W- Eski İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü, İVEK İlaç, Eczacılık, Sağlık Bilim ve Teknolojileri Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Mahmut Tokaç’ın Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp özelinde görüşlerini alacağız.
Değerli Hocam sizi tanıyabilir miyiz?
M.T.- 1963 yılında Ünye’de doğdum. 1985 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı Üniversitede 2000 yılında Tıp Tarihi ve Deontoloji dalında doktoramı tamamladım. Sağlık Bakanlığında 27,5 yıl hekim ve bürokrat olarak çalıştıktan sonra 2013 yılında emekli olarak İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesinde Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Aynı Üniversitede Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezinin Müdürlüğünü yürütüyorum. Ayrıca Sağlık Bakanlığında Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Bilim Kurulu üyesiyim.
W- Geleneksel Tıp ve Tamamlayıcı Tıp kavramları nedir ve Alternatif Tıp kavramı niçin terkedildi?
M.T.- Öncelikle Alternatif Tıp kavramının neden terkedildiğinden başlayayım. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarını bugün uygulanmakta olan modern/klasik tıbbın alternatifi imiş gibi bir algı yarattığı ve bu yüzden klasik tıp uygulayıcısı hekimler tarafından karşı çıkılması gereken bir olgu olarak düşünüldüğü için Dünya Sağlık Örgütü tarafından terkedildi.
Geleneksel tıp dediğimiz zaman toplumların kendi geçmişinden gelen tıp uygulamalarından bahsediyoruz.
Tamamlayıcı tıp dediğimizde ise o toplumun geleneğinde olmadığı halde klasik tıbbın dışında ama klasik tıbbı tamamlar nitelikteki uygulamaları kast ediyoruz.
Her ikisini birlikte değerlendirdiğimizde şu anda DSÖ tarafından Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp olarak tanımlanıyor ve biz de bu tanımı kabul ediyoruz. Kısaca da GETAT olarak kullanıyoruz.
Aslına bakarsanız geleneksel-klasik ayrımını da ben gereksiz buluyorum. Klasik ya da modern dediğimiz tıp bir anda gökten zenbille inmedi. Binlerce yıllık kadim tıp geleneğinden evrilerek bugünlere geldi. Fark kadim tıbbın binlerce yıldır kullandığı ve humoral patoloji ya da hıltlar teorisi diye adlandırılan hastalık ve sağlık algısının terkedilerek yerine hücresel patoloji kavramı getirilmesidir. Bu kavramın getirilmesi bile yine kadim tıp bilgilerinin üzerine inşa edildi. Ancak bu yapılırken kadim tıptaki birçok tedavi metodu yok sayıldı. Halbuki bugün klasik tıbbımızda organları tedavi etmenin insanın bütününü tedavi edemediğini, kadim tıp geleneğinde insanın bütününü tedavi ederek organların da tedavi edildiği görüyoruz. İşte bu yüzden özellikle tedavide başarı sağlayamadığımız kronik hastalıklarda geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarında başarılı olunabiliyor.
W- Etimoloji konusunda alanında uzman birisiniz, Dünya’da kullanılan kavramlar hakkında bilgi verir misiniz?
M.T.- Az önce dediğim gibi geleneksel tıpta bütüncül bir yaklaşım olduğu için batıda buna Holistik Tıp da deniliyor. Yine geleneksel ve klasik ayrımını gereksiz bularak her ikisini birlikte uygulamaktan yana olanlar Entegratif Tıp kavramını kullanıyorlar ki modern tıp eğitimi almış bir hekim olarak çaresiz kaldığımız kronik hastalıklarda GETAT uygulamalarını modern tedavilere entegre ederek hastalarımıza faydalı olmanın ifadesi olduğu için ben bu kavramı çok seviyorum.
W- Anadolu Tıbbı’nın tarihsel sürecini kısaca özetlemeniz mümkün mü?
M.T- Hep söyleriz Anadolu medeniyetlerin beşiği, kültürlerin kavşak noktasıdır diye. Buna bir de canlı türlerinin de geçiş noktası olduğunu ilave etmemiz gerekiyor. Dünyadaki üç önemli bitki florasından biri Anadolu’da. Endemik bitki çeşitliliği açısından tüm Avrupa’nın kat kat fazlası endemik bitki barındıran bir coğrafyaya sahibiz. İşte bu yüzden Diyoskorit ve Galen gibi tarihin kaydettiği en önemli botanikçi-eczacılar bu coğrafyadan çıkmıştır. Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra bu topraklardaki kadim medeniyetlerin birikimiyle İslam kültürünü harmanlayıp ortaya muhteşem bir sentez çıkarmışlardır. Aslında bunu Anadolu Tıbbı diye adlandıranlar olmakla birlikte ben Türk-İslam Tıbbı demeyi daha uygun buluyorum. Çünkü İslam hekimleri zaten bu coğrafyadan kaçarak İran’ın Cundişapur şehrine sığınan bilim insanlarının birikimlerinden istifade ederek İslam Tıbbını oluşturdukları için İslam Tıbbında zaten Anadolu Tıbbı da sentezlenmişti. Türklerin Müslüman olmasından sonra gelen büyük tıp adamları da zaten bu senteze Türk tıbbını da katmışlardı. Bizler Anadolu’ya yerleştikten sonra işte bu sentezi alarak bir kademe daha ileriye götürdüğümüz için ben Anadolu Tıbbı olarak adlandırılan şeyin aslında Türk İslam Tıbbı olduğunu düşünüyorum. Ancak geleneksel bir tıbbı coğrafi olarak tanımlamamız gerektiğinde Anadolu Tıbbı demeyi tercih edebiliriz.
W- Geleneksel tıbbımızdan uzaklaşmış olduğumuzu düşünüyor musunuz?
M.T.- Halkımız geleneksel tıp uygulamalarını daima kullanmakla birlikte maalesef hekim camiası olarak geleneksel tıbbımızdan tamamen uzaklaşmış durumda idik. Şimdi yeniden bir ilgi başlamış oldu. Bir de ne yazık ki geçmiş tıbbımızın kaynaklarını okuyabilen insanımız çok az olduğu için bunların günümüz diline aktarılması hakkıyla yapılamıyor. İnşallah bundan sonra bu yolda çalışacak bilim insanları yetiştirmeye gayret ediyoruz.
W- 02.11.2011 tarihli Resmi Gazete’deki düzenleme ile Geleneksel Tıp konusunda bir başlangıç oldu mu? Ülkemizdeki gelişimi hakkında sanırım en doğru bilgileri sizden alabileceğiz düzenlemeleri paylaşır mısınız?
M.T.- GETAT uygulamalarının hekimlerin gündemine yeniden gelmesini başlangıcı Batıda yetmişli yıllar olmasına rağmen, her alanda geleneklerine sırt çevirmiş bir toplum olan bizlerde ne yazık ki 40-50 sene gecikmeli gündemimizde yer alabildi ve halen de tümüyle girebilmiş değil.
Sorunuzda bahsettiğiniz tarihteki düzenleme 663 sayılı Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısıyla ilgili Kanun Hükmünde Kararname. Bu Kararname ile sadece Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri arasında GETAT uygulamaları ile ilgili düzenleme yapmak sayılmıştı. Bu küçük ama etkisi büyük bir görevlendirme oldu çünkü çıkartılan alt mevzuat bu maddeye dayandırılarak çıkartıldı. Yani dediğiniz gibi bir başlangıç oldu sayılır çünkü bu tarihten önce geleneksel tıp adına sadece Akupunktur resmen tanınmıştı.
Bu Kararnamenin yayımı tarihinden sonra kısaca GETAT Yönetmeliği diye andığımız Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin hazırlık aşamasına geçildi. Aslında yapmaya çalışılan şey çok da kolay değildi. GETAT uygulamalarına tümüyle karşı çıkan geniş bir hekim kitlesi ve her şeye karşı çıkmayı marifet sayan, her düzenlemeyi mahkemeye götürüp iptal ettirmeye çalışan bir meslek örgütüne rağmen tepkiyi en aza indirecek ve mahkemece iptal edilmeyecek bir yönetmelik olması arzu ediliyordu. Tabiri caizse kılı kırk yararak, bilimsel olarak itiraza meydan bırakmayacak şekilde PUBMED gibi tarama motorlarına giren bilimsel dergilerde yayımlanmış yayınlar taranarak, bilimsel dayanakları sağlam olan uygulamalar yönetmeliğe alınmaya çalışıldı. O yüzden yönetmelik ancak Kararnameden iki yıl sonra yayımlanabildi. Ancak bu da yetmedi bir de uygulayıcıların eğitilmesi için standartların belirlenmesi gerekiyordu. Uzun ve titiz bir çalışma da bunun için yapıldı ve standartları oluşturulan uygulamalar peyderpey yayımlanarak eğitimlere başlandı.
W- Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp uygulamaları nelerdir?
M.T.- GETAT uygulamaları çok çeşitli olmakla birlikte ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından kabul edilmiş olan ve GETAT uygulamaları ile ilgili az önce bahsettiğim yönetmelikte zikredilen 15 uygulama var. Bunlar; Akupunktur, Apiterapi, Fitoterapi, Hipnoz, Homeopati, Kayropraktik, Kupa uygulaması (Hacamat), Larva uygulaması (Maggot terapi), Mezoterapi, Müzikterapi, Osteopati, Ozon uygılaması, Proloterapi, Refleksoloji, Sülük uygulaması (Hirudoterapi). Şimdilik bunlar yer almakla birlikte GETAT Uygulamaları Bilim Kurulunun uygun göreceği alanların ilave edileceği de yönetmelikte öngörülmüş. Bilimsel dayanakları görüldükçe ilaveler olacaktır.
W- 1.Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’ni düzenlediniz, yoğun ilgi vardı, değerlendirmenizi alabilir miyiz?
M.T.- Ülkemizde bir ilk olmasına rağmen gördüğü yoğun ilgi beni GETAT açısından ümitlendirdi. Şimdi buradan alınan ivme ile GETAT uygulamaları alanında daha fazla sayıda bilimsel çalışmalar üretmeye gayret etmemiz gerekiyor. Bunun getireceği bir kazanım da uluslararası indekslere giren ve bilimsel ağırlığı olan derginin yayın hayatına başlaması olacaktır.
W- Mevcutta kurulu olan Enstitüler var, bu sahaya yapacakları katkılar neler olacaktır, beklentiniz nelerdir?
M.T.- GETAT uygulamaları alanında yapılacak bilimsel çalışmaların koordinasyonunun TÜSEB’e bağlı GETAT Enstitüsü tarafından yapılması gerekiyor. Tabii ki bu koordinasyonun engellemeye dönüşmemesi de en büyük dileğimiz. GETAT araştırmalarının bu enstitü tarafından mutlaka desteklenmesi lazım. Çünkü bu araştırmaların patentli ürüne dönüşme şansı pek olmadığı için ilaç araştırmalarında olduğu gibi araştırmacılara gelir olarak geri dönme ihtimali de pek yok.
Az önce “Bu koordinasyonun engellemeye dönüşmemesi de en büyük dileğimiz.” demiştim. Bunu söyleme gerekçemde şu idi. TÜSEB kuruluncaya kadar bilimsel araştırma destekleri TÜBİTAK tarafından veriliyordu ve şu anda geçiş dönemi olduğu için halen de TÜBİTAK tarafından veriliyor. Bir süre sonra bu destekler TÜSEB’e devredilecek. TÜBİTAK’a verilen GETAT araştırması projeleri ne yazık ki hep reddedildi. Çünkü projeleri değerlendirecek olan bilim heyetinde GETAT hakkında bilgi sahibi olanlar yoktu ve bu bilim adamları projelerin tamamını reddediyorlardı. İnşallah bundan sonra GETAT araştırma projelerini GETAT uygulamalarından haberdar olan bilim adamları tarafından değerlendirilir.
W- Ülkemizde kaç merkez oluştu ve mümkünse bu konuda sertifikalı hekim sayımızı öğrenebilir miyiz?
M.T.- Tam sayıları bilemiyorum ama onlarca merkez ve binlerce hekim diyebilirim. İzin verilen merkez ve üniteler Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü GETAT Daire Başkanlığı sayfasında yayınlanıyor sanırım. Oradan öğrenilebilir tam sayıları.
W- Bu alanda çalışacak hekimlerin hastalarına daha fazla zaman ayırmaları gerecek değil mi?
M.T.- Aslına bakarsanız sadece GETAT uygulayıcısı hekimlerin değil klasik tıp uygulayıcısı hekimlerin de hastalara yeterince zaman ayırmaları gerekir.
Ben bir Etik hocası olarak hastalara yeterince zaman ayırılmamasını doğru bulmuyorum.
Çok sayıda hasta var nasıl zaman yetecek şeklindeki bir soruyu da kabul etmiyorum. Herkes bakabileceği kadar hastaya randevu vermeli. Aksi taktirde hasta tatmin olmadığı için tekrar tekrar doktora müracaat ettiği için yoğunluk oluşuyor.
GETAT uygulayıcıları da hastalarına bütüncül yaklaşacakları için hastalarını daha uzun boylu değerlendirmeye ihtiyaçları olacaktır.
W- Sertifikalı hekimlerin durumu nedir? Uzman sayılıyorlar mı, uygulamalarında ilgili uzmanla koordineli mi çalışacaklar ve tek başlarına kür sağlamaları mümkün mü ve son olarak sertifikalı hekimlerin malpraktise konu olmaları mümkün mü?
M.T.- Ülkemizde hekimlikte uzman unvanını kullanabilmek için Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne göre uzmanlık yapma şartı vardır. GETAT uygulamaları sertifikalı eğitim kapsamında alınan eğitimlerle yapıldığı için uzman unvanının kullanılması mümkün değil.
W- Meslektaşlarınızdan sanırım en fazla eleştiri “kanıta dayalı bilim” konusunda, bu alanda yolun başındasınız sonrası-yapılacaklar-süreç hakkında bilgi alabilir miyiz?
devam edecek…..