W- Koçak Farma Genel Müdür Yardımcısı Dr. Levent Sönmez ile başarılı kariyeri ve sektör özelinde sohbet edeceğiz.
Sayın Levent Bey sizi yakından tanımak isteriz.
L.S.- Kabataş Erkek Lisesi ve ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Mezun olduğumuz yıllarda mecburi hizmet görevini yerine getirmeden Diploma almak ve uzmanlık için sınava girmek mümkün değildi. Önce mecburi hizmet ve sonrasında İstanbul’da kısa süre hekimlik yaptıktan sonra ilaç sektörüne 1991 yılı sonunda başladım. Sektöre başladıktan ve 5 yıllık deneyim kazandıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi Programını ve Boğaziçi Executive Strategic Management programlarını tamamladım.
30 yılı aşan süredir Türkiye’nin önde gelen yerli ilaç şirketlerinde, ulusal ve uluslar arası satış ve pazarlamada, müdürlük ve direktörlük gibi önemli yöneticilik görevleri üstlendim. 2013 yılından bu yana çalıştığım Koçak Farma’da Genel Müdür Yardımcısı olarak olarak görevime devam etmekteyim.
W- Hekimlikten ilaç sektörü tercihinizin hikâyesini alabilir miyiz?
L.S.-Doktor olmak çocukluk hayalimdi. İlkokulda defterine icat ettiği projeleri karalayan çocuk, ortaokulda net bir şekilde “Hacettepe Tıp Fakültesi’ne gideceğim ve Doktor olacağım “ diye hedef koyan birine dönüştü. İlk yıl Hacettepe’ye gittim ancak Ankara’ya gitmenin en güzel tarafı sanırım İstanbul’a dönmekti.
Yeniden sınava girip bu defa tek tercihim olan İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazanıp İstanbul’a geri döndüm. Yıllar içinde hekimlik sevdam yöneticilik sevdasına dönüştü.
Hem hekimlik bilgimi kullanmak hem de geliştirmek istediğim yetkinlikler için ilaç sektörü tam da istediğim bir yer oldu.
İlaç sektörü gerek ülkemizde gerekse Dünyada yaşamı doğrudan etkileyen sağlık ve tedavilerin sürdürülebilirliği ve ülkelerin varlığının devamı için son derece stratejik bir alan. Bunu son pandemi ile bütün dünya aynı anda bir kez daha anladı sanırım.
W- Son yılların Türk İlaç Sanayi içinde stratejik yatırımları ile öne çıkan Koçak Farma’nın gelişimini anlamamıza yardımcı olur musunuz?
L.S.- Koçak Farma kuruluşundan itibaren yenilikçi ürünlerle, rekabet ve büyüme için yüksek katma değerli teknolojik yatırımlara öncelik vererek varlığını sürdürmüş ve sürdürmeye devam eden bir firmadır.
Koçak Farma’nın ilaç sektöründeki şiarını anlatmak için aklıma hep yıllar önce Nuri Demirağ’ın söylemiş olduğu söz gelir; “Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz”.
Cümledeki tayyare kelimesini çıkarıp yerine ilaç yazın. Koçak Farma’nın en kolay tarifi bu olur.
Koçak Farma da bu şiarla 51 yıldır Türkiye’nin ilaçta dışa bağımlılığını azaltacak hamleler, yatırımlar yapmıştır.
Yapılan yatırımlar ve üretimlerle devletin ilaç harcamaları bir çok alanda azaltmış ve ilaca erişimi kolaylaştırmış.
İlaç ve serum ihtiyacının ülkemiz olanakları ile yerli olarak karşılanması stratejik öneme sahiptir; barış dönemlerinde olduğu gibi, savaş ve ambargo gibi olağanüstü hallerde de bu temel ihtiyacınızın karşılanıyor olması son derece önem taşımaktadır.
İlaç sektörünün stratejik önemini son iki yılda yaşadığımız COVID-19 pandemisinde net olarak gördük.
Bu dönemde de Koçak Farma yukarıda belirttiğim misyon ile pandemi algoritmasında yer alan tüm ilaçları üretti ve kesintisiz olarak Türk halkına ulaştırdı.
Koçak Farma, kuruluşundan sonraki yıllarda, ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda Kadın Sağlığı, Üroloji, Enfeksiyon, Kardiyoloji, Romatoloji, Fizik Tedavi, Onkoloji, Diyabet, Nefroloji ve daha bir çok alanda yer alan ilaçları Türk Tıbbının hizmetine sunmuştur. Bu ilaçların bir kısmı Türkiye’de ilk defa üretilen ilaçlar olmuş.
Türkiye’de insan sağlığına yaptığı hizmet ve katkılar nedeniyle Koçak Farma ve Sn. Ender Koçak bir çok ödül almıştır.
2011 yılında “Onkoloji İlaçları ve Hammaddelerinin Üretimi” projesi ile
2012 yılında “Kanda Pıhtılaşmayı Önleyen Enoksaparin Sodyum Etken Maddesi ve Bitmiş Ürün Üretimi” ,
2013 yılında “Diyabet Tedavisinde Kullanılan Biyobenzer Ürün insülin’in Etken Madde ve Bitmiş Ürün Olarak Üretimi” ,
2014 yılında “Akıllı Molekül Biyobenzer Ürün Rituximab’ın Etken Madde ve Bitmiş Ürün Olarak Üretimi” projeleri ile üst üste 4 kez “Altın Havan Eczacılık Ödülü”nü almıştır.
2018’de açıklanan, 2013-2016 yılları arasında Türkiye’nin aynı dönemdeki GSYH artış hızının iki katı üzerinde büyüme gösteren şirketleri baz alan bir çalışmada; Koçak Farma, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu ve Londra Borsası işbirliğiyle hazırlanan Türkiye’nin en parlak 100 şirketi arasında yer alan tek ilaç şirketi olmuştur.
2016 bir başka dönüm noktası oldu.
Koçak Farma portföyüne, Eczacıbaşı-Baxter’den devraldığı Ayazağa serum üretim tesisleri ile yıllık 80 milyon adet üretim kapasitesi olan geniş bir serum grubu eklenmiş oldu. Bu stratejik atılım, aynı zamanda alışılageldiğinin aksine o tarihe kadar yabancı firmaların Türk İlaç firmalarını aldığı örneklerden farklı ve sektörümüz için olumlu bir paradigma değişikliği yarattı.
2020’de, Sağlık bilimi ve teknolojileri alanında, ülkeye ve insanlığa yaptığı hizmetlerden dolayı Sayın Ender Koçak, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı tarafından “TÜSEB Aziz Sancar Hizmet Ödülü” ile onurlandırılması son dönemlerde alınan en anlamlı ve önemli ödül olmuştur.
W-Koçak Farma’yı daha yakından tanımak adına yatırımları, üretim tesisleriniz, inovatif çalışmalarınız, kapasiteniz ve istihdamınız hakkında özet alabilir miyiz?
L.S.-Koçak Farma,2000’e yakın çalışanı ile Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde 140.000 m2 alanda kurulu ve 100.000 m2 kapalı alanda yıllık 500 milyon kutu üretim kapasitesine sahip ileri teknoloji donanımlı tesislere sahiptir. Aynı zamanda bu üretim tesisi Türkiye’nin en büyük ilaç üretim üssü konumundadır.
Bu önemli üretim gücünün yanında İstanbul/Ayazağa’da 50 bin m2 alanda kurulu 80 milyon ünite/yıl üretim kapasitesine sahip, Serum Üretim Tesisleri bulunmaktadır.
Koçak Farma hammadde üretimi anlamında da diğer firmalardan ayrışmaktadır. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesinde yer alan ilaç ve biyoteknolojik ilaç üretim tesisleri içinde hammadde üretim tesisi de bulunmaktadır. Bazı ürünlerin hammadde üretimi Koçak Farma tarafından yapılmaktadır.
W-Özellikle ülkemiz içinde hayati öneme haiz biyoteknolojik ilaç yatırımlarınızı ve özelinde onkolojik ürün portföyünüzü biraz daha açar mısınız?
L.S.-Koçak Farma’nın son 10 yılında sayısı 100’e yaklaşan onkoloji ürünü, rakipli veya rakipsiz biyobenzer veya eşdeğer ürünlerle yaptığı atılımlar gerçekten kayda değerdir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: biyoteknolojik ilaçlar pazarı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlı bir gelişim trendi izliyor.
Bugün, diyabet, kanser, kalp hastalıkları, romatoid artrit gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılan konvansiyonel formülasyonların yerine yeni geliştirilen biyoteknolojik ilaçların tercih edildiği ve kullanımının artarak yaygınlaştığı görülmektedir.
Buna paralel 2021 yılı verilerine göre yaklaşık 1.4 trilyon usd ‘lık toplam Dünya ilaç pazarında biyoteknolojik ilaçların payı % 30 Pazar payına yaklaşmış durumdadır.
Ülkemizin 2021 yılı toplam ilaç tüketimi rakamlarına baktığımızda; Hastane ilaçları dahil toplam 62 milyar TL değer ve 2.3 milyar kutuya geldiğini ve biyoteknolojik ilaçların tüketiminin de 11.6 milyar TL’ye ulaştığını görüyoruz.
Ne yazık ki biyoteknolojik ilaçların % 90’ınından fazlası ithal edilmekte olup bütçemizde önemli bir cari açık yaratmaktadır. İthal -imal ilaç dengesi 2016’da başlayan yerelleşme uygulamaları ile kutu bazında imal payını % 88’e taşısa da ,değer bazında halen tüm ilaçlar toplamında hemen hemen yarı yarıya seviyesindedir. Tahmin edeceğiniz gibi biyoteknolojik ilaçlarda ise bu makas çok daha açıktır.
Biyoteknolojik ürünler, üretim ve geliştirme maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle pahalı ürünlerdir. Ülkemizde biyobenzer ürünlerin üretimi sınırlıdır ve büyük bir kısmı ithal edilmektedir. Biyoteknolojik ilaçların tedavideki ağırlığının artışı ile birlikte ithalata dayalı bir biyoteknolojik ilaç tedarik modeli Türkiye için sürdürülebilir gözükmemektedir.
Koçak Farma olarak, ülkemizi ithale dayalı olan bu alandaki bağımlılıktan mümkün olduğunca kurtarabilmek için çalışmaktayız.
Biyoteknolojik ürünlerimizden “İnsülin Glarjin” etken maddeli ürün, Türkiye’de üretilen ilk biyobenzer insülin ilacıdır. 2017 yılının başında piyasaya verilmiştir. Bilindiği gibi insülin ilacı diyabet hastalığının tedavisinde temel ilaçtır.
Dünya Sağlık Örgütü ve IDF Diabetes Atlas verilerine göre dünyada halen 537 milyon erişkinin diyabetli olduğu tahmin edilmektedir.
Her 10 erişkinden birinin diyabetle yaşadığı ve yarısının bunun farkında olmadığı gerçeği ile dünya karşı karşıyadır.
Türkiye’de nüfusun tamamına yakını GSS sosyal güvencesi altında olduğu için tedaviye erişim sıkıntısı yaşamamakta iken dünyanın en büyük ekonomisine sahip ülkeler de bile insüline erişememe durumu bulunuyor. Bu konuyla ilgili ABD dahil bir çok ülkede batı ülkelerinde protestolar yapıldığını da okuyoruz.
Düşünün ki; Nobel ödüllü Frederick G. Banting ve arkadaşları , bundan 100 yıl önce Kanada Toronto’da insülini keşfettiğinde ve patentini 1 Kanada doları ile bağışladığında, 100 yıl sonra bile hala insanların insüline erişmek için bu kadar zorluk yaşayacağını tahmin edemezdi.
O zaman söylediği çok anlamlıydı. ”İnsülin bana ait değil, dünyaya aittir.”
Diğer taraftan, Diyabet ülkemiz için de önemli bir sorundur ve yıllar içinde beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik ile obezite oranının artması sonucunda hızla büyüyen bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Türkiye’de yaklaşık 12 milyon civarında diyabet hastası vardır.
Türkiye Beslenme Araştırması 2017 verilerine göre ise 15 yaş ve üzeri diyabetli birey oranı % 12.5 bulunmuştur. (20 yaş ve üzeri % 13.5). Araştırma sonuçlarına göre yaklaşık % 3.2 oranında kişinin diyabetli olduğu halde tanı almadığı gösterilmiştir.
Bu nedenle insülini Türkiye’de üretmek son derece kritik ve stratejiktir.
“İnsülin Glarjin” tıbbının hizmetine sunulana kadar tamamen ithalatla karşılanmaktaydı. İnsülin ilacının yerli üretimi anlamı: Türkiye’nin biyoteknolojideki global bir başarısıdır!
Ayrıca Koçak Farma 100’e yakın kanser ilacı ile onkolojide tedavi protokollerinin kesintisiz uygulanabildiği bir imkanı da sağlamıştır.
Özetle Koçak Farma bir çok ilki başarmış durumda:
-Türkiye’nin ilk biyobenzer ilacı Enoksaparin’i üretti.
-Türkiye’nin ilk yerli İnsülinini tıbbın hizmetine sundu.
-Türkiye’de kullanılan kanser ilaçlarının her iki kutusundan bir kutusu Koçak Farma tesislerinde üretilmeye devam ediyor.
W- İSO 500 Araştırması sonuçlarınızda hızlı tırmanmaktasınız, anlamlı başarı yatırımlarınızın bir sonucu mudur?
L.S.-Koçak Farma,2020 ve 2021 yıllarında İstanbul Sanayi Odası Türkiye’nin ilk 500 Sanayi Kuruluşu içinde üretimden net satışlara göre ilaç sektörünün en büyük 2 kuruluşundan biri seviyesine ulaşmıştır.
Bu başarıda ülkemizin ihtiyaçlarına yönelik, katma değer sağlayacak, inovatif ilaçların seçilmesi hiç kuşkusuz çok önemlidir. Ülkemiz ilaç pazarında önemli paya sahip olan antibiyotik, analjezik vb. ilaçların 5., 10. eşdeğerini üretmek gibi bir stratejimiz bulunmuyor.
Her firma doğal olarak yaşayabilmek için kar edebileceği ,kolay üretebildiği ilaçları seçebilir. Ancak bizim için tercihler büyüklüğüne, küçüklüğüne bakmadan stratejik olanlar üzerinde çalışmaktır.
Bu kimi zaman bir tedavi protokolünün küçük hacimli ekonomik bir ilacı da olabilir, kimi zaman karlılığını öncelemeden ülkemizin ihtiyacı olan bir ilaç da olabilir.
W-Pandemi dönemindeki inovatif çalışmalarınızdan ve pandemi sürecini nasıl yönettiğinizden bahseder misiniz?
L.S.- COVID-19 nedeniyle yaşanan ve şahit olunan olaylar tedavi ve korunmaya erişimin, üretebilme yetkinliğinin ve kapasitesinin ülkede olmasının ne kadar stratejik öneme sahip olduğunu ortaya koyduğunu tekrar vurgulamak isterim.
Pandemi sürecinde ilaç ve serum tedarikinin kesintisiz sürmesi için çalışmalarımıza ara vermeden sürdürdük. Mesafeyi koruyacak şekilde çalışmaya özen gösterdik. İlaç üretim tesisleri çok steril ortamlar olduğu için üretimde önlemleri hayata geçirmek kolay oldu.
Pandemi sürecini sağlıklı geçirebilmek ve hizmette aksama olmaması için çalışanlarımıza maske, eldiven, koruyucu giysi, sosyal mesafenin korunması, dezenfeksiyon, hijyen kurallarına tam uyumla çalışılmasına özen gösterilmesini sağladık.
Pandemi döneminde tedavi algoritmasında yer alan ilaçların kesintisiz üretimine öncelik verdik. Aşı konusunda yıllar önce başlayan çalışmalarımız ve BSL-3 laboratuvarımız bize avantaj sağladı. O döneme kadar BCG ve Kuduz aşısı preklinik çalışmalarında çok yol katetmiştik. Bu know-how bize aşı çalışmalarının geliştirilmesinde çok yardımcı oldu.
Sağlık ile ilgili tehditler ister doğal ister suni şekilde ortaya çıkmış olsun tüm ülkeleri ve ekonomilerini durduracak etkiye sahip olabilmektedir.
Gelecekte de benzeri sorunların olabileceğini unutmadan stratejik yatırımları şimdiden daha fazla yapmak zorundayız.
W-Güçlü bir Ar-Ge’niz yanında BSL 3 laboratuvarlarına sahipsiniz bunun ülkemiz için anlamı nedir?
L.S.- İlaç Sanayisi içinde BSL3 Laboratuvarına sahip olmak gerçekten ayrıcalık.
Aşı çalışmaları yapabilmek için BSL3 Laboratuvarınızın olması gerekiyor. Bunun önemi pandemide yapılan aşı çalışmalarına verdiğimiz katkı ile bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onaylı Koçak Farma Ar-Ge Merkezi bünyesindeki Sağlık Bakanlığı Onaylı BSL3/ABSL3 laboratuvarlarında inaktif COVID-19 Aşısı ve Hiperimmun serumu üretimi ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Biyoteknolojik ilaç üretimi güçlü Ar-Ge desteği, ileri teknoloji, yetişmiş insan kaynağı, özel altyapı donanımlı tesisi gerektiren çok bileşenli bir süreçtir. Koçak Farma, Ar-Ge çalışmalarını Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’ndeki tesislerinde bulunan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan akredite Ar-Ge merkezinde sürdürmektedir. Ar-Ge merkezimizde 100 civarında bilim insanı ve uzman yeni ürünlerle ilgili araştırma geliştirme faaliyetleri yürütmektedir. Ar-Ge merkezimizde Konvansiyonel Ürünler, Biyoteknolojik Ürünler (İnsülinler, Monoklonal Antikorlar), Aşılar (Viral ve Bakteriyal), Anti serumların üretim projeleri ile ilgili çalışmalar başarıyla sürdürülmektedir.
Devam edecek….