Sadi SUBAŞI
İlaç, canlı sağlığının korunması, tedavisi ve tedavi sonrası bakımı için yerine konacak başka bir şeyin olmadığı, kısacası canlı sağlığı için olmazsa olmaz bir maddedir.
Bu özelliği ile de ilaç ticari bir madde olarak görülemez. Bu, eczacılık fakültelerinde eczacılara öğretilen ilk kuraldır.
Böylesine ayrıcalığı olan ilacın, bulunması ve üretimi de özellikler ve bazı öncelikler taşır.
Kullanıcısının bu madde hakkında hiçbir bilgiye sahip olmaması ve ilacı yazan hekim ile ilacı hazırlayan eczacıya güvenerek kullanmak zorunda oluşu nedeniyle, hasta ilaçla ilgisi olan tüm kesimlerin istismarına (Kötü amaçlı kullanımına) Açıktır.
İşte bu nedenlerle sağlık sorunu yaşayan herkesin, kullanacağı ilaç için üreteninden, yazanına ve hastaya verenine kadar hepsinin korumasına muhtaçtır.
Bu kadar önemli olan ilacın ilk basamağı üreticisidir.
İlaç sanayi ise, diğer bir iki sanayi türü ile birlikte dünyanın en çok yatırım isteyen,dolayısıyla da en pahalı sanayisidir.
Yeni bir ilacın keşfi için çok uzun süren bilimsel araştırma ve laboratuvar çalışmasına, bulunduktan sonra da kobaylar üzerinde denenerek etkisinin araştırılmasına ihtiyaç vardır.
Çoğu kez bu yeterli olmaz ve bulunan yeni ilaç, üzülerek söylemek gerekirse 3. Dünya ülkelerinde ki insanlar üzerinde de kullanılarak etkisi takip edilir.
Ülkelerin kendi içlerinde kurdukları denetim organları dışında en önemli denetim kurumu, Birleşmiş Milletler bünyesinde görev yapan kısaltılmış adı WHO olan Dünya Sağlık Teşkilatıdır.
Bu teşkilat yaptığı araştırmaların sonun da zaman zaman bazı ilaçların kullanımının insanlara ciddi bazı zararlar verdiğini saptayarak kullanılmaması yönünde ki önerilerini tüm dünya ülkelerine duyurur.
Buna rağmen ülkemizde dahil olmak üzere bazı ülkelerde bu ilaçların kullanımı uzun bir süre daha devam eder.
********************************************
İLAÇ TEKELLERİNİN KAZANMA HIRSI;
Hasta tedavisinde ki ana kural, hastaya gerektiği kadar ve gerektiği süreyle ilaç kullandırmaktır.
Buna karşılık ilacı bir ticari madde olarak gören ilaç tekellerinin amacı da daha çok ilaç tüketimini sağlayarak daha çok kazanmaktır.
İşte sorun da bu noktada çıkmaktadır.
İlaç keşif ve üretiminin pahalı ve ileri teknolojiyi gerektirmesi nedeniyle, bir ülkenin tüm ilaçları üretmesi mümkün değildir. Bu nedenle, bazı ülkeler belirli ilaç türlerinin üretiminde tekelleşmiştir.
Bulduğu ve keşfettiği ilaçlarda tekelleşen ülkeler, bu ilaçları tüm dünyaya satar ve oradan elde ettiği gelirlerle halkı için ihtiyacı olan diğer ilaçları onları üreten ülkelerden temin eder.
İlaç üretemeyen ülkeler ise bu tekellere mahkumdur. İlaç tekelleri de, ilaç pazarlamasında tüketimi hızlandırmak için sınır tanımaz.
Bu tekellerin ilaçlarının tüketimini artırmak için en çok etkili olduğu kesimler doktorlar, eczacılar ve hastane yönetimleridir.
Bir ilaç firmasının geliştirdiği yeni bir ilacı tıp camiasına tanıtmak istemesi ne kadar doğalsa, bu ilaçları tanıtmak amacıyla düzenledikleri yurt içi ve yurt dışı gezilerinin, bu ilaçlarının kullanımını artırmaya dönüştürülmesi de bir o kadar yanlıştır.
İlaç satışını körüklemenin bir başka yöntemi de büyük sayıda poliklinik muayenesi yapılan hastanelerin hekimleri ile aile hekimleri ve bu kurumların yakınlarında konuşlanmış eczanelerin eczacıları ile kurdukları etik dışı ilişkilerdir.
Bir ilaç firmasının bir ilacının tüketimini hızlandırmak için bir kurum hekimine “Şu ilacımdan şu miktarda yazarsan” önerisi ile başlayan ve o kurumun yakınında ki bir eczane eczacısını da, “Şu ilaçtan şu kadar ilaç yazılacak” Diye yüksek miktarda sipariş vermesi için uygulanan teşvik yöntemleri, hasta sağlığını hiçe saymak değil midir?
Bir başka ilaç kullanımını artırma yöntemi ise, laboratuvar tetkiklerinde yaşanmaktadır.
Bazı pahalı ilaçların kan ve idrar tetkikleri sonucu yazılabiliyor olması, laboratuvarlarda kullanılan ve adına kit denilen kimyasalların önemini artırmıştır.
Bazı kitlerin, bu pahalı ilaçları üreten firmalarının ilaçlarının yazılımını kolaylaştırdığı iddiaları ise, hep tartışma konusu olmuştur.
Bunu söylerken, sayıları çok daha fazla olan ve ettikleri meslek yeminine saygılı hekimlerle eczacıları ayrı tutuyorum.
Ne yazık ki, 3. Dünya ülkeleri ve bizim gibi kalkınmakta olan ülkeler bu tekellerin kıskacına giren ülkelerin başında gelmektedir.
İnsan sağlığının çıkar için böylesine kötüye kullanılmasını ve gereksiz tedavi masraflarının önlenmesi için hükümetin son yıllarda aldığı bazı önlemler gerçekten de etkili olmuştur.
Ancak zamanla bu önlemlerin çoğu günümüzde değerini yitirmiştir. Sağlık hizmetlerinde ki özelleştirme ile açılan özel sağlık kurumları için devletin belirlediği ücretler zamanla yeterli olmamaya başlamıştır.
Bu da kurumların, hastalardan dolaylı bir şekilde yüksek miktarda fark ücretleri almasını ve hastalardan gerekli gereksiz çok sayıda laboratuvar ve radyolojik tetkik istemesini adeta zorunlu hale getirmiştir.
Bunlar, devletin sağlık hizmetini kolaylaştırma ve sağlık giderlerini azaltmaya yönelik uygulamasını çökerttiği gibi hastaların da eskiye göre daha pahalı sağlık hizmeti almasına, daha da kötüsü gereksiz radyasyon alarak kanser vakalarının artmasına zemin yaratmıştır.
Bunlar, Türkiye’nin en eski, en donanımlı ve en iyi hocalarının bulunduğu Eczacılık Fakültesi olan İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olmuş bir eczacının gözlem ve tespitleridir.
Bunları, eczacı meslek örgütlerinin her kademesinde görev yapmış ve 48 yılını halkına verdiği sağlık hizmetliyle geçirmiş bir eczacı olarak kaleme aldım.
Bir buçuk yıl önce bıraktığım meslek yaşantımda gördüğüm en büyük yanlışı, insanlarına fedakârca sağlık hizmeti veren sağlık çalışanlarına yeterli ekonomik ve meslek güvencelerini veremeyen Sağlık Bakanlığı yapmıştır.
Üzülerek söylemek gerekirse, bu 48 yıl süresince görev yapan onlarca hükümet ve onların sağlık bakanları da bu soruna çözüm bulamamıştır.
Görülen o ki, bu anlayış sürdüğü sürece sağlık arayan halkımızın da, onları sağlığına kavuşturmaya çalışan sağlık çalışanlarının da uğradığı haksızlıklar son bulmayacaktır.
Umarım ben yanılırım ve sağlık hizmetleri ve kalitesi halkımızı ve sağlık çalışanlarını mutlu edecek düzeye çıkar. İyi haftalar.