Homeopati (Homeopathy) dünyadaki en tartışmalı ve en popüler alternatif tıp seçeneklerinden biri. Milyarlarca dolarlık hacme erişen homeopati endüstrisinin önümüzdeki yıllarda dünya genelinde 17 milyar dolarlık pazar payına ulaşması bekleniyor.
Birçok insanın modern ilaçlar kadar para harcamayı göze aldığı homeopatik ilaçlar nedir, nasıl yapılıyor ve işe yarıyor mu?
Homeopatinin ana prensibi hastalığa neden olan şeylerin aynı zamanda hastalığı iyileştirebilecek şeyler olduğuna inanılmasıdır. Örneğin vücuttaki yüksek ateşi düşürmek için normalde ateşe neden olan bir bitki veya maddenin son derece seyrek dozda kullanılmasıdır. Bir başka örnek arı zehrinin arı sokmaları sonrası sokulan yere sürülmesidir.
İlaç niyetine içilen su
Bu gibi benzeri birçok homeopatik uygulamada iyileştirme için kullanılacak aktif madde defalarca kez sulandırılır. Öyle ki, sulandırmalar sonucu 10 üzeri 99’da 1, yani milyon milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyar milyarda bir aktif molekül kalır. Hatta çoğu zaman ‘ilaç’ olarak satılan bu suyun içinde tek bir aktif molekül dahi kalmaz.
Homeopatik ilaçların etkisine inanan kişiler her sulandırma seansında çalkalama işlemi nedeniyle ayrışan ve çözülen moleküllerin su moleküllerinin hafızasına yerleştiğini ve daha güçlü hale geldiğini düşünür. Bu sulandırma seviyesi Portekiz sahilinden Atlantik okyanusuna bir asprin atıp ABD sahillerinden alınan bir bardak suyun molekül hafızasında o asprini bulundurduğuna ve daha güçlü şekilde bulundurduğuna inanmayı gerektirir.
Su moleküllerinin hafızası olduğu inanışı doğru olmuş olsaydı gezegende sabit sayıdaki su molekülünün değdiği her maddeyi benzer şekilde hatırlaması ve çeşme suyunun ya da en temiz içme suyunun dahi gezegendeki tüm maddeleri homeopatik bir kokteyl olarak içinde barındırıyor olması gerekirdi.
Bu nedenlerle homeopatinin hiçbir farmakolojik etkisinin olmadığı şüpheye yer kalmayacak şekilde sabitlenmiştir. Ne var ki, plasebo yani telkine dayalı psikolojik etkileri olduğu pek çok kez gözlemlenmiştir.
Homeopati nasıl başladı?
İlk olarak 18. Yüzyıl sonlarında uygulanmaya başlanmış olan homeopatinin günümüze kadar gelmesinin sebebi 19. yüzyılda hastalar üzerinde gösterdiği başarıdır. Bu başarının altında o dönem hastanın kanını akıtmak gibi yanlış tedavi uygulamalarının insanları daha da kötü etmesi yatıyor.
Homeopatinin hiçbir farmakolojik etkisi olmasa bile en önemli özelliği hiçbir zararının da olmaması. Alman doktor Samuel Hahnemann 1796 yılında dönemin metotlarını doğru bulmayarak alternatif yöntemler geliştirmeye karar verdi. İlk homeopatik ilaçları yaratan Hahnemann’ın hastaları iyileşmeye başladı ancak bu, içtikleri suyun mucizevi etkilerinden değil dönemin yanlış tıp uygulamalarına maruz kalmamaları ve Hahnemann’ın yaşam önerilerini dinlemeleri ile oldu.
Hahnemann her hastasına katı kurallar listesi verdi ve ancak listedekiler hastalık süresince uygulanırsa ilaçlarının işe yarayacağını söyledi. İşte Hahnemann’ın listesinde yasak olan ilginç şeylerden bazıları:
Kahve, çay, alkol içmek
Aşırı baharatlı veya tatlı şeyler yemek
Peynir, soğan ve et tüketmek
Koyun yününden elbiseler giymek
Aşırı yorucu işler yapmak veya tüm gün yatıp hiçbir şey yapmamak
Rüzgarda kalmak, at sürmek, oyun oynamak veya mastürbasyon yapmak
Liste uzun ancak günümüzde homeopati dendiğinde bu listeden geriye herhangi bir şey kalmadı. Homeopatinin etkilerine inananlar bu listeden habersiz ve sadece sulandırılmış aktif maddenin etkilerinin yeterli olduğunu düşünüyor.
Plasebo etkisi
Modern tıbbın son derece geliştiği günümüzde insanoğlu hiçbir dönemde olmadığı kadar uzun ve sağlıklı yaşayabiliyor. İyi beslenme, aşılar ve takviye edici vitaminler gibi şeyler sayesinde çoğu zaman birçok hastalığın geçmesi için sadece beklemek ve dinlenmek yetiyor.
Bu süreçte güvenilen bir kişinin tavsiyesi veya doktorun yazdığı reçete ile alınan homeopatik bir şurubun plasebo etkisi göstermesi ve hatta bazen bekleme süresini kısaltması mümkün.
Plasebo etkisi sadece yetişkin bireyler değil çocuklar, bebekler ve hatta hayvanlarda dahi işe yarayabiliyor. Örneğin bebeğine iyi gelecek bir ilaç verdiğini düşünen annenin stresi azalıyor, rahatlıyor, salgıladığı hormonlar değişiyor ve tüm bunlar yüz ifadesine ve tavırlarına yansıyarak bebeğin psikolojisine geçiyor. Annesinin mutlu olduğunu gören bebek de her şeyin yolunda olduğunu hissederek daha hızlı iyileşebiliyor.
Bu nedenle birçok homeopati taraftarı nedenlerden ziyade sonuçlara odaklanılması gerektiğini ileri sürüyor.
Kapitalizmin bir oyunu mu?
‘Alternatif tıp’ denildiğinde uluslararası büyük ilaç şirketlerine ve ilaç sanayisine karşı açılmış bir bayrak olduğu düşünülebilir ancak gerçek böyle değil. Günümüzde homeopatinin kendisi diğer tüm modern ilaç şirketleri gibi büyük çıkarları ve lobi faaliyetleri olan dev bir sanayiye dönüşmüş durumda.
2024 yılında 17 milyar dolarlık bir pazar olması beklenen homeopatinin farklı nedenlerden ötürü artık halk sağlığını tehlikeye soktuğu düşünülüyor.
Bunun en önemli sebeplerinden biri modern ilaçlara ve aşılara olan güveni zayıflatması ve doktora görünmesi gereken kişilerin homeopatik tedaviler ile buna gerek olmadığını düşünmesi.
Homeopatinin tam olarak ne olduğunu bilmeden farmakolojik ilaç yerine kullanılması.
Homeopatinin en güçlü özelliği
Homeopatik tedavi aslında günümüzde modern tıbbın en büyük açığını kapatıyor: İnsan ilişkisi.
Hastaları en hızlı şekilde muayene edip en pratik ve hızlı şekilde iyileştirmenin yollarını bulan modern tıp sistemi bu şekilde en fazla sayıda kişiye hizmet verebilme hedefiyle çalışıyor. Bu gerek hastanelerde gerek özel muayenehanelerde doktor-hasta ilişkisini kısa ve kısıtlı bir çerçevede kalmaya zorluyor.
Oysa homeopatik tedavi uygulayan birine muayene olmaya giden bir hastanın ilk konsültasyonu bazen saatlerce sürebiliyor. Kendisiyle samimi, kişisel, detaylı ve dikkatli bir şekilde ilgilenildiğini hisseden hastanın iyileşme süreci bu şekilde başlamış oluyor. Kendisiyle daha fazla empati kurulduğunu gören ve doktor ile zaman stresi yaşamayan hastalar plasebo etkisini çok daha güçlü şekilde tecrübe ediyor.