Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından gerçekleştirilen ‘Antibiyotiklere direnç oranı’nda Türkiye ilk sırada. Ülkemizde antibiyotik kullanımı diğer OECD ülkelerinden oldukça fazlayken, antibiyotikli ilaçlara direnç oranımız ise yüzde 38,8.
Basit bir soğuk algınlığı ya da grip tedavisinde bile antibiyotiklere başvurulması gibi bilinçsiz kullanımlar, bakterilerin antibiyotik ilaçlara yönelik dirençlerinin artmasına yol açıyor. OECD antibiyotik kullanımının yarısının gereksiz olduğunu tahmin ediyor. Raporda gereksiz antibiyotik kullanımının engellenmesi bakımından da mikroorganizma varlığını kanıtlayacak hızlı tanı testlerinin kullanılması öneriliyor. Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğr. Gör. Ahu Kürklü’ye göre: “Gereksiz yere antibiyotik kullanılması ülkemizde bu ilaçlara karşı bir bakteri direnci oluştururken, artık toplumda da gözlemlediğimiz bu dirençli bakteriler ciddi bir halk sağlığı problemi haline gelmiştir. İnfeksiyon ve Epidemiyoloji Uzmanları Birliği’ne (APIC) göre, hastanede karşılaşılan çoklu ilaca dirençli bakteriler (MDRO) artık toplum için de büyük bir tehlike haline gelmiştir. Özellikle hastaneden evde bakım hizmetlerine taburcu olan hastalar, hastaneden aldıkları bakterileri evlerine, ailelerine ve hatta onlara bakım veren sağlık personeline bulaştırma riski taşımaktadır.”
“İyileştirebileceğini Düşündüğünüz Her Antibiyotiği Almayın”
Ülkemizde antibiyotik kullanımının çok tehlikeli boyutlara ulaştığını söyleyen BAU Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğr. Gör. Ahu Kürklü, “Virüs kaynaklı üst solunum yolu hastalıkları nedeniyle, bazen hastaların da ısrarıyla hekimler tarafından gereksiz reçete edilen antibiyotik istemleri Sağlık Bakanlığı’nın ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun kayıtlarında bulunmaktadır. Bununla birlikte insanların eğitim seviyesinin yükselmesi, internet kullanımının artması ve sağlık okuryazarlığı gibi konular nedeniyle kendi kendilerinin doktoru olmaya başlayıp, yaptığı derin araştırmalar sonucunda kendisini iyileştireceğini düşündüğü antibiyotiği istediği eczaneden temin eden bireyler de gereksiz yere antibiyotik kullanabilmekteydi” şeklinde konuştu. Ocak 2017 tarihinden itibaren Sağlık Bakanlığı’nın Akılcı Antibiyotik Kullanımı Projesiyle birlikte insanların hekim reçetesi olmadan eczaneden antibiyotik almasının önüne geçildiğini söyleyen Ahu Kürklü, “Aynı zamanda hekimlere de infeksiyon hastalığı belirtilerini gördükten sonra antibiyotik yazabilmesi için Hızlı Antijen Testi uygulama zorunluluğu getirilmiştir. Böylece bireylerin gerekmedikçe antibiyotik kullanmalarının önüne geçilerek bunun yerine belirtileri gerileten semptomatik tedavi almaları sağlanmaya çalışılmıştır” dedi.
“Uygun Dozlarda ve Uygun Zamanlarda Kullanmıyoruz”
Antibiyotiklerin yalnızca bakteriler üzerinde etkili bir ilaç olduğunun önemine değinen BAU Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğr. Gör. Ahu Kürklü şunları söyledi: “Kış aylarında sıklıkla geçirdiğimiz üst solunum yolu hastalıklarının kaynağı çoğunlukla virüsler olmaktadır. Bu hastalıklarda hissedilen belirtiler (ateş, halsizlik, ağrı vb.) nedeniyle birçok insan antibiyotik kullanmak zorunda olduğunu düşünmektedir. Ancak viral hastalıkların tedavisinde antibiyotiklerin tedavi edici etkisi bulunmamaktadır” şeklinde konuştu. Bakteri kaynaklı infeksiyonlarda antibiyotiklerin kaynak bakteriye etki ettiği ispatlandıktan sonra kullanılması gerektiğinin altını çizen Ahu Kürklü, laboratuvar ortamında mikrobiyolojik kültür çalışmalarının yapılması gerektiğine vurgu yaptı. İnfeksiyon hastalığına neden olan etkenlerin belirlendikten sonra gereken antibiyotiğin hekim tarafından reçete edilmesi gerektiğini söyleyen Kürklü, “Reçete edilen antibiyotiklerin uygun kullanımını bireylere öğretmek hekim, hemşire ve eczacı gibi sağlık personellerinin görevleri arasında yer almaktadır. Çünkü bakterilerin vücudumuzdan yeterince uzaklaştırılması için antibiyotiklerin uygun dozlarda ve uygun sürelerde kullanım zorunluluğu bulunmaktadır”
“Yaşlılarda ve Çocuklarda Ciddi Yan Etkilere Yol Açabilir”
Günümüzde hekimlerin, antibiyotik direnci sebebiyle, mikrobiyolojik kültür çalışmalarının yanı sıra mikrobiyologlardan duyarlılık incelemelerini de istediğini belirten BAU Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğr. Gör. Ahu Kürklü, “Bunun sebebi kültür sonucunda elde edilen bakterinin var olan tüm antibiyotiklere karşı direncinin olup olmadığının belirlenmesidir. Duyarlılık çalışması yapılmadan bireye antibiyotik reçete edilmişse ilacın kullanımını takiben 36 saat içinde var olan hastalık belirtilerinde gerileme olması beklenmektedir. Eğer bu gerileme gerçekleşmiyorsa yine antibiyotik direncinden şüphe edilmelidir. Antibiyotiklerin uygunsuz kullanımı, gereğinden fazla istenmeyen yan etkiye, ilaca dirençli mikroorganizmaların gelişimine ve sağlık giderlerinde artışa neden olmaktadır” ifadelerini kullandı.
Antibiyotik kullanmak zorunda olan bireylerin mutlaka hekimlerine, hemşirelerine ve eczacılarına kullanmakta olduğu diğer ilaçları da belirtmeleri gerektiğini söyleyen Ahu Kürklü, “Bazı durumlarda birlikte alınan ilaçlar birbirleriyle etkileşime girerek vücudumuzda istenmeyen belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu durumu önlemek için ilaçların sağlık personeli tarafından uygun saatlere göre planlamasının yapılması ve hastaya bu konuda eğitiminin verilmesi gerekmektedir” dedi. Çocuk ve yaşlılar için kullanılan antibiyotiklerin kullanım dozunun diğer bireylerinkinden farklı olduğuna da dikkat çeken Kürklü, “Bu nedenle özellikle yanlış dozlarda antibiyotik kullanımı bu grupta yer alan bireylerde böbrek ve karaciğer yetmezliği gibi ciddi yan etkilere sebep olabilmektedir” diyerek reçete edilen antibiyotiğin mutlaka ikinci hemşire ve hatta eczacı gibi üçüncü bir göz tarafından doğruluğunun onaylanması gerektiğine vurgu yaptı.