Fitoterapi Avrupa’ya Türkiye’den yayılacak
Bilimsel fitoterapide dünya lideri olan AlchemLife’ın Avrupa Genel Başkanı Recai Özbir, bitkisel kökenli fitoterapötik ürünlerin artık Türkiye’de de üretilmeye başlandığını söyledi. İki yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirilen başarılı yapılanmayla, Avrupa ülkelerine stratejik yaklaşım sağlama imkanına da sahip olduklarına dikkat çeken Özbir, “Kaliteli bitkisel ürünleri halka ulaştırma noktasında bilimsel dokunuşlar yapmaya Türkiye’den devam edeceğiz” dedi.
Sibel Bağcı Uzun/Hürriyet
[email protected]
Recai Özbir ile Bursa’da, Yeditepe Üniversitesi işbirliğiyle doktor ve eczacılara yönelik düzenlenen fitoterapi sertifikasyon programı kapsamında bir araya geldik. İlaç sektöründeki 30 yılı aşkın deneyimini bilimsel fitoterapi alanına aktaran Özbir, doğru bilgi ve farkındalığı hem sağlık çalışanları hem toplumda yaygınlaştırmayı kendine nasıl misyon edindiğini anlattı.
Kariyer yolculuğunuzun kilometre taşlarıyla birlikte sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
Kıbrıs Limasol’da doğdum. İngiliz Koleji’nden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi‘nde fizik mühendisliği, arkasından da nükleer mühendisliği okudum. Cerrahpaşa’da nükleer tıpta staj yaparken, aslında iş geliştirme kısmında daha başarılı olacağıma inandığım için İstanbul Üniversitesi‘nde MBA yapmaya karar verdim. Aynı zamanda da çalışmaya başladım. 1989 yılında tercihimi ilaç sektöründen yana kullanarak, Elitaş Grubu’nda başladım. Küçük bir şirketti ama okul gibi olmasının avantajını yaşadım. Dış ticaretten planlamaya kadar birçok şey öğrendim. Daha sonra kariyerime Fako’da ve Alcon’da devam ettim. Her iki kurumda da hep yeni sistemler kurup, ilkleri yaşadığım güzel tecrübeler edindim. Sonrasında ise en büyük okulum dediğim Abdi İbrahim’de 15 yıl kadar çeşitli görevlerde bulundum. Benim hayat felsefem, nerede olursak olalım işinizi tutkuyla ve farklı yapmak üzerine kurulu. Hayata ancak böyle iz bırakabilirsiniz.
İlaç sektöründe 30 yılı aşkın deneyimden sonra fitoterapi alanıyla buluşmanız nasıl gerçekleşti?
Aslına bakarsanız tam da emeklilik hayalleri kuruyordum ki, İsviçre’de bulunduğum bir toplantıda Alchem International’dan birisi benimle tanışarak, fitoterapinin bütüncül sağlığı temel alan felsefesini anlatmak istediğini söyledi. O zamana kadar ilgi alanımda değildi. Hem felsefeyi hem klinik çalışmalarını inceleyince bilimsel destekli fitoterapötik ürünler, kullandıkları teknoloji dikkatimi çekti. Böylece emeklilik hayallerimi de bir kenara bıraktım.
GELENEKSEL TARİFLERE BİLİMSEL YAKLAŞIM
Bilimsel fitoterapi denildiğinde öncelikle neyi bilmemiz gerekiyor?
Biliyorsunuz 1930’lara kadar insanlık hep bitkilerle, geleneksel tedavi yöntemleri ile tedavi oldu. 1930’lardan sonra aspirinin bulunması, kimyasal tertiplerin hazırlanmasıyla birlikte kısa sürede daha etkili olabilecek kimyasal ilaçlara geçildi. İlaç tertiplerindeki mekanizma diyor ki, etkin maddeyi izole etmek durumundayım. İzole edilen o madde de ilgili noktayı hedefleyerek, çabuk bir şekilde iyileştirmeye çalışıyor. Fakat süreklilik arz ettiği zaman birçok yan etkileri de çıkmaya başlıyor. İnsanoğlu ne zaman ki daha uzun ve daha sağlıklı yaşamaya başladı, yan etkilerinden arındırılmış preparatlara doğru yönelmeye başladı. İşte o dönemde artık fitoterapi de geleneksel tarifleri alarak daha bilimsel bir yaklaşımla tedavi yöntemlerini vücuda kabul ettirecek yönteme geçti.
Doğa için doğru teknoloji neden bu kadar önem kazandı sizce?
Teknoloji, yaşam koşulları bakımından bize çok şey sundu ama lüks yaşamla birlikte doğadan da uzaklaştık ve onu koruyamadık. Bu yüzden doğal bir şeyin ulaşımı, kontrolü de bir bilim şekline dönüştü. Topladığınız bitkinin nerede yetiştiği, hangi koşullarda toplanması gerektiği, hangi teknoloji ile üretildiği daha da önem kazandı. Herhangi bir bitkisel preparatta klinik bir çalışma göremezsiniz. Ancak benim de ilgimi çeken insanları gelecekte sağlıklı bir beden ve zihin için limitsiz bir yaşama davet ediyorsanız, bunu doğru maddelerle onlara ulaştırma misyonudur.
FARKINDALIK YARATMAK GÖREVİMİZ
Türkiye’de fitoterapi alanında bu zamana kadar neden yatırımlar yapılamadı?
Baktığınızda Türkiye’de endemik bitki olarak inanılmaz bir doku var ve özellikle Anadolu‘da birçok insan kendini bu doku ile iyileştiriyor. Maalesef biz bu dokuyu her zaman aynı kalitede ürün sağlamak adına bilimle buluşturamamışız. Ya teknolojisini pahalı bulduk ya da bu alana yatırım yapmak istemedik. Oysa Fransızlar 60’lı yıllarda bunu fark etmiş. Almanya’da ve Fransa’da bitkisel tedavilerin uygulama oranı yüzde yetmişe yaklaşıyor. Bizde ise yüzde on beşlerde. Bitkisel tedavilerin doğru olanını tespit etmek, farkındalık yaratmak ve o bilgileri aktarmak bizim görevimiz. Bu da ancak klinik çalışmalarla desteklediğiniz zaman olur. Biz bilimsel dokunuşlar yapmaya Türkiye‘den devam edeceğiz.
ÖĞRENDİKÇE HAYRANLIĞIM ARTTI
Siz de uzun yıllardır bu sektörde olmanıza rağmen her gün yeni bir bilgiyle karşılaşıyorsunuzdur?
Kesinlikle, bu da dinamik olmamı sağlıyor. Abdi İbrahim döneminde Edirne’de neredeyse dünyada ilk sağlık tesisi konumunda olan 2. Beyazıt Külliyesi’nin restorasyon çalışmalarının koordinasyonunu gerçekleştirmiştim. Her aşamasında sağlık tarihimizle ilgili yeni bir bilgi edinmiştim. Sıra bahçeyi düzenlemek için bahçıvanla çalışmaya geldiğinde, şu ağacı keselim mi diye sorunca, “Hayır, şimdi kesemeyiz. Ay şimdi çok tepede. Yerçekimi gövdesindeki suyu dallara kadar taşır ve kesersen kurtlanır. Ayın inmesini beklemeliyiz” demişti. Benim fitoterapiye ilk hayranlığım da, firma yetkililerinden birinin mide ağrısı için hepimizin kullandığı naneye ilişkin verdiği bilgiyle artmıştı. “Nane rastgele toplanmaz, sabah çiğ olduğu zaman toplarsan, içerisindeki faydalı verilerin hepsi o sulardadır. Sonrasında da yetmiş derecedeki suda beş dakika bekleterek alabileceğin en maksimum verimi alırsın” demişti. Tüm bu bilgiler ve tanıdığım insanlar hayatıma değer kattı. Geleneksel tedavi yöntemlerinin bilimle buluşturularak aktarılması benim için de artık keyifli bir misyon oldu.
SERTİFİKASYON PROGRAMI
Türkiye’deki yapılanmayı nasıl gerçekleştirdiniz?
Yaklaşık 1,5 yıl önce, Yeditepe Üniversitesi’nden Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Yeşilada ile de görüşerek, Yeditepe Üniversitesi işbirliğiyle, doktor ve eczacılara yönelik sertifikasyon programlarına başladık. Bütün felsefemiz bilgiyi ve bilimi insanlara doğru aktarmak üzerine kurulu. Bu sürede toplamda altı yüz elli eczacı ve doktora sertifikasyon programı gerçekleştirdik. Bursa’da gerçekleştirdiğimiz eğitimde de yine 60 kişi daha 4 hafta sonu süren eğitimlere katıldı. Öyle ki bu başarımız sonrası, Türkiye Pazarlama Direktörü Esra Güleryüz tarafından eğitimlerimiz artık Avrupa’ya da Türkiye’den planlanmaya başlandı. Bu bizim için bir gurur kaynağıdır.
TÜRKİYE’DE ÜRETİM BAŞLADI
Siz de geçtiğimiz ay Alchem International’ın Avrupa Genel Başkanlığı’na atandınız. Çalışmalarınız ne yönde devem edecek?
Evet, Türkiye’nin yanı sıra Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Başkanlığı’nı da yürütüyorum. Bütün Avrupa ve Türkiye olarak baktığımızda 100 kişilik bir ekibimiz var. Türkiye, Avrupa bölgesi merkez ofisi olarak gösteriliyor. Bu sayede bilimsel fitoterapi farkındalığının artırılması ve halka kaliteli bitkisel ürünleri ulaştırma noktasında Avrupa ülkelerine stratejik yaklaşım sağlama imkânına da sahip olduk. Yakın zamanda eczanelerde bitkilerin faydalarını anlatacağımız ansiklopedik kitapçıklarımızı da hazırlayarak kullanıcıya sunacağız. Ayrıca ağrı mekanizmasında çok hızlı etki gösteren yağ formunun Türkiye’de üretilmesi kararını aldık. Sağlık Bakanlığı onaylı bir tesiste üretilen ilk parti ürünler bu hafta Avrupa’ya gönderilecek. Böylece hem Türkiye’de de yatırım yapmış hem de dış ülkeleri buradan da desteklemiş olacağız.
TIP FAKÜLTESİNDE OKUTULMALI
Tıp fakültelerinde müfredatta fitoterapi bilimine yönelik dersler konulması gerektiği görüşlerine katılıyor musunuz?
Elbette, özellikle bölüm yerleşmesi çok büyük avantaj olacaktır çünkü o zaman tıp fakültesi öğrencileri bir bitkide gerçek anlamda bakılması gereken verileri kontrol etmesi gerektiğini ve ne zaman kullanması gerektiği de çok iyi bilecektir. En önemlisi bu bilime önleyici tıp olarak bakıldığında ileride oluşabilecek hastalıkların da önüne geçmiş olursunuz. Bu devlet açısından da sağlık giderlerini kontrollü hale getireceği için önemli bir konudur. Toplumda geliştirilmeye çalışılan bilinç de kesinlikle önleyici tedavinin yerleşmesi olmalıdır. Şu zamana kadar eğitimlere katılan doktorlardan ve eczacılardan olumlu yönde çok değerli geri dönüşler alıyoruz.
BİLGİ KİRLİLİĞİ YAŞANIYOR
Tüketici açısından tavsiyeleriniz ne olur?
Türkiye’de bitki kaynaklı gıda takviyeleri bulunuyor ancak bitkisel içerikli fitoterapi bilimine uygun ürünlerin yer aldığı pazar henüz çok bakir. Çok büyük bir kirlilik de var. Lütfen fitoterapik ürünleri eczaneden alsınlar ve de standardizasyonuna, klinik çalışmalarla ispatlanmasına, analizlerine bakarak kullansınlar. Sadece, bu üründe Omega 3 var, kullanın demek ticari bir amaç taşır. Öte yandan yaygın olan bir aktar kültürümüz de var. Aktarlara ise en büyük tavsiyemiz alınan üründe kimyasal olup olmadığını, ilaçlamasından ürünün toplanma ve koruma koşullarına kadar mutlaka kontrol etmeleri ve öyle tüketiciye sunmaları olacaktır.