Epilepsi sosyal, davranışsal, sağlık ve ekonomik sonuçlara yol açan oldukça yaygın tekrarlayan nöbetlerle (> 24 saat aralıklarla) karakterize, kronik sinirsel bir hastalıktır. İnsanlar epilepsi hakkında düşündükleri zaman ilk olarak genellikle kasılmalı- çırpınmalı jeneralize nöbetleri göz önünde bulundururlar. Ancak birçoğu, daha detaylı belirti ve işaretlere sahip olan, motor olmayan ve fokal başlangıçlı nöbet tiplerinin farkında değildir. Dünya genelinde her yaştan insanı etkileyebilen bu hastalığa her yıl 2,4 milyon insanın eklendiği tahmin edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde yılda her 100.000 bireyden 24 – 53’ünün epilepsi hastalığına yakalanma olasılığı bulunurken, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlarda bu oran 100.000 bireyde 64-190 arasında değişiklik göstermektedir. Dünya genelinde 50 milyon insanın bu hastalıktan etkilendiği tahmin edilmektedir. Bu hastaların %80’i düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşamaktadır. Epilepsi hastalarının büyük bir çoğunluğu uygun bir tedavi ile normal yaşantısına devam edebilmektedir. Bununla birlikte bazı hastalarda psikiyatrik bozukluklar ve zekâ geriliği gibi ciddi eş zamanlı çıkan hastalıklar bulunmaktadır.
Epilepsi Teşhisinde Beyin Görüntüleme Yöntemleri
Elektroensafalografi (EEG), epilepsi hastalarını değerlendirmede en önemli araç olarak kabul edilmektedir. Nöbet türünün belirlenmesine katkıda bulunabilir ve ayrıca hastanın geçirdiği nöbeti karakterize edebilir. Bu sayede uzmanlar tarafından belirlenecek olan tanı ve tedavi için kolaylıklar sağlanmış olur. Video – EEG izleme, nöbet türünü doğrulamak ve beyindeki epileptojenik bölgeyi belirlemek için önemli bir araçtır. Fokal epilepsilerin araştırılmasında manyetik rezonans görüntüleme (MRG) kullanımı, klinik ve EEG bulgularında epilepsi başlangıç bölgesine dayalı özel protokoller gerektirir. MRG ile araştırmaların öncelikli nedeni epilepsinin nedenini bulmak ve mümkün olduğunca ameliyat öncesi bir değerlendirmeye izin vermektir.
Pozitron emisyon tomografisi (PET) ve tek proton emisyonlu BT (SPECT), dirençli epilepsiler için cerrahi müdahaleyi kolaylaştırmak ve epileptik odağı belirlemeye veya doğrulamaya yardımcı olabilir. Genetik testler, bazı epilepsi türlerinin nedenlerini belirleme olasılığını arttırmıştır. Bu karmaşık bir işlemdir ve klinik uygulamada uzmanlıklar gerektirir. Moleküler genetik alanındaki gelişmeler feneotip – genotip korelasyonları olan çocukluk çağı epileptik ensefalopatileri için çeşitli genlerin tanımlanmasına yol açmıştır. Maliyeti yüksek bu testlerin yanı sıra düşük maliyetli, fenobarbital, karbamazepin, fenitoin, valproik asit ve benzodiapinler gibi geleneksel antiepileptik ilaçlarla da uygun tedaviler gerçekleştirilebilmektedir.
İlaç Tedavisi
Yeni antiepileptik ilaçların çoğu hastaların tıbbi tedavisine etkinlikten fazla tolere edilebilirlik katmaktadır. Bu nedenle antiepileptik ilaçlar bazen daha iyi uyum sağlayarak, sonucu kesin bir şekilde etkileyebilir ve hastanın nöbetsiz bir duruma gelmesine neden olabilir. Dirençli epilepsiler hastaların yaklaşık üçte birinde görülmektedir. Uluslararası Epilepsi Topluluğu dirençli epilepsi hastalarını, iki yeterli tıbbi tedaviye yanıt vermeyen bireyler olarak tanımlamaktadırlar. Bu hasta grubu için nöbet kontrolünü ve yaşam kalitesini iyileştirmek için cerrahi tedavi, diyet ve beyin pili seçenekleri bulunmaktadır. Günümüzde en iyi cerrahi endikasyonlar meziyal temporal lob epilepsisi ve tümörler gibi fokal lezyonların tedavisinde en iyi sonuçları oluşturmaktadır.
Ketojenik Diyet
Ketojenik diyet, yüksek yağ, düşük karbonhidratlı ve yeterli düzeyde protein diyetinden meydana gelmektedir. Dirençli çocukluk çağı epilepsileri için farmakolojik olmayan, etkili bir tedavi seçeneğidir. Daha iyi uyum ve tolere edilebilirliğe sahip diyetlerin yeni versiyonları geliştirilmiştir. 1921 yılında geliştirilen bu tedavi türünün son yıllarda kullanımı artmaktadır.
Kullanılabilecek diğer bir palyatif prosedür, dirençli epilepsilerin tedavisi için elektriksel uyarımdır. Bu tür hastalar için vagus sinir uyarımının yararlılığına dair kanıtlar bulunmaktadır.
Sonuç olarak;
Gelişmiş toplumlardaki dirençli epilepsinin değerlendirmeler ve tedavisindeki ilerlemelere rağmen sosyal, ekonomik ve politik konulardaki temel adımlar sonucunda gelişmemiş toplumlardaki epilepsi bakış açısı iyileştirilebilir. Uygulanabilecek birçok faktör olduğu için bu konuya iyimser bakılabilir. Örneğin; düşük gelirli toplumlarda genel önleyici tedbirler aşağıdaki gibi sıralanmıştır. Bu tedbirlerin dikkate alınması epilepsi vakalarının azaltılmasında yardımcı olabilir.
- Motorlu taşıt kazalarına bağlı beyin travması oluşumunda azalma;
- Nörosistiserkoz gibi bulaşıcı endemik hastalıkları azaltabilecek koşulların iyileştirilmesi;
- Anne ve yenidoğan yardımda iyileşme.
Bu temel eylemler, genel popülasyonda epilepsi oranını azaltabilir.
Başlıktaki soruyu yanıtlamaya gelince; Evet, umut var. Söz konusu gelişmemiş toplumların sosyoekonomik perspektifi dikkate alındığında, epilepsi anlayışında iyileşme ve epileptik nöbetlerin yönetiminde net bir gelişme olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır.
Hazırlayan: Hüsniye Özalp
www.sinirbilim.org/epilepsi-bir-umut-var-mi/