Trablusgarp Savaşı sırasında Derne’deki Hilal-i Ahmer Hastanesi’nde tedavi gören bir binbaşı, yıllar sonra ülkesinin kaderini değiştirecekti.
“Nasıl gitmem, vatan elden gidiyor evlat”
video için tıklayınız
1868 yılında kurulan ve ilk olarak 1876 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında cephede Mehmetçiğin yaralarını saran Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay), 2. Meşrutiyet ile birlikte 1911 yılında yeniden yapılanma sürecine girmişti. Bu süreç, bir bakıma İkinci Meşrutiyet ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’na getirilmek istenen Batılılaşma ve yenileşme atılımlarını da yansıtıyordu. Bağışlar, sayıları gitgide artan üyelerinden alınan aidatlar, sergiler, el işi satışları ve benzer etkinlikler ile cemiyet, ekonomik açıdan da güçlenip işlevsel bir kurum haline geldi. Bundan sonra devlete sunacağı, hiçbir şekilde yadsınamayacak desteklerinin ilkini, imparatorluğun 1911-12 yılları arasında girdiği Türk-İtalyan Savaşı olarak da anılan Trablusgarp Savaşı’nda verdi.
Binbaşının Mektubundan Notlar
Savaş sırasında Derne’deki Hilal-i Ahmer Hastanesi, yıllar sonra Türklerin kaderini değiştirecek bir hastaya baktı. Bu hasta binbaşı, Ocak 1912’de Derne’de Şark Kolordusu Komutanı olarak görev yapıyordu. 16 Ocak çarpışmasında gözünden yaralanan binbaşı, Hilal-i Ahmer Hastanesi’nde tedavi görürken tamamen iyileşmeyi beklemeden çıkmış, ancak bir süre sonra gözünün yeniden rahatsızlanması üzerine 15 gün yatak istirahatı yapmak zorunda kalmıştı. Bu durumu arkadaşı Kerim Bey’e yazdığı 9 Mayıs 1912 tarihli mektupta şu satırlarla anlatmıştı:
“3-4 Kanun-i Sani baskını ile başlayan 4 Kanun-i Sani muhaberesi gecesi ve günü zaten mustarip görünen sol gözümdeki kan ve ruiyetimde zulmet hasıl oldu. Istırabın derecesi ifayı vazifeye mani oldu. Hilal-i Ahmer Hastanesi’ne yattım. Bir ay tedaviden sonra ruiyet tamamen iade edilmiş olduğu halde hastaneden çıktım.”
1912’de Hilal-i Ahmer Hastanesi’nde tedavi olan bu binbaşı, yıllar sonra cemiyete “Kızılay” adını verecek olan Mustafa Kemal’den başkası değildi.
Kurtuluş Savaşı’nda Hilal-i Ahmer
Kurtuluş Savaşı’na birçok açıdan katkıda bulunan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, hastaneler kurarak yaralı asker ve sivillere bakıp göç eden vatandaşlara gıda, yiyecek temin ederek savaşın en zor anlarında hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı.
Gazi Mustafa Kemal, Meclis Başkanı olarak birçok yurt gezisinde yaptığı konuşmada, Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne ve onun Kurtuluş Savaşı sırasındaki katkılarına yer verdi. Çoğu kez gezilerinde Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezlerini ziyaret edip konuşmalar yaparak cemiyetin ve Türk kadınının savaştaki yararlılıklarından birlikte söz etti. 1923’te eşi Latife Hanım ile Konya’yı ziyareti sırasında, 23 Mart günü Hilal-i Ahmer Kadınlar Şubesi’nde verilen çay ziyafetinde hanımlara seslenirken;
“…Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin ve bilhassa bu ulvi cemiyette pek büyük bir faaliyet ve dirayetle ibraz-ı fedekari eyleyen muhterem hanımlarımızın harekat-ı askeriyede, Milli Mücadelenin muvaffakiyete isalinde gösterdikleri himmet ve muavenet, orduya yapılan hizmetlerin kıymetlilerinden birini teşkil etmektedir. Ordunun Başkumandanı sıfatıyla heyet-i aliyyelerine takdim-i teşekkür eylerim. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da azimkarane çalışarak memleketimize daha çok hizmetler ifa edeceğinize eminim.”
Konuşmasından da anlaşılacağı üzere Mustafa Kemal Paşa’nın, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türk kadının hak ettiği yeri alması için gerçekleştirilecek eşitlik adımına doğru yol alınırken Hilal-i Ahmer çalışmaları ile paralellik kurduğu görülüyor.
Cumhuriyet Türkiyesi’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı ender kurumlardan biri olan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Türkiye’ye her türlü yardımı sergilerken savaş boyunca üstlendiği güncel yaşamla ilgili, doğal afetlere ve sağlığa yönelik bütün görevlerini savaştan sonra da sürdürme fırsatı buldu. Halkın yeniden ve süratle normal yaşama dönmesi için, köylerin inşasından bir an önce onu sürekli yardıma bağımlı olmaktan kurtaracak tarımsal girişimlere kadar uzanan çeşitli etkinlikler başlattı. Lozan’da kararlaştırılan Türk-Rum halklarının değişiminde de ağır yükler üstlendi.
Kızılay’ın İsim Babası
Türk dilinin sadeleştirilmesi için yoğun çalışmalar yürütüldüğü 1935 yılında, cemiyetin adı Atatürk’ün önerisi üzerine “Kızılay” olarak değiştirildi. Bu özel durumun nedeni düşünülünce şunu anımsarız: Atatürk, Türk devrimi ile Türk ulusunu herhangi bir ulusun kültür emperyalizminden kurtarıp evrensel değerlere ulaştırmak istedi. Hilal-i Ahmer Cemiyeti de kuruluşundan beri evrensel bir kurumdu. Kardeş kuruluş Kızılhaç ile temasları ve uluslararası ilişkileri Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ni beşeri, kültürel ve teknolojik
gelişmelere açık, her birinden uluslararası boyutlarda yararlanır duruma getirdi. Özündeki hümanist, evrensel değerleri dolayısıyla Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bir bakıma Batı yeniliklerinin Doğu’ya tanıtıcısı bile oldu. Bu bağlamda, Cumhuriyete geçiş aşamasında Hilal-i Ahmer, geçmişe bir köprü değil, geleceğe uzanan bir umut, bir yardım eli olarak bırakıldı.
1935 yılında cemiyetin adı Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Türkiye Kızılay Cemiyeti” olarak değiştirildi. 18 Haziran 1935’de Kızılay Genel Merkezi’ni ziyaret ederek faaliyetleri hakkında yöneticilerden bilgi alan Kızılay’ın hamisi ve Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Kızılay’ın üye sayısının artmasını ve bunun toplum tarafından da benimsenmesini şu sözlerle istedi:
“Hilal-i Ahmer aza adedinin memleketin rüşd-ü içtimaisiyle mütenasip bir dereceye varmasını ve bütün milletin bu tenasübü temin etmesini temenni eylerim.”