Metspharma hissedarı ve yöneticisi Sn. Dr. Şenol Pak ile kariyeri ve medikal estetik üzerine sohbet edeceğiz.
W- İş yaşamınıza hekim olarak 1991 yılında mecburi hizmet görevinizle başladınız, o yıllarda geleceğiniz ile ilgili hayalleriniz nelerdi?
Ş.P.- Öncelikle bana bu sohbet imkânını verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum sizlere;
İşin doğrusu mezun olduğumda düşünebildiğim dolayısıyla hayal ettiğimi varsaydığım tek şey mümkün olan en kısa sürede iş hayatına başlamaktı.
Hekimliği icradan çok bir anlamda hayata başlama telaşı idi.
Mecburi hizmet sırasında ise daha çok “acaba bu meslekte kalmalı mıyım yoksa başka alternatif mesleklere mi yönelmeliyim” ikilemi yaşamıştım. Üstüne, eğer kalacak isem de nerede yapmalıyım diye sürekli bir “hangisi” arayışım olmuştu. Aslında uzmanlığı hiç düşünmemiş olmam mesleğe bakış açımı da ele veriyordu! Bunu anlamak biraz vakit alacaktı. Mecburi hizmetim bittiği zaman öğrencilik hayatımdan kalan bir konu nedeniyle memurluğum da bitince aslında en büyük ikile mimden de birden kurtulmuş oldum. Artık hekimlik yapmayacaktım…
Hala aktif olarak futbol oynuyorum hem spora hem de müziğe oldukça yatkındım, bir türlü isimlendiremediğim hayallerimde belki de bunlardı. Spor ve müzik hayatımda amatör aşamada kaldılar.
W- İlaç sektörüne geçme kararınızın hikâyesini alabilir miyiz?
Ş.P.- Mecburi hizmet sonrasında önümde kalan ve bir sonraki aşılması gereken görev olan askerliğim sırasında; beni ziyaret edip ürünlerini çalışan mümessil arkadaşlarım bir şekilde benim ilaç şirketlerinin pazarlama bölümünde gayet başarılı olabileceğimi ifade ettiler. O zamanlarda sektörle ilgili neredeyse hiçbir fikrim yoktu diyebilirim. Dolayısıyla bu söylemlerinin nereden kaynaklandığını da anlayamıyordum. Evli ve çocuklu biri olarak askerliğimin bitmesine yakın iş bulma telaşı başladı. Mümessil arkadaşlardan birisinin seni bizim şirketle görüştürelim teklifini tabi ki kabul ettim ve Bilim İlaç ile görüşmeye gittim. 1 hafta sonra Bilim ilaçta yani ilaç sektöründe PM (Ürün Müdürü) olarak çalışmaya başladım.
W- Hekim olarak kariyerinize devam etse idiniz hangi uzmanlığı tercih ederdiniz?
Ş.P.- Büyük ihtimal acil cerrahi olurdu.
“Sürekli hareket”, “hızlı karar verme” gerekliliği ve “sonucu anında görme” isteğim!
W- İlaç sektöründeki ilk yıllarınızda aktif hekimliğe tekrar geri dönmeyi hiç düşündünüz mü?
Ş.P.– İnanın hekimliğe dönmek bugünde dâhil olmak üzere neredeyse hiç düşünmediğim bir konudur. Aslında bizim dönemlerimiz deki her başı kesik liseli gibi fakülte tercihimde öğretmen yönlendirmesiyle Tıp olmuştu. Üstelik Çapa Tıp Fakültesi 4. Sınıfta okulu bırakma kararı bile vermiştim. Arkadaşlarımın zorlamasıyla ve destekleriyle sınavlara girdim ve 4. sınıfı direk olarak geçince okulu bitirmemde bir anlamda kaçınılmaz olmuştu.
W- Türkiye’deki ilaç kariyeriniz nasıl gelişti ?
Ş.P.- Bilim İlaç’ta 1996-2006 arası tam 10 yıl çalıştım ve oldukça hızlı, hareketli, yoğun ve de eğitici bir 10 yıl yaşamıştım. PM, GPM (Grup Ürün Müdürü) , Satış&Tanıtım Müdürü, BUM (İş Birim Yöneticisi) ve S&M Direktörlük (Satış&Pazarlama Direktörlüğü) pozisyonlarında çalıştım. 10’larca ürün lansmanı, yeni ekip oluşturmalar, yeniden yapılanmalar vb. Bilim İlaç benim için oldukça tecrübe verici bir okul olmuştu.
İş hayatımda 10. yıl içerisinde bir şeylerin eksik olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu eksiklik ve huzursuzluk iki noktada yoğunluk kazanmıştı,
1- Bulunduğum şirket benim açımdan çok mu hijyenik ve korumacı, gerçekten bu fanusun dışında da başarılı olabilir miyim?!
2- Temellerini Tarsus Amerikan’da aldığım yabancı dili de kullanarak uluslararası çevreye geçmeliyim ki farklı kültür ve tecrübe ile bir anlamda gelişimimi sürdüre bileyim!
Ben bu iki düşünsel durumla mücadele ederken Sandoz İlaç’tan bir teklif aldım. Detay düşünmeden tereddütsüz evet dedim, çünkü bu teklif iki huzursuzluğumu giderecek çözümü birlikte içeriyordu. Hem fanusun dışıydı hem de uluslararası bir şirket idi.
W- Gittiğiniz her firmada mutlaka bir revizyon yaptınız, o günkü Pazar dinamikleri ve değişim gerekliliğine dair değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Ş.P.- Aslında revizyondan çok yeniden yapılandırma desek daha doğru olacak çünkü Sandoz ve TEVA’da çok ciddi yapısal değişiklikler yapmak durumunda kalmıştım.
Pazar dinamikleri açısından tabi ki her dönemin gerçekleri öyle yada böyle farklıdır ve bazen de çok benzeşir ancak bununla birlikte şirketlerin gerçekleri daha önemlidir diye düşünmekte idim. Gerek Sandoz gerekse TEVA bana zaten işler yolunda gitmediği için teklifte bulunmuşlardı. Her iki örnekte de söyleyebileceğim en önemli konu işletmelerin yeniden yapılanma beklentilerini karşılarken;
-Doğru ve anlamlı bilgi, veri var mı ve ulaşılabiliyor mu?
-İnsan faktörünün işletme açısından önemi nedir?
-Kurumda iletişim kanalları ne kadar açık ve eleştiriye katlanabiliyor mu?
Uzun süre çalıştığınız bir kurumda revizyon ya da yeniden yapılandırmaya karar vericilerden olabilirsiniz ve de bu süreci tecrübe ve kurum ile ilgili bilgi birikiminizle görece kolay bir şekilde yönetebilir hatta yönlendirebilirsiniz; ancak dışarıdan zaten bu yeniden yapılandırmayı yapacak kişi olarak getirildiğin izde en önemli konu süreci mümkün olan en doğru şekilde yönetmenizdir. Bir tarafta vizyon ve ondan kaynaklanan bütçe başınızda bir kılıç gibi dururken diğer tarafta icra sizi bekleyen bir canavar olacaktır.
W- 2008 yılı eylül ayında büyük bir başarıya imza atarak Sandoz İlaç Avustralya Ülke Başkanı olarak atandınız. Yurt dışı üst düzey yönetici tecrübelerinizi paylaşır mısınız?
Ş.P.- Yukarıda bahsettiğim yeniden yapılandırma sürecine, evet ben yapabilirim demenin büyük bir karar dolayısıyla risk olduğu aşikardır. Süreci yönetmeyi beceremezseniz kariyeriniz dahi bitebilir ki bu alanda çok örnekler vardır! Süreci başarıyla yönettiğinizde ise hedeflerinize çok daha hızlı ulaşabilirsiniz. Ben Sandoz İlaç Türkiye sürecimde şansında (😊) yardımıyla oldukça başarılı olmuştum ve ödül olarak Avustralya CEO rolü teklif edilmişti.
Avustralya benim açımdan doğal olarak biraz karmaşık bir tecrübe oldu; bir anda iletişim için 2. dile mahkûm olmuştum. Sonbahar ilkbahara döndü, biyolojik saat gece derken gündüz yaşanmaya başlanmıştı, trafikte mevsim gibi tersti. Dilin daha zor adaptasyonu ve bunun uzun zaman almasıyla birlikte tüm bu şartlara kolay adapte olabiliyorsunuz. Asıl daha zor olan kültüre adaptasyon olmuştu. Siz işletmenin lideri konumuna geliyorsunuz ama kültürle ilgili hiçbir fikriniz dahi yok! Bu konu iş yapış yöntemleri yada işletme süreçlerinin işleyişi değildi. Benim açımdan aynı zamanda günlük yaşantıdan da unsurlar içerdiğinden durum daha karmaşık hale dönmüştü. Basit bir karar vermeniz gerektiğinde bile acaba bir şeyler doğru mu, eksik mi diye obsesif düşünceler kafanızda geziniyor. Kararı verdiniz diyelim bunu nasıl istişare edeceksiniz, o da başka bir sorun. Kendi kültürünüzde yüz yüze ifade edilmesi gereken bir şey diğer kültürde kesinlikle yazılı yapılmak durumunda olabiliyor. Bu basit durumu bile bilemeyen lider konumuna her an düşebiliyorsunuz.
Dolayısıyla bana göre Avustralya’da edindiğim en büyük tecrübem; işletme yönetimi, liderlik vs den çok farklı kültürlere adaptasyonu öğrenme olmuştur.
W- Farklı kültürde çalışmanın Türk Expat’lar için ne gibi avantaj-dezavantajları vardır?
Ş.P.- Avantajlarının en başında sanırım adaptasyon yeteneğini geliştirme geliyor diyebilirim. İş açısından yeni iş modelleri öğrenme ve uygulamalarını görme şansınız oluyor, tecrübelerinizi değerlendirme ve doğrulama şansınızda oluyor. Daha görünür hale geliyorsunuz. Kurum size yatırım yapmak zorunda kalıyor ve dolayısıyla sizinle daha yakından ilgileniyor. Bu görünürlük başka kurumlar tarafından da daha kolaylaşmış oluyor ve farklı alternatiflere daha kolay ulaşma şansınızda artıyor. Pozisyonunuza göre kültür elçiliği misyonunuz da olabiliyor ki ben bunu gayet eğlenceli de buluyorum. Bulunduğunuz pozisyon ekonomik açıdan zaten oldukça büyük avantajlar içermektedir.
Dezavantajlarının başında adaptasyon yeteneğinizin yetersizliği durumunda diğer birçok yeteneğinize rağmen dağıla-bilme ihtimalidir. Bir sonraki aşama ise olası başarısızlıkta geriye dönüp yeniden başlayabilmenin zorluğu olacaktır.
Bir başka dezavantaj ise duruma konforlu hayata alışma ve beklentilerin gerçeklerden uzaklaşmasıdır. Aslında tüm ilaç sektöründe her pozisyondaki çalışanların er veya geç yaşayacağı bir gerçektir!
Birde meslek hastalığı vardır; Expat olmanın getirdiği “home sick” olma yani eve-anayurda duyulan özlem hastalığı…
W- 2010 yılı haziranında daha büyük bir coğrafya olan Türkiye ve MENA bölgesinde TEVA’nın başına geçtiniz, kariyeriniz hem hızlı hem de giderek artan sorumluluklarda olmuş, başarınızın sırrı nedir?
Ş.P.- Bu birçok profesyonelin belki de en çok zorlandığı sorudur diye düşünüyorum.
Başarının sırrı nedir? Keşke ben de bilsem ve paylaşabilsem.
Bazı şeylerin şans, yetkinlik ve zamanlama üçgeninde yoğrulduğunda ve de vücut bulduğuna inanıyorum. Yani siz yetkinsinizdir ki bu olmak zorundadır yoksa son dramatik olur, doğru zamanda şans yüzünüze gülmüş ve bir fırsat elde etmişsinizdir…gerisi hikayenin kendisi olmuştur.
Yine de birkaç şey ifade edin derseniz;
Ben insanları dinliyorum ama gerçekten dinliyorum,
kendimi onların yerine koyuyorum ve eğer kendi yarattığım platform onların yerindeyken bana doğru gelmiyorsa platformu değiştiriyorum,
bu kadar basit!!!
Aslında bilmem kaç yıl önce bilmem kaç kez söylenmiş bu durum, sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma…
İkincisi tüm verileri paylaşıyorum ama gerçekten paylaşıyorum; Satılan malın maliyetinden çalışanın maliyetine kadar, vizyondan günlük aksiyona ya da ne bileyim… neden kampanya yapıyor uza kadar paylaşıyorum ki herkes durumu anlasın ve sahiplensin diye.
Oldukça “pratik ve hızlı karar alıyorum” ki bu en çok futbolda işime yarıyor, kolay gol atıyorum.
Birde nasıl ifade etsem bilemiyorum ama hırslarımı ve egomu günlük hayatımdan çıkardım ve her şeye onlarsız bakmaya çalışıyorum.
Bu durum gerçekten beni sıradanlaştırdı ve aslında özgürleştirdi. Basit bir örnek: TEVA dan istifa ettim, gerekçesi ise; mavi marmara olayını hatırlayacaksınız, ben TEVA ya geldiğim zamanlarda gelişmişti.
TEVA yönetim kurulu durumdan ürktü ve benimde gelme gerekçem olan büyük bir projeden vazgeçti (500 mio USD değeri olan bir projeydi). Ben bir anda garip derecede yüksek geliri olan ama neredeyse hiçbir şey yapmayan bir pozisyona düştüm. Sonuçta istifa ettim ve kimse anlam veremedi! Bana göre o işletmede bana gerek kalmamıştı…
Ayrıldım ve Avustralya’ya geri dönüp oranın en eski Osmanlı mutfağını icra eden restoranına ortak oldum ki hala ortağıyım ve muhtemel iş hayatım o işletmede son bulacak….
Spor ayakkabı, kot ve basit bir t-shirt benim sürekli yazlık kıyafetim, kışın ise bunların üstüne bir mont ekleniyor. Beni tanıyan ama CV’mi bilmeyen birisi o CV’nin bana ait olduğuna inanmaz yada CV’mi görüp beni tanımayan birisi benim o CV ‘nin sahibi olduğuma inanmaz….
W- Farklı ülkelerde hedef kitle aynı olmasına karşın regülasyonların, pazarlamanın ve ekip yönetiminin stratejik hassasiyetlerini genç üst düzey yönetici adaylarının ufuklarının açılması adına için alabilir miyiz?
Ş.P.- Bu aslında basit bir kurallar silsilesi. Öncelikli olarak oyunun oynandığı yerdeki kuralları ve kültürü iyi bilmek durumundasınız. Pazarlama ya da satış veya herhangi bir icraat evrensel kurallar içerir. Bunlar öyle yada böyle benzerlik gösterir. Değişen ise lokal regülasyonlar ve kültürdür. Yani anahtar bunları anlamaktır…kültür regülasyonlara göre çok daha zor anlaşılır ve önemi çok daha ciddi boyuttadır. Sonuçta regülasyonlar yazılıdır ama kültür çok daha fazla boyut içerir.
W- Metspharma’yı 2015 yılında satın alarak Türkiye’de de girişimci oldunuz, tercihinizi estetik pazarından yana kullanmanızı öğrenebilir miyiz?
Ş.P.- Buradaki motivasyon unsuru daha çok girişimci olma isteği idi. Sektörden biraz bağımsız ve tesadüflerin de etkisiyle oluştu. Tabi ki bu iş alanının hitap ettiği hisler oldukça derin, karmaşık ve sonsuz. O nedenle çok verimli dolayısıyla karar mekanizmasında etkisi oldu. Ancak tetikleyici nokta segmentin kendisi değildi.
W- Metspharma’yı tanıyabilir miyiz?
Ş.P.- Aslında 4 ortaklı bir şirket ancak hisselerin %100’ü bende ki bu arkadaşlarımın güvenini ve iş anlayışlarını da ortaya koyan bir durumdur. Başta amatörce yönetilmiş ve şimdi ise bu durumu daha kurumsal, buna karşın eğlenceli hale çevirmeye çalışan bir işletme. Son 4-5 aydır %100 benim tarafımdan yönlendirilen bir işletme. Pozisyon katmanlarının ortadan kaldırıldığı, whatsapp üzerinden tüm bilgilerin paylaşıldığı , aynı iletişim platformunda kararların verildiği; aksiyon hızı oldukça yüksek bir kurum olma yolunda hızla ilerleyen bir şirket.
Aptos, İBSA derma ve Suisselle gibi kendi alanlarında olumlu imajı olan, Avrupa menşeli ürünler ki tüm üretim süreçleri de yurt dışındadır. Ürünler; yüz askılama ipleri, dolgular, dolgu olmayan hyalüronik asit içeren ürünler ve mezoterapi ürünleridir. Metspharma bu firmaların ürünlerinin Türkiye distribütörlüğünü yapmaktadır. İstanbul, Ankara, İzmir, adana ve Antalya illeri ile bunların yakın çevre illerinde çalışanlarımız var. Aptos, Profhilo, Aliaxin ve Apriline Mezo ana markalarımız.
W- Ülkemizde estetik pazarının bir değerlendirmesini alabilir miyiz ve bu alanda kamu, tıp ve firmalar olarak neler yapılması gerektiğini düşünmektesiniz?
Ş.P.- Medikal estetik alanı ulaştığı kitle ve tüketim hacmi açısından kamunun bir an önce el atması gereken bir alan olduğunu düşünüyorum. Pazardaki ürünler, pazarlayan şirketler, ürünü reçete edip kullanan hekimler ve iletişim kanalları mutlaka regülasyonlarla yönlendirilmeli. Gerekli sertifikasyon ya da ihtisas alanları netleştirilip gereken eğitim programları başlatılmalı. Doğal olarak ilgili tüm paydaşlarda bu regülasyonlara uyum sürecine hazırlanıp eksikliklerini gidermeliler. Hekim olmayanların ürüne ulaşması da acilen önlenmeli diye düşünüyorum.
W- Pazarın bir dinamikleri, trendleri ve yakın geleceğine dair; Dünya’da ve ülkemizde estetik pazarının gelişimine dair görüşlerinizi almak isteriz.
Ş.P.- Estetik kaygısı evrensel ve muhtemeldir ki insanlık tarihinde var olmuş bir olgudur. Dolayısıyla dinamik, teknolojiyle gelişen, erişimin kolaylaşmasıyla hacmen hızla artan bir Pazar. Hasta yaşı hızla düşerken, idame tedavi yaşı da hızla artan neredeyse yaşam boyu süren bir serüven. Hasta yaşının düşme sebeplerinin başında önleyici yaklaşım yer almakta ki bu önümüzdeki zamanlarda Pazar ile ilgili en önemli tendi-dinamiği oluşturacaktır.
W- Metspharma olarak yakın gelecekte pazara sunacağınız yeni ürünler var mıdır ve Metspharma için hedeflerinizi sakıncası yoksa alabilir miyiz?
Ş.P.- Bir işletmenin olmazsa olmazı ürün yaşam döngüsünün yönetilmesi ve yeni ürünlerin pazara sunulmasıdır. Bu doğal olarak Metspharma içinde geçerli bir durum ve işin doğrusu işletmedeki en önemli görevimin bu iki süreci yönetmek olduğuna inanıyorum. En yakın lansmanımız bir line-extension ki ilk topikal ürünümüz olacak. En hızlı büyüyen Profhilo markamızın homecare kremini bir iki ay içerisinde pazara sunmuş olacağız.
Hedefimiz Medikal estetik alanında uluslararası platformda da kendisinden söz ettiren yerli bir şirket olmak.
W- Değerli Dr.Şenol Bey samimi paylaşımınız için şükranlarımızı sunarız, başarılarınızın daim olsun.
Kalben Prensesleriniz ile nice keyifli yıllarınız olmasını dileriz.
Ş.P.-Bende teşekkür ederim, bana kendimi şöyle bir özetleme ve hatırlama şansı verdiğiniz için…