Türk Tabipleri Birliği (TTB), son yıllarda siyasi iktidarın görünen desteğiyle de giderek yaygınlaşan “Geleneksel, Alternatif, Tamamlayıcı Sağlık Uygulamaları”nın (GATSU) toplum sağlığını tehdit ettiği uyarısında bulundu. Söz konusu uygulamaların komplikasyonlara, yan etkilere, organ kayıplarına hatta ölümlere yol açtığına yönelik geri bildirimlerin yoğunlaşması üzerine TTB, hem bilimsel hem de topluma yönelik bilgiler üretmek, konuya ilişkin çalışmalar yapmak amacıyla “Sağlıkta Geleneksel, Alternatif, Tamamlayıcı Uygulamalar Çalışma Grubu”nu kurdu.
TTB Merkez Konseyi, TTB Etik Kurulu ve TTB Halk Sağlığı Kolu temsilcilerinin de katılımıyla konuyla ilgili olarak düzenlenen basın toplantısı 15 Aralık 2017 tarihinde TTB’de gerçekleştirildi. Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Bülent Nazım Yılmaz, TTB Etik Kurulu adına Prof. Dr. Gülriz Erişgen ve Prof. Dr. İskender Sayek ile TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Prof. Dr. Nilay Etiler katıldılar.
Kamu otoritesi eliyle destekleniyor
Basın açıklamasını okuyan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, GATSU olarak adlandırılan hacamat, sülük uygulaması, homeopati, arı tedavisi, osteopati gibi uygulamalarla günlük hayatta giderek daha fazla karşılaşıldığına dikkat çekti. Sağlık Bakanlığı’nca 2011 yılında Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı’nın kurulması ve 2014 yılında Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin çıkarılmasının ardından, GATSU’nun kamu otoritesi eliyle desteklendiği, kapsamının geniş tutulduğu bir döneme girildiğini belirten Tükel, bu uygulamaların geniş olarak dini söylem ve uygulamalarla ilişkilendirildiğine de dikkat çekti.
Bu uygulamalar için “alternatif tıp” ifadesinin kullanılmasına itiraz ettiklerini belirten Tükel, “Tıbbın alternatifi olmaz” diyerek, söz konusu uygulamaları bu nedenle GATSU olarak adlandırdıklarını aktardı. Tükel, TTB bünyesinde kurulan Sağlıkta Geleneksel, Alternatif, Tamamlayıcı Uygulamalar Ç alışma Grubu’nun çalışmalarına başladığını bildirerek, “Çalışma Grubumuzun hazırlayacağı bilimsel ve halka yönelik materyalleri kamuoyuyla paylaşarak toplum sağlığını koruma görevimizi her zaman olduğu gibi bilimsel ve toplumsal bir duyarlılıkla yerine getireceğiz” diye konuştu.
Basın açıklaması için tıklayınız…
Kanıta dayanmayan uygulamaların yaygınlaşması bir tür gericileşmedir
Prof. Dr. Gülriz Erişgen de, TTB Etik Kurulu’nun konuya ilişkin görüşünü aktardı. Sağlık uygulamalarının mutlak bilimsel bilgiye dayanması gerektiğini belirten Erişgen, “Etik Kurulumuz, kanıta dayalı tıp yerine, bireylerin deneyine dayanan, subjektif, belli standartlara dayanmayan bir takım uygulamaların yaygınlaşması bir tür geriye gitmektir, bunu teşvik etmek de toplum sağlığı açısından oldukça sakıncalıdır görüşündedir” diye konuştu. Etik açıdan bu uygulamaların mutlak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Erişgen, TTB Etik Kurulu’nun ayrıntılı bir görüş hazırlayarak söz konusu uygulamaları bu yönden değerlendirdiğini kaydetti.
TTB Etik Kurulu’nun görüşü için tıklayınız…
Devasa bir sorunla karşı karşıyayız
TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Prof. Dr. Nilay Etiler de, 2011’de ilgili birim kurulduktan sonra ilk olarak İstanbul Tabip Odası’nın (İTO) konuyu gündemine aldığını ve TTB bünyesinde de konuyla ilgili çalışmalara hızla başlandığını kaydetti. Toplum ve Hekim Dergisi’nin bu konuya ilişkin özel bir sayı hazırladığını belirten Etiler, Sağlık Bakanlığı’nca çıkarılan yönetmelikte adı geçen 15 yöntemin bilimsel kanıtlarının olup olmadığını anlamak amacıyla bir sempozyum düzenlendiğini ve hem sempozyumdaki bilgileri hem de ek çalışmaları içeren bir kitap yayımlandığını anlattı. Etiler şöyle konuştu:
“Hekimler olarak bu konuyla ilgilenmek bizim boynumuzun borcu. Hem toplum sağlığı açısından sorumluluk sahibiyiz hem de sağlık sistemi içerisinde böylesi bir entegrasyon olduğu zaman bunun toplum sağlığı açısından sonuçlarını değerlendirmek durumundayız. Klinisyen arkadaşlarımızdan gelen geri bildirimlerden komplikasyonlar, yan etkiler, organ kayıpları ve ölümler olduğunu duyuyoruz ve bunların çok azının basına yansıdığını biliyoruz. Böylesi bir devasa sorunla karşı karşıyayız. Hekimlik mesleğinin özü bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış, yarar ve zararları ortaya konmuş ürünlerin sağlık sisteminde yer almasıdır aslında. Dolayısıyla “önce zarar verme” şeklindeki çok temel ilkemizin yanı sıra etkisini bilmediğimiz herhangi bir tedavi yöntemine karşı ihtiyatlı olma yani “ihtiyat” ilkesini de yaşama geçirmek zorundayız. Bu anlamda çalışma grubumuz çalışmalarını sürdürecek. Hem bilimsel olarak hem de topluma yönelik bilgiler üretmeye devam edeceğiz.”