Ana Sayfa Tıp&Sağlık İnsan olduğumuzun farkına vardık

İnsan olduğumuzun farkına vardık

ÇALIŞANLAR ÖLÜM GERÇEKLİĞİYLE YÜZLEŞTİ!

ŞİRKETLER İÇİN YENİ ÇALIŞMA DÜZENİ NASIL OLMALI?

Goodjob Human Insight & Brand Strategy’nin klinik psikologlarla gerçekleştirdiği Covid-19 salgın sürecinin çalışan kesim üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla yola çıkılan araştırmada, karantina sürecinde eve kapanma ve ilk kez toplu olarak evden çalışma deneyimi incelendi. Çalışanlarda ortaya çıkan; hayata ve iş hayatına yaklaşımlarındaki değişimler, kişisel değerlerindeki dönüşümler, kişilik özelliklerindeki yeni kazanımlar ve bu süreçle başa çıkma yollarında, gerek şirketlerinden aldıkları etkilerin, gerekse çalışma arkadaşlarıyla yaşadıkları yeni farkındalık ve deneyimlerin sonuçları ortaya çıkarıldı.

Bununla birlikte; çalışanların yeni çalışma modelleri ile ilgili beklentileri (hibrit, sürekli ofis, vb.), şirketlere bağlılık kriterlerinde ve kariyer tercihlerinde kalıcı olabilecek değişimlerin ilk işaretlerini gösteren sonuçlar ortaya çıktı.

ÖLÜM GERÇEKLİĞİ İLE YÜZLEŞDİK

Ölüm gerçekliğinin yarattığı anksiyete hali insanın içinde her zaman var. Ancak insan bununla yaşamayı öğreniyor. Hayata bir anlam kattığında hayatta var oluşunun da bir anlamı oluyor. Günümüz modern toplumunda iş, insan hayatının çok büyük bir kısmını kaplıyor ve kişinin hayatına anlam katmak için önemli bir temel oluşturuyor. Türkiye, haftalık ortalama çalışma süresi olan 47 saat ile OECD ülkeleri arasında ikinci sırada yer alıyor.

Bu noktada Covid-19 çalışma yaşamını çok önemli iki noktadan sarsmış görünüyor. Bunlardan ilki unutmak istediğimiz, kendimiz ve sevdiklerimiz için ölüm gerçekliğini insana hatırlatıyor, hem de her gün. Ölüm rakamlarının bir borsa gibi takip edildiği bir dünya ile bir anda karşı karşıya kaldık. Üstelik tüm dünyayı kapsayacak şekilde… Bunun yanında ölüm gerçekliği hikayeleriyle de bizi etkisi altına aldı. Birinci ve ikinci dereceden yakınların, sağlık çalışanlarının ölüm haberlerini alarak ölümün herkes için çok olası olduğunu sürekli olarak hatırladık.

Covid-19’un ikinci sarstığı nokta ise çalışanların hayatına anlam katmakta büyük rolü olan ve günlük hayatın büyük kısmını kaplayan iş hayatına dair anlam değişimleri yaratması. Pandemi süreci iş yapma biçimlerini ve iş – özel hayat dengesini sarstığı için çalışanların tutunduğu bu dal da büyük bir sarsılma yaşadı.

İNSAN OLDUĞUMUZUN FARKINA VARDIK!

Pandemi süreci bir çok çalışan için yeni anlam arayışlarına yol açtı. Bunu temel olarak “insanileşme” ile ifade edebiliriz.

İşin de büyük bir katkı sağladığı dış dünya ile olan bağlantılarımız bizim dikkatimizi başka yönlere çekiyordu, farkında olmadan günler geçiyordu. Kendi kendimize kalacak zamanımız yoktu ve hatta belki bundan korkar hale gelmiştik. Pandemi, kendimizle baş başa kalmamızı da sağladı. Bu sayede çalışanlar hayatlarının içindekileri önem sırasına göre yeniden değerlenirdi.

Bu ise çalışanların hayatında beş önemli etki yarattı. Bunların bir kısmı çalışanlar için bir kazanım olarak görülebilir, özellikle şirket de insanileşme sürecine kendisini adapte edebilmişse…

  1. İşi ve hayatı sorgulama: Çalışanlar, özellikle virüsle karşılaştıkları ilk dönemlerde iş hayatını çokça sorgulamışlar. İşin hayata anlam katan etkisi, azalmış görünüyor. Bunda işteki sosyal bağların zarar görmesinin, yani iş arkadaşlarıyla vakit geçirememenin rolü çok fazla. Sorgulamaya neden olan diğer etmenlerse mesai kavramının ortadan kalkması, sosyal ortamlarda önem kazanan unvanlar, işten ya da kıdemden elde edilen ayrıcalıklar ya da işten kazanılan parayla elde edilenlerin etkisinin azalmasıdır.
  1. Aile ve ilişkilerin önemli: Pandemi döneminde, aile büyüklerinin daha büyük risk altında olması ve genel olarak hissedilen yalnızlaşma nedeniyle çalışanlar için ailenin önemi artmış durumda. Covid-19 karantina döneminin, hayatın hızına ve koşuşturmacasına bir «pause / dur» etkisi yaratması, uzun zamandır birlikte pek vakit geçiremeyen ailelerin öncelikle birbirlerine dolu dolu zaman ayırmalarını ve hayatı paylaşmalarını sağladı. Bunun yanı sıra, sağlık ve ölüm tehdidiyle birlikte gelen sevdiklerini kaybetme korkusunun, hem eşlerin birbiriyle ve çocuklarıyla ilişkilerini derinleştirdiği, hem de büyük aile bağlarını kuvvetlendirdiği gözlemleniyor. Yalnız yaşayanlar arasında da, daha bireyselleşmeye dönük eski tercihlerin yerini, daha fazla aileye yönelme ve görev gibi sürdürülen ilişkileri daha içselleştirme ve sahiplenme eğilimine bıraktığı gözlemleniyor.

“Eşim soğukkanlı biridir; (ona) bir şey olsa ne yaparım diye düşünüyorsunuz. Annemi, babamı, iki yeğenimi düşündüm; herkes için çok endişelendim.» Kadın, Çift

«En güzel tarafı kızımın yürüdüğünü gördüm, konuştuğunu duydum. Aileyle birlikte olmaktı güzel tarafı. Aileyle aynı anda kahvaltı yapabilmekti bir şekilde.» Erkek, Büyük Aile, Ekip Lideri

«Daha fazla aileye döndük, yani biraz daha insanlar artık bireysel yaşama doğru gidiyordu, bağlar zayıflamıştı. Bunun doğru olup olmadığını da bilmiyorum, ama biraz daha aileye, kuvvetli bağlarımıza döndük; bu da iyi bir şey.» Kadın, Yalnız Yaşayan

  1. İşveren ile empati: Çalışanlar işverenleri ile daha fazla empati kurmuşlar. Bu süreci, insaniliği ön planda tutacak şekilde iyi değerlendiren iş verenlere karşı bağlılık artmış; aksi durumlarda ise bağlılıklar zarar görmüş. Çalışanlar bu süreçte iş verenle empati kurarak (ve bazen de iş kaybetme korkusu ile) çok daha fazla çalışmış ve bundan da büyük oranda rahatsızlık hissetmemiş.

“Şirkete bağlılığı arttırdı. Dışarıda aldığım maaşın çok fazlasını verecek bir – iki kurum var ama bunları yapmıyor diyorsun. Benim şirketim bunu yapıyor, gerçekten böyle bir yerde çalışıyorum; güvenli, düzgün, insana saygı duyan, değer veren bir şirkette çalışıyorum diyorsun.” Erkek, Büyük Aile, Ekip Lideri

  1. İş arkadaşlarıyla empati: Çalışanlar pandemi sürecinde iş arkadaşlarıyla daha çok empati kurmuş. Sosyal temasın azalmasına rağmen, aynı tehdite karşı birlikte durmanın etkisiyle de iş arkadaşlarına yakınlaşma eğilimi ortaya çıkmış. Özellikle erkekler kadın iş arkadaşlarıyla çok daha fazla empati kurmuş.

“Kendimi de çok ayıpladım; bir ev temizliğinden, basit bir çorbadan ne olacak ki derdim. Kafamı bazen bir kaldırıyordum, saat 16.00 olmuş, zaman akıp gitmiş. Bir kadının kıymetini, ev işlerini ve bu yoğunluğu hafife aldığımı çok net öğretti bana.” Erkek, Yalnız Yaşayan

  1. Sahicilik ve egonun devre dışı kalması: Pandemi dönemi çalışanların iş hayatı içindeki sahicilikten uzak davranış ve unsurların sorgulanmasına da neden olmuş. Ego devre dışı kalmış ve maskeler çıkarılmaya başlanmış. Bunun bir nedeni fiziksel temasın ortadan kalkmasıyla egoyu ortaya koyan fiziksel unsurların etkisini yitirmesi, bir diğer nedeni de ölüm gerçekliği olarak göze çarpıyor.

“İş hayatı, özellikle beyaz yakada kişiye bir ego katıyor. Herkesin arasında işe dair hırslar, kendini götürmek istediğin basamaklardaki hırslar buna neden oluyor. Bunlardan arınmak istiyordum, biraz bunu sağladı bu dönem. Önemli olanın bu süreçte en doğal halimle olmam gerektiğini gördüm ve bundan da çok mutluyum, çünkü o arınmayı yaşadım; ekipler arasındaki gerilimleri o egolar çıkarıyor.” Kadın, Çocuklu Çift

Bu süreç ve etkilerle çalışanların hayatlarında yeni bir anlam arayışı oluşmaya başladı. Çalışanlar genelde mutluluklarını ve bağlantıda olduğu kişileri daha çok önemseyeceğini dile getirdi.

SINIRLAR ORTADAN KALKTI, ÇALIŞANLAR DENGEYİ KAYBETTİ

Araştırmaya göre pek çok çalışan iş hayatı – özel hayat dengesini kurmakta zorlanıyor ancak evi genelde (özellikle de ). Geçmişte de bu zorluk söz konusu ancak şu an geleceğe dair belirsizliklerle birlikte bu daha büyük bir sorun haline gelmiş. Üstelik bu sorun çalışanlardan çok işverenlerin mücadele etmesi gereken bir şey; zira uzun vadede çalışan performansında ve tatmininde ciddi sorunlara yol açabilir.

Katılımcıların büyük bir kısmı, Covid-19 döneminde evden çalışmanın anormal şartlar altında yaşanan bir deneyim olduğunun ayırdında. Ayrıca, önceki evden çalışma sistemi ile de karşılaştırılamayacağını düşünüyor. Bununla birlikte, alışma dönemindeki çalışma saatlerinin kayması, sınırların aşılması gibi konular her ne kadar düzenlenmeye çalışılsa da, yoğun sektörler ve özellikle çocuklu çiftler ile büyük aileler için evden çalışmanın iş-özel hayat dengesi açısından olumsuzlukları devam ediyor.

MESAİ KAVRAMI ORTADAN KALKTI

Evden çalışma döneminde yeni bir düzene geçilmesi, artan iş yoğunluğu ve süreçlerin uzaması gibi etkenlere, evdeki iş yükünün de eklenmesi, çalışma saatlerinin kaymasına, geç saatlere kadar uzamasına neden oldu. Bu süreci doğal akışında yaşayanlar, şirketlerin de desteğiyle esnek olarak yönetebildiler.

Diğer taraftan işverenin taşıdığı ekonomik baskılar nedeniyle, çalışanlardan beklentiler yükseldi; saat sınırları aşıldı, iş teslim süreleri aşırı kısaltıldı, özel hayat sınırları ihlal edilmiş oldu. Söz gelimi öğle yemeği saatine toplantılar organize edildi ya da toplantıların bitişi normal mesai saatlerinin dışına taştı. Bir katılımcının tabiri ile “bitmeyen mesailer” ortaya çıktı.

Karantina ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle de bazı işverenler tarafından, çalışanların evde her an her saat çalışmaya hazır oldukları gibi bir yaklaşım sergilendiği de gözlemleniyor.

EV – İŞ SINIRI FİZİKİ OLARAK KALKTI

Her ne kadar Covid-19 öncesi işe gitmek için yolda geçirilen zamandan şikayetçi olsak da işe gitme ve işten çıkma ritüelleri insanda bir düzen ve tatmin duygusu yaratıyordu. Gün içindeki bu net sınırlar evin işle işin de evle dengelenmesini sağlıyordu. Ancak fiziki olarak da ev sınırları içinde iş yapmak özel hayata müdahil olmayı gerektirdi. Evdeki kişisel alanlar iş için ayrıldı, yemek masalarının üstü, balkon ve hatta mutfak bile çalışma alanı oldu.

“İşteyken, kapatıp çıkıyordum. Burada bilgisayarım açık kalıyor; ben yemek yapıp, ortalığı toplayıp, bulaşık yıkarken bilgisayar bana bakıyor. Sonra tekrar oturuyorum. Hiç kendimi dinlediğim bir an olmadı evde, ben olamadım. İlk başta bahsettiğim ev olgusu, hani sığınak dedim ya, o köleliğe döndü birazcık.” Kadın, Çocuklu Çift, Yönetici

İŞTEKİ SOSYAL ETKİLEŞİMİN ÖNEMİ BİR KAZ DAHA ORTAYA ÇIKTI

İŞ “YALNIZ BİR DENEYİM”E DÖNÜŞTÜ

Araştırmaya göre ekrandan çalışma hayatı, yalnız bir deneyim; birlikte çalışmanın sinerjisini, motivasyon ve tatmin duygusunu sağlayamıyor; “Biz böyle çalışırsak, çok yalnız insanlar oluruz dedim!” diyor bir katılımcı.

Çalışma ortamındaki yüz-yüze ve spontane iletişimin online ortamda yakalanamaması ve yazılı iletişimle birlikte yerini prosedürel bir işe dönüşmesi öncelikle çalışanlar arasındaki iletişimi en aza düşürdü.

Bununla birlikte, işyerinde aynı çatı altında olmanın sağladığı sinerji ve birlikte çalışma duygusu evlerden yakalanamadı; çalışmak bireysel ve yalnız bir deneyime dönüştü. Bu deneyim, hem bazı kişilerin bütünsellik algısını, dolayısıyla da motivasyon ve konsantrasyonunu bozdu, hem de yüz yüze geri bildirim (göz teması) alamamanın etkisiyle, yapılan işten tatmin duygusunu azalttı.

“Online toplantılarla başlangıçta herkes kamerasını açıyordu, sonra herkes kamerasını kapatmaya başladı; yani böyle bir düzen düşünemiyorum. Bence bu çok yalnız bir şey, yani yalnız hissedeceğiniz, yalnızlaşacağınız bir sistem. Bunu gerçekten hissettim; yani biz böyle çalışırsak çok yalnız insanlar oluruz, yalnızlaşan insanlar oluruz dedim.” Kadın, Çift, Ekip Lideri

İLETİŞİM DOĞALLIĞINI KAYBETTİ

Yüz yüze iletişim imkanının ortadan kalkmasıyla iletişim doğallığını kaybetti ve prosedürel bir iş yüküne dönüştüş. Online iletişim tekniklerine hızla adapte olunsa da, ofiste gün boyu aynı ortamda olmanın sağladığı yüz-yüze ve spontane iletişimin etkisi tam olarak yakalanamadı.

İletişimin çoğunlukla yazışma diline dönmesi, kişiler bir telefonla arama ya da bir “tık”la bağlanma uzaklığında da olsa, iletişim teknolojilerinin kişiler arası mesafe yaratması, spontane iletişimin ve anlık etkileşimin kaybolmasına, iletişimin prosedürel bir iş yüküne dönüşmesine neden oldu. Bu da şirketteki işleyişleri ve verimliliği olumsuz etkiledi.

“Beraber çalışırken şöyle kafanızı çevirip soruyorsunuz, ama bu şekilde çalışırken birilerine yazmanız, mail atmanız ya da telefon etmeniz gerekiyor. Daha fazla vakit alan ve daha böyle, nasıl diyeyim, daha talep gibi bir şey oluyor. Normalde çok daha basit bir sohbet konusu olabilecek bir soru için, birinden bir şey talep etmeniz gerekiyor.” Kadın, Çift, Ekip Lideri

Yazışma dili, aynı zamanda iletişim kopukluklarına ve yanlış anlaşılmalara; özellikle de ast-üst ilişkisinde stresli durumlara yol açtı.

“O çalışılan ortam kalkınca iletişim kopukluğu çok olmaya başladı. Direktöre verdiğim raporların birkaç tanesi geri döndü; anlamadım, ne demek istiyorsun burada diye. Tekrar raporluyorum, bu defa mailler chat’leşmeye dönüyor, bu da size bir stres yüklüyor. Arayayım deyip telefonlaşıyorsunuz, sonunda konuyu çözüyoruz ama gereksiz iki üç saatlik bir stres yüklemesine ve  ekstra mesai harcamaya sebep oluyor. Sonuçta çözülemeyebilirdi, çok farklı yerlere gidebilirdi ama bu ihtimal her zaman oldu.” Erkek, Çift, Ekip Lideri

İŞ YOĞUNLUĞU ARTTI

Karantina dönemi özellikle bankacılık, iletişim gibi hizmet sektörlerine kendi yoğunluğu ile geldi; salgın döneminde farklılaşan taleplerin, yeni düzenlemelerin etkisiyle bazı sektörler daha da yoğunlaştılar. Diğer taraftan evden çalışma, iş süreçlerinin uzamasına, basit işlerin prosedürlere tabi olmasına yol açtı.

Evden çalışma dönemine, Zoom, Teams gibi platformlardan yapılan online toplantılar damgasını vurdu.Normalinde haftalık yapılan ekip toplantıları, günlük online gerçekleştirilerek hem iş programı yönetildi, hem de ekiplerin bir araya gelmesi, iletişimin sürekliliği ve motivasyon sağlanmaya çalışıldı.

Diğer taraftan, ofiste ve birlikte hızla tamamlanan pek çok basit iş süreci, evden çalışma döneminde uzadı; departmanlarda sıraya girildi, beklenen geri dönüşler anında yapılamadı. Üstelik, bu durumun uzaktan tam olarak görülememesi, yöneticilere açıklanamamasına da neden oldu.

«En basit sorunun daha uzadığını, istediğim bir şeye anında ulaşılamadığını gördüm. Sabah 09:00’da oturuyorsun, gece 02:00’ye kadar sürüyor, basit bir iş uzuyor. Bunu şirket yönetimine de anlatamıyorsunuz. Diyor ki her şey daha kısıtlandı, dışarıdan gelecek vergi, fatura yok oldu, alım satım yavaşladı vs. daha da azalması lazım ama daha da arttı.» Erkek, Büyük Aile, Ekip Lideri

PEKİ ŞİRKETLER YENİ DÖNEMDE NASIL BİR ÇALIŞMA DÜZENİ KURMALI?

EN İDEALİ KARMA SİSTEM

Öncelikle yapılan araştırmada ortaya çıkan sonuçlarda dönemsel etkilerin görüldüğü açık. Evden çalışma düzeninin eve hapsolmak şeklinde seyretmesi pek çok deneyimi de etkilemiş görünüyor. Buna rağmen bundan sonra işletmeler ve çalışanlar açısından eskisi gibi olamayacak noktalar mevcut.

Bunlardan ilki çalışma düzeni. Özellikle ofiste masa başı iş yapan kişiler için bundan sonra bütünüyle iş yerinden çalışmak gibi bir seçenek yok gibi görünüyor. Bir çok şirketin bu dönem sonrasında karma modeli benimseyeceğini ön görüyoruz. Çalışanlar ve şirketler zorunlu da olsa uzaktan çalışma sistemini deneyimlemiş oldular. Bu nedenle evden / mobil yapılabilecek işlerin karma bir sistemle devam edeceğini ön görüyoruz.

Sosyal etkileşimin işlerin yürümesi üzerindeki etkisini düşündüğümüzde ise ofis ortamının hem insanların hayatını anlamlandırması açısından hem de işlerin etkili şekilde yürümesi için bütünüyle uzaktan çalışma modelinin bir çok durumda sağlıklı işlemeyeceğini söyleyebiliriz.

Karma (hibrit) modelde ise ofisteki sosyal etkileşimin oluşmasını sağlayacak şekilde bir sistem kurulması gerekiyor.

SINIRLAR BELİRLENMELİ

İş ve ev hayatının bir biri içine girmesi ve belirli fiziki ritüellerle bir birinden ayrılamıyor olması önemli sorunları beraberinde getiriyor. Bu nedenle şirketler çalışanlarla iletişimde ve çalışanların zaman yönetiminde; çalışanlarsa mobil çalışma koşullarında belirli standartları belirlemek zorunda.

Örneğin çalışanların bir birlerine hangi saat aralıklarında ve hangi koşullarda erişebileceği, bu sınırların hangi acil durumlarda esnetilebileceği belirlenmeli. Hatta kimin hangi durumda uzaktan görüşmeler sırasında kamerasını açacağı gibi detaylara açıklık getirilmeli.

Çalışanlarsa evden / mobil çalışma durumunda nasıl bir sistemle çalışmalarını yürüteceğini belirlemeli. Verimliliği artırmak adına çalışmaya özel alanlar yaratılmalı ve rahatsız edici etmenler uzak tutulmalı.

Çalışanlar fiziki bir sınır içinde tutulmadığı için iki taraf da yeni sınırların oluşmasına katkı sağlamalı ve bu sınırlara riayet etmeli.

ÖNCE İNSANIZ!

Ölüm gerçekliği ile yüzleşmek insan olduğumuzu hatırlattı. Bunun hem çalışanlar arasındaki etkileşime hem de işveren – işçi iletişimine, dolayısıyla da şirket insan kaynakları politikalarına etkisi olacak.

Artık çalışanlar sevdiklerine ve kendilerine daha çok zaman ayırmak isteyecek. Örneğin sadece kendi doğum gününde değil, eşinin doğum gününde de izinli olmak isteyecek. Bir yakını hastalandığında bununla ilgili iş verenin daha esnek davranmasını isteyecek.

Bunun da ötesinde iş hayatının getirdiği egoyu besleyen illüzyonlar etkisini yitirecek ve daha samimi, daha içten bir iş dünyası bizi bekliyor olacak.

ARAŞTIRMA KÜNYESİ

Kalitatif araştırma tekniklerinden online derinlemesine görüşme yöntemi ile, 1-10 Temmuz 2020 tarihleri arasında yapılan çalışmada, araştırmacı ve klinik psikologlardan oluşan moderatörler tarafından, toplam 32 derinlemesine görüşme gerçekleştirildi.

Araştırmanın örneklemi; ücretli çalışan kesim arasında, Covid-19 salgını nedeniyle Mart 2020’den itibaren evden çalışmış ya da çalışmakta olan, kadın, erkek, 25-45 yaş arası, A/B, C1 SES gruplarına mensup çalışanlardan oluşuyor.

Görüşülenler aynı zamanda; hane yapısına (çiftler, çocuklu çiftler, büyük aile ve yalnız yaşayanlar),  ünvanlarına (yönetici, ekip lideri, uzman, vb.) ve evden çalışma sürelerine (Mart-Haziran.20 ve sonrası) göre alt hedef kitle gruplarına ayrılıyor.