Trombosit sayısının düşük olması nedeniyle kanın gereken şekilde pıhtılaşmadığı nadir bir kan hastalığıdır. İmmün Trombositopeni (İTP) Türkiye’de yaklaşık 5 bin kişiyi etkiliyor. Nadir görülen bir kan hastalığı olan İTP, her yıl yaklaşık her 50 bin kişiden birini etkilerken, erkeklere oranla kadınlarda 2,4 kat daha fazla görülüyor. Ancak ileri yaşlarda cinsiyet ayırımı göstermemektedir. Yakın bir süre önce ara sonuçları açıklanan bir araştırmaya göre, İTP hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.
Kanın doğru şekilde pıhtılaşmasını ve kan damarlarının bütünlüğünü korumasını sağlayan ve trombosit olarak adlandırılan kan hücrelerinin yüksek ölçüde imha edilmesi ve üretiminin bozulması ile oluşan İmmün trombositopeni (İTP) nadir bir otoimmün hastalık olarak tanımlanıyor. Trombosit sayıları çok düştüğünde ciltte kanamalar (morluklar) oluşmasına ve yaşamı tehlikeye sokabilen iç kanamalara neden olabilmektedir. Ancak tehlikeli kanama sıklığı nadir olarak görülmektedir. Teşhiste trombosit sayısınıdaki düşüklüğe neden olabilecek diğer hastalıkların elenmesi gerekmektedir. İTP’nin kanamalara yol açması ve yaşam kalitesini düşürmesi açısından hem toplumun hem de sağlık çalışanlarının bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Her yıl yaklaşık olarak her 50 bin yetişkinden birini etkileyen İTP, yetişkin kadınlarda erkeklere göre 2,4 kat daha fazla görülebilirken, yıllık olarak İTP görülme sıklığı ise ABD’de erişkin çağda 100 binde 3,3; çocukluk çağında 5,3’ken, Türkiye’de ise 100 binde 6 olarak tespit ediliyor.
Genetik olmayan ve selim (iyicil) bir hastalık olarak tanımlanan İTP, viral enfeksiyonlardan sonra, ilaç kullanımına bağlı ya da sadece romatizmal nedenler ile gelişirken, büyük bir hasta çoğunluğunda ise bir neden bulunamamaktadır (Primer İTP). Belirtileri sıklıkla deri içine kanama nedeni ile oluşan peteşi ve ekimoz (çürük) denilen kırmızı-mor renkte basmakla solmayan döküntüler şeklinde görülebiliyor. Bunun dışında hayatı tehdit eden kanamalar sıklıkla görülmezken, trombosit sayısı ne kadar düşük ise, kanamaların görülme sıklığı ve ciddiyeti o denli artıyor. Kadınlarda daha sık görülen İTP nedeniyle, adet kanamalarında artış, burun kanaması ya da ağız içinde mukozal kanamalardan mide barsak kanamalarına kadar geniş bir yelpazede kanama gözlenebiliyor. İleri yaşlarda ise cinsiyet ayırımı gözetmemektedir.
Tanı konulmasının ardından İTP hastaları, her biri kendi potansiyel süresine sahip olan akut evre (0-3 ay), kalıcı evre (3-12 ay) veya kronik evreden (12 ay ve daha uzun) birinde olabilirken, gebelik seyrinde de sık görülebiliyor. Rutin gebelik takiplerinde kolayca tespit edilebilirken, hastalar çoğunlukla da tedavi edilmeden, sorunsuz bir şekilde doğum yapabiliyor.
İTP hastalığı ile ilgili açıklamalarda bulunan Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, İTP tedavisinde belirleyici olan hastanın geliş şikayeti, eşlik eden kronik hastalıkları ve kullandığı/kullanması gereken ilaçları ve kan sayımındaki trombosit sayısı olduğunu vurgularken, İTP hastalarına her zaman tedavi verilmesinin gerekli olmadığını ve tedavisiz izlem ile de bir kısım hastada kendiliğinden trombosit sayısının artabildiğini belirtti. Her hasta için tedavinin ve hedeflenen trombosit sayısının kişisel olması gerekliliği ile birlikte birinci basamakta kortizon içeren tedaviler ile başlandığını aktaran Prof. Dr. Demir, kanama durumunda ise immünglobulin denilen kandan elde edilen bir serum tedavisi kullanıldığını, başarısız olunması durumunda ise dalak alınması operasyonu (splenektomi), trombosit yapımını uyarıcı hormon (tPO), immünoterapi-monoklonal antikor tedavisi gibi alternatif tedavilerin de mevcut olduğunu ifade etti.
“İTP iyi huylu bir hastalık, ancak kronikleşebilir.”
Tedavinin başlıca hedefinin trombosit sayısını sağlıklı ve güvenli bir seviyeye çıkarmak olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, eğer İTP tedavisi gerekiyorsa, her hasta için tedavinin özel olarak düzenlenmesi gerektiğini ve hastanın, her tedavi seçeneği ile ilişkilendirilen riskler ve yararlar hakkında bilgi almak için hekimiyle konuşması gerektiğini vurguladı.
Tedavinin hedefi bağışıklık sistemindeki bu gereksiz aşırı reaksiyonun bastırılması olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Demir açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Tedavi yönetiminde hasta ile hekim ilişkisi sağlam kurulmalı, selim olan ancak kronikleşebilecek ve yaşam kalitesini etkileyen bu hastalıkta iş birliği içinde olunması önemlidir.
Öncelikle bu hastalığın habis bir hastalık olmadığını ve bu hastalık nedeni ile ileride habis bir tablo gelişmesinin beklenmediğini hatırlatmak isterim. Bu bir lösemi değildir. Selim bir hastalıktır. Ancak selim olmak ile birlikte özellikle erişkin çağda sıklıkla kronik bir hastalıktır. Ataklar halinde seyredebilir ya da tedavilere direnç gelişebilir.
Beslenme anlamında trombosit sayısı ile ilişkilendirilmiş tek ürün susam türevleridir. Bunun dışında diyette uzak durulması/sık tüketilmesi önerilecek bir ürün yoktur. Kullanılan ilaçlar esnasında hekiminizin önerilerine kulak verin. Özellikle kortizon temelli tedaviler sırasında tuzsuz beslenmeye ve kaslarınızı korumak için egzersiz yapmaya özen gösterin. İlaç etkileşimleri bakımından bitkisel ürünlerden kaçının.”
Doğru tedavinin belirlenmesi ve ilacın reçeteye uygun şekilde kullanılmasının hastanın kronik İTP’yi yönetmesine ve trombositlerini sağlıklı bir seviyede tutmasına yardımcı olduğunu aktaran Prof. Dr. Demir ayrıca, “Hasta, ideal trombosit sayısının belirlenmesi için hekimiyle yakın iş birliği yapmalıdır. Trombosit sayılarının son derece düşük olduğu durumlarda, kanamayı önlemek ve trombosit sayısını normalleştirmeden çok kanama açısından güvenli bir seviyeye çıkarmak amacıyla hastanın hastaneye yatırılması ve bu tedavilerin doktor kontrolü altında uygulanması gerekli olabilir.” şeklinde konuştu.
İTP hastaların yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor
Trombosit sayılarında azalma olasılığı duygusal sıkıntılara neden olabilirken, İTP ile ilişkilendirilen diğer güçlükler arasında yorgunluk, çalışma kabiliyetinin engellenmesi, libido düşüklüğü ve hastalığın görünür belirtilerine bağlı utanma hissi yer alıyor.
İsveç’in Stockholm kentinde düzenlenen 23. Avrupa Hematoloji Derneği (EHA) Kongresinde sunumu gerçekleştirilen, I-WISH adlı araştırmanın ara sonuçlarına göre, immün trombositopeni (İTP) hastalığı bulunan pek çok hasta, günlük yaşam kalitelerinin bu hastalıktan olumsuz etkilendiğini belirtti.
Global İTP uzmanları ve hasta grupları ile gerçekleştirilen I-WISH çalışması, hastalığın günlük yaşam üzerindeki etkilerini ve hastaların bu hastalığın tedavisi ve yönetilmesine ilişkin algılarını ortaya çıkarmayı amaçlıyor.
Ülkemizden de İTP vakalarının içinde olduğu 1.300’ün üzerinde İTP hastasıyla yürütülen anketin ara sonuçları, hastaların günlük yaşam kalitelerinin İTP’den etkilenmesinden endişe duyduklarını ortaya koyarken, sonuçlara göre hastaların üçte birinden fazlası (yüzde 36) İTP’nin duygusal esenliklerini yüksek ölçüde etkilediğini belirtirken, hastaların yüzde 28’i hastalığın belirtileri nedeniyle işgünü kaybı yaşadıklarını ifade etti.
3’te ikisini kadın hastaların oluşturduğu araştırmada, İTP ile ilişkilendirilen yorgunluk (yüzde 93), duygusal etkiler (ör. anksiyete [yüzde 80]), günlük yaşamı etkileyen, spor yapamama (yüzde 100) gibi etkiler, çalışma üzerindeki etkiler (ör. devamsızlık [yüzde 40]), mali etkiler (ör. çalışma saatleri [yüzde 40]) ve sosyal etkiler (ör. aile fertleri ile ilişki [yüzde 60]) gibi farklı etkiler tespit edildi.