TÜRKİYE BİYOETİK DERNEĞİ Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Neyyire Yasemin YALIM ve Uzm. Emine TOPÇU ile Tıp Etiği konusunda söyleşi yapacağız.
W- Müsaadenizle sualime yine bir açıklama notu ile başlamak isterim: “Tıbbi etik çevrelerde de tartışmalar bu paralelde devam etmektedir. ‘Bilimde uyulması gereken tek kural, yapılabilir olanın yapılmasıdır’ diyerek, ahlaki kaygıların bilimsel araştırmalar önünde engel oluşturmayacağını savunanlar olduğu gibi, insan kopyalamanın insan yaşamına ve insanın değerine haksız bir müdahale olduğunu söyleyerek, klonlama girişimlerinin ardındaki niyetin araştırılması gerektiği üzerinde duranlar da vardır. İkinci görüşü savunanlar ‘niye bir Einstein daha üretmeyelim?’ sorusundan yola çıkarak ‘Üstün insan üretimine başlarsak, sonuçta kendimizi ırkçılığın koyu karanlığında bulabiliriz’ demektedirler” (Büken 1997, s.106).
Bu tartışmalar ışığında genetik müdahalelerde neyi nereye kadar yapmaya izin vardır?
N.Y.- Bu konu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı doktora öğrencilerinden Moleküler Biyoloji ve Genetik konusunda uzman Emine TOPÇU’nun çalışma alanını doğrudan ilgilendirdiği için, en doğru yanıtları almak açısından sözü ona bırakmak istiyorum.
E.T.- Genetik uygulamalar ve genetik müdahaleler hem teknik anlamda hem kullanılan materyal anlamında hem de ahlaken farklıdır. Dolayısıyla farklı yasal düzenlemeler ve farklı etik tartışmalar mevcuttur. Dünya genelinde embriyonun ahlaki statüsü, insan yaşamının başlangıcı konusunda ortak bir görüşe ulaşılamamıştır. Dolayısıyla hemen her ülkenin genetik çalışmalara çizdiği yasal sınırlar da değişiklik göstermektedir. Klonlama, genetik testler, öjeni, gen terapileri konusunda etik açıdan yapılan değerlendirmeler, insan onuru, insanın değeri, tıbben gerekli olup olmadığı, kısıtlı kaynakların kullanımı ve dağıtımı, eşitlik ve adalet ilkeleri, gizlilik ve mahremiyet bağlamında tartışılmaktadır. “Genetik uygulamalar hangi durumda meşrudur” sorunuza verdiğim yanıtlar bu soru için de geçerlidir. Neyi ne kadar yapmalıyız, sınırımız ne olmalıdır sorularının bana göre yanıtı, sağlıktır; bilimsel olarak ölçülebilen, öznel belirlemelere yer vermeyen sınırları net olarak çizilmiş bir sağlık tanımı ile. İnsanın kendinde değer olduğu bilindiği ve her zaman amaç olarak görüldüğü sürece, insan yaşamına, temel hak ve özgürlüklerine müdahale biçimini almadığı sürece ve etik açıdan, sosyo-kültürel açıdan, ekolojik açıdan değerlendirilip yaklaşık olarak ortak bir görüşe varıldıktan sonra genetik çalışmalar yapılmalıdır.
W- Sonraki adımın Nazi dönemindeki “öjeni” fikri benzeri çalışmalar olmayacağı söylenebilir mi?
E.T.- Öjeni pozitif ve negatif öjeni olarak iki alt kümeyi kapsamaktadır. Pozitif öjeni artırılmak istenilen özellikleri taşıyan ve tercih edilen özelliklere sahip kişilerin üremesinin teşvik edilmesi; negatif öjeni ise istenmeyen özelliklerin yok edilmesi ve/veya bu özelliklere sahip kişilerin üremelerinin engellenmesidir. Toplumları ya da grupları hedef alan makro öjeni ve aileleri ya da akrabalık bağıyla birbirine bağlı grupları hedef alan mikro öjeniden söz edilebilir.
Hayvanların ve bitkilerin, insanların yararı ve/veya beğenisi doğrultusunda seçilip çoğaltılmaları yönündeki uygulamalar çok eski tarihlere kadar uzanmaktadır. İnsanlığın; tarım için bitkileri, beslenmek veya araç olarak kullanmak için hayvanları çoğaltması ya da üremelerini kısıtlamaya çalışması öjeninin yüzyıllardır var olduğunu göstermektedir. Sadece bitki ve hayvanların değil, insanların da seçim temelinde yetiştirilerek, özel bir türün mükemmelleştirilmesi görüşü tarihsel bağlamda Platon’a kadar uzanmaktadır ve bu yaklaşım “Devlet” adlı eserinde yer almaktadır. 19. yüzyıl sonlarından itibaren bu terimin daha kapsamlı bir biçimde kullanılmaya ve tartışılmaya başlandığı görülmektedir. Charles Darwin’in kuzeni olan Francis Galton tarafından 1883 yılında kullanılan öjeni terimi “doğuştan üstün veya “kalıtımsal olarak soylu” anlamına gelir. Galton’a göre insanın çiftleşmesi kontrol altına alınabilirse, insanın birçok özelliğine ait kalıtım kontrol edilebilecek ve yapay bir seçilim uygulanabilecektir.
Öjeni düşüncesi ile belli ırk veya sosyal grupların “doğal olarak” diğer gruplardan üstün olduğu benimsenmiş; akıl hastaları, hasta kişiler ve “aşağı düzeydeki diğer grupların” uyumsuz olduğundan yola çıkarak üremelerinin sınırlandırılması, ırklar arasında evliliğin yasaklanması yoluyla insan kalıtımının kontrol altına alınması önerilmiştir. Toplumsal ve siyasal bir program olarak öjeni, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında görülmüştür. 20. yüzyılın başından itibaren yaklaşık 30 yıl boyunca öjeni fikri pek çok ülkede hüküm sürmüştür. Bedensel farklılıklar, sınıf farklılıkları ve pek çok sosyal farklılıklar bile kalıtımla ilişkilendirilerek üstün ve bayağı özelliklerin tamamen genetik kontrol altında olduğu, istenmeyen genlerin bir toplumdan bu özellikleri taşıyan bireylerin ayıklanması yolu ile uzaklaştırılabileceği gibi düşüncelerle üremenin engellemesi ile uyumsuzlukların ve farklılıkların giderileceği düşüncesi yaygınlaşmıştır.
Öjeni, “normal”, “anormal”, “hatalı”, “istenen”, “istenmeyen” “ilerleme”, “gelişme”, “güçlü”, “zayıf”, “uyumlu”, “uyumsuz” gibi tanımlara dayanmaktadır. Bu terimlerin bilimsel olarak açıklanamaması, standart tanımlarının bulunmaması ve kişilere göre farklılık göstermesi önemli bir sorundur. Tanımlayana göre değişecek ve bilimsel olmayan terimlere dayanması nedeniyle tarihte politik güç odakları öjeniyi kendi yararına kullanmıştır. Kalıtımla ilgili olmayan veya sadece kalıtıma bağlı olmayıp çevresel koşullara da bağlı olan özelliklerin sadece genetikle açıklanması da öjeni kavramının sorunlu yanlarından biridir.
Genetik bilginin öjeni düşüncesiyle kullanılması tehlikesi her zaman olasıdır. İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak görmemek; insanın toplumsal bir varlık olduğunu, ahlaki özelliklerinin olduğunu, doğa ile baş etme konusunda sadece bedensel özelliklerinin esiri olmadığını bilmek önemlidir. İnsanı iyi tanımlamamız ve insanın değerini iyi kavramamız ile ahlaken savunulamayacak bir öjeniyle sonuçlanmayan genetik çalışmalar yapabiliriz.
W- Bu hassas konuyu Helsinki Deklarasyonu-II’nin ele aldığı biliniyor. Etik Kurulların dünyada senkronize hareketi var mı? Yoksa bazı ülkelerde bebeğin cinsiyetinin seçilmesi, hatta bir ara ülkemizde de yapılmıştı, bu kapsama girmez mi?
devam edecek….