Kafanın içinde suyun birikmesi ya da artması hidrosefali hastalığına yol açıyor. Hidrosefalinin birçok nedeni bulunduğunu belirten uzmanlar, beyin omurilik sıvısının üretildiği yerde ortaya çıkan bir tümörün aşırı sıvı yapımına yol açabileceğini ve ayrıca dolaşım sırasında oluşan bir engelin de hastalığa neden olabileceğini ifade ediyor. Uzmanlar, doğumdan geriatrik döneme kadar her bireyin hidrosefali riski altında olduğunu vurgularken, baş ağrısını ifade edemeyeceği için özellikle çocuklarda bilincin etkilenmesi, gelişim geriliği ve yeme düzeninin bozulması gibi belirtilere dikkat edilmesini öneriyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, beyinde su birikmesi durumunda ortaya çıkan hidrosefali hastalığı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Suyun artması hidrosefaliye yol açabiliyor
Hidrosefalinin kelime anlamı itibariyle ‘su kafa’ anlamına geldiğini belirten Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Hidrosefali, kafanın içinde suyun yani beyin-omurilik sıvısının birikmesi ya da artması durumudur. Normal şartlarda kafanın içinin kabaca yüzde 80’ini beyin dokusu, yüzde 10’unu beyin omurilik sıvısı ve yüzde 10’unu da kan oluşturuyor. Beyin omurilik sıvısının mekanik koruyucu ve besleyici gibi pek çok fonksiyonu bulunuyor. Beyin-omurilik sıvısı sürekli hassas bir yapım, dolaşım ve emilim dinamiği içerisinde beynin ve omuriliğin içinde ve yüzeyinden sinirlerin başlangıç noktasına kadar ulaşan sürekli bir sirkülasyona sahiptir. Omurilik sıvısının bu dolaşım yolu üzerinde doğumsal anomali, doğumdan sonra ortaya çıkan tümör veya başka nedenlerden dolayı bazen darlıklar oluşabilir. Yol daraldığı için yolun arkasında kalan kısımda beyin omurilik sıvısı birikir. Bu durum hidrosefalinin çeşitlerinden birisidir.” dedi.
Her kişide hastalık olarak tanımlanmıyor
Ortalama bir yetişkinde beyin-omurilik sıvısının 150 cc olduğunu ve günlük yapım ve emilimin yaklaşık 500 cc olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Bu sıvının yarısı kafanın içinde yarısı da omurilik bölgesinde bulunuyor. Bazı kişilerde ise bu oran çeşitli sebeplerden dolayı daha farklı olabiliyor. Her kişide bu durumu doğrudan hastalık olarak tanımlamıyoruz. Bu durumun hastalık olarak kabul edilmesi için beyin-omurilik sıvısı dolu ventriküllerin beklenenden daha yüksek basınca sahip olup beyne baskı yapıyor olması gerekiyor. Normal kabul edilen durumlar ventrikülomegali olarak tanımlanıyor. Bazı kişilerin kafasının içinde ventrikülleri bir ölçüde büyük olabilmektedir ve bu her zaman hastalık demek değildir.” diye konuştu.
Doku kaybının sonucu tehlikeli olabiliyor
Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, bazı kişilerde hidrosefali oluştuğunda basıncın yükseldiğini ve beyinde baskı oluştuğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Ancak vücut buna adaptasyon gösterip zaman içinde denge oluşturabilir. Beyin-omurilik sıvısının artan basıncı ile baskı altında kalan beyin dokusu, hacmini biraz küçültebilir yani beyin dokusu kaybı yaşanır. Bu patolojik bir süreçtir ancak hayatı devam ettirebilmek için kişinin vücudu bu mekanizmayı kullanabilir. Yani doku kaybı yaşanır ancak süreç sonucunda kafa içinde normal basınca ve dengeye ulaşılır. Durum sonucunda ortada bir hastalık kalmaz ve bu durumda da hastalığın arta kalanı anlamına gelen hastalığın sekeli oluşur. Bu durumlara bir müdahale gerekmez. Hidrosefalide beyne bası oluştuğunda vücudun koruyucu mekanizmaları her zaman yeterli olmayabilir ve durum bazen yaşamsal risk oluşturabilir. Bu yüzden henüz kalıcı ve zararlı etkileri oluşmadan yani hidrosefali daha aktif dönemdeyken acilen duruma müdahale etmek gerekiyor.”
Tümör sıvı birikmesine yol açabiliyor
Hidrosefalinin birçok nedeni bulunduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Normal şartlarda belli miktarda beyin-omurilik sıvısı üretiliyor ve belli bir dolaşım sağlanıp yine aynı miktarda beyin-omurilik sıvısı emiliyor. Bu sürecin herhangi bir noktasında, gerek sıvının yapımı gerek dolaşımı gerekse emilimi aşamalarında oluşan bir problem hidrosefaliye sebep olabilir. Örneğin beyin omurilik sıvısının üretildiği yerde ortaya çıkan bir tümör, aşırı beyin omurilik sıvısı yapımına yol açabilir. Dolaşım sırasında ortaya çıkan bir engel de hidrosefali sebeplerindendir. Dolaşım yolunun tıkanıklığına da en çok tümörler ya da gelişimsel anomaliler sebep olur. Bir başka neden beyin-omurilik sıvısının emilim yetersizliğidir; bu durum, genellikle kanama ya da iltihabi süreçler sonunda ortaya çıkar. Böylece her yaşta, farklı nedenler ile, farklı klinik tablolar hâlinde, farklı seyir ve sonuç gösteren hidrosefali hastalığı oluşabilmektedir.” ifadelerini kullandı.
Anne karnındayken teşhis edilebiliyor
Hidrosefalinin oluşum mekanizmasında üç farklı halkanın olduğunu belirten Prof. Dr. Bozbuğa, “Bu üç farklı aşamadan, -yani beyin-omurilik sıvısının yapımı, dolaşımı ve emilimi olmak üzere- yalnız biri değil aynı anda birden fazla etken aynı anda etki gösterebilir. Mesela bir subaraknoid kanamada hem yolda tıkanıklık hem de emilimde yetersizlik bulunabilir ya da örneğin bir tümör durumunda hem yapımda artma hem beyin-omurilik sıvısının dolaşım yolu üzerinde daralma hem de emiliminde bozulma gelişebilir. Bu tip mekanizma bozuklukları hemen her çeşit sinir sistemini etkileyen patolojilere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ortaya çıkması doğumsal, enfeksiyona bağlı, tümöre bağlı, intoksikasyona bağlı veya diğer nedenlere bağlı olabilir. Dolayısıyla anne karnından itibaren hidrosefaliler teşhis edilmeye başlanabiliyor.” dedi.
Çocuklardaki belirtilere dikkat edilmeli
Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, hidrosefali teşhisinin geriatrik dönem yaşlarına kadar sürebildiğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ancak hidrosefalinin yaşa göre nedenleri ve ortaya çıkış belirtileri farklı oluyor. Yapısal olarak ortaya çıkan hidrosefalilerde de aynı mekanizmalar bulunabiliyor. Hidrosefali belirtileri arasında kafa içinde ve beyinde meydana gelen basınç artışının sonucu olarak baş ağrısı, bulantı, kusma, bilinç bozuklukları, davranış bozuklukları, yürüme bozuklukları, yüksek kortikal fonksiyonlarda yani bellek, karar verme ve soyut işlemlerde gerileme, zayıflama bulunabiliyor. Bununla birlikte, primer bir hastalıkla birlikte sekonder bir durum olarak ortaya çıktıysa ayrıca primer hastalığın belirtileri de olacaktır. Hidrosefalinin çocuklarda tespiti daha zordur. Nitekim 1 yaş içindeki bir çocuk baş ağrısını ifade edemeyecektir. Ancak çocuklarda huysuzlanma, ağlama, kafada büyüme, yeme düzeninin bozulması, bilincin etkilenmesi ve gelişim geriliği gibi belirtiler bu teşhisi akla getirebilir.”
En önemli tedavisi ‘Şant Yöntemi’
Rahim içi yaşamdan hayatın en geç dönemine kadar her yaşta bireyde hidrosefalinin görülebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa, “Hidrosefalinin yaşam tarzıyla ilişkili dış bir tetikleyicisi bulunmuyor. Kuşkusuz nedenine ve derecesine göre olmak kaydıyla, hidrosefalinin tedavisinin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Hidrosefalinin tedavisi de yine nedene göre değişir ve farklı olanaklar vardır; örneğin tümöre bağlı bir hidrosefalide yalnızca tümörün çıkartılması çoğu kez yeterli olabilir. Bazı hastalarda endoskobik yöntemler kullanılır ancak yaygın olarak kullanılan cerrahi tedavi kafa içindeki aşırı beyin-omurilik sıvısının vücutta başka bir yere aktarılmasıdır ki “Şant ameliyatları” dediğimiz tedavide esas budur. Beyin-omurilik sıvısı, beyin içindeki odacıklardan (ventrikülden) sıklıkla karın içi boşluğuna (periton) aktarılıyor.” dedi.