Kan sayımında sadece trombosit sayısı düşüklüğü ile tanımlanan ve otoimmun bir hastalık olan İmmün Trombositopeni (İTP), aynı zamanda hastaların yaşam kalitesini de etkileyerek bireysel ve toplumsal yük oluşturuyor.
Tedavi sırasında özellikle trombosit sayısına odaklanan İTP hastaları, trombosit sayısında ortaya çıkabilen dalgalanmalar nedeniyle zaman zaman psikolojik olarak olumsuz etkilenirken, hastalığın kişi ve toplum üzerinde oluşturduğu yükü artabiliyor.
İmmun trombositopeni (İTP), kan sayımında sadece trombosit sayısı düşüklüğü (trombositopeni) ile tanımlanan otoimmun bir hastalıktır. İnsanın kendi moleküllerine karşı yabancılaşması ve onlara karşı bağışıklık sistemini aktifleştirmesi ile onlarla yabancı moleküllermiş gibi mücadele etmesi sonucunda gelişen klinik tablo otoimmunite olarak adlandırılır. İTP hastalarında trombosit denen kan pulcuklarının yüzeyinde yer alan bazı moleküller, enfeksiyonlar, ilaçlar veya kimyasallar nedeniyle vücuda yabancılaşır. Vücut bu molekülleri kendisinden olmayan moleküller sınıfına koyar ve onlara karşı bağışıklık sistemi aktifleşerek antikor denilen bağışılığa yol açan proteinlerini yapar. Trombositlere yapışan bu otoantikorlar nedeniyle, oluşan antikor-trombosit kompleksi dalaktaki hücreler tarafından parçalanır. Böylece trombosit sayısı düşer ve oluşan bu antikorlar kemik iliğini baskılarken, kemik iliğinde trombosit yapımını duraklatır. İTP hastalarında ayrıca bağışıklık sisteminde rol oynayan bazı hücreler de, kemik iliğinde trombosit yapımının bozulmasına neden olur.
İTP hastalığına yönelik açıklamalarda bulunan Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve İç Hastalıkları AD Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, romatizmal hastalıklar, enfeksiyonlar, kanser gibi habis hastalıklar, ilaçlar ve ilaç benzeri besin olmayan katkı maddelerinin trombosit sayısı düşüklüğüne/fonksiyon bozukluğuna yol açabildiğini vurgularken, “Trombosit sayısının azlığına, kansızlık veya lökosit sayısı düşüklüğü genellikle eşlik etmemektedir. Trombosit sayısı düşüklüğüne yol açan birbirinden farklı pek çok klinik tablo olması nedeniyle, İTP tanısı bir dışlama tanısıdır. Trombositopeniye yol açabilecek bilinen nedenlerin olmaması durumunda İTP tanısı konmaktadır.” dedi.
İTP hastalığının özellikle cilt ve mukozalarda kanama ile karşımıza çıktığını belirten Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, ciltte toplu iğne başı büyüklüğünde üzerine basmakla solmayan ve ciltten kabarık olmayan lekeler oluştuğunu ve lekelerin cilt içi kanamalara bağlandığını, bu nedenle hastalarda morarmalar ve çürümeler görülebildiğini söyledi. Cilt içi kanamaların genellikle bacaklarda, bacağın üçte birlik alt kısmında ortaya çıktığını ifade eden Demir, aynı zamanda ağız içinde, diş etlerinde, sindirim sistemi ve idrar yollarında kanama olabildiğini aktardı. Demir ayrıca, eklem içi, organ içi, vücut boşluklarında ve kafa içinde yaşamı tehlikeye sokacak kanama tablolarının olmasının nadir görülen klinik bulgular olduğunu belirtti.
60 yaşından sonra İTP görülme sıklığı artıyor
İTP’nin toplumdaki genel sıklığının erişkinlerde yılda 100 bin kişide 2-4 olguda görüldüğünü aktaran Prof. Dr. Demir, İTP’nin iki yaş grubunda sıklığının arttığını ifade etti. 20-30 yaşlarında özellikle kadınlarda sık olarak görülürken, 60 yaşından sonra da sıklığı artmakta ama bu yaşlarda her iki cinsiyette de eşit olarak görülüyor. Çocukluk yaşında görülen İTP ise akut olarak, yani hızlı bir şeklide başlarken kendiliğinden geçebiliyor. Ancak erişkin yaşta hastalık sinsi olarak başlıyor ve yüzde 70 oranında geçmiyor ve kronikleşiyor.” dedi.
Otoimmunitenin yavaş seyirli mikrobik olmayan bir iltihap tablosu oluşturduğu için, hastalarda halsizlik, günlük işleri yaparken kolay yorulma ve yaşam enerjisinin azlığı gibi şikayetler oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Demir, “Bazen hiç kanama bulgusu olmamasına rağmen yukarıda sayılan şikayetlerle ve trombositopeni ile hastalar doktora başvurabiliyor. Tedavide kullandığımız bazı ilaçlar da vücut ile ilgili bu şikâyetleri artırabiliyor ve hastaların yaşam kalitesi bozulabiliyor.” şeklinde konuştu.
Hastaların özellikle trombosit sayısına odaklandığını aktaran Demir, trombosit sayısında ortaya çıkabilen dalgalanmaların hastaların bir kısmında psikolojik bozukluklara yol açtığını ve hastalığın kişi ve toplum üzerinde oluşturduğu yükü artırabildiğini aktardı.
“İTP tanılı her hastada kanama bulgusu olacak diye bir kural yok.”
İTP’nin sadece kanama bulguları ile ortaya çıkan bir hastalık olmayıp, aynı zamanda yaşam kalitesini de etkileyen bireysel ve toplumsal yük oluşturan kronik bir hastalık olduğunu belirten Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve İç Hastalıkları AD Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, “12 ülkede 1.400’e yakın hastaya uygulanan bir anket çalışmasında, hastaların üçte ikisinde yorgunluk, yarısına yakınında enerji azlığı, üçte birinde daha önceden yaptığı egzersizleri yapamadığı, yarısında duygusal iyilik halinin etkilendiği, yine üçte birinde çalışma saatlerinde azalma olduğu ve dörtte üçünde ise günlük işleri yerine getirmede zorluklar yaşandığını gösteriyor.” dedi.
İTP tanısının trombosit sayısının 100.000/mm3’ün altında olması ve trombositopeniye yol açan bir nedenin olmaması ile koyulduğunu ifade eden Prof. Dr. Demir, “İTP tanılı her hastada kanama bulgusu olacak diye bir kural yok. Ayrıca kanama oluşturmayan her trombosit düşüklüğünün tedavi edilmesi zorunluluğu da bulunmuyor. Bu nedenle benim trombosit sayım düşük doktor neden bana ilaç vermedi diye kuşkulanmamak ve internette arama motorlarına girip hastalığın tedavisini araştırmamak gerek.” şeklinde konuştu.
Tahin, sarımsak, yeşil çay ve tonik gibi besin ve içeceklerin aşırı tüketimi trombosit sayısını ve fonksiyonunu etkiliyor
İTP’de kanama bulgularının önemli olduğunu söyleyen Demir şöyle konuştu:
“Kanama bulgusu ve kanamaya yol açabilecek ek sorunları olmayan hastalarda trombosit sayısı 30.000/mm3’ün altına düşene kadar tedavi verilmemektedir. Çünkü trombosit sayısının 30.000/m3’ün üstünde olduğu değerlerde ek risk faktörü yok ise kanama olasılığı ve yaşamı tehlikeye sokacak kanama ataklarının olması oldukça nadirdir. Bu grup hastalar trombositopeniye yol açabilecek durumlardan uzak durarak ilaçsız izlenebiliyor. Özellikle ağrı kesiciler, romatizma ilaçları, bazı antibiyotikler, alkol ve ilaç niyetine kullanılan bitkisel katkı ürünlerinden uzak durulmalı. Tahin, sarımsak, yeşil çay ve tonik gibi bazı besin ve içeceklerin aşırı tüketimi trombosit sayısını ve fonksiyonunu etkilediğinden bunlardan uzak durmak gerekli. Doktora bilgi vermeden de herhangi bir ilaç kullanmamak gerekiyor.
Tam kan sayımı her yerde yapılabilen ve değerlendirilmesi sonucunda önemli bilgiler edinebilen bir laboratuvar yöntemi. Kolaylıkla yapılmasından dolayı hastalar neredeyse her gün, gün aşırı veya haftada bir kan sayımı yaptırarak trombosit sayılarını öğrenmek istiyorlar. Trombositlerin kemik iliğinde üretiminde kaynaklanan günlük değişimlerinden dolayı trombosit sayısında dalgalanmalar görülebilirken, sayımdaki düşüklük ve yükseklikler hastada sıkıntı oluşturuyor ve bu olayların oluşturduğu psikolojik tablo İTP’nin öneminin önüne geçiyor. Hastaların bu durumlar hakkında bilgilendirilmesi ve internet bilgilerine değil doktorlarının önerilerine uymaları gerek.”