Berko İlaç Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ecz. Berat Beran ile keyifli bir sohbet;
İsminiz geçince yüzümüzde bir tebessüm oluşmakta. Sıra dışı bir hikâye, eczacı, girişimci, iş insanı, şair, anı yazarı ve hepsinden önce gelen bir hümanist…
W- Diyarbakır’ınızı bizimle paylaşır mısınız?
B.B.- Diyarbakır paylaşılmaz yaşanır. Diyarbakır kelimesi geçince keşke tansiyonumu ölçseniz, değişimi fark edersiniz. Şu anda yaşayan Diyarbakırlılar içinde en yaşlı benim muhtemelen, orijinal Diyarbakır’ı yaşamış biriyim. Şehir olarak 7 bin 500 yıllık bir tarihe sahiptir. 7 tane kitabım var, 6 tanesi Diyarbakır üzerine… Kitaplarımda Diyarbakır’ı, okulumu, mahallemi, ailemi ve kültürü anlattım. O kadar çelişkili bir hayat yaşadım ki… Ben Surdibi’nde doğdum ve büyüdüm. Ardından Diyarbakır’da Maarif Kolejini kazandım, o zamanın Maarif Koleji bugünün Robert Koleji gibiydi, yatılı okudum ve tamamen yeni bir dünyanın kapıları açıldı önümde; evimizde yer sofrasında herkes bir tabaktan yerken, okulda pilavı çatalla yiyeceğimi söylediler. Hayata bakış açım tamamen değişti. Sonrasında da Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesini kazandım. 50 bin lira borç para ile eczane açtım, üç gün sonra ise “ben bu eczaneye sığmam, ben ilaç yapacağım” diyerek önce eczanemin içinde ufak denemeler yaparak, sonra da Beran Laboratuvarı’nı kurarak ilaç üretimine ilk adımları attım.
W- İlk olarak hangi ilacı çıkardınız?
B.B.- Sağlık sektöründe ve ilaç sanayisinde büyük çoğunluğun bildiği gibi hikâyemin başlangıcı, Türkiye’de ilk serum fizyolojiği ürün formunda “Berkofiz” markasıyla tıbbın hizmetine kazandırmamla başlıyor. Serum fizyolojik fikri beni 20 yıl sanayide hem geçindirdi hem de sanayiye hazırladı.
W- “Seçtiği kulvarda ilk ve tek olma” sanırım bu başarınızın temel misyonu, doğru muyuz? Bu çerçevede inovasyonlarınızdan bahseder misiniz?
B.B. Serum fizyolojik fikrinden sonra yine Türkiye’de bir ilk olan “çinko” elementini ürün formunda tıbbın hizmetine kazandırdım. Türkiye’deki ilk T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı ruhsatını alma cesaretini gösterdim, Bakanlığın kestiği 1 numaralı ruhsat Berko İlaç’a aittir. Benim çıkış noktamın başlangıçları bunlar oldu. Çinko elementini T.C. Tarım ve Orman Bakanlığından ruhsatlandırarak, Türkiye’deki doktorlara kabul ettirdim. Yüz binlerce kitap bastım. Kapı kapı fakülteleri dolaştık, çocuk doktorlarını dolaştık ve çinkoyu öğrettik. Şu anda pazarın %50’sinden fazlası Berko İlaç’a aittir. Tedavide kullanılan magnezyumun ilk tablet formunu da Berko İlaç tıbbın hizmetine kazandırdı. Ben her zaman sıra dışı biri olmak istemişimdir; öyle bir ilaç yapacağım ki her eve gireceğim derdim. Bugün Türkiye’de en çok satılan 100 ilacın içinde 4 tane ilacımız var. Yakın zamanda yeni kalsiyum, magnezyum, D vitamini ürünlerimiz pazara sunulmuş olacak.
W- Berko İlaç olarak akut pazardaki liderliğinizi bırakmadan kronik hastalıklar pazarındaki konumuzu istediğiniz noktaya taşımakta mısınız?
B.B.- Berko akut ilaçlarla şu an bulunduğu noktaya geldi. Berko İlaç olarak akut tedavide bir firmanın gelebileceği en yüksek yere geldik, akut tedaviler artık Berko için hedef değil. Bir firmanın ileriye gitmesi için kronik ilaçlara da ihtiyacı var. Gelecek için süratle ileri teknolojiye kayıyoruz. Ar-Ge’miz şu anda kronik ilaçların ruhsatı için çalışıyor; Bakanlıkta onay bekleyen 20 dosyamız mevcut. Çok yetkin 34 kimya mühendisi ve eczacının çalıştığı Ar-Ge Merkezimiz var. Diyabet, tansiyon, kanser ilaçları üretmek için fabrikada yerimiz hazır. Ruhsat aldığımız antibiyotik ilaçlarımız mevcut, üretim için antibiyotik fabrikası açmayı planlıyoruz.
W- Avrupa GMP onaylı tesislerinizde üretilen ürünlerinizi kaç ülkeye ihracat yapmaktasınız, yeni hedef bölge-ülkeler var mıdır?
B.B.- Yakın zamanda üretim tesislerimiz için Avrupa GMP onayı almanın gururunu yaşıyoruz. Aralarında Irak, Vietnam, Suudi Arabistan, Azerbaycan, Katar, Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Vietnam, Lübnan, Bosna Hersek, ABD gibi ülkelerin olduğu 23 ülkeye ihracat yapıyoruz. Dış pazara ilk etapta OTC ürünlerimiz ile çıktık. Şimdi Avrupa GMP onayımızı da almamız ile kronik ilaçlarımız da çıktığı zaman ciddi bir pazarımız olacak.
W– Cumhuriyetin 100 yılında yerli ilaç üretimini ve sektörü değerlendirir misiniz?
B.B.- Bizim çok güçlü bir ilaç sanayimiz var. Dünya standartlarında üretim yapıyoruz hatta dünya standartlarının da üzerinde… Balkanlar, İran, Irak, Ortadoğu, Afrika hatta Rusya’da ilaç sanayisi yok. Eğer Türkiye’de ilaç sanayisine gereken önem verilirse Türkiye ilaç üretiminde çok daha iyi noktalara gelir. Çok iyi yetişmiş insan gücümüz var ve tesislerimiz çok iyi. Doğru uygulamalar yapılırsa çok daha üretken, daha sağlıklı bir ilaç sektörümüz olur. Ama sağlık otoritesinin ilaç politikalarında hata var. Hep söylüyoruz, ülkemizde fiyatlandırma politikası çok yanlış, sürdürülebilir değil mutlaka değişmesi lazım. Aslında İlaç Fiyat Kararnamesi’nde sıkıntı yok. Sıkıntı uygulamada. Uygulamanın değişmesi ve ilaca hak edilen fiyatın verilmesi lazım… Başka sıkıntılarımız da var. Onların da bir an önce çözümlenmesi lazım. Hammadde sıkıntımız var. Hammaddeye ulaşmakta güçlük çekiyoruz. Bu politikalarla Ar-Ge çalışması yapmak, yeni molekül bulmak hayal… Doğruyu konuşalım. Olmaz, yapılamaz. Yabancılar Türkiye’ye geldiklerinde, torba torba ilaç alıp götürüyorlar. Çünkü dünyaya göre ilaç fiyatlarımız çok ucuz. Tüm bunların detaylıca konuşulması ve değerlendirilmesi lazım…
W- Oldukça mümbit ve renkli bir coğrafyadan gelmeniz “yazarlığa” adım atmanıza vesile oldu mu, nasıl başladınız?
B.B.- Arkadaşım Mehmet Ekinci bana dedi ki, “Berat niye yazmıyorsun? Sen bir şey anlatırken herkes dikkatle dinliyor, ayrıca herkes bir olayı bir kere anlatınca dinlenir, ancak sen bir olayı on kere anlatsan biz yine keyifle dinliyoruz. Bu sebeple anılarını yazmalısın”. Bu şekilde sürekli söyleyince ben de “Henek” adlı anı kitabımı yazdım ve inanılmaz beğenildi.
Ardından Henek 2, bir roman ve iki şiir kitabı yazdım. Daha sonra ise Doğan Kitap’tan çıkan kendi hayatımı, yaşam öykümü ele aldığım “Nenem, Babam ve Ben” biyografi kitabım ile Bedel adlı bir romanım yayınlandı. Ben her şeye 55 yaşından sora ulaştım. Sanayideki başarım, yazarlık, sahip olduğum her şey geç geldi bana ve o gelene kadar da hayatım tek kelimeyle mücadeleyle geçti. Hatta bu durum için yazdığım bir şiirim var;
Geç geldin gülüm, geç geldin,
Bende yaşanacak üç-beş yaz, üç beş-kış kala geldin,
Yine de hoş geldin gülüm, hoş geldin safa geldin,
Başımın gözümün üstüne geldin.
W- Eczanelere yönelik özel proje ve destekleriniz oluyor mu? Eczane eczacısı meslektaşlarınıza yönelik tavsiyeleriniz nelerdir?
B.B.- Biz meslektaşlarımıza hep yakın duruyoruz. Daha doğrusu birlikteyiz. Biliyorsunuz ben de eczacıyım. Biz, o büyük ailenin bir parçasıyız. Eczacı meslek örgütlerinin gerçekleştirdikleri etkinliklere olanaklar ölçüsünde katılıyoruz. Ben gidiyorum, eczacılık fakültelerinde, meslek örgütlerimizin organizasyonlarında konuşuyorum. Gençlere, meslektaşlarıma tecrübelerimi aktarıyor, önerilerde bulunuyorum. Saha ekiplerimiz düzenli olarak eczanelerimizi ziyaret ediyorlar. Meslektaşlarımızdan gelen bütün talepleri elden geldiğince karşılıyoruz.
W- Sayın Berat Bey, değerli görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür eder, saygılarımızı sunarız.