W- GSK Türkiye Genel Müdürü ve Başkan Yardımcısı Selim Giray ile gündeme dair sohbet edeceğiz. Sayın Selim Bey, GlaxoSmithKline Türkiye Genel Müdürlüğü gibi önemli bir görevi yürütüyorsunuz. Sektöre başlayış hikâyenizi ve sektör yolculuğunuzu paylaşır mısınız?
S.G.- Sağlık sektöründe 20 yıla yakın bir deneyime sahibim. Robert Koleji’nin ardından Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü’nü ve Bilgi Üniversitesi MBA programını tamamladım. Kariyerime Roche’da başladım. MSD’de Ürün Müdürü, Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinden sorumlu Bölge Pazarlama Müdürü ve Ulusal Satış Direktörü gibi pozisyonlarda görev aldım. 2010-2012 yılları arasında ise Cenovapharma’da Genel Müdür olarak görev yaptım.
2014’te İş Birimi Direktörü olarak GSK’ya katıldım. Daha sonra, Ocak 2016 itibarıyla CEO Geleceğin Stratejisi Grubu’na katılarak Londra’daki GSK Genel Merkezi’nde görev aldım. Bu görevin ardından 2016 – 2018 tarihleri arasında Allergan İlaçları Genel Müdürlüğü görevini yürüttüm. Ocak 2018 GSK Türkiye ailesine geri döndüm ve bu tarihten itibaren GSK İlaç Türkiye Genel Müdürü olarak görev yapmaktayım.
Öte yandan, kurucusu olduğum İlaç Sektörü Ürün Müdürü Sertifikasyon Programı’nda eğitmenliğe Koç Üniversitesi’nde devam ediyorum.
W- GSK Türkiye olarak COVID-19 dönemini nasıl geçirmekte siniz?
S.G.- COVID-19 salgını nedeniyle hem dünyada hem de Türkiye’de olağanüstü bir süreç yaşıyoruz. GSK olarak toplum sağlığını korumak ve desteklemekle birlikte, çalışanlarımızın sağlığı ve güvenliği de bizim her zaman birinci önceliğimiz ve odak noktamız oldu.
Öncelikle, ilk günden bu yana çalışanlarımızla kesintisiz iletişim halinde olduk. Hem gerekli bilgilerin iletilmesi, hem de varsa soru işaretlerinin yanıtlanmasına yönelik olarak rutin online toplantılar gerçekleştirdik. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan bilgilendirmeler ve yönlendirmeler doğrultusunda alınması gereken aksiyonları çok hızlı bir şekilde hayata geçirdik.
Bunlardan kısaca bahsetmek gerekirse;
Şubat ayından başlayarak, gelişmelerle paralel olarak, çalışanlarımızın önce yurt dışı daha sonra yurt içi iş seyahatlerini durdurduk.
Merkez ofisimize dışardan ziyaretçi kabul etmeden, dış katılımlı toplantılarımızı online platformlara taşıdık.
Türkiye’de ilk vakanın görülmesini takiben, 13 Mart itibariyle tüm çalışanlarımızla birlikte evden çalışma sistemine geçtik.
Bu doğrultuda, saha ekiplerimizin hekim ve eczacılarımıza yaptığı yüz yüze tanıtımı durdurarak, online platformlar üzerinden uzaktan tanıtım modeline geçmiş olduk.
Evden çalışma döneminin başlamasıyla birlikte, bu yeni çalışma ortamını teknik ve motivasyonel anlamda destekleyecek uygulamaların yanı sıra, çalışanlarımızı zihnen ve fiziken desteklemek ve de bu zorlu günlerde onları biraz olsun gülümsetebilmek adına, aileleriyle birlikte katılabilecekleri haftalık aktivite programları oluşturduk.
İletişim aktivitelerimiz kapsamında; sabah canlı spor seansları, farklı alanlarda uzman konuşmacılarla Bilinçli Farkındalık, Kaygı Yönetimi, Beslenme gibi konularda oturumlar, çocuklara yönelik online aktiviteler, yarışmalar ve müzikli yayınlar gibi pek çok farklı içerikte program gerçekleştirdik.
GSK Türkiye olarak ayrıca; COVID-19 salgını ile mücadeleye katkıda bulunmak için 2,5 milyon TL’lik destek sağladık. Bu destek, COVID-19 salgının yayılımını sınırlandırma ve sağlık sistemine yardımcı olma amacıyla, sağlık çalışanlarına koruyucu ekipman sağlanması ve hasta faydasına yönelik ekipman tedariki için kullanılıyor.
W- Aşı ile devam edersek GSK Global içinde Türkiye’nin konumu / önemi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Sizlerin kamuyla birlikte önemli çalışmalarınız ve destekleriniz olduğunu duyuyoruz.
Paylaşabilir misiniz?
S.G.- GSK olarak 100 yılı aşkın süredir aşı alanındaki Ar-Ge yatırımlarımız ve bilimsel iş birliklerimiz ile hem var olan aşıların daha etkili olması hem de yeni aşıların keşfi için çalışıyoruz. Aşı alanında 17 binden fazla çalışanımızla 158 ülkeye, her gün 2 milyon dozun üzerinde aşı tedarik ediyoruz.
Türkiye’de ve dünyada en geniş aşı portföyüne sahip şirketler arasında yer alıyoruz.
Aşıya erişimin artırılması, tüm çocukların ve yetişkinlerin aşıyla önlenebilir hastalıklardan korunması yoluyla toplum sağlığına katkıda bulunmayı hedefliyoruz. GSK, Dünya Sağlık Örgütü listesindeki 33 antijenin 30’unu üretiyor. Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve çok daha geç yaşlarda hastalıklardan korunmayı sağlayan 30’un üzerinde aşısıyla, aşı ile önlenebilir 31 hastalıktan 21’ine koruma sağlıyor. Dünyada her 5 çocuktan 2’si en az bir GSK aşısıyla bağışıklanıyor diyebiliriz.
Türkiye’de ise; aşı, solunum ve HIV’in yanı sıra anti-infektifler, dermatoloji, merkezi sinir sistemi hastalıkları, üroloji dahil olmak üzere toplamda yedi tedavi alanında faaliyet gösteriyoruz.
Türkiye’deki 193 GSK ürününün 47’si Dünya Sağlık Örgütü’nün temel ilaç listesinde yer alıyor. Ayrıca Türkiye’de aşıyla önlenebilir hastalıklara karşın 11 aşımız bulunuyor.
Ar-Ge tarafında 2010 yılında Hacettepe Üniversitesi Teknokent iş birliği ile hayata geçirdiğimiz Aşı Klinik Araştırmalar Merkezi’nde, Türkiye’nin aşı klinik araştırmalarının yüzde %54’ünü yürütüyoruz. Menenjit, zatürre, rotavirüs, hepatit A, hepatit B, suçiçeği, boğmaca, kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşılarımızla, Türkiye’de çocuk ve yetişkinlerin sağlığını korumak için çalışıyoruz.
W- Salgında Vir Biotechnology, Sanofi ile alanında ilk sayılabilecek iş birlikleri yaptınız, bunlar olağan bir durum mudur, nasıl anlamalıyız?
S.G.- Yaşadığımız bu olağanüstü durum haliyle olağanüstü iş birliklerini de beraberinde getiriyor. Covid-19 salgınına karşı aşı geliştirmede seferberliğin oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz. GSK olarak aşı alanındaki uzmanlığımızı ve deneyimimizi aktarabileceğimiz araştırmalara destek olmak, teknoloji ve yeteneklerimizi birleştirebileceğimize inandığımız şirketlerle iş birlikleri yapmayı çok önemsiyoruz. Bu konuda profesyonel anlamda yapılan her iş birliği aşının bulunmasına yönelik ihtimalleri de artıracaktır. Sanofi ve Vir Biotechnology de bu anlamda oldukça önemsediğimiz iki iş birliği diyebiliriz.
Özellikle dünyanın iki büyük aşı üreticilerinden GSK ve Sanofi’nin tüm dünyada etkisini sürdüren COVID-19 salgınıyla mücadele için bilimsel uzmanlığını, teknolojilerini ve yeteneklerini birleştirmesini benzeri görülmemiş dev bir adım olarak tanımlayabiliriz. Bu iş birliğimizde GSK olarak adjuvan teknolojimizle yer alıyoruz. Sanofi ise, rekombinant DNA teknolojisine dayanan Protein-S COVID-19 antijeni ile iş birliğine katkı sağlayacak.
Aşı adayının 2020 yılının ikinci yarısında klinik çalışmalara alınması ve başarılı olması halinde 2021 yılının ikinci yarısı itibariyla kullanıma sunulmasını öngörüyoruz.
Enfeksiyon hastalıklarını önleme ve tedavi etme misyonuyla faaliyet gösteren Vir Biotechnology ile yapılan iş birliği kapsamında ise, mevcut COVID-19 salgını ve gelecekteki koronavirüs salgınları ile mücadele için ortak Ar-Ge çalışmaları hayata geçiriyoruz.
W- Bu saydıklarınızın yanında dünyayı saran Covid-19 salgını konusunda GSK olarak çalışmalarınız, iş birliği yaptığınız diğer projeler nelerdir?
S.G.- Sanofi ve Vir Biotechnology dışında, Çin merkezli global biyoteknoloji şirketi Clover’ın COVID-19 aşı araştırma programlarına adjuvan teknolojisi ile halihazırda destek verdiğimiz çalışmaları bu dönemde daha da genişlettik.
Aşı adjuvan teknolojisini, aşı geliştirme sürecinde çalışmakta olan bilim insanlarının erişimine sunmak için CEPI (Salgınlara Hazırlık İnovasyonları Koalisyonu) ile de iş birliği yapıyoruz. GSK olarak, CEPI ile oluşturulan bu sistem kapsamında Avustralya Queensland Üniversitesi ile ilk çalışmalara başladık. GSK, bu iş birliği çerçevesinde, ABD ve Çin dahil olmak üzere farklı ülkelerden beş şirket ortaklığı ve araştırma grubu ile çalışmalarını sürdürüyor.
COVID-19 Tedavi Hızlandırıcı isimli bir araştırma çalışmasına dahil olduk. Bu araştırmada, ilaç şirketleri ve akademik kurumlar bir araya getirilerek, COVID-19 vakalarını tedavi etmek için kullanılabilecek en umut verici moleküllere ulaşılması amaçlanıyor. GSK araştırmaya kendi veri tabanına erişim imkânı sağlayarak katkıda bulunuyor.
Bunların yanı sıra GSK olarak, özellikle ihtiyacın en fazla olduğu yerlerde salgının önlenmesi, tespit edilmesi ve yönetilmesine destek olmak amacıyla, Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından oluşturulan COVID-19 Dayanışma Fonu’na 10 milyon ABD doları bağış yaptık. Bu fon ayrıca, kişisel koruyucu donanım ve benzeri malzemelerin sağlık çalışanlarına dağıtımına da katkı sağlıyor. Aynı zamanda, tanısal test desteği için birçok ülkeye üretim fazlası kişisel koruyucu malzemeler bağışlıyoruz.
W- Değerlendirmenize göre aşı çalışmalarında sonuç ne zaman alınabilir ve uygun aşının bulunması yeterli mi?
Tedavide kullanıma girebilecekler konusunda bilgi verebilir misiniz?
S.G.- 2020’nin ikinci yarısında faz 1 klinik çalışmalara başlamayı planlıyoruz. Eğer başarı sağlanırsa, ruhsatlandırma değerlendirmelerine tabi olarak, aşının hazır olması için gerekli geliştirmeleri 2021’in ikinci yarısı itibarıyla tamamlamayı planlıyoruz.
Salgını yönetme bağlamında endüstrinin karşılaşacağı en büyük zorluklardan birinin COVID-19 aşısı için yeterli üretim kapasitesi sağlamak olacağını düşünüyoruz. Sanofi ile bu iş birliği içinde, ruhsatlandırma hususları da dikkate alınarak, 2021’in ikinci yarısı itibarıyla yüz milyonlarca doz aşının hazır olmasını hedefliyoruz.
W- Ülkemize önemli yatırımlar yapmaktasınız; GSK, Türkiye’de solunum ilaçlarının yerel üretimini destekleyecek bir teknoloji transferi için 214 milyon TL’lik (25 milyon sterlin) yeni bir yatırım yapacağını açıklamıştı (Eylül 2018) Yatırımlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
devam edecek….