W- TÜRKİYE BİYOETİK DERNEĞİ Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Neyyire Yasemin YALIM ile sosyal medya kullanımını biyoetik penceresinden görmek adına söyleşi yapacağız.
Hekimlik etiği, Hipokrat andı felsefesi sosyal medya özelinde güncel gelişmelere göre evrilebilir mi?
N.Y.Y.- Öncelikle bu konunun benim çalışma konularım içinde yer almadığını, kişisel olarak da sosyal medya ile ilişkimin son derece kısıtlı olduğunu belirtmek durumundayım. O nedenle sorularınıza yanıt vermek üzere bu konuda çalışmaları olan, psikiyatri uzmanı olması nedeniyle özellikle konunun psikolojik boyutları üzerine yoğunlaşan Dernek üyelerimizden Dr. Abdullah YILDIZ’ı söyleşimize davet etmek istiyorum. Sorularınıza Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmakta olan bir etikçi olarak yanıt verecektir.
A.Y.- Tıp etiği, Hipokrat andı ve felsefesini yalnızca sosyal medya özelinde değerlendirmek aslında oldukça güç görünüyor.
Çünkü sosyal medya genel olarak dönüşen toplumsal dinamiklerin yalnızca bir basamağını oluşturuyor. Ancak iletişimin önemli bir belirleyeni olarak sosyal medyayı düşündüğümüzde de zorunlu olarak ona özel bir değerlendirme yapmak kaçınılmaz. Bu açıdan kısaca değinilebilecek başlıklar şunlar olabilir;
Tıp etiği açısından sosyal medyanın iletişim ortamı olma özelliğinden yola çıktığımızda, özellikle hekim-hasta, hekim-toplum, sağlık sistemi-hasta, sağlık sistemi-toplum gibi ilişki alanlarının etkilenmesi ve evrilmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir.
Hipokrat andı ve felsefesine gelecek olursak, büyük ölçüde Hipokrat andı örnek alınarak hazırlanmış hekimlik antlarının sık sık revizyona uğradıklarını görmek mümkün. Örneğin Dünya Hekimler Birliği geçtiğimiz yıl bu türden bir revizyona gitmişti. Belki önümüzdeki süreçte sosyal medyaya ilişkin yansımaları, daha doğrusu değişen iletişim ortamlarına ilişkin yansımaları bu metinlerde görmek mümkün olabilir.
Ancak ben şu aşamada çok temel ilkelerden yola çıkılarak sosyal medyaya ilişkin çıkarımların yapılabileceğini düşünüyorum. Örneğin, sır saklamak pekala değişen iletişim ortamı için bir üst ilke olarak okunup ondan ilkesel önermelere ulaşılabilir. Ancak bu ilkelerin uygulanması sürecinde hekimin ya da bir başka sağlık çalışanının etkisi ve sorumluluğunun sınırlarını belirlemek güç. Çünkü artık bilgilerin saklanma yeri yalnızca hekimin kendi zihni ya da özel dosyaları ile sınırlı değil, neredeyse teknik becerisi olan herkesin teorik olarak ulaşabileceği bir ortamla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Dediğim gibi bu konuyu oldukça geniş bir çerçevede tartışmak mümkün, ancak şu an için bu başlıklardan bile yola çıktığımızda sorunuza olumlu bir cevap vermek mümkün demekle yetineceğim.
W- Web 2.0 teknolojisi ile interaktif eş zamanlı etkileşimlerin başlaması ile sosyal medya kavramı oluşmaya başlamış ve çok hızlı gelişmiştir?
Buna karşılık sağlık alanında sosyal medya kullanımına ait düzenlemeler aynı hıza oluşabilmiş midir?
A.Y.- Buna olumlu bir yanıt vermem mümkün değil. Yalnızca sağlık alanı ile sınırlı olmamak üzere genel olarak tüm sanal dünya ile ilgili düzenleme düzeyinde boşluklar olduğunu ifade etmek mümkündür. Son dönemde bilişim alanı ile ilgili olarak yapılan yasal düzenlemeler mevcuttur. Ancak sosyal medya ortamının dinamik yapısı düşünüldüğünde buna uygun hızla düzenlemeler oluşturmak bir parça zor gibi görünmektedir. Dolayısıyla sanal dünya ve sosyal medyaya yönelik genişletilebilecek etik kodların düzenlenmesi ve sağlık eğitiminde bu konunun da gündeme alınması önemli bir gereksinimdir diye düşünüyorum.
Sosyal medyanın en temel savlarından biri demokratik ve özgür bir ortam olmaktır.
Bu bağlamda ilk aklımıza gelmesi gereken düşünürlerden biri olan Montesquieu’ye göre demokrasi erdemli bir halk ister. Tıpkı sosyal medyanın kullanıcılarından beklemek durumunda olduğumuz gibi. İnsan özgürleştikçe sorumlulukları da artar. Sosyal medya açısından durum tam da budur.
Kanımca oluşturulacak her türlü düzenleme öneri niteliğinde olmak durumundadır. Bunun dışındaki müdahaleler sosyal medyanın öz niteliklerine aykırı düşecek; çoğu zaman etkisiz kalacaktır. Etkili olduğu zamanlarda ise sosyal medya kullanıcıları tarafından baskıcı düzenlemeler olarak değerlendirilecektir.
W- Bilindiği üzere sosyal medya tüketicilerin karar verme – satın alma süreçlerine direk etki etmektedir. Sosyal medyanın bu gerçek üzerine tıp alanında kullanımı size göre doğru mudur?
A.Y.- Sosyal medyanın karar verme süreçleri üzerine etkisi yadsınamaz ve bu konunun özellikle pazarlama stratejileri açısından büyük ticari teşebbüsler için önemli bir çalışma alanı olduğunu ifade etmek gerekir.
Yapay zekâ ve büyük verilerin analizinden yola çıkılarak yapılan çalışmalar tüketici davranışlarını etkilemekte, belirlemekte ve geleceğe yönelik dakik öngörülerde bulunmaya olanak vermektedir. Henüz en ilkel aşamasında bulunan bu çalışmaların bugün henüz tam anlamıyla kavranamamış olan potansiyellerinden bahsedilmektedir. Zaman zaman benzer analiz ve manipülasyonlar ile önemli değişiklikler, hatta siyasi müdahalelerin varlığı bile tartışma konusu edilebilmektedir.
Bu değerlendirmelerden tıp alanına gelecek olursak; temel tartışma konularından birinin, tıbbi hizmete ulaşan bireylerin ne şekilde adlandırılacakları olduğu görülür.
Tıbbi bakıma ve desteğe ulaşmayı bir tüketici eylemi olarak mı değerlendireceğiz? Yoksa onu başka türden bir destek ya da hizmet olarak mı tanımlayacağız?
Sosyal medyanın tıbbı bir tüketim aracı olarak kurguladığı, bu bağlamda önerilen ethos’un da bir tüketim etiği olarak inşa edilmeye çalışıldığı, bugüne kadar ortaya konulan tutumlardan anlaşılıyor. Sınır koymanın imkânsız olduğu bir alanda, etik değerlerin ya da etik bir rehberliğin olmadığı süreçte, dileyenin dilediğini yapma veya bulma potansiyeli taşıdığını düşünebiliriz. Bu takdirde de tüketiciden gelen tıbbi ya da tıbbi görünümlü her türden talebin karşılanması potansiyel olarak mümkündür.
Bu durumda iki değerlendirmede bulunduğumuzu vurgulamakta yarar var. İçinde bulunduğumuz durumda etik ilke ve belki de bunlar üzerine eklenmiş bir normatif yapının olmayışının ciddi sorunlar yaratacağını düşünüyoruz.
Ancak bir tüketim etiği anlayışıyla belirlenecek etik ilke ve mevzuatın da bir o kadar yanlış sonuçlara ve ciddi sorunlara yol açacağı kanısındayız. Tabii bu daha ileri bir tartışmanın konusu olabilir.
Doğrudan sorunuzu cevaplandırmak gerekirse sosyal medya aracılığı ile sağlığın bir tüketim nesnesi haline getirilmesini doğru bulmak kolay görünmüyor. Bu bir anlamda sıkça tartışılan ve eleştirilen yaşamın tıbbileşme sürecini bir adım öteye taşıyacaktır. Çünkü bireylerden gelen her talebin tıbbi olarak değerlendirilmesi ile sosyal medyanın bir karar verme ve etkileme aracı olarak pek çok şeyi tıbbi bir gereksinim ve müdahale aracı olarak inşa etmesinin önünde çok güçlü engellerin şu an için mevcut olmadığını düşünüyorum.
W- Hasta tarafına baktığımızda ise sosyal medya üzerinden veya arama motorlarını kullanarak hastane ve hekim tercihleri yapabildiklerine dair çalışmalar var. Bu durum sosyal medyayı kullanan hekim veya sağlık işletmesini gerekçelendirir mi, sosyal medyayı bu yönde kullanımını legalize eder mi?
A.Y.- Biliyorsunuz hastanın hekim ve kurum seçmesi, üzerinde çokça durulmuş ve desteklenmiş bir olgu olarak uzun zamandan beridir gündemde yer alan bir konudur. Bu süreç ülkemizde doğrudan Sağlık Bakanlığı tarafından da MHRS dediğimiz dijital bir sistem ile desteklenmiştir. Bu durum da kaçınılmaz olarak hastaların fikir alma, daha iyi tercihlerde bulunmak için arama ve bulma davranışlarını teşvik etmiştir. Bunlar üzerinden çok derin tartışmalar yürütmek mümkün, ancak şu an için bunları bir kenara bırakarak sorunuza dönecek olursak ister istemez bir önceki sorudaki tartışmamıza referans vermek zorunda kalacağız. Yani sosyal medya ve arama motorları hasta tercihlerini etkileyecek mi?
Bu konuda sağlık kurumları ya da hekimlerin daha fazla görünür olmak, daha fazla tıklanır olmak, daha fazla beğeni ve iyi yorumlar yaptırarak tercihleri etkileyebilmek için etikdışı tutumlar benimseyebilecekleri şeklinde bir endişe duymak mümkündür. Bu tür endişelerin daha önce de duyulmuş olduğu ve bazı önlemler alındığı, 05 Kasım 2018 tarihinde yine WinAlly portalinde yayınlanan, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kadriye Avcı’nın “Tıp için sosyal medya kullanımında “etik” sınırlar ve “dijital profesyonellik” başlıklı röportajında ayrıntılı olarak belirtilmiştir. O dönemlerde, zamanın ruhuna uygun ve tıbbı bir tüketim nesnesi olarak görmeyi reddeden bir etik duruş ve bunu normlaştıran bir yaklaşım benimsenmiştir. Bunları sosyal medya ve dijital dünyaya doğru genişletmek mümkündür. Yine de yasal boşlukların hâlihazırdaki etikdışı davranışları kolaylaştırdığını ve bu durumun kaygı verici olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu tartışmada kanaatimce en kolay çözülecek konu gerçekte sağlık hizmeti sunmaya ehliyeti olan kurum ve bireylerin denetlenebilirliği ve etik kodların oluşturulabilirliği ile ilgilidir.
Bana göre asıl problemli alan gerçekte sağlık hizmeti sunmaya ehliyeti olmayan kurum ve bireylerin sosyal medyayı oldukça kolay ve sorumsuzca kullanabilme potansiyeline sahip olmalarıdır.
Özellikle sağlık gibi bir konuda, hastaların maddi kaygılarının ön planda olduğu bir alanda, sosyal medya kullanıcılarının profesyonel algı yönetimleri karşısında savunmasız bir grup olabileceklerini düşünüyorum. Ancak bunun için engelleyici düzenlemelerin etki gücü sınırlı olacak gibi görünmektedir. Belki klasik bir öneri olabilir, ancak kanımca en etkin çözümün eğitim seviyesinin artırılması, sağlık okuryazarlığı gibi konuların desteklenmesidir. Hastaların sosyal medyada ya da sanal ortamda karşılaştıkları grupların ne ölçüde gerçek ve sorumluluk yüklenen gruplar olduğunu bilmesi veya araştırması önemli bir gereklilik gibi görünüyor.
W- Kurumsal anlamda sosyal medya hizmeti satın almanın yanında bireysel olarak da sosyal medya hizmeti bazı kişi-firmalardan alınmaktadır. Hizmeti veren firmaların bir yetkinliği, özel sertifika-akreditasyonu vs düzenlemeleri var mıdır, yoksa olmalı mıdır?
A.Y.- Bu konu hakkında ayrıntılı bir bilgim yok maalesef. Sanal ortamda dolaşan bilgilerin doğruluğunu izlemek üzere geliştirilen az sayıdaki uygulama, aynı ortamdaki eksponansiyel veri artışını izlemede kesin bir yeterliliğe sahip değil ne yazık ki. Bu kapsamda sosyal medyayı bekleyen en önemli tehlike bilgi güvenilirliğinin sağlanamaması nedeniyle tüm teknolojinin kullanılamaz hale gelmesidir. Öyleyse içerik sağlama konusu son derece önemli bir konudur.
Sağlık alanında içerik sağlamada asıl sorunun sağlık hizmeti sunmaya ehliyeti olmayan kurum ve bireylerin sosyal medyayı kullanmasında olduğunu yukarıda vurgulamıştım. Ancak gerçekte sağlık hizmeti sunmaya ehliyeti olan kurum ve bireylerin böyle bir hizmet alımı kaçınılmaz olduğunda bu hizmeti veren kurumların yetkin olmasını beklemek hem hizmeti alanlar hem de hizmetin yöneldiği sosyal medya kullanıcıları açından en doğal haktır. Hizmeti veren kurumların Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı olması, hizmeti sunarlarken oluşturacakları ortamda verilerin gizliliği, meslektaşlar arası ilişkilere gösterilen özeni, ticari amacın ön planda tutulmaması, kamu ve hasta yararı ile kurum arasındaki ilişkinin etik ve yasal boyutu gibi önemli başlıkları dikkate alması gerekiyor. Eğer sosyal medyayı yeni bir iletişim ortamı olarak değerlendireceksek bu ortamın etik boyutu da dikkate alınmak zorundadır.
W- Aynı konu üzerinden gidecek olursak; Sağlık son derece ciddi ve mahrem bir konudur ve paylaşılan her bilginin doğru ve kanıtlanabilir olması ve de kişisel veri gizliliğine uyulması gerekir.
Hatta sosyal medyadaki paylaşımlar hasta tarafında yanlış değerlendirilebilir. Tüm bu sakıncaları yok edebilmek mümkün mü?
A.Y.- Belki daha önce kısaca işaret etmiştik, ancak sosyal medyayı bir iletişim ortamı olarak değerlendirdiğimizde ve kullanıcı yoğunluğunu düşündüğümüzde bir de buna anonim hesapları kattığımızda bu sakıncaları yok etmenin imkan dahilinde olduğunu söylemek güçtür.
Mahremiyet ve kişisel verilerin gizliliği konusuna sağlık profesyonellerinin tutumu açısından bakacak olursak; etik açıdan zaten var olan sorumluluklarını aynı şekilde sosyal medyada da göstermelerini bekleriz. Yani bu konuda farklı bir tutumun ortaya çıkması ve meşru olması için bir gerekçeye sahip değiliz.
Bilgi ve bilginin kanıtlanabilirliği konusuna gelecek olursak, öncelikle bunun oldukça kritik bir konu olduğunu ifade etmek isterim ve bu sorun alanını gündeme taşıdığınız için ayrıca teşekkür ederim. Aslında gerek bilim gerekse de hekimlik açısından sunduğumuz bilginin bir temelinin olması etik açıdan vazgeçilmez bir koşuldur. Yani sizin verdiğiniz bilgi temelsiz ve kanıttan yoksun ise ondan sonraki eylemlerinizin etik açıdan doğru eylemler olması baştan itibaren olanaksız hale geliyor. Sosyal medyada bilgi paylaşan kişi ilgili alanın uzmanı olmak bakımından aslında topluma verdiği bilginin doğru ve kanıtlı olduğunu söylemiş oluyor. Dolayısıyla eğer bir meslek mensubu ya da uzman olarak alanınıza ilişkin bir bilgi paylaşıyorsanız etik olarak sorumluluk yüklenmiş oluyorsunuz diye düşünüyorum. Bu bağlamda ortaya konan bilginin kimden çıktığı, bunun gerçek bir kişi olup olmadığı önemli gibi görünüyor. Benim özellikle bilgi paylaşanlar açısından söyleyebileceğim, paylaşılan bilginin niteliği ve anlaşılabilirliği, bütün içindeki yeri, çarpıtmaya açık olup olmadığı gibi konulara dikkat edilmesi gerektiğidir. Ancak dikkat ederseniz ben bile sürekli bir grubu hedef alarak bu ifadeleri kullanabiliyorum; yani demem o ki bir taraftan da bilgi paylaşan herkese ulaşamayacağımızın farkındayım. Bu şu demek, toplumla etik açıdan bir sözleşmeye taraf olan sağlık profesyonellerine ilişkin konuşuyoruz. Oysa sosyal medya dediğimiz yer, sağlığa ve diğer pek çok konuya ilişkin kanıtsız bilgi paylaşılabilecek çok geniş bir alan. Bu noktada iş biraz da hastalarımıza ve yakınlarına düşecek gibi görünüyor, yani onların da paylaşılan her bilginin doğru olmayabileceğine ilişkin bir farkındalığa sahip olması oldukça önemli. Biliyorsunuz yoğun bilgi üretimi içinde zaman zaman alanlarının uzmanı olan kişiler de farklı bir sorun karşısında bilgilerini gözden geçirmek durumunda kalıyorlar ve kendilerini güncel tutabilmek için sık sık derslerine çalışıyorlar. Sonuçta tüm sakıncaları yok etmek mümkün değil, ancak sorunların çözümü için çabalamak hem mümkün hem de gerekli.
W- Özel sağlık işletmeleri ve bazı hekimler için markalaşmanın en önde unsuru olarak sosyal medyanın aktif kullanımı görülmektedir. Oluşan kanaatimize göre sosyal medya üzerinde var olmak bir referans noktasına dönüşmüştür.
Bu saatten sonra bu konuda Tıp etiği açısından ne gibi düzenlemeler ile “BiyoEtik” içinde kalınabilmesi mümkün olabilir?
A.Y.- Ben de sosyal medyayı kullanan biri olarak özel sağlık işletmelerinin ve bazı hekimlerin sosyal medyayı aktif şekilde kullandıklarını, bunu markalaşma açısından da değerli gördüklerini düşünüyorum. Sosyal medyanın önemli bir iletişim ve haberleşme alanı olması ister istemez orada var olmayı önemli hale getiriyor. Tıp etiği ve biyoetik alanında düzenlemlere ilişkin bir değerlendirmede bulunmadan, daha önce de bahsettiğimiz 05 Kasım 2018 tarihinde yine WinAlly portalinde yayınlanan, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kadriye Avcı’nın “Tıp için sosyal medya kullanımında “etik” sınırlar ve “dijital profesyonellik” başlıklı röportajını hatırlamak uygun görünüyor. Ben de temel etik değerlerin gözetilmesinin sınır aşımları ve sorunları önemli ölçüde gidereceğini düşünüyorum.
Ayrıca halen yürürlükte olan mevzuatın gerek şarlatanlığı önlemeye yönelik içeriğinin gerekse meslektaşlar arası ilişkileri ele alan kısımlarının sosyal medyanın etik açıdan uygun biçimde düzenlenmesi için önemli olduğunu düşünüyorum. Bu alt yapının bir başlangıç noktası olduğunu ve şüphesiz işin teknik boyutları için ayrıca çalışmalar yapılmasının gerekli olabileceğini unutmamak gerekir. Bunların yanında sosyal medya ve etik konusunun eğitim içerisinde yer alması ve etik kılavuzların hazırlanması diğer önemli gereklilikler olarak belirtilebilir. Doç. Dr. Kadriye Avcı ile yapılmış olan röportajdan da hatırlayacağınız üzere çeşitli ülkelerde gerek tıp fakültelerinin gerekse de ülkelerin sağlık meslek örgütlerinin bu konularda etik kılavuzlar hazırladıklarını görüyoruz. Benzer çalışmaların ülkemizde de yapılması ve özel sağlık kurumları ve sağlık çalışanlarının dikkatine sunulması önemli bir adım olacaktır.
W- Sevgili Hocam önemli bir konuda değerlendirmelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.