Türk Hematoloji Derneği tarafından bu yıl 48’incisi düzenlenen Ulusal Hematoloji Kongresi Antalya’da gerçekleştirildi.
Kongre kapsamında yapılan basın toplantısında konuşan Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, gençleri kaybettiklerini, hematoloji gibi zor branşları seçmediklerini ve yurtdışını tercih ettiklerini söyledi.
Ar, “Basit ama hayati olan, örneğin kanamayı engelleyici bir ilacın bulunmaması, ondan faydalanan hastaların risk altında kalmasına yol açabiliyor. Benzer şeyler kanser ilaçları için de geçerli.” dedi.
Tıp eğitimi sonrası uzmanlaşmayla ilgili sıkıntılar çektiklerini ifade eden Ar, “Bu sadece hematolojiyle ilgili değil, dünyada da böyle bir trend var. Covid’in getirdiği bıkkınlıklar olabilir. İlaca erişim başka bir sorun. İlacın fiyatı, bulunabilirliği açısından bir sıkıntı var. Bunun yanında kongrede bahsedilen ve yenileri eklenen kanserde kansızlık ve kanama hastalıklarıyla ilgili konulardan bir dizi ilaç ve teknik var. Tanı yöntemlerinde büyük yenilikler var, kongrede bunlar da ele alındı. Gelecek seneye hazırlanıyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında Amerikan Hematoloji Derneği ile yaptığımız bir işbirliğinin sonucunu gördük. Amerikan Hematoloji Kongresi’nin bir özet formu şubat ayında İstanbul’da yapılacak. Biz ev sahibi olarak katılacağız. Bölgedeki genç hematologlara eğitim verilecek, bununla ilgili ortak bir projemiz var” diye konuştu.
“TÜRKİYE İLACA SAĞLIKLI ERİŞEBİLEN NADİR ÜLKELERDEN BİRİ”
Hematolojide ilaca erişim konusuna değinen Ar, Türkiye’de yürürlükte olan kullanılan mekanizmalara bakıldığında dünyada ilaca sağlıklı erişebilen nadir ülkelerinden biri olduklarını vurguladı. Tıbbı kanıtıyla istenilen bir ilacın ulaşılmasına Sağlık Bakanlığı’nın destek olduğunu bildiren Ar, “Eğer başka bir endüksiyonda ilaç ruhsatlı olarak var ise ödenmesini sağlıyor. Ülkede yoksa da yurt dışından getirilmesini sağlıyor. Çok az ülke bu ilaçların teminine yardımcı oluyor. Bir başka sıkıntıyla karşı karşıyayız. Bir başka sıkıntımız SUT. O da bir başka bakanlık tarafından geri ödenmesi sağlanıyor. Bu bir taraftan bakıldığında denge. Ama bazen SUT’un içine eklenen ön planda ekonomik olarak düşünülen bazı uygulamalar bizim ilaca erişimimizde veya hastaların bakımında zorluklara yol açabiliyor. Otoritelere görüşlerimizi sunduk” dedi.
Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, ekonomik koşulların yanında kanserde kullanılan yenilikçi ilaçların yurt dışından geliyor olmasının ilaç temininde sıkıntılar oluşturduğunu bildirdi.
“BAZI İLAÇLARA ERİŞİLEMEMESİ KÜRESEL SORUN”
Bazı maddelerin Çin ve o bölgeden gelmesi ve pandemiye bağlı üretimlerinin durmasının yanında dünya stoklarının erimesiyle de ilaca ulaşılamadığını aktaran Ar, “Sadece bizde değil başka ülkelerde de yokluk oluşturdu. Ama Türkiye’ye özgü sorunlar da var. Çok basit bir kanama engelleyici son derece ucuz bir ilaç yok. Tablet formu yok, çünkü firma bunu fiyatıyla üretim arasını kapatamıyor. Getiremiyor. Böyle durumların önceden belirlenip ülkede üretilmesi için bir takım çabalar gerekiyor. Yapılmaya çalışılıyor, o yönde bilgilerimiz var. Ama ilacın girmemesi ve yapılan sürede birçok hasta bu ilaca erişemiyor. Basit ama hayati bir ilaç, kanamayı engelleyici bir ilaç, bulunmaması, ondan faydalanan hastaların risk altında kalmasına yol açabiliyor. Benzer şeyler kanser ilaçları için de geçerli. Bir hafta birini buluyoruz, diğer hafta bulamıyoruz. Burada çok çeşitli etkenler var. Bakanlık bunun farkında, hızla toparlamak için uğraşıyor” ifadelerine yer verdi.
“DIŞA BAĞIMLI HALE GELEBİLİRİZ”
Türkiye’de kanser hastalarının eriştiği ilaçların diğer ülkelerdekinden çok farklı olmadığına değinen Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, “Dünyada ilk basamakta standart olarak deneysel değil, baştan immünoterapi ve CAR T-CELL gibi şeyler henüz deneysel. CAR T-CELL’in mevcut durumda dünyada kullanıldığı birinci ve ikinci dizi tedavilere yanıtsız veya onlardan erken nükseden hastalık gruplarına uygulanıyor. İlk etapta kemoterapi ve yanına eklenen immünoterapi standart tüm dünyada. İlk sırada ikinci sırada hangi ilacın verileceği belirli. Orada bir sıkıntımız yok. Ancak bu tedaviler çok pahalı. Eğer şimdi bunları üretmeye, oluşturmaya başlamazsak bir on yıl içinde bu tedaviler ilk sıralarda kullanılmaya başlanacaktır. O zaman çok geç kalacağız ve dışarıya çok bağımlı hale geleceğiz. Biran önce o yönde bir çaba sarfetmeliyiz. Şu haliyle hastaların standardın altında tedavi olduklarını söylemek mümkün değil” dedi.
“KONGRE BAŞARIYLA TAMAMLANDI”
Türk Hematoloji Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, kongrenin bu yıl hibrit formatta hem yüz yüze hem de online olarak ekranların karşısından takip edilebildiğini belirtti. “Tartışmalı konular ve zor olgular” kursu çerçevesinde 15 olgunun ele alındığı bir oturum yapıldığını kaydeden Cangül, 32 bilimsel oturum, 9 uydu sempozyumu, 12 sözlü bildiri ve 6 tartışmalı poster oturumu yapıldı. Kongreye bu yıl gönderilen 400’ü aşkın bildiri konunun uzmanı hakemler tarafından değerlendirildiğini belirten Cangül, “76’sı sözlü bildiri, 38’i tartışmalı poster ve 243 kadarı e-poster olarak sunulmak üzere kabul edilmiştir. Bu bildirilerden en fazla dikkat çeken 6 tanesi Başkanın Seçtikleri Oturumu’nda daha ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Kongrenin uluslararası gününde Türk Hematoloji Derneği (THD) ile Amerikan Hematoloji Derneği (American Society of Hematology – ASH) ve Avrupa Hematoloji Birliği (European Hematology Association – EHA) ile ortak eğitim oturumları düzenlendi. THD-ASH Ortak Oturumu’nda kansızlığa yol açan kalıtsal durumlardaki güncel gelişmeler konunun duayenleri tarafından aktarıldı. THD-EHA Ortak Oturumu’nda ise hızlı seyreden lenf kanserlerinde en yeni tedaviler ele alındı. Her iki derneğin başkanlarının katılımıyla gerçekleşen bu toplantılarda katılımcılar tanı ve tedavideki en son yenilikleri dinleme ve tartışma imkanı buldular” diye konuştu.
Cangül, çok önemli bir sağlık sorunu olan damar tıkanıklığının (tromboz) tanısı, tedavisi ve önlenmesi konusunun Tromboz, Hemostaz ve Anjiyoloji Derneği (THAD) ile THD Ortak Oturumu’nda ele alındığını bildirdi. Paydaşlar Oturumu’nda Sağlık Bakanlığı (TİTCK) ve Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AİFD) katılımı ile Türkiye’de ilaca erişim konusunun ele alındığını ifade eden Cangül, ayrıca ilaç endüstrisi çalışanları için de bir eğitim programı düzenlediklerini kaydetti.
“60 KİŞİLİK KADROYA SADECE 2 TERCİH GELDİ”
Türk Hematoloji Derneği Araştırma Sekreteri Doç. Dr. Neslihan Andıç ise, hematolojinin kan ve lenf dokusunun kanserleri ve selim hastalıkları ile uğraşan bir bilim dalı olduğunu kaydetti. Hastalıkların zor, tedavilerinin karmaşık olması, hastaların yatarak tedavi görme zorunluluğu gibi birçok nedenden dolayı hematoloji ve kısmen onkolojinin tıbbın en meşakkatli alanları arasında yer aldığına dikkati çeken Andıç, “Bir hematoloji uzmanı aşağı yukarı 18 yılda yetişiyor. Bu uzun ve zorlu sürecin ardından bu hastalara bakma görevi elde ediyorsunuz. Genç arkadaşlarımızın son senelerde bu süreçlerden korktuğu görülüyor. Pediatristlerin işi daha çok zor, onlar bu eğitim sürecinde hematolojik kanserlerin yanında diğer kanserlere de bakma görevini alıyorlar. Bu da tercih edilmede bir sorun ortaya çıkarıyor. 60 pediatrik hematoloji kadrosunda sadece 2 tanesi yan dalda tercih edilmiştir. Arkadaşlar çekiniyor, bu süreci tamamlamak ve ardından bakılacak hastalar da göz korkutucu. Mecburi hizmet ve eğitim süreleriyle ilgili otoriteye başvurduk. Kendi içimizde bunu nasıl ilgi çekici hale getirebilir, nasıl bu arkadaşlarımızı kazanacağımızı düşündük” diye konuştu.
Burada yapılacak en önemli noktanın onlara iyi bir eğitim verilmesi olduğuna değinen Andıç, “Burslar sunmaya çalışmak. Dernek her sene mali destek sağlıyor. Mentorluk yapacak kişilerle onları buluşturmaya çalışıyoruz. Hepsi eşit eğitim sisteminden faydalansın diye okullar düzenliyoruz. Bu konuda, attığımız bir başka adım da ulusal hematoloji akreditasyon projesi. Söz konusu proje ile hedefimiz bireysel olarak hematologların ve hematoloji eğitimi veren merkezlerin ulusal temelde Avrupa Hematoloji Birliği ve Türk Hematoloji müfredatı çerçevesinde yeterliliklerinin standardizasyonudur. Bir başka deyişle, ülkedeki her merkezin söz konusu müfredatlar çerçevesinde eğitim verdiğinin kanıtlanması, yetişen hematologların müfredata uygun yeterlilik kazandıklarının gösterilmesi dolayısı ile akredite edilmesidir. Bu bağlamda THD desteği ve vizyonuyla oluşturulan özerk bir çalışma grubu Türkiye’nin her köşesinden katılan hematologların büyük çaba ve desteğiyle ulusal standartların, müfredatın oluşturulmasını sağlamıştır. Çok yakın bir gelecekte, talep eden eğitim merkezleri yeterlilikleri açısından ziyaret edilecek ve ölçütleri karşılamaları halinde akredite edilecektir. Bireysel akreditasyon için hematologların başvuracağı bir uzmanlık sınavı hazırlanmaktadır. Bir sonraki adım söz konusu sınav ve akreditasyonların Avrupa Hematoloji Birliği tarafından tanınması olacaktır. Böylece gerek eğitim merkezlerinin gerekse sınavı başarı ile geçen hematologların uluslararası standartlarda eğitim verdiği ve aldığının belgelenmesi sağlanacaktır” ifadelerine yer verdi.
“KANSERDE KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ TEDAVİ ÖNE ÇIKIYOR”
Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Leylagül Kaynar, kanserin hematolojinin en önemli başlıklardan biri olmaya devam ettiğinin altını çizdi. Kaynar, günümüzde kanser tedavisinde standart kemoterapiden uzaklaşarak kişinin bağışıklık sistemi hücrelerinin veya proteinlerinin kullanıldığı immünoterapi yoluna doğru evrildiğini belirtti.
İmmünoterapinin kişileştirilmiş tedaviyi de beraberinde getirdiğini aktaran Kaynar, ”Bu durum, kişiye özel tedavi anlayışının da yerleşmeye başlaması anlamına gelmektedir. Adı aynı olsa bile her kişinin tümörü kendine özgü özellikler gösterir. Bu özelliklere göre kişi için özelleştirilmiş ve kişinin kendi hücrelerini kullanarak tasarlanmış tedaviler yakın geleceğin kanser tedavisinin temelini oluşturacaktır. Bu tedavilerin en güzel örneği CAR-T hücreleridir. Normalde bağışıklık sistemimiz bizi enfeksiyondan koruduğu kadar kanser hücrelerinden de koruması gerekir. Ama aradaki denge bozulduğunda bağışıklık sistemi kanser hücrelerini tanıyamıyor ve vücutta dağılmalarını engelleyemiyor. Hastanın bağışıklık sistemi hücreleri aferez yöntemi ile toplandıktan sonra, tümörü tanıyacak getirilince hastaya yeniden veriliyor. Şu an dünyada bazı ülkelerde ciddi şekilde kullanılıyor. İmmunoterapinin diğer bir örneği ise bağışıklık hücreleri ile kanser hücreleri arasında köprü oluşturarak kanserli hücrenin direk fark edilip yok edilmesini sağlayan anahtar moleküllerdir” dedi.