleri yapmaya alıştığı için zorlanmazlar. Ancak yeni bir motor hareket öğrendiğinizde hareketin çözümlenmesi, doğru icra edilmesi ve hata kontrolü için beynin ve beyinciğin normalden çok daha fazla çalışması gerekir. Beyninizi dinç tutan da bu aktif çalışmadır.
2016 yılında İsrail’den Haifa Üniversitesi ve Amerika’dan İllinois ile Michigan Üniversiteleri’nde çalışan araştrımacılar motor hareketler ile duyguların nasıl kontrol edildiğini gösteren bir makale yayınladılar. Araştırmaya göre küçük zıplamalar ve ritmik hareketler mutluluk duygumuzu artırıyor, stres seviyemizi düşürüyor. Zıplamak ve ritmik bir şekilde dans etmek kasların serbest bir şekilde hareket etmesine olanak tanır. Proprioreseptif uyaranlar aldığında beyin kasların aktif bir şekilde çalıştığını ve rahatlamış olduğunu anlar ve böylece stres seviyemiz de azalır. Dans etmek depresyona karşı güzel bir koruyucu ilaç olabilir.
Parkinson Hastalığı’nda Dansın Etkisi
Latin dansları olsun, yerel halk dansları olsun hepsi temel olarak müziğin ritmi ile koordineli belirli adım örüntüleri ve hareketler içerir. Hem vücudunuzu hem de bilişsel kapasitenizi zorlamalısınız. Dans ederken kas gücü, denge, koordinasyon gibi beden gücü gerektiren şeylerin yanında bellek, dikkat ve görsel uzamsal bilgi işleme süreçleri de aktif çalışır. Müziğin ritmini yakalamak için gerekli müzikalite ise yine farklı beyin egzersizidir.
6 – 18 aydır dans eden insanlar üzerinde yapılan araştırmalar bu kişilerin dans etmeyenlere kıyasla daha iyi dikkat ve hafızaya sahip olduğunu gösteriyor. Yukarıda uzunca bahsettiğimiz beyin plastisite süreçleri de beklendiği üzere dansçılarda daha yüksek çıkıyor. Japonya’da Yeshiva Üniversitesi’ndeki bilim insanları yaş ortalaması 76 olan 201 kişilik bir katılımcı grubunu 40 haftalık dans programına aldı. 40 haftanın sonunda gönüllülerin hafıza ve diğer bilişsel işlevlerinde ciddi artışlar görüldü.
Parkinson hastalığında en büyük sorunlardan biri düşmektir. Hastaların kas kontrolü ve dengeleri zayıfladığı için düşme riskleri artar. Dengeyi ve kaslar üzerindeki hakimiyeti artırmanın en iyi yollarından birisi dans terapisidir. İsviçre’de Lucerne Üniversitesi’nde çalışan Dawn Rose ritme uyarak hareket eden Parkinson hastalarında hareket kontrolünde daha iyiye gittiğini gördü. Bu hastaların dans etmesi hem onların daha iyi hissetmesini sağlıyordu hem de vücutlarını daha iyi kullanmalarına yardımcı oluyordu.
Dans Ettiğimizde Beynin Hangi Bölgeleri Çalışır?
Kısa yanıt “her bölge” olacaktır. Şimdi bu beynin her bölgesini biraz ayrıntılandıralım. Öncelikle dansın başlaması için müzik gereklidir. Beynin işitme korteksi müziği duyacak ve diğer serebral korteks bölgeleriyle bu bilgiyi paylaşacak. Müziğin içindeki ritim çıkarılır ve buna uygun bir şekilde figürler planlanır. Bu noktada frontal korteks yoğun bir şekilde çalışır. Adımların başlaması için gerekli motor hareketler birincil motor korteksi başta olmak üzere diğer korteks bölgeleri ile koordineli bir şekilde planlanır.
Öğrenilen her figür ve dans hareketi hipokampusu çok meşgul ettiğinden zaman içinde hipokampuse yeni nöronlar takviye edilir ve hacmi büyür. Beynin hafıza merkezi gün geçtikçe gelişir. Ayrıca motor hareketlerin kontrolünde görevli presantral girus ve beynin iki yarım küresini birbirine bağlayan korpus kallozum da danstan nasibini alır. Vücudun her tarafını kontrol etmek için iki beyin yarım küresi çok iyi iletişim kurmalıdır.
Dans etmenin insan doğası üzerinde harika bir etkisi olduğu çok açıktır. Hem zihinsel hem de fiziksel anlamda dansın iyileştirici bir gücü vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar da dansın bir terapi çeşidi olarak kullanıldığında etkili sonuçlar verdiğini gösteriyor. Duruşumuz, yaptığımız hareketler, vücudumuzun her hareketi zihnimizi etkiliyor. Bedenimizi doğru kullandığımızda ise bu etkiyi çok iyi kullanabiliriz. Gününüz ne kadar kötü geçerse geçsin, müzik başladığınızda farklı bir dünyaya gireceksiniz.
www.sinirbilim.org/dansin-iyilestirici-gucu