Veysi Dündar Prof. Dr. Hacer Ansal ile Sanayi 4.0 devrimini görüştü: ‘’Dönüşümde geride kalan büyük kaybedecek…’
Dünyamız bir yandan savaşlarla sarsılıp daha öncesinden farklı ve daha iyi olmayan bir geleceğe doğru yol alırken, bir yandan da teknoloji alanında muhteşem atılımlara sahne oluyor.
Bu gelişmelerin bir bölümünden habersiz olduğumuz gibi farkında olduğumuz bir bölümünü de yalnızca seyredebiliyoruz.
Prof. Dr. Hacer Ansal kimdir?
Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliğindeki lisans eğitiminden sonra ABD de Northwestern Üniversitesi’nde master yapmış, beş yıl ABD’de Zemin Mekaniği alanında mühendis olarak çalışmıştır. İngiliz Kültür Heyeti bursu ile gittiği İngiltere’de doktorasını Sussex Üniversitesinde “Science Policy Research Unit (SPRU)”in “Bilim, Teknoloji ve Sanayileşme” programında tamamlamıştır. Cenevre’de UNCTAD’da Teknoloji Programı Bölümünde çalıştıktan sonra İTÜ İşletme Fakültesi’ne girmiş, İktisat Anabilim Dalı Başkanı, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Müdür Yrd. gibi idari görevlerin yanı sıra “Bilim, Teknoloji ve Toplum” yüksek lisans programını açmıştır. 2005 yılında Işık Üniversitesi’ne geçerek “İnsan ve Toplum Bilimleri” bölümünü kurmuştur.
2017 Temmuz’unda Barış İmzacısı olduğundan istifa edene kadar Işık Üniversitesinde çeşitli kademelerde görev yapmış, Teknoloji ve İnovasyon Yönetimi yüksek lisans programını açmıştır. Esnek Üretim Organizasyon Biçimleri, Teknoloji ve İnovasyon Yönetimi, Yeni Teknolojilerin Ölçek Ekonomisine Etkileri, Fordist ve Post Fordist Üretim, Yeni Teknolojilerin Kadın İstihdamına ve Çalışma Hayatına Etkileri, Sanayi 4.0’ın Sosyo-ekonomik Etkileri gibi konularda çok sayıda ulusal ve uluslararası yayını bulunmaktadır.
Sanayi 4.0’ın lideri ABD değil, Almanya
Veysi Dündar (VD): Son dönemde iş dünyası hem dünyada, hem Türkiye’de, 4. Sanayi devrimi olarak nitelendirilen Sanayi 4.0’ı konuşuyor. Geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da bilindiği üzere, Davos’taki Dünya Ekonomik Zirvesinin ana gündem maddelerinden biri bu idi.
İlk önce Sanayi 4.0 nedir, teknik boyutuna girmeden kısaca okuyucularımıza anlatır mısınız Hocam?
Hacer Ansal (HA): Aslında bu devrim, en basit şekilde söylemek gerekirse, en ileri teknolojilerin derinlemesine üretimin içine yerleştirilmesini anlatıyor. En önemli anahtar kelime ise ‘iletişim’. Makine, ürün, sistemler, süreçler ve insanlar, sensörler ve uyarıcılar yoluyla birbirlerine bağlanıyor, birbirlerinden haberdar oluyor ve tüm süreç boyunca birbirleriyle iletişim kuruyorlar. İmalatın /sanayinin sınırlarını da aşan ve günlük yaşama girmiş biçimiyle bu devrime “internet of Things” ya da “Nesnelerin İnterneti” de deniyor.
Ürünler kendi geçmişlerini, mevcut durumlarını, hedef duruma ulaşmak için geçmeleri gereken yolları (ve hatta alternatif yolları) biliyor ve bu doğrultuda ürün makineye nasıl bir süreçten geçmesi gerektiğini anlatabiliyor. Benzer şekilde, çalışanlar da sistem ile iletişim halinde, uzaktan sisteme müdahale edebiliyor ve süreci yönlendirebiliyorlar.
Ayrıca, bir de, makine ve sistemler, uyarıcılar, tüm süreç boyunca veri üretiyor (hangi makine, hangi ürün, hangi sıcaklıkta, ne kadar süre, vb. gibi çeşitli detaylar üretiliyor) ve bu veriler analiz edilerek süreç sürekli olarak iyileştirilebiliyor. Yani, 4. Sanayi devrimi ile üretim süreci, müşteriden tedarikçi ağına kadar bütünleşik bir şekilde çözümleniyor.
Bu verilerin, ilerleyen dönemlerde de, makinelerin kendi kendine karar verebileceği bir sisteme geçişi sağlaması öngörülüyor.
VD: Sanayi 4.0 dönüşümünü en hızlı şekilde karşılayacak olan ülke hangisidir?
HA: Sanayi 4.0, ya da sanayi ve imalat sektörlerinin sınırlarını da aşan biçimiyle “Nesnelerin İnterneti” başta Almanya, ABD, Japonya olmak üzere bütün gelişmiş ülkelerin gündeminde yoğun bir şekilde yer alıyor. 4. Sanayi Devrimi yapısının, önümüzdeki 10 ila 20 yıl içerisinde yaygınlaşacağı, ama Sanayi 4.0’ı ortaya atan ve de başını çekmekte olan Almanya’nın önümüzdeki 10 yıl içerisinde bu dönüşümü tamamlayacağı tahmin ediliyor.
VD: Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği için Sanayi 4.0 bir gereklilik mi? Bu uygulamayı yakalayanlar ve uygulamaya koymayanlar arasında nasıl farklılık olacak? Bu değişim ve dönüşümde Türkiye olarak neredeyiz? Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği hangi kertededir? Sanayi 4.0’a uyum sağlayamayan kaybedecek diyebilir miyiz?
HA: 4. Sanayi devriminin, Türkiye’de de Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının, TÜSİAD’ın, TOBB’un ve çeşitli Sanayi Odalarının da gündeminde olduğunu görüyoruz… Evet, Sanayi 4.0 dönüşümü küresel rekabet için bir gereklilik gibi duruyor, bu dönüşümü yakalayabilenlerin de işi zor da, hele uyum sağlayamayanların ayakta kalması pek mümkün olamayacak gibi… Ege Bölgesi Sanayi Odasının raporunda da “Sanayi 4.0’a Uyum Sağlayamayan Kaybedecek” deniyor…Türkiye bu dönüşümün neresinde diye baktığımızda, TÜSİAD’ın Aralık 2017’de çıkan, Türkiye’de teknoloji kullanıcısı şirketlerin yetkinliğini araştıran, “Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği: Türkiye’nin 4. Sanayi Devrimi” başlıklı bir araştırma raporuna göre:
1- Türkiye’de şirketlerin büyük çoğunluğu sanayide dijital dönüşüm konusunda bilgi ve ilgi seviyelerinin yüksek olduğunu belirtirken, dönüşüme hazır olduğunu düşünen şirketlerin oranı nispeten daha düşük.
2- Sanayi şirketlerinin dijital dönüşüm uygulama alanlarında henüz pilot projeleri gerçekleştirme aşamasında olduğu görülüyor.
3- Şirketlerin yetkinlik seviyelerinin sektörlere göre farklılaşmadığı görülüyor. Bununla birlikte, büyük ölçekteki şirketlerin (yıllık 250 milyon TL’den fazla geliri olan şirketler) sanayide dijital dönüşüm yetkinlik seviyeleri küçük ölçekli şirketlere nazaran daha yüksek..
4- Şirketler, dijital dönüşümün önündeki en büyük engellerin yatırım maliyetlerinin yüksekliği ve yatırımın geri dönüş belirsizliği olduğunu belirtiyorlar.
Robotlar işçilerin yerini alırsa
VD: Dijital teknolojilerle bağlantılı olan bulut bilişim, büyük veri (Big Data), akıllı fabrikalar, akıllı şehirler, robotlar, sensörler ve 3 boyutlu (3D) yazıcılar gibi teknolojik gelişmeler sadece insanların nasıl çalıştığını değil, nasıl insanlar olacağını da belirleyecek gibi görünüyor… İnsanlığı bekleyen handikaplar nelerdir? Bu konuda bizi bilgilendirirseniz…
HA: Yazılanlara bakılırsa, bilgisayarlarla yönetilen, tam otomatik, tüm üretim tesislerinin internete bağlandığı ve robotların hem imalat hem de hizmetler sektöründe söz sahibi olduğu bir çağa giriyoruz.
Sanayi 4.0 dönüşümü ile ortaya çıkan bütünleşik sistemin ortaya çıkaracağı en büyük handicap bence insan emeğine duyulan ihtiyacın azalacak olması ve yapay zeka ve robotların bir anlamda insanları işlerinden edecekler olması. Aslında, yeni endüstriye ayak uyduramayan herkes, her şey –yani şirketler ve ülkeler de…- bu durumdan çok olumsuz etkilenecek. Pek çok meslek ortadan kalkacak. Örneğin, Yatırım danışmanı, hastabakıcı, taksi ve kamyon şoförleri teknolojiyle rekabet eder hale gelecekler. Somut örnek verecel olursak, diş teknisyenlerinin işinin 3 boyutlu yazıcılar tarafından yapılacağı, vergi danışmanlarının işini de algoritmaların devralacağı öngörülüyor.
VD: Sanayi 4.0’ın emeğin geleceğine olan etkilerini biraz daha açar mısınız?
HA: Emeğin geleceği açısından meseleye baktığımızda, 4.sanayi devriminin dünyada genel olarak istihdamı son derece olumsuz etkileyeceği çeşitli kaynaklarca vurgulanıyor… Mesela, Oxford Üniversitesinde yapılan bir çalışmaya göre, 10 yıl içinde ABD’deki işlerin % 47’si yok olma riski taşıyor…
Somut bir örnek verecek olursak; geçen yıl şoförsüz bir kamyon konvoyu Sofya’dan başlayıp Avrupa’yı baştanbaşa katedip Hollanda’da Rotterdam limanına ulaştı. Bu nakliye şirketleri açısından nakliye maliyetinin % 75’ini oluşturan emek gücünden tasarrufun çok daha ötesinde bir kârlılık demek, çünkü yasalara göre kamyon şoförleri günde 8 saat ara vermeden ancak 11 saat direksiyon başında kalabiliyor iken, sürücüsüz araçlar günde 24 saat yol alabiliyorlar. Bu, maliyetin % 25’i ile iki misli verim almaya karşılık geliyor. Ayrıca km. başına ücret alan ve dolayısıyla hızlı gitme eğiliminde olan şoförlere göre, optimum hıza ayarlanmış olan sürücüsüz araçların yakıt tasarrufu ciddi boyutlara ulaşıyor. Bu gelişmenin işgücüne etkisi sadece kamyon şoförlerinin işsiz kalması da değil aslında; onun yanında otoyollar boyunca kamyon şoförlerine hizmet veren moteller, benzin istasyonları, restoranların büyük oranda işlerini kaybediyor olması da, yine ekonomik olarak hatırlanması gerekli bir nokta…
Almanya’nın devlete bağlı bilişim teknolojileri kurumu olan Bitkom’un yayınladığı bir rapora göre, gelecek beş yıl içinde robotlar ve algoritmaların insanlardan işleri devralması sebebiyle Almanya’da 3.4 milyon kişi işini kaybedecek. Bu da şu anda 33 milyon kişinin sigortalı çalışmakta olduğu Almanya ekonomisi için her on kişiden birinin işini kaybedebileceği anlamına geliyor.
Yine Bitkom Raporunda, bu hızdaki bir değişimin etkileyeceği sıradaki sektörlerin bankacılık, sigorta ve hatta kimya ve ilaç sanayi olduğu da ifade edilmiş. Ayrıca da gelecek yirmi yılda bugün varolan mesleklerin yarısının yok olacağı öngörülüyor.
Diğer yandan, Sanayi 4.0 ile birlikte geleneksel çalışma alanları kalktıkça, ucuz emek nedeniyle emek-yoğun işlerin yapıldığı gelişmekte olan ülkelerdeki istihdamın da çok büyük bir darbe alacağı açık. Bunun izlerini Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun açıkladığı bir raporda da görmek mümkün: 50 büyük şirketin global tedarik zincirinde, gelişmekte olan ülkelerde taşeronlarla çalışan ve zaten yoksulluk içinde yaşayan, 116 milyon gibi işini kaybedecek bir gizli işgücünden bahsediliyor. Bir başka ILO raporuna göre, iki yıl içinde (2018-2019) işsiz sayısının 4.8 milyon kadar artması bekleniyor. Almanya, Fransa, Çin, Brezilya gibi 15 büyük gelişmiş ve “emerging market” denilen ülkeleri kapsayan bir başka araştırmada da, sanayi 4.0 dönüşümü ile birlikte sadece bu ülkelerde 7.1 milyon işin yok olacağı, bunun yanı sıra bilgisayar mühendisliği, IT ve matematik alanlarında 2.1 milyon yeni işin ortaya çıkacağı belirtiliyor.
Sadece Avrupa’da 2020’ye kadar 850.000 Bilişim Teknolojileri elemanı açığı olacağı ve en çok da, mesela, veri yönetimi, veri güvenliği, programlama, büyük veri analizi gibi, yazılım geliştirme becerilerine sahip elemanlara ve en çok da siber güvenlik uzmanlarına ihtiyaç olacağı öngörülüyor…
Yeni dönemde kadının yeri
VD: Sanayi 4.0’ın günlük hayatımıza getireceği değişimin kadınlara nasıl yansıyacağı konusunu irdelediğinizde, ne tür veriler elde ettiniz?
HA: Bilindiği üzere, hemen hemen her sektörde kadınlar daha ziyade vasıfsız ya da düşük vasıflı emek-yoğun işlerde çalışıyorlar, dolayısıyla özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerdeki emek-yoğun işlerde çalışan kadınların işlerini kaybetmeleri riski çok yüksek…
Dünya Ekonomik Forumu 2016 konferansında tartışmaya açılan ve 4. Sanayi Devrimi’nin kadınların çalışma yaşamına katılımını nasıl etkileyeceğini inceleyen Endüstride Cinsiyet Ayrımı Raporu’na göre, gelecek 5 yıl içinde 3 milyon kadının işini kaybetmesi bekleniyor. Ayrıca, Dünya Ekonomik Forumu raporunda Sanayi 4.0 dönüşümüne bağlı olarak açılacak yeni işlerde, teknik alanlarda çok az varlık gösteren kadınların ateş hattında olacağı ikazında bulunuluyor.
Sanayi 4.0 ile birlikte daha da gelişeceği ve büyüyeceği öngörülen BİT sektörüne baktığımızda, bilgisayar ve enformasyon teknolojilerinin cinsiyet eşitsizliği açısından çok kötü bir şöhreti olduğu zaten biliniyor.
Tüm dünyada üniversitede okuyan her 1000 kadından sadece 29’u bilişim veya ilgili bir alandan mezun oluyor ve bu 29 kadından sadece 4’ü bilgi ve iletişim teknolojileriyle ilgili bir işe giriyor.
Deloitte firmasının uluslararası bir araştırmasının (2016) bulguları da, 2016 sonu itibari ile gelişmiş ülkelerde kadınların IT sektöründeki işlerin %25’inden daha azında istihdam edildiği yönünde… Öte yandan, İskoçya’da teknoloji sektöründe yürütülen bir araştırma teknik işlerin sadece %18’inde kadınların olduğunu ve araştırmanın katılımcılarının bu açığın gelecek 15 yıl içinde de kapanma olasılığının olmadığını düşündüklerini ifade ediyor. İngiltere’de 2014 yılı Bilgisayar Bilimleri mezunlarının sadece %20’si kadın. Daha da kötüsü, ABD’de 1980’de Bilgisayar Bilimlerinde kadınlar toplam mezunların %36‘sını teşkil ederken, 30 sene sonra, 2010’da bu oran %18’e düşmüş. Avrupa’da da 2014 yılında bilişim mezunlarının sadece %20’si kadın.
Bu sektörde çalışan kadınlara baktığımızda; Avrupa Komisyonu 2014 yılı raporuna göre ise, BİT sektöründe çalışan 7 milyon kişinin (ki bu sayıya çağrı merkezlerinde çalışanlar da dahil…) %30’a yakını kadın; bu oran uzman seviyesinde %16’ya düşüyor. Uygulama ve sistem geliştiricilerde ise kadın çalışan oranı %10.
OECD ülkeleri genelinde de, 2015 yılında Bilişim teknolojisi ile çalışan uzmanların sadece % 20’si kadın.
Dünya Bankası 2016 Dünya Gelişme Raporu’nda, erkeklerin dijital sektörlerde çalışma oranının kadınların 2.7 katı kadar olduğu, spesifik Bilişim becerileri gerektiren işlerde ise erkeklerin kadın çalışanların yaklaşık 8 katı kadar olduğu belirtiliyor.
Bilişim (BIT) sektörünün en önemli geliştiricilerinden biri olan Silikon Vadisi’ne baktığımızda da durum pek farklı değil.. Örneğin Apple şirketinde, teknik işlerde çalışan kadın oranı %20 ve bu konuda en iyi durumda olan şirketlerden biri olarak biliniyor. Twitter’da ise bu oran sadece %10. Dünyanın en büyük 11 teknoloji firmasında teknik işlerin %85’i erkeklere ait.
BİT Sektöründe de kadınları yönetici kadrolarda görmek mümkün değil; 2016 yılı itibarı ile kadın CEO’ların oranı %5 ile tüm sektörler ortalamasının %4 altında bulunuyor. Daha da ilginci, tüm hiyerarşik seviyelerde – Yönetim Kurulu Üyeliğinden idari-icrai en alt rollere kadar – BİT sektöründe kadın çalışan oranı, tüm sektör ortalamasının altında seyrediyor. Bu haliyle BİT sektörü erkek çalışan oranı sıralamasında, geleneksel ve kas gücüne dayalı özellikleri daha çok olan Temel ve Altyapı (Basic and Infrastructure) ve Enerji sektörlerinden sonra 3. Sektör ünvanına sahip durumda.
Bunun yanı sıra, Bilgisayar Mühendisliğinden mezun kadınların işe girdikten sonra işi terk oranı da bir hayli yüksek…Mesela teknik işlerde çalışan kadınların %56’sı kariyerlerinin daha ortasında iken işlerinden ayrılıyor. Tüm sektörler bazında eşit muameleye tabi olmadığını söyleyen çalışan kadınların oranı % 45 iken, BİT sektöründe bu oran çok daha yüksek: % 54.
Daha da çarpıcı olan; Dünya Ekonomik Forumu’nun, 2014’de yaptığı kadınlarla erkeklerin eşit ekonomik ve politik katılımını ifade eden cinsiyet paritesinde 80 yıl içinde eşitlik sağlanacağı öngörülürken, 2015 yılında bu 117 yıla çıkmış olması. Bu değişiklik, dijitalizasyonla oluşacak teknolojik değişimlerin kadınlara yapacağı tahmin edilen olumsuz etkinin açık bir göstergesi sayabiliriz sanırım…
Kadınların BIT sektöründe yoğun olarak yer almasının önündeki nedenler/ engeller arasında, kadının toplumsal rolü konusundaki ataerkil kültür, gelenekler, ataerkil kültürün kadınlar tarafından içselleştirilmesinden kaynaklanan içsel engeller ve erkek baskın çevreler gibi dışsal engeller, rol modellerin yetersiz olması, çalışma-ev hayatı dengesi kurma konusundaki güçlükler sıralanıyor.
Türkiye’de, elde edilebilen sınırlı veriye bakarsak, durum pek farklı değil: Dünya Ekonomik Forumu “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi”nde 2015 yılı itibarı ile 144 ülke arasında 130. sırada olan Türkiye, kadınların iş gücüne katılım oranında dünyada 123’üncü, OECD ülkeleri arasında ise % 34 oranı ile 35. sırada yer alıyor. TÜİK 2016 verilerine göre ise Türkiye’de maaşlı çalışan erkeklerin oranı %69 iken kadınların oranı %30 düzeyinde. Ayrıca, ILO verilerine göre, Türkiye’de 2007’de toplam istihdamda kadınların yüzde 18’i orta ve üst düzey yönetici iken, 8 yıl içinde 2015’te bu rakam maalesef yüzde 14’e kadar gerilemiş bulunuyor.
Türkiye’de tüm bilişim sektöründe kadın çalışan yüzdesi ise 2016’da %28 imiş, telekomünikasyon sektöründe çalışan kadın oranı ise daha düşük; yaklaşık %23. Bu oranlar sanırım Türkiye’de Sanayi 4.0 dönüşümünde kadının olası yeri konusunda bir fikir verebiliyor…
Bir de, Türkiye’de gelecek vadeden BİT sektörüne eleman yetiştiren yüksek öğrenim bölümlerindeki öğrenci sayılarına bakarsak; 2012-2013 öğretim yılında, Elektrik-Elektronik, Kontrol ve Haberleşme Mühendisliği bölümlerine başlayan kız öğrenci sayısı, bu bölümlere yeni başlayan toplam öğrenci sayısının %19’u kadar olduğunu görüyoruz. Bu bölümlerden aynı yıl, mezun sayılarına bakıldığında ise, kız mezunların oranının %16 olarak gerçekleşmiş olduğu görülüyor.
Takip eden yıllar itibarı ile Bilgisayar Bilimleri ve Elektronik-Otomasyon bölümlerinde eğitim gören kız öğrencilerin 2013 ve 2016 yıllarındaki oranlarına baktığımızda maalesef rakamlarda bir gelişme olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, Sanayi 4.0 devriminden, ülkemiz kadınlarının da, cinsiyetler arası hem nicelik hem de nitelik olarak var olan istihdam uçurumunu kapatacak şekilde faydalanma ve ortaya çıkacak fırsatlardan yararlanabilme olasılığı maalesef bir hayli düşük duruyor…
Yeni dönemde günlük hayat
VD: Sanayi 4.0’ın günlük yaşama yansımalarını bir kaç örnekle daha anlaşılır kılabilir misiniz?
HA: Bir örnek verecek olursam; evinizde var olan tüketim araçları ve gıdaların raflarının tartı sistemleri ile donatıldığını düşünün. O tartı sisteminin sizin çeşitli ürünleri ne kadar sıklıkla kullandığınızı takip eden, mesela sabunu ya da şampuanınızı haftada ortalama kaç defa kullandığınızı ve ne kadar süre içinde tüketeceğinizi hesaplayan bir bilgisayarı var. Bu bilgisayar, buzdolabınızın, içindeki yiyeceklerin durumu ile ilgili ilettiği bilgileri de toplayıp evinizde bitmekte olan tüm ürünlerin listesini çıkarıyor ve marketinizin bilgisayarına sipariş veriyor. Marketteki başka bir bilgisayar da bu siparişleri bantlara, sonra da küçük alışveriş sepetlerine gönderiyor. Bu sepetler, dronların üzerinde bulunan sensörler aracılığı ile evinize yollanıyor, kapıda size ait özel asansörü şifre ile kendi kendine internet üzerinden açıyor ve böylece dairenize kadar taşınıyor…
Daha yakın gelecekte gerçekleşebilecek gibi gözüken başka bir örnek ise, akıllı telefonumuzdan çağıracağımız sürücüsüz elektrikli bir araç istediğimiz noktadan bizi alıp dilediğimiz noktaya götürecek. Kullandığımız kilometre kadar bir bedeli kredi kartımızla ödeyeceğiz ve park yeri aramak derdi ile de uğraşmayacağız. Üstelik bu araçların kaza yapma ihtimali olmayacak, havayı kirleten gazlar ve gürültü de çıkarmayacaklar. Kişisel otomobillere gereksinimi bir hayli azaltacağını düşünürsek bu gelişimin otomobil sektörünü nasıl etkileyeceği konusunda da çalışmalar yapılıyordur sanırım…
Diğer yandan, yanımızda taşıyacağımız bir mobil sağlık robotu tansiyonunuzu, kan şekerinizi yada kollestrolünüzü düzenli olarak ölçüp doktorunuza raporlayacak, herhangi bir sağlık probleminiz çıktığında hemen teşhis edilebilecek ve tedavinin önü açılacak.
Bilimkurgu filmlerinde görmeye alışık olduğumuz hizmetçi robotlar, hızla gündelik hayatımıza dahil olacak; ütümüzü yapacak, çamaşırımızı yıkayacak, evimizi temizleyecek yada yemek yapacak ve elbette köpeği de o gezdirecek…
Tarlalarda robotlar görev alacak, küresel ölçekte birbiri ile haberleşen bu makineler, toprağın cinsine göre doğru ürünü doğru miktarda üretecek ve üstelik üretilen ürünlerde hormon yada kimyasal kalıntılar olmasına da izin vermeyecek.
Madencilik gibi tehlikeli sektörlerde de robotlar çalışacak, hem insan yaşamı bu gibi tehlikeli işlerde riske atılmayacak. Hem de İnsan gücü tarafından üretilemeyecek miktarlarda üretim bu sayede sağlanabilecek.
3 boyutlu yazıcılar sayesinde kişiye özel butik imalatlar ortaya çıkacağı gibi, evinizdeki 3 boyutlu yazıcı sayesinde bazı temel ihtiyaçlarınızı, mesela bardak, tabak, mücevher, masa sandalye, t-shirt gibi şeyleri kendiniz de üretebileceksiniz. Yani, üretim evlere girecek, ya da tüketici aktif olarak üretime katılıyor olacak…
VD: Genel kapitalist sistem açısından olası gelişmelerin neler olabileceği konusunda akıl yürüttüğünüzde, bilmemiz gerekenler hakkında neler paylaşırsınız bizimle?
HA: Kapitalist sistemin genel işleyişi açısından bakarsak, bu gelişmeler nelere yol açabilir diye düşündüğümde çeşitli sorular takılıyor aklıma… Mesela, Sanayi 4.0 ile verimin ve üretimin ciddi biçimde artacağı ancak işsizliğin büyüyeceği bir ekonomide bütün bu üretilenleri kim tüketecek? Sorusu çok ciddi bir soruna işaret ediyor… Eğer kapitalist sistem içinde ulus devlet boyutlarını da aşacak bir şekilde sosyal hayatı düzenleyen bir sistem değişikliğine gidilmez ise, yepyeni bir sosyal refah devleti düzeni gibi bir düzen geliştirilerek, işsizlere maaş bağlanmaz ve tüketimin devamlılığı sağlanamaz ise, sistemdeki üretim ile tüketim dengesizliği nasıl çözülecek? Ayrıca, Sanayi 4.0 aynı zamanda ülkeler arasında rekabeti daha da artırmayacak mı? Yeni pazar kavgalarına yol açmayacak mı? Dolayısıyla, bütün bu gelişmeler, sınıfsal-toplumsal-bölgesel-küresel güç çatışmalarına, sosyal patlamalara, krizlere, tıkanmalara ve yeniden yapılanmalara yol açmayacak mı? Bu tür sorular geliyor aklıma…
VD: Kendilerine yüklenen çeşitli toplumsal cinsiyet rollerinden (ki artık robotlar tarafından yapılacak olan çeşitli rutin ev işlerinden de kurtulması anlamına geliyor…) ve geleneksel baskılardan sıyrılmış kadınlar nasıl bir dünya yaratırlar sizce? Siz ne söylersiniz bu konuda?
HA: Her şeyden önce, Sanayi 4.0 dönüşümü ile giderek artacak gibi görünen işsizliğin yanı sıra, cinsiyet eşitsizliği konusunda da çok ciddi önlemlerin alınması, devletin acilen teknoloji ve istihdam politikaları geliştirerek kadınların bilişim alanında eğitim almalarını teşvik etmesi, dijital beceriler edinmesini ve dijitalleşen dünyanın yeni iş alanlarında kadınların yer almasını sağlaması zorunlu görünüyor.. Ayrıca şirketlerin de bu konuda özel politikalar uygulamaları 7bson derece önemli… Ama tabii bu gibi adımların atılabilmesi ve yaygınlaşması konusunda işin yine tüm kadınlara, kadın mücadelesine bağlı olduğunu ve işin yine feminist kadınlara düştüğünü vurgulamam gerek…
Öte yandan, dünyamızda mevcut sistemin ortaya çıkardığı 4. Sanayi devriminin yakın gelecekte muhtemelen çeşitli güç çatışmalarına sahne olacağını düşünürsek, bu devrimin yaratacağı olanaklardan kadınların yararlanması halinde, ekonomik getirilerinden çok daha önemli sonuçlar ortaya çıkamaz mı? diyorum, -size ütopik gelebilir ama bence şu olabilir: Kendilerine yüklenen çeşitli toplumsal cinsiyet rollerinden ve geleneksel baskılardan sıyrılmış kadınların, geleceğimizi belirleyecek olan BİT sektörü başta olmak üzere, toplumun ve ekonominin her alanında yerini almış, ama özellikle de teknolojilerin gelişim yönünü belirleyecek sektörlerde, karar verici konumlara gelmiş kadınların, tüm yaratıcılıklarını kullanarak, şu anda erkek egemen kapitalist sistemin getirdiği savaş, çatışma ve krizler dünyasından çok daha güzel bir dünya yaratabilecek olmaları… Bu olasılık üzerinde ciddiyetle durmak ve gerçekçi olup imkansızı istemek gerekir diyorum.